Makaleler

Published on Ekim 7th, 2020

0

7 Gülün dram hikayesi: Bahçelievler Gülleri – İsmail Göçüm

Kardelen çiçekleri  ve papatyalar,
Yükseklerde  iz sürer  mimozalar,
Gelincikler aah yaramaz çocuklar,
Kimin keyfine  başınızı kopardılar.

Yıl 1978, gün 8 Ekim’i 9 Ekim’e bağlayan gece. Yer, Ankara’da Bahçelievler semti. Ülkücülerden başta Abdullah Çatlı olmak üzere bir plan yaparlar. Yaptıkları planı akşam saatlerinde yürürlüğe koyarlar. Ekip halinde çalışan grup bölgeyi iyi bilmektedir. Ülkücülerden  Haluk Kırcı, eylemden önce Bahçelievler’de bir kaç keşif yapmıştır.

Ekip, 8 Ekim 1978 akşamı Bahçelievler 15. Sokak’taki 56 numaralı apartmanın önündedir. Hedef, 2 numaralı dairedir.

Kırcı kapıya gizlice kulak verir, içerde en az birkaç kişi olduğunu rapor eder. Ekipten Ercüment Gedikli, “Dadaş Kahvesi”ne giderek destek için orada bulunan Ömer Özcan ve Duran Demirkan’ı da yanına alır. Ekip tamamdır, gece saat 22:00’de start verilmiş,  Demirkan sokakta, Özcan apartmanın önünde gözcüdür.

Ekibin başı, Reis Abdullah Çatlı sokakta otomobilinin içinde operasyonu yönetmektedir.  Ülkücüler, Haluk Kırcı, Ercüment Gedikli, Mahmut Korkmaz ve Kürşat Poyraz gizlice apartmana girerler. 2 numaralı dairenin kapısında silahlarını çekip, zili çalarlar.

İçeride üniversiteli 5 genç, yapılan hain plandan habersiz, televizyonda haberleri izlemektedirler. Zilin sesini duyunca içlerinden birisi yerinden kalkar, -arkadaşlarının geldiğini düşünerek- kapıya gider ve hafifçe kapıyı açarak, gülen yüzü ile, “hoş geldiniz arkadaşlar” diyeceği anda, kapıda elleri silahlı asık suratlı, farklı tiplerle karşı karşıya gelince afallar; artık çok geçtir.

Aralanan kapıya yüklenen silahlı eller artık  içerdedirler.

Evde, hepsi Türkiye İşçi Partisi üyesi olan 5 üniversite öğrencisi vardır:

Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü öğrencisi Serdar Alten 23 yaşında.

Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi öğrencisi Hürcan Gürses 26 yaşında.

Ankara İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi Gazetecilik Bölümü öğrencisi Efraim Ezgin 23 yaşında.

Hacettepe Üniversitesi İstatistik Bölümü öğrencisi Latif Can 20 yaşında

Hacettepe üniversitesi İstatistik Bölümü öğrencisi Osman Nuri Uzunlar 20 yaşında.

Cinayet ekibi şaşkınlık içindedir. Öğrenciler karşı direniş göstermemiş ve hiçbirisinde de silah yoktur.

Direniş gösterilmedi diye, eylemden vazgeçilecek değildir ya. Reisten emir alınmış Plan eksiksiz uygulanacaktır. Öğrencilerin ellerini arkadan bağlayıp, yüzüstü yere yatırırlar.

Aşağıda arabada bekleyen Abdullah Çatlı’ya, yapılan Planın ilk aşamasının tamamlandığı haberi iletilir. Abdullah Çatlı elinde Eter şişesi ve pamukla daireden içeri girer. Öğrenciler, önce Eter ile bayıltılırlar.

Bu sırada kapı çalınır. Kapıya giden bu kez katil mangasından biridir.

Zili çalanlar, Türkiye İşçi Partili öğrencilerin arkadaşları olan öğrencilerden Faruk Erzan ve Salih Gevence’dir. Hiç bir şeyden habersiz arkadaşlarını ziyarete gelmişlerdir. Çok profesyonelce onlar da içeri alınırlar.

Bir taşla Yedi Kuş. Bir iki komünisti temizlemek için girdikleri evdeki sayı karşısındaki şaşkınlıklarından birbirlerinin yüzüne sevinç göndermeleri yapıp, son iki genci de arkasından elleri bağlandıktan sonra, katliamın ikinci planı aşamasına geçilir.

Abdullah Çatlı’nın talimatıyla, sonradan gelen iki öğrenci, dışarıda bekleyen otomobile bindirilir. Yanlarına da Haluk Kırcı ile Kürşat Poyraz oturur. Araç Eskişehir yoluna doğru hareket eder ve bir süre sonra bir tarlanın yanında durur.

Faruk Erzan ve Salih Gevence orada araçtan indirilir, 500 metre kadar tarlanın içine götürülür. Kırcı ve Poyraz silahlarını çekip, biraz önce arkadaşlarını ziyarete gelmiş iki genci, kafalarına ateş ederek orada öldürülerek infaz ederler.

İki kişi tamamdır, ama işin büyüğü evdedir, hemen Bahçelievler’e dönerler. Plana göre evde bayıltılmış olanlar da ikişer ikişer Eskişehir yoluna götürülecektir. Önce yavaş yavaş uyanmaya başlayan Serdar Alten’i otomobile taşırlar. Ancak o sırada yoldan geçen bir polis aracı Abdullah  Çatlı’yı kuşkulandırır.

Bu kuşku üzerine plan değiştirir Abdullah Çatlı, planı evin içinde icra etme emri  verecektir! Ama bu iş nasıl yapılacaktır?

Aralarında konuşurlar. En pratik öneriyi Haluk Kırcı yapar. Haluk Kırcı, bayıltılan öğrencilerden Osman Nuri Uzunlar’ı  mutfağa götürür. Eline geçirdiği bir tel askı ile boğmaya çalışır, fakat başaramaz. Bu kez eline geçirdiği havlu ile var gücüyle Osman Nuri Uzunlar’ın yüzüne bastırır ve bu yöntemle boğarak öldürür.

Bu yöntemle diğerlerini boğmak zor gelince.
Haluk Kırcı kendini kahramanlaştırarak planda değişiklik yapacağını söyler. Tarladaki cinayette kullanılan silahını belinden çıkarır şarşörünü bir kez daha doldurur. Diğer tetikçi arkadaşlarının dışarı kolacan etmelerini söyleyerek, elleri arkadan bağlı dört öğrenciye ardı ardına beyinlerine ateş ederek katliamın son planını da gerçekleştirir.

Tereyağından kıl çeker gibi katliam ile infazlar gerçekleştirilir. Abdullah Çatlı kapının önüne arabayı çaker. Gece yarısı binanın önünden Abdullah Çatlının yönetimindeki arabaya binip hep birlikte oradan uzaklaşırlar.

Karşı binada oturan ve silah seslerini duyan iki polis memuru binaya gelir. Kapısını kırarak girdikleri dairede büyük bir vahşetle karşılaşırlar. Ancak, gençlerden Serdar Alten henüz ölmemiştir. Saldırganları tarif eder ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılır.

Katiller bir gün sonra, haberleri izlemektedirler. Haberlerden bir kişinin ölmediğini duyunca telaşlanırlar ve Ankara’yı terk etmeye karar verirler. Çatlı, memleketi Nevşehir’e, Kırcı da memleketi Erzurum’a gider.

Bu arada ağır yaralı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü öğrencisi Serdar Alten savcıya ifade verir. İfadesinde; kendilerine saldırı düzenleyenlerin Ülkücülerin olduğunu söyleyip, içlerinde kendisine Reis diye hitap edilen biri olduğunu ve 34 PD plakalı bir aracı kullandıklarını anlatır. Serdar Alten 8 gün süren tüm tıbbi müdahalelerin ardından, 17 Ekim 1978’de. Tedavi gördüğü Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakultesi’nde  hayatını kaybeder.

34 PD…plakadan hareketle aracın aranmasına  başlanır.  Nevşehir-Avanos yolundaki bir akaryakıt istasyonunda yapılan bir ihbar sonucu 34 PD 137 plakalı araç bulunur.

Fakat, farklı bir durumla karşılanılır. Her hırsız bir iz bırakır ya,  34 rakamı,  plakanın üzerine kartonla yapıştırılmıştır ve sökülmesi unutulmuştur. Karton kaldırılınca asıl gerçek plaka 06 PD 137 olduğu ortaya çıkar. Bu tespitten yola çıkılarak Polis arabanın gerçek sahibi Ülkücü Mustafa Mit’e ulaşır.

Mustafa Mit yakalanır ve ifadesine başvurulur. Mustafa Mit,  Askeri Savcı Enis Tunga’ya verdiği ifadesinde, aracın asıl örgütün faaliyetleri için alındığını ve kullanımının ise  Ülkü Ocakları Derneği Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile yardımcısı Abdullah Çatlı’nın yönetiminde olduğunu söyler.

Reis lakaplı Abdullah Çatlı 8 Kasım 1978’de Adapazarı’nda yakalanır, ama nedense olay mahal yeri Ankara yerine, İstanbul Emniyeti’ne götürülür. Orada, araya bir takım gizli kişilerin girmesi ve bunların talimatıyla  serbest bırakılır!

Peki ya sonra?
19 – 26 Aralık Kahramanmaraş katliamında da gördüğümüz bu katillerin devlet nezdinde kahraman olduğudur! İki kişi Muhsin Yazıcıoğlu ve Abdullah Çatlı, devletin emir adamı olarak çalıştığı için yakalanmazlar bile.

Tarihler 3 Kasım 1996’yı gösterdiğinde. Tarihe SUSURLUK KAZASI, devlet içinde Mafya, Kontrgerilla devlet üçgeni olarak bilinen ve içinde bir çok olayda kullanılmış  suç unsuru silahın bulunduğu trafik kazasında, Abdullah Çatlı yanındaki Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ ile ölür. Aynı araçta bulunan Doğru Yol Partisi Millet vekili ve aynı zamanda Aşiret reisi olarak bilinen Sedat Bucak ise yaralanır.

Sözüm ona Abdullah Çatlı aranmaktadır, ama ne hikmetse, yanında sadece emniyet müdürü değil, o sırada iktidarda olan DYP’nin Şanlıurfa Milletvekili Korucu başı olarak bilinen Sedat Bucak da bulunmaktadır. Kaza sebep olan aracın sahibi ise yine Sedat Bucaktır.

O tarihte Başbakan Yardımcısı olarak görev yapan Tansu Çiller: “Devlet için kurşun atan da, yiyen de bizim için şereflidir” diye sahiplendiği Çatlı, işte bu Abdullah Çatlı’dır. Dönemin Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel, devletin bekasını öne çıkararak derin devlet yapılanmasını göz ardı yapıp olay kapatılmıştır.
 
Daha sonra Haluk Kırcı yakalanır ve idama mahkum edilir.  Ama ne yanlışlıktır ki; iki kez “ yanlışlıkla tahliye edilir!.

O yanlış tahliyelerin ardından tekrar aranırken, yine ne hikmetse devlet devlet içinde, devlet kimin içinde. Erzurum’da anlı şanlı bir düğün yapar. Firari katilin nikah tanığı ise, o sırada Erzurum Valisi olan Mehmet Ağar’dır!

Mehmet ağar, Kapatılan Susurluk Davası ve bir çok faili meçhul cinayetin tertipleyicisi olarak protokol icabı yargılanıp ceza almış. Yattığı ceza evi Villaya dönüştürülerek hayatı garanti altına alınmıştır.

Abdi İpekçi’nin katili Ağca’nın Maltepe Askeri Cezaevi’nden asker desteğiyle kaçırılmasının ardından Abdullah Çatlı’nın evinde saklandığını, sonra Çatlı’nın memleketi Nevşehir’e gönderildiğini… O sırada, sonradan Susurluk çetesinin kahramanı olan, eski Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin’in de Nevşehir Emniyeti’nde çalıştığını…
O dönemde katiller için sahte pasaport matbaası gibi çalışan Nevşehir Emniyeti’nin pasaport bölümünde bir süre sonra yangın çıktığını, bütün evrakın yok edildiğini…

Devlet görevlisi-siyaset-mafya ilişkilerini ortaya döken Susurluk skandalından sonra, emniyetin sözüm ona aradığı Abdullah Çatlı’nın, Emniyet Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin ile halay çekerken fotoğraflarının ortaya çıktığını…

Halaya, Ömer Lütfü Topal cinayetine karışan özel harekâtçı polislerin de eklendiğini… 

Çatlı’ya Mehmet Ağar imzalı silah ruhsatları ve belgeler verildiğini anlatıp canınız daha fazla sıkılmasın.

Anekdot Belge:

(42 yıl önce bugün Bahçelievler katliamını gerçekleştiren Haluk Kırcı adlı katilin ifadesinden)

“Kapı açılır açılmaz içeri girdik.
Hepsini yere yatırdık. Ne yapacağımız konusunda talimat almak için Abdullah’a (Çatlı) birini gönderdik.

Abdullah eter ve pamuk vermiş…” Teker teker bayıltıp öldürelim” demiş.

Dışarı çıkıp, arabada bekleyen Abdullah’la konuştum.

“Evde öldürmek zor olacak. İkişer ikişer götürüp öldürelim” dedim. “Olur” dedi.
İki kişiyi büyük Reis’in arabasına bindirip Eskişehir yoluna götürdük.

Müsait bir yer bulup ikisini de yere yatırıp kafalarına üçer el ateş ettik. Geri döndük.

Böyle zor olacağını anlayınca Abdullah,
“Tek tek boğalım bunları” dedi.

Bir tanesini zorla boğdum,
diğer dördünü bu şekilde öldürmekte zor olacaktı.

Arkadaşları gönderdim. Sonra da sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermilerin hepsini boşalttım.
Silahı da götürüp Abdullah’a verdim.

(Aradan 42 yıl geçti. Katilleri hala devletin arşivlerinde gizli  kahraman.)

En acı olan da, bu katiller işledikleri cinayetleri anlatırlarken, arkasındaki güçler onlarla hala ilişkilerini sürdüregeldiler. Öyle bir devlet düşünün ki; adı “Demokratik hukuk devleti” olsun ve bu siyasi cinayetlerin arkasındaki güçler, böyle bir devlet tarafından kovuşturulmaya bile gerek duyulmazken, katiller dönemin devlet yetkilileri ile özel günlerde bir araya gelip hatıra fotoğrafı çektirebiliyorlarsa gerisini siz düşünün.


İsmail Göçüm – 7 Ekim 2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑