Makaleler

Published on Mayıs 8th, 2021

0

76 yıl önce yenilen faşizm hâlâ kol geziyor, Türkiye’de de… | Doğan Özgüden

8 Mayıs 1945, tüm dünyada misli görülmemiş bir kan banyosuna neden olan 2. Dünya Savaşı’nın, 30 Nisan’da Hitler’in intiharı, 2 Mayıs’ta Kızılordu’nun Berlin’de Reichstag’a kızıl bayrak çekmesinin ardından Nazi Almanyası’nın müttefiklere teslim olduğu gün…

Üzerinden tam 76 yıl geçmiş olmasına rağmen yer yüzünde hâlâ bir çok ülke ya faşist yönetimler altında ya da giderek yükselen faşist hareketlerin tehdidi altında.

Türkiye savaşa girmemiş olsa da 2. Dünya Savaşı’nın yarattığı sorunları ve tek parti yönetiminin faşizan uygulamalarını tanımış olan bizim kuşağın yaşamında, bu savaş bitip de 1946’da ülkemizde sözde çok partili rejime geçilmiş olmasına rağmen faşizan uygulama ve tehditler asla eksik olmadı. 60’lı yıllarda Türk-İslam Sentezi ürünü faşist örgütlerin devlet himayesindeki terörüne, 1971 ve 1980 askeri darbelerinin getirdiği faşist yönetimlere karşı olduğu gibi 18 yıldan beri de Tayyip iktidarının her türlü takiyyeyi ve baskı yöntemini kullanarak islamcı faşizmi egemen kılmakta olmasına karşı mücadele sürüyor.

55 yıl önce, 1966 yılında Akşam gazetesini yönetirken, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de faşist hareketlere karşı mücadeleyi yayın politikamızın temel ilkelerinden biri olarak belirlemiştik. Haberlerimizle, başyazı ve köşe yazılarımızla bu tehlikeye karşı sürekli uyarıda bulunurken 1966 yılında Akşam Kitap Kulübü tarafından yayımlanan Faşizm adlı bir kitap yazmıştım.

134 sayfalık kitabın önsözünde şu uyarı ve çağrı yer alıyordu:

“İkinci Dünya Savaşı’nda faşist cephenin ağır bir yenilgiye uğramış olmasına rağmen, faşist düşünce hâlâ demokrasileri tehdit etmekte, zaman zaman çeşitli ülkelerde uygulanmakradır. Savaş sonrasında faşizmin resmi devlet rejimi olarak uygulanması İspanya ve Portekiz’de görülmektedir. Bununla beraber özellikle geri kalmış ülkelerde ismi başka olmasına rağmen zaman zaman faşist diktatörlükler kurulmakta ve uluslararası finans-kapital tarafından desteklenmektedir. Çünkü geri kalmış ülkelerde ulusal kurtuluş hareketlerine ve emekçi halkın uyanışına karşı uluslararası finans kapitalin çıkarlarını koruyabilecek tek kuvvet, büyük para desteğiyle ayakta tutulan faşist diktatörlerdir. Kaldı ki, faşistler birçok ülkede iktidarı ele geçiremeseler dahi, kurdukları terör örgütleriyle devlet içinde devlet kesilerek sermaye çevrelerinin çıkarlarını savunmaktadırlar.

“Gerçekten de bugün Türkiye bir faşizm tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Emekçi halk tabakalarının gün geçtikçe bilinçlenmesi ve hattâ bir politik güç olarak parlamentoya girmesi, sermaye çevrelerinde çıkarlarının devamı bakımından ciddi endişeler uyandırmıştır. Ve muhakkak ki endişenin büyüğü Türkiye’yi bir sömürge olarak görmek isteyen yabancı sermaye çevrelerinde hissedilmektedir. Çıkarlarını demokratik yoldan sürdürmek imkanı bulamayacak olan sermaye çevrelerinin bugün Türkiye’de nüve halinde bulunan faşist kuruluşları bir politik kuvvet halinde demokratik düzenin karşısına çıkartmaları uzak bir ihtimal değildir. Bu bakımdan, Türkiye’nin kurtuluşunu demokratik düzende gören devrimci kuvvetlerin, tarihe mal olmuş faşizm denemelerini incelemeleri, gereken dersi almaları ve Türkiye’de emperyalist devletlerin ve sermaye çevrelerinin desteklediği faşist hareketlere karşı ortak bir cephe kurmaları zorunlu hale gelmiştir.”

Sermaye çevrelerinin baskısı sonucu Akşam gazetesinden uzaklaştırıldıktan sonra Yaşar Kemal ve Fethi Naci’yle birlikte kurduğumuz Ant dergisinin ana mücadele konularından biri hiç kuşkusuz faşizm tehlikesiydi.

15-16 Haziran 1970 işçi direnişinin hemen ardından, tam da 12 Mart 1971 darbesi öncesinde Ant Yayınları arasında Çetin Özek’in Faşizm ve Devrimci Halk Cephesi adlı 526 sayfalık bir kitabını yayınladık.

Şnurov-Rozaliyef’in Türkiye’de kapitalistleşme ve sınıf kavgaları ve Şeref Han’ın Kürt Tarihi ile aynı dönemde yayınlanan kitabın sunuş yazısında da anti-faşist mücadele konusunda şu çağrıyı yapmıştık:

“İçinde bulunduğumuz yıllar, emperyalizmin tam çöküşe, sosyalizmin dünya çapında zafere doğru ilerlediği yıllardır. Bugün dünya işçileri, ezilen halklada birlikte bütün ülkelerde emperyalizme ve gericiliğe karşı savaşmakta, dünya barışı, ulusal kurtuluş, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi genişlemekte, dünya proleter sosyalist devrimci hareketi kesin başarılar elde etmektedir. Ancak emperyalizm, çöküş halinde dahi sömürüsünü sürdürebilmek için dünya halklarına karşı yeni yeni yöntemler uygulamakta, en etkin baskı aracı olan faşizmin gizli yada açık biçimlerini çeşitli ülkelerde sahneye koymaktadır.

“Bugün sömürülen ülkeler safında olan Türkiye de, emperyalizmin vesayetinde, emperyalizmin işbirlikçisi patronlar, emperyalizmle ittifak halinde olan toprak ağaları, aracı – tefeci zümre ve büyük bürokratlar tarafından sömürülmekte ve ezilmektedir. İkili anlaşmalar hâlâ yürürlüktedir. Konsorsiyum, Ortak Pazar Türkiye’yi sömürme planları yapmaktadır. NATO, 6. Filo, yabancı üsler her gün halklarımızı tehdit etmektedir. İşçi sınıfımızın ve onun temel müttefiki yoksul köylü ile diğer müttefiklerinin anti-emperyalist ve devrimci mücadelesi dev boyutlara ulaşırken işçiler, köylüler, gençler açıkça kurşunlanmakta, devrimcilere karşı terör artırılmakta, ekonomik ve demokratik kavgalarını kahramanca sürdüren işçiler üzerine tanklar gönderilmekte, devrimci işçi sendikaları Amerikancı sendikalar lehine çıkartılan faşist kanunlarla tasfiye edilmek istenmekte, haklı istekleri için direnen köylüler dipçiklenmekte, Doğu Anadolu’da Kürt halkına karşı baskı ve şiddet hareketleri her geçen gün biraz daha genişletilmekte, cunta pazarlıkları en önemli konu olarak sürdürülmektedir. Ve en önemlisi, biçimsel demokrasi örtüsü altındaki baskı ve terörün açık kaba faşizme dönüşmesi tehlikesi kol gezmektedir.

“Böyle bir ortamda faşizmi sınıfsal niteliğiyle ve özellikle emperyalizmle bağlantısı yönünden öğrenmek, dünyanın çeştli ülkelerindeki ve Türkiye tarihindeki uygulamalannı tanımak, emperyalizme ve faşizme karşı işçi sınıfının önderliğinde devrimci halk cephelerinin nasıl oluşturulduğunu yine dünyadaki çeşitli uygulamalarıyla inceleyerek ‘cephe’ konusunda bir açıklığa varmak, devrimciler için kaçınılmaz zorunluluktur.”


Doğan Özgüden – 08.05.2021

https://www.info-turk.be

http://www.ateliersdusoleil.be

facebook

twitter

linkedin

academia

IISG

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑