Makaleler

Published on Nisan 26th, 2021

0

1 Mayıs, DİSK’in ‘aklı’, faşizmin masası – Olcay Çelik

Kod-29 ile örgütlenmeyi, OHAL ile grevi ve salgın bahanesiyle 1 Mayıs’ı yasak eden bu devlet değilmiş gibi; mücadeleci sendikalar, işçiler, sosyalistler her gün sokakta sınıfı 1 Mayıs’a çağırıyor diye işkenceyle gözaltına alınmıyormuş gibi; işçi sınıfının tek silahı ve eğitimi grev ve direniş değilmiş gibi kalkar, faşizmin İç Savaş Bakanı SS ile aynı masaya oturur, afet eğitimi işbirliği protokolü imzalar, sonra da kendisine “sendikal sorunlarınızı” anlatırsınız. Ezilenlerin vakur bir temsilcisinin zafer sonrasında gerçekleşen diplomatik bir girişimi değildir asla bu. En iyi ihtimalle düşkünlüktür.

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB 1 Mayıs programını açıkladı. Geçen sene olduğu gibi, bu 1 Mayıs’ta da çalışanları dar gruplar halinde işyerlerinde, işsiz bırakılanları ve çalışmayanları ise balkonlarda ve sosyal medyada 1 Mayıs’ı kutlamaya çağırdı. Temsili heyetlerin de Kazancı’da ve belirlenen diğer noktalarda anma gerçekleştireceğini duyurdu. Tüm bu etkinliklerin 1 haftaya yayılmış şekilde gerçekleştirileceği ilan edildi.

Dörtlü yapı 1 Mayıs’ı kitlesel, coşkulu, birleşik ve militan halde kutlamama, “tüm” işçi sınıfını alanlara çağırmama gerekçesini şöyle açıkladı: “İktidar gibi sorumsuz davranmayacak, taleplerimizi pandemi koşullarına uygun olarak yükselteceğiz. Akıl ve bilim dışı siyasi yasaklara değil; aklın, bilimin ve mücadelemizin gereklerine uygun olarak hareket edeceğiz.”

Suçluyu siyasi iktidar olarak doğru bir şekilde koyup, salgın yasaklarının siyasi olduğunu doğru bir şekilde teslim ettikten sonra beklenen şey, elbette ki buna karşı aynı düzlemde, yani siyasi bir mücadele yürütmektir.

Ancak DİSK-KESK-TMMOB-TTB siyasi mücadele yürütmek yerine “akıl ve bilime” uyacaklarını söylüyor. O akıl ve bilim de salgın koşullarında kitlesel anma yapmayın diyor(muş). Buradan, iktidar 1 Mayıs’ı yasaklamasaydı dahi dörtlü yapının kendi kendilerine yasak koyacağı sonucu çıkıyor. Hani yasak siyasiydi? Yoksa iktidar da mı “aklın ve bilimin” izinde?

Ayrıca sormak gerekiyor, sınıflar dışında akıl ve bilim diye üçüncü bir fiziksel otorite mi var? Bu otorite buyurduklarına uyunca bizi haklarımızla ve insanca bir yaşam ile mi ödüllendirecek? Hayır elbette. İki taraf var: burjuvazi ve işçi sınıfı. Tarihte hep olduğu gibi, bugün de işçilerin kazanımları ve kurtuluşları patronlara ve onların siyasi iktidarına yönelmiş eylemlerinin eseri olacak. Örneğin, işçiler DİSK’te örgütlenme hakkını akıl ve bilime uyarak mı kazandı, fiili meşru 15-16 Haziran direnişiyle mi? Dünyada 8 saatlik iş günü argümanlarla mı kazanıldı, savaşarak mı? O halde DİSK-KESK-TMMOB-TTB’nin bu eylemsizlik çağrısı niye?

Burada zihinleri “sorumluluk” denen kavram bağlıyor, daha doğrusu bulandırıyor. Dörtlü yapı bu kararıyla sorumlu davrandığını iddia ediyor çünkü salgın koşullarında kitlesel bir eylemin bulaş riskini arttıracağını düşünüyor.

Ancak virüs “zaten” yayılıyor. Çünkü çalışanlar zaten evde kalamıyor, bulaş riskinin en fazla olduğu kapalı mekanlarda, yani işyerlerinde ve o işyerlerine gitmek için bindikleri toplu taşıma araçlarında hastalanıyorlar. İşsiz işçi-emekçiler de zaten evde kalamıyor, iş bulmak için sokağa çıkıyor, işporta tutuyor, karınlarını doyurmak ve faturaları azaltmak için yardım arıyor, dayanışmak ve bölüşmek için birbirlerinin evine gidiyorlar.

Salgın kırıp geçiriyor, çünkü kar için milyonların virüsün, açlığın, işsizliğin kucağına atan bu devlet hiçbir engelle karşılaşmıyor. Bu engel, sıralamayı pek sevdiğimiz talep listeleri değil, sadece ve sadece kitlelerin fiili meşru ve siyasi eylemi olabilir. 1 Mayıs da bunun en yakın ve en büyük fırsatıdır. Halk sağlığına ve insanca bir yaşama ulaşmamıza yardımcı olacak asıl şey, 1 Mayıs’ta kitlesel, coşkulu, birleşik ve militan halde sokaklara çıkmak ve patronların faşist diktatörlüğünden hesap sormaktır. Yasaklara boyun eğerek 1 Mayıs’ı sembolik, izole ve icazetli bir şekilde anmaya karar vermek ise sorumluluk değil, tam tersine sorumsuzluktur. İşçi sınıfının vuruş gücüne engel olarak virüsün ve sefaletin yayılmasına hizmet eder.

1 Mayıs ile ilgili alınacak kararda asıl belirleyici olan DİSK yönetiminin tutumudur. DİSK’e bağlı mücadeleci sendikaları saygıyla tenzih ederek belirtelim ki, yakın dönem pratiğine bakıldığında DİSK’in böyle bir tutum içerisinde olması maalesef şaşırtıcı değildir.

Aynı DİSK, salgın sürecinde sırf çarklar dönsün diye işçilerin fabrikaya tıkılmasına, ihtiyaç olmayanın ise ücretsiz izin, kısa çalışma ödeneği, evden çalışma, Kod-29 uygulaması ile sokağa atılmasına karşı bırakalım bir genel grev, en ufak bir ciddi direniş dahi örgütlememiştir. Hatta salgındaki işçi düşmanı uygulamaların bazılarını öneren de bizzat DİSK yönetimi olmuştur. Metal işçileri ve belediye işçilerinde de görüldüğü üzere, toplu sözleşme dönemlerinde grev “tehdidinin” ortaya çıktığı ilk anda sendikal demokrasiye ve o çok övülen “akıl ve bilime” taklalar attırarak sözleşmeler korsan bir şekilde imzalanmış, işçiler açıkça yüz üstü bırakılmıştır. Fiili meşru mücadele yürüten sendikalar görülmemiş, duyulmamıştır. Geçtiğimiz 1 Mayıs’ta temsili kutlamaya dahi sosyalistler alınmamıştır.

DİSK’in son dönemlerdeki belki de tek etkili faaliyeti DİSK-AR üzerinden sömürü ve baskıyı tüm boyutlarıyla belgelemek olmuştur. Sonuç olarak, “biz yürürsek sınıf” yürür diyenler durduğu, seyredip kaydetmekle yetindiği için salgın süreci boyunca işçi sınıfının üzerinden buldozer geçmiştir. Hatta belirttiğimiz üzere, kimi yerde bu buldozere doğrudan asfalt döşeyiciliği de yapılmıştır.

Her ne kadar bu ataletin ve teslimiyetin görünürdeki sebebi üye sayısının azlığı olarak lanse edilse de, gerçek sebep DİSK’in dümeni iyice sınıf işbirliğine kırması ve burjuva solu CHP’nin konfederasyon üzerindeki ideolojik ve örgütsel etkisinin katlanarak büyümesidir. 1 Mayıs’ı temsili anmalara ve sosyal medyaya sıkıştıran kararda bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde hissedilen o sorumluluk da halk sağlığı kaygısıyla duyulan değil, maalesef burjuva devlet düzenini koruma kaygısıyla duyulan bir sorumluluktur.

Bu bağlamda bu karar CHP’nin sokak ve siyaset yasakçılığı ile dolaysız bir bağ içerisindedir. Çünkü birçokları gibi DİSK de umudunu CHP iktidarına bağlamıştır. Tokluğunu, sağlığını, işini ve özgürlüğünü kazanmak için seçimleri beklemeyen ve bizzat devletin yasaklarına ve o yasakları koruyan askerine ve polisine meydan okuyan kitlesel ve fiili meşru bir 1 Mayıs’ın, isyanı tetikleme ya da mayalama olasılığı burjuvazinin tüm fraksiyonlarını tedirgin etmektedir. Çünkü maazallah, hele bir de bu ayaklanma Kürt halkının isyanıyla buluşursa, risk altına girecek olanın sadece AKP-MHP iktidarı değil, bir bütün olarak burjuva devlet düzeni olacağı bilinmektedir. Kısacası CHP’nin seçim planlarını bozacak her şey beklemelidir.

Aslında bugün ilerici bir emek konfederasyonunun sıradan sendikal görevlerini değil, çok daha başka şeyleri konuşuyor olmalıydık.

Örneğin DİSK’in HDP’nin kapatılma kararına karşı, vekillerin hapsedilmesine karşı, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine karşı, Kürdistan belediyelerine ve Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum atanmasına karşı açık ve fiili bir şekilde taraf olmasının gerekliliğini konuşuyor olmalıydık.

Hatta ve hatta 70’lerin ikinci yarısında gerçekleştirdiği DGM karşıtı mücadeleler gibi, yüz binlerce işçiyle örgütlediği Faşizme İhtar Eylemleri gibi, bugün de faşist diktatörlüğe karşı nasıl daha üst bir öncü eylemlilik içerisinde olabileceğini tartışıyor olmalıydık.

Ancak sınıf işbirliği ve burjuva devletin bekası öyle zehirli bir sarmaşıktır ki, “akıl ve bilim” diyerek çıktığınız yolda aklınızı alır, fikrinizi verir. İşçi sınıfının başındaki en büyük siyasi afet bu faşist diktatörlük değilmiş gibi; Kod-29 ile örgütlenmeyi, OHAL ile grevi ve salgın bahanesiyle 1 Mayıs’ı yasak eden bu devlet değilmiş gibi; mücadeleci sendikalar, işçiler, sosyalistler her gün sokakta sınıfı 1 Mayıs’a çağırıyor diye işkenceyle gözaltına alınmıyormuş gibi; işçi sınıfının tek silahı ve eğitimi grev ve direniş değilmiş gibi kalkar, faşizmin İç Savaş Bakanı SS ile aynı masaya oturur, afet eğitimi işbirliği protokolü imzalar, sonra da kendisine “sendikal sorunlarınızı” anlatırsınız. Yeri gelmişken 1 Mayıs planlarınız hakkında da bilgi verirsiniz çünkü kamu düzeni korunmalı, makbul ve “terörist” zinhar ayrılmalıdır. Ezilenlerin vakur bir temsilcisinin zafer sonrasında gerçekleşen diplomatik bir girişimi değildir asla bu. En iyi ihtimalle düşkünlüktür.

Ancak enseyi karartmaya lüzum yoktur. Kendileri lüks içinde yaşayıp servetlerine servet katarken bizi perişan eden bu patronların, milyarderlerin, asalakların iktidarına karşı, “Kahrolsun faşizm” diyerek 1 Mayıs’ta alanlarda buluşmak için ne müsaadeye ihtiyacımız var, ne de kimsenin “yürümesini” bekleme zorunluluğumuz. İşte, yürüyenler her gün sokaklardalar, fabrika önlerindeler, meydanlardalar. Yasakların gayrı meşru, açlığın, işsizliğin, hürriyetsizliğin isyanının ise her şeyden daha meşru olduğunu anlatıyor, gözaltı aracına binerken bize yalnız ve çaresiz olmadığımızı hatırlatıyorlar. Dönen sönsün, biz dönersek öleceğiz. Devam edersek ise yeryüzü cennetine yaklaşacağız.


Olcay Çelik – ETHA – 24.04.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑