Makaleler

Published on Eylül 7th, 2020

0

6-7 Eylül Pogromu ve yüzleşme – İsmail Göçüm

Tarihte kendi kendileri ile hesaplaşamayan milletler, tarihlerinin başkaları tarafından yazılmasını asla engelleyemezler.

Türk ulus kimliği taşıyan biri olarak, Aşağıdaki yazıma; “Sen nasıl bir Türk’sün?, sana ne elin Rumundan, Ermenisinden, Yahudisinden?” diye çıkışanlar olacaktır. Arkadaşlar, evet ben bir türküm ama; her şeyden önce insanım. Bir insan olarak önce insani ve vicdani görevimi yerine getirmekle mükellefim. Yaşanan olaylar karşısında, bir insan olarak zerre kadar vicdani bir acı taşımıyorsa insan, o taşlaşmış bir kalp taşıyor demektir. O bütün duyguları körelmiş bir emir robotundan ibaret demektir.

Ben bu olaylar karşısında sosyal duyarlılığı olan bir insanın yapması gerektiği gibi bir kişilikle hareket ediyor ve böyle davranmak gerektiğini düşünüyorum.

6 Eylül 1955’te sabahı Türkçe çıkan bütün gazeteler bir yalan haberle Türkiye’yi sarsıyor. “Atatürk’ün Selanik’teki evine Yunanlılar tarafından bomba atıldı” başlığı taşıyordu.

Özel Harp Dairesi elemanlarının örgütlü çıkar ve gayretleri ile yapılan bu haber, özellikle Rumlara yönelik, saldırı ve yağma olaylarının fitilini ateşleyen bir kıvılcım gibi halkı galeyana getirenler İstanbul başta olmak üzere bir çok ilimizde benzer yağma olayları başlatmıştır. Bu olaylarla özellikle Rum azınlığın oturduğu semtler; işyerleri evler, tahrip ve talan edilmeye başlandı.

Dünya basınında da tepki çeken ve 2 gün süren olaylarda resmi kaynaklara göre 4 bin 214 Ev, 1004 işyeri, 73 Kilise, 1 Sinagog, 2 Manastır, 26 Okul tahrip ediliyor.  Kiliselere saldırılarda; içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edilerek, sökülerek zarar verildi.

73 Rum Ortodoks kilisesi ateşe verildi. Olaylarda 11 kişi katledi. Helsinki Watch örgütünün bir raporuna göre ise ölenlerin sayısı 15 olarak kayıtlara geçiyordu.

Olaylar konusunda yayınlanan fotoğraflar sadece Beyoğlu İstiklal Caddesini gösterse de Rumların yoğun olarak yaşadığı; Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı, Eminönü, Fatih, Balat, Eyüp, Bakırköy, Yeşilköy, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Moda, Kadıköy, Kuzguncuk, Çengelköy de vandallıktan ve ırkçılıktan nasibini almıştı.

Tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59’u Rumlara aitken, kalan yüzde 17’sinin Ermenilere, yüzde 12’sinin Yahudilere ait olması, olayın sadece bir yağmalamadan ibaret olmadığı, olayların arkasında ırkçılık boyutuna dayanan bir örgütlenmenin varlığının gözardı edilemeyeceği gerçeğidir.

Bir zamanlar türkiyenin gözde, Fenerbahçenin efsane, Rum kökenli oyuncusu Lefter de, bu olayların mağdurlarından biridir…

Lefter, o günleri bir röportajda şöyle anlatıyor;

“15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. Sonra çok sordular kim yaptı diye, ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim.”
….
“Annem panik içindeydi , dışardan insanların ;
“rumlara ölüm , tüm hristiyanlar da yerin dibine girecek!” diye bağrışmalarını duydum.
….
Sen hiç yangından sonra gökyüzünün kızardığına şahit oldun mu ? Ben ilk defa yedi yaşımda yangından sonra gökyüzünün ne denli kızardığını gördüm .
…..
O gece sıkıyönetim ilan edildi , ertesi gün dışarı çıktığımızda Yorgo amca’ mın eşini gördüm . Evlenecek kızına özene – bezene hazırladığı çeyizi arıyordu onca eşyanın arasında;

“biz bunu hak edecek ne yaptık?” diye feryat ediyordu…
Milliyetçi geçinen insanların her yeri talan ettiğini, yağmaladığını, o sevmedikleri Rumların , Ermenilerin mallarına nasıl da tenezül ettiklerini gördüm …
…..
Kilise kısmen yanmıştı, haçlar, şamdanlar, inciller yere atılmıştı , kristâl avizeler paramparça edilmişti. İncil paramparça edilmiş, sayfaları dört bir yana dağılmıştı. Ben avizeden düşen kristâl parçayı aldım ve gözüme tuttum. Kristâlin prizma etkisi olduğunu, o parçayı gözüme tuttuğumda insanları, çevremde ki objeleri yedi-sekiz şekilde ilk defa o gün gördüm.”demektedir.

6-7 Eylül 1955’te olaylara şahid olan Ekümenik Patrikhane’nin fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos ise “Hıristiyanlığın Çarmıha Gerilişi” adlı kitabında olaylara ilişkin şunları yazmıştır;

“200 Rum genç kızına vahşice tecavüz ve işkence edildi. Boğaz’da, Ortaköy’de, akabinde aklını yitiren 80 yaşındaki bir kadına tecavüz edildi. Şişli’deki Rum Kabristanı’nda yakın zamanda gömülmüş olan İliaskos’un mezarını açtılar ve onun cesedini bıçakladılar! Başka mezarları da kazdılar, kemikleri çıkardılar ve kafataslarına top muamelesi yapıp tekmeleyerek Türk futbolunun ilerlemesi ve gelişmesine önemli katkı sağlayan ünlü Rum futbolcu Lefter Küçükandonyadis’i alaya almak için ‘Lefter Gol, Gol, Gol!’ diye bağırdılar!” ifadeleri yer almıştır.

Bu olaylar sonrasında, canını zor kurtaran Rum yurttaşlar büyük çoğunluğu, can ve mal güvenlikleri olmadığı için Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmışlardır.

Aradan 65 yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen, yetkili devlet yöneticilerinin hala bir *”Pogrom” olarak nitelenen bu olaylarla ilgili devletin kendisi ile yüzleşme sağlayamamıştır. O günleri yaşayanların hala belleklerde tazeliğini koruyan olaylar, olaylarla ilgili devletin savcılarının etkin bir soruşturma yürütülmesinden kaynaklı, bir çok mağdur hala devletten adalet beklemektedir.

Toplumsal barış açısından önem taşıyan ve 6-7 Eylül 1955’te yaşanan olaylarda hayatını kaybedenlerin ve yakınlarının, olaylardan zarar gören mağduriyetlerinin yerine giderilmesi, bir devletin kendi yurttaşlarına -ayrımcılık tanımadan- yerine getirilmesi gereken en önemli hak mağduriyetidir.

6-7 Eylül 1955’te çıkan olaylar İstanbul ile sınırlı kalmamış, İzmir başta olmak üzere birçok yerde; Rum, Ermeni, Yahudi ve diğer dini azınlıkların mallarının yağmalanması, kadınlara tecavüz olayları, ruhani liderlerin darp edilmesi, mezarlıkların talanı, işlenen cinayetler ve bütün bu yaşananlar, hak sahiplerinin mağduriyetlerinin karşılanması, özür mahiyetinde de olsa bunların yerine getirilmemesi Türkiye’nin tarihine utanç tarihi olarak yazılmayı sürdürecektir.

6-7 Eylül failleri Cumhuriyet tarihindeki pek çok karanlık faili meçhul olayda da görüldüğü gibi cezasız kalmakla kalmamış, olayları organize eden failler bir üst kademelere terfi ettirilmişlerdir.

Peki bunları basıl biliyoruz.

Örneğin, 6-7 Eylül Pogromu sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda görevli olan Sabri Yirmibeşoğlu;

“6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi, amacına da ulaştı.” diye söylemektedir. Bu açıklamasından yola çıkarak, geçen yıllar içerisinde askeri devker bürokrasi basamaklarındaki terfi ve kademe yükselişine bakalım:

*1988-1990 yılları arasında MGK Genel Sekreterliği’ne kadar ulaşmıştır.

Bir diğeri, olayların fitilini ateşleyen Orhan Engin. Atatürk’ün Selanik’teki evine atılan bombanın gerçek faili Oktay Engin. O yıllarda Selanik Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrenciliğiyle başlayan kariyerine

*1992-1993 yıllarında atandığı Nevşehir Valiği ile ödüllendirilmiştir.

6-7 Eylül 1955 *Pogromu’nun, Türkiye tarihindeki diğer suçlar gibi yüzleşilmemiş, failleri cezalandırılmamış bir suç olarak kalmasının nedenini anlamak için Sabri Yirmibeşoğlu’nun yukarıda değinilen sözlerini değerlendirmek yeterli olacaktır.

Bu bağlamda, devletin suçlularla birlikte dahli olduğu suçlar bir insan hakkı suçudur. Bunun sonucunda meydana gelen olaylarda sorumluların hala sorumluluktan kaçtıkları görülmektedir.

Bu tür olayların faillerinin cezalandırılmak yerine ödüllendirildiği anlayışı maalesef hiç bir biçimde değişmemiştir. 2007 yılında öldürülen Gazetesi Hrant Dink cinayeti buna verilecek en yalın yanıttır. Olayın failleri, mahkeme tutanakları, Mit mensuplarının bu olaydaki rolleri dahil, bu olaya karışan bütün kamu görevlilerinin almış oldukları terfiler, devletin dokunulmazlık zırhıdır. Bu tür olay örneklerini, faili meçhul cineyet örnekleriyle çoğaltmak mümkündür.

Yüzleşilmeyen suçların tarihte tekerrür etmiştir; alevi, türk, kürt, ermeni soykırım hareketleri özellikle statükocu bir yapılanma içinde halklara ve inançlara dikte edilmektedir. Yüzleşilmeyen suçlar tekrarlar halinde 19. yüzyılın sonlarından beri defalarca devletin gazabına uğrayan; Ermeni, Rum, Süryani ve Yahudi halkları son 6-7 Eylül 1955 ile bir *Pogromu yıkımı daha yaşamıştır.

6-7 Eylülün ardından 65 yıl gibi bir zaman geçmesine karşılık, yaraları sarılmayan bir canlı gibi karşımızda durmaktadır. Bütün duyarlı insanları, kurum ve kuruluşları, günün anlamına uygun davranmaya, devlet yetkililerinden -en azından- özür mahiyetinde de olsa bir deklarasyon yayınlanmasına çağrıda bulunmasını diliyorum.

Kaynaklar:
Helsinki Watch örgütü.
Dimitrios Kalumenos, “Hıristiyanlığın Çarmıha Gerilişi”
Nayat Karaköse / BİA Haber Merkezi.

*Pogrom; dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle bir gruba karşı yapılan şiddet hareketleridir. Bu şiddet hareketleri genellikle evleri, işyerlerini veya ibadet yerlerini tahrip etmek, insanları dövmek, yaralamak, tecavüz etmek veya öldürmekten oluşur.


İsmail Göçüm – 7 Eylül 2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑