65 yaş üstü haksız tecrite karşı - Muazzez Uslu Avcı

Yazarlar

Published on Mayıs 30th, 2020

0

65 yaş üstü haksız tecrite karşı – Muazzez Uslu Avcı

Yaşlı kimdir, artık üretemeyen atık mıdır?


Bu günlerde ”Normalleşme” zilleri çalınıp günlük hayata geçiş programları yapılmakta. Ancak zaten  uzun süredir  normal  davranmadıkları 65 yaş üstünü normalleşme kapsamına almamak haklı olarak 65 yaş üzeri olanlarda tepkiye yol açtı. Bu uygulamayla; ötekileştirildiklerine dair kızgınlıkları ve hatta birçok 65 yaş üstü insan, ”68 kuşağına karşı bir gizli hınç” olduğunu söylediler. Bu uygulamanın ”anayasaya aykırı” olduğunu da dile getirdiler.Kısacası 65 yaş üstü bu haksız tecrite karşı.

Kovit-19’un gündeme geldiği ilk günleri hatırlarsınız. ”Dünyanın hakimlerince  yaşlılar için bu virüsün bir yaşlı kırım politikası” olduğu söylendi.

Türkiye’de ilk karantina uygulamasına onlarla başlandı. Niye acaba? Yaşlılarını çok düşünen ve kayıran bir anlayış mıydı bu uygulama?  Yaşlıların sağlık sorunlarının fazla olduğu için onlara bulaşma  tehlikelisi  olan bu virüsten korumak için miydi?  Bu yönden bakınca, ” devlet yaşlılarını düşünüyor, korumaya aldı!” mı demeliydik, yoksa başka bir kötümser bakışı olan, ”yaşlıları evlere kapatıyorlar ki, bağışıklık geliştiremesinler ve dışarıyla ilk karşılaşmada koronoya daha kolay yakalansınlar” gibi mi düşünmeliydik.

Şimdi her iki görüş bir  varsayım üzerineydi. Ama durumun vahametine bakınca, sürekli tecrit edilen ve işaret edilen 65 yaş üstü için yaşamın ne kadar dayanılmaz olduğunu görmemek normal miydi?

Ayrıca, 65 yaş üstü tecriti  tamamına adil mi uygulanıyordu? Yoksa, emekli, ya da çoluk çocuğunun eline bakan bir kesime mi? Bu kesim, bir dışarı bakıp çıkacağım kaçamağı  yapmaya kalksa, 3.150 tl para cezası korkusu yaşıyordu. Ama bir de orta veya üst kesim için de bu böyle miydi? Mesela lüks arabası içinde kaçamak bile yapmadan dolaşanlar filan görülüyor muydu? Sokağa çıkanlar, otobüse, trene binenler fiziki görüntülerinden mi yakayı ele veriyorlardı..  Estetik operasyonlarla 40-50 yaşından fazla göstermeyenler arada kaynıyor da, doğasında yaşlanmışlar hemen göze mi çarpıyordu? Sokaklarda kimlik tespitiyle yaş araştırması yapıldığını pek de görmedim.

Niye haftada bir gün 4 saatlik bir havalanma izniyle tecrit yaşıyorlar, yok mu daha insani bir yöntem? Her gün en az 2 saatlik bir dışarı çıkma planı yapılamaz mıydı? Mesela sahiller ve parklar filan herkese kapalıyken, bu alanlara her gün sadece 65 yaş üstü vatandaşların dolaşması sağlanamaz mıydı? Sağlanırdı aslında ama bunu yapmak, denetlemek yerine kolay olanı seçildi. Hepsini evlere  kapatmak daha kolay bir çözümdü belki.

 Meselenin sosyolojik haline bakalım biraz da. Nedir bu yaşlıların bir fazlalıkmış gibi alttan alta işlenmesi durumu? Nedir yaşlılık? Bindiğiniz hayat gemisinin gittikçe kıyıya yaklaşması mı? Ununu eleyip duvara asmışlık mı, hayattan elini eteğini çekmişlik mi? Üretimsizlik mi,  atıl bir gereksizlik mi?

Eskilerde yaşlı, bilgi ve tecrübe kişisiydi. Ancak her şeyi bilen teknolojik bilim çağında bilen kişiliğini kaybetmesi mi dir yaşlılığı önemsiz kılan? Artık yaşlanan insan,  artık değer üretmiyor olabilir ama bir atık da değildir! Yaşlanmaktan,  yıllarını emeğini satarak geçirmiş bu insanların, üç beş kuruş biriktirdikten sonra (bunu yapamayanlar da var) köşesinde oturup ölmeyi beklemek mi anlaşılmalı. Hep hastalıklı, hep yatan ve oturan kişiler değil ki yaşlılar. Kapitalizmin hep bana güdüsü insanların öz yaratısına ve üretimine fırsat vermemiştir. Bir çok insanın içinde uhde değil midir;  yazmak istediği hikayeleri, yapmak istediği resimler, çalmak istediği bir müzik aleti, düzenlemek istediği bir bahçe hayali yok mudur?

Yaşlılar “Ekonomiye” yük oluyorlar, üretmiyor, zamanları değere (“paraya”) dönüştüremeyen  nüfusun  fazlası mıdır yaşlı insan? Ya da sürekli yeniyi ve sürekli tüketimi tetikleyen neoliberalizm, yaşlanan insanın tükenmiş olduğunu ve yeniyi üretemediğinin mesajını vermekte olduğu için, yaşlı (eskiyen) gözden düşsün? Kapitalist sistem için sadece yaşlılar mı, yoksa tüm tüketemeyen herkes mi  atıldır,  kıymetsizdir.

Peki, yaşlı insanın gözden düşmesi, devlete yük olmasını nasıl anlamlandırmak lazım? Tüm tüketim reklamları gençlik üzerine kurulmuştur, çünkü anlayış  yaşlının ne eğlenmeye ne de tüketmeye enerjisi yoktur. Lüks bir araba reklamında genç kadın ve genç erkeğin ağızları kulaklarında saçlarını rüzgarda savura savura kullandıkları arabalarının içindeki enerjik halleri ile mesaj verilmek istenir? Para onlar da olduğu için mi? Tam tersi belki de babalarının/analarının  parasıyla alacaklardır  o arabayı, ya da diğer şeyleri… Reklam imajları bir yana, kapitalizm  orta ve üst sınıftan olan  yaşlı insanlarıın da tüketim ekonomisine katılacağını  gözden kaçırmaz elbette, yaşlılara vitaminler, kozmetik ürünleri, tatiller, sağlık paketleri satıp durur.

Madem ki, neoliberalizmin hastalıklarından biri olan   yaşlanmaya karşı olan bir fobi,”gerontofobi ”algısı oluşturdu diyelim ve bu kaygıdan dolayı orta yaşlı kesimde oluşan atıl ve artık olmama kaygısından,  ”hep yeni, hep genç ve hep dinamik olmak.” gibi bir saplantıya girdi ve  bu gözden düşme endişesi ile estetik operasyonlarla genç görünmek için para harcarlar. Bir yığın  kozmetik malzemeye harcama yaparlar, özel sağlık hizmetlerine para harcarlar, vitamin ilaçları satın alırlar,  tatillere giderler,  şehirde yaşıyorsa şehir dışından kendine bahçeli bir ev edinmek isterler, yazlık alırlar…Ve harcar da harcarlar. Kısacası yaşlanır ama harcaması bitmez, tüketimi devam eder.

Ama elden ayaktan düşme safhası gelmiş bir çok yaşlıyı  için  bakım evlerine mecbur edebilir. Bu halde ise devletin yaşlıların bakımına harcadığı milyonlardan söz edilir. İyi de bu insanlar o evlere giderken maaşlarından kesilir veya mal varlıklarını bağışlarlar. Sonuç olarak devlet bu işten pek de zarar etmez.

Maddi gücü olmayanların zaten uzun bir  yaşlılık süreci  olacağını  çok da zannetmiyorum. Çünkü biraz da insan ömrünün uzunluğu kısalığı içinde bulunduğu  refahla ilgilidir. 

Ayrıca kapitalizmin gözünde tüm tüketmeyenler atıl olduğuna göre bunu yaşlı, genç diye ayıracağını zannetmiyorum. Kapitalizm zaten genel olarak fakiri sevmez. Ama bu sevmediği tüketemeyenleri sefilleştiren de kendisidir. Kendi açgözlü kâr hırsından yığdığı sermaye hep orada dursun ve üstüne daha da  katılsın ister. Bu yığdığı sermayenin o sefil bıraktığı yığınların ilikleri olduğunu da bilir ama hep daha yağlı ilik olsun ki sömüreyim ister…

Diğer taraftan biraz imkanlı olan (anne baba bir veya iki çocuklu) zaten müsait değillerdir. Onların da günü kurtarmak, çalışmak , çocuklarını yetiştirmek gibi dertleri vardır. Akşam yorgun argın evlerine gelip çoluk çocuğun derdini çektikten sonra bir de evde yaşlı ana baba dırdırı çekmek istememek gibi dertleri vardır. İşte bu sıkıntılardan yaşlanan elden ayaktan düşen büyüklerini bir an önce bir bakım evine vermek gibi düşünceler huzursuz eder durur. Ve gün gelir ellerini ceplerine atarlar veya kredi filan çekip bir an önce huzura erecekleri o evlere göndermek için kendileriyle hesaplaşır dururlar.  Bu durumda devletten değil de gene vatandaştan çıkar yaşlısının bakım maliyeti.

Yani, yaşlı insan aslında maddi külfet filan değil tam tersi, üretebilen ve  tüketen bir kitle. Devletten maaş alıyor, sanki devlet ona bahşetmiş! Çalışma hayatı boyunca ücretinden  kestiğini, gıdım gıdım tekrar ona veriyor. Ayrıca bu kesim aldığı maaşı  suya mı atıyor? hayır, tekrar tüketim ekonomisi içinde dönüp duruyor o paraları. Bazen ilaç sektörüne, turizm sektörüne, sağlık sektörüne, kozmetik sektörüne, eğlence sektörüne, gıda sektörüne akıp duruyor bu gözden çıkarılmış gibi gösterilen yaşlı nüfus.

Meseleyi bağlayacağım yer, 65 yaş üstü insanları sanki devlet çok düşünüyormuş da, ”aman onlara bir şey olmasın!” korumacılığına kadar götüreceğini düşündüğünden değil. Zannediyorum kaba bir çözümle salgından korumak niyetinden olmalı. Devletlerin çözümleri genellikle, baskı ve bir yere kapatmak olduğundandır diye düşünüyorum. Yoksa yukarıda uzunca anlattığım gibi, ”bunlar, atıl, artık, işe yaramaz” düşüncesiyle hareket etmelerinden kaynaklı bir uygulama değildir  Çünkü böyle düşünüyor olsalar, devleti yöneteninden, politikacılarına kadar çoğunluk yaşlılardan oluşmakta,  eğer yaşlı nüfusu gözden çıkarma gibi bir dertleri varsa önce kendilerini çöpe atmaları gerekir.


Muazzez Uslu Avcı – 30.05.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑