Yazarlar

Published on Ekim 5th, 2020

0

Age of Dreams: Beklenen Devrim – Naim Kandemir


 “Ben bizim kuşağı elektronik ve bilgisayar özürlü bilirdim ama bunlar hangi ara bilgisayar kurdu oldularsa şaşırıp kaldım. Hadi sana da öğretelim, deyip çekerek oturttular bir bilgisayarın karşısına.”

MEKTUPLAR & RÜYALAR- 22
Age of Dreams: Beklenen Devrim – Naim Kandemir

Bu yaştan sonra rüyalar niye bir insana bu kadar musallat olur? Hayattaki hedeflerimizi, arzularımızı gerçekleştiremeyince rüyalara mı havale ediyoruz yoksa? Çok öznel bir hal olarak karşılanır diye pek kimseye de bahsetmiyorum bu rüyalarımdan.

Yalnız, Walter Benjamin’den “rüya âlemi” kavramını öğrenince bir rahatlama oldu bende. Demek ki işin ciddi de bir yanı var ki Benjamin es geçmemiş bunu. Bu kavramla yetinmemiş, “diyalektik imgeler” diye çarpıcı ve kulağıma hoş gelen şiirsel bir kavramdan da söz etmiş. Buradan cesaret alıp diyalektik rüyalar desem çok mu zorlama olur diye bir an düşünmedim değil!

Bunları yazmam boşuna değil. Bu kez öyle bir rüya gördüm ki bir yanımı hüzün bastı, bir yanım şaşkınlıktan donup kaldı.

***

Sabah erkenden inmişim kente. Taksiyle attım kendimi gideceğim caddeye. Daha kafesini açmadan, içeride hazırlık yaparken arkadaşıma ulaşıyorum mekânında. Baktım hâlâ koşturuyor tek başına. Dayanamayıp sohbeti ben açtım:

-Emekli maaşın var, yeter sana. Hâlâ ne uğraşıyorsun burayla?

Durdu ve uzun uzun yüzüme baktı. Gözlerinden yeni bir şey söyleyeceği belliydi. Bunu ondan iyice öğrenmiştim. Yeni bir şey söyleyeceği, açıklayacağı zaman dilinden önce gözleri ele verirdi kendisini.

-Anlaşıldı bugün uzun sürecek, deyince gülümseyerek başını salladı ve başladı konuşmaya.

-Sen bana söylediklerinde haklısın. Burası anca masrafını çıkarıyor. Sadece bana bir meşgale. Meşgale deyip geçme. Gençken bu kelimeyi ben de anlamazdım. Hatta pek sevmezdim de. Olan oldu ve bu sevmediğim kelime yaşımızla birlikte gelip lügatimizin en müstesna yerine oturdu. Sen beni boş ver. Ben yalnızlığa alıştım zaten. Burası oyalıyor beni. İşler çok zayıfladı. Benim buraya gelip gidenlerin çoğu bizim kuşağın eski tüfekleri. Onlar da devrimden, sosyalizmden başka bir şey bilmiyorlar. Bir şey yapamadılar ama hep dillerinde, zihinlerinde devrim var. Baktım ki arkadaşların psikolojileri gittikçe bozuluyor. Bu iktidar da insanları delirtmek için her şeyi yapıyor.

Yani anlayacağın dert büyük. Bizim kuşağın derdi büyük. Eski arkadaşların derdi çok büyük. Sen burada yaşamadığın için bilemezsin. Her gün buradalar. Görüyorum ve üzülüyorum. Nerdeyse 15’li yaşlarından beri devrimci oldu bizim kuşak. Mücadele ettik eldeki imkânlarla. Eksiğimiz, gediğimiz, yetersizliğimiz; neye sayarsan say, sonuçta yenildik. Hem de çok kötü yenildik.

Bir futbol takımı yenilir. Çalışır, idman yapar, iyi antrenör, iyi oyuncular transfer eder ve ligdeki durumunu düzeltir. Bizim öyle mi oldu? Yenilgimiz kırk yıldır sürüyor. Düşe düşe düşecek küme de kalmadı. Ölenler öldü kurtuldu aslında biliyor musun? Hiç olmazsa bu rezil günleri görmediler.

Bu söylediklerimi şimdi ben söylüyorum ama inan ki buraya gelen tüm eski arkadaşlarımızın zihinlerinde benzer cümleler var. Ne yapsalar eskisi gibi olmuyor. Bir kere o devrim virüsü girmiş bizim kuşağa. Dönek olmayandan çıkmaz o virüs.

Çok düşündüm. Arada bir de gelen arkadaşları yokladım, eskisi gibi bizlere moral verecek oluşumlar içine girsek, becerebildiğimiz kadar gençlerle birlikte bir işin ucundan tutsak diye. Bunun yolunu yöntemini de bulmak zor…

68’liler sırasını savdı. Sıra bizim kuşakta. En çok da ne zorlarına gidiyor biliyor musun? Benim de çok zoruma gidiyor: Toplumun en cahillerinin başına geçip bunca yıldır ülkeyi yöneten 7. yüzyıl zihniyetlilere tahammül etmek; bu çok zor. İnsanın ağrına gidiyor. Arkadaş, işkencede olsan direnirsin, en kötüsü ölürsün. Yaşıyorsun ama bu pespayeliğin altında her gün ölüyorsun.

Lafı daha fazla uzatmayayım. Bunları düşünüp durdum aylarca. Sonra dedim kendi kendime: Şimdi bunlara gençliğimizdeki gibi kitap okuyalım birlikte, desem, kimi gözüm az görüyor, kimi katarakt indi, diyecek… Desem ki hadi arkadaşlar Cengiz bize güncel konularda seminer versin eskisi gibi… Hani, Cengiz de yaman anlatır bilirsin. Nasıl diyeceğim ki bu yaşta onlara liseli çocuklar gibi haydi seminere! Tam verimli de dinleyemezler. Uykusu gelen olur, şekeri, tansiyonu çıkan olur…

Çıkamadım işin içinden. En sonunda buldum ne yapacağımı. Buraya gelen gençlerden gördüm.. Baktım, bizim bilmediğimiz bilgisayar oyunları oynuyorlar. Hah, dedim, tamam.

Aradım Memik’i. Bir hafta sonu atlayıp geldi. Biliyorsun Memik alaylı ama bu işin piri. Durumu anlattım. Bizimkilerdeki moral bozukluğunu da söyledim tabii. Amaç onları eski günlere döndürmek, yenilgi psikolojisinden çıkarmak. Memik, uğraştı yazdı bir oyun programı.

Tam bu sırada kapı açıldı ve içeri Feodal girdi. Ben sevinerek kalktım ve gidip boynuna sarıldım. Özlemişim.

-İlk sen geldin, dedi kafeci arkadaşım.

-Gelirler, şimdi dökülür hepsi. Bir belâya alıştırdı ki bizi hiç sorma!

Kafeci arkadaşım bana döndü ve: Anlatacağım kısım içeride, birazdan görürsün!

Hemencecik hazırda beklettiği çay-kahve makinasının düğmelerine bastı.

***

Feodal’den sonra hepsi, sanki randevuya saatinde gelir gibi peş peşe kafeden içeriye girdiler. Sanırsın fakültenin kantini! Kimler yok ki! Hepsinin de lakabı var: Feodal, Çorumlu Selo, Sekter Sinan, Seiko Refik, Deli Ömer, Yakışıklı Gönen, Zaralı Şener, Kıl Suat, Mişon Faruk, Posbıyık Rıfkı, Asker Memet, Çivrilli Serpil, Sarı Nursel, Atom Karınca Melda, Şair Naim, Bingöllü Erdoğan, Centilmen Esat, Cakalı İlhan, Voleybolcu Feride, Teorisyen Cengiz, Gameda Yüksel, Var da Yok Yunus, Huma Kuşu Uğur, Topçu Turgay, Saimekadınlı Emel, Kıvırcık Günsel, Sessiz Zeki, Artist Çağatay, Snop Müstecep…

Çoktandır görmediklerim de vardı içlerinde. Eskisi gibi sohbeti uzun tutmayıp içerideki salonda bilgisayarların başına geçtiler. Ben bizim kuşağı elektronik ve bilgisayar özürlü bilirdim ama bunlar hangi ara bilgisayar kurdu oldularsa şaşırıp kaldım. Hadi sana da öğretelim, deyip çekerek oturttular bir bilgisayarın karşısına. Salon tıkış tıkış oldu.

Aralarında gruplara ayrıldılar. Benimsedikleri devrim anlayışına göre gruplaştılar. Birinci grup; işçi sınıfı- kitle örgütlenmesiyle ayaklanma modelini seçenlerden, ikinci grup; kentte kırda birleşik devrimci gerilla savaşı modelini uygulayacak olanlardan, üçüncü grup ise; Güney Amerika tipi darbeyle kısa yoldan ve kimse uyanmadan devrim yapmak isteyenlerden meydana geldi.

Sona kalan Sessiz Zeki: Arkadaşlar, parlamenter mücadele seçeneği de olsaydı, deyince, çıkan homurtulardan dediğine pişman olup kendisi için ehven-i şer grup olan birinci gruba katıldı.

Ben oyunu bilmediğim için kafeci arkadaşımın refakatinde ve anlatıcılığında izleyici olarak kaldım.

***

İşçi sınıfına ve kitle örgütlenmesine önem veren grup lider olarak Lenin’i seçti kendine. Birinci gruptaki Yakışıklı lakaplı arkadaşımız, halk şuraları kurarak ilerleyelim arkadaşlar, diyor ve bu önerisi benimseniyor.

İkinci, kısaca gerilla savaşı grubu dediğimiz grup önder olarak Castro’yu seçiyor tartışmasız. Che’yi ve Ho Chi Minh’i takviye yapalım önderliğe, diyenler de oluyor.

Sabah erken kalkıp kimse uyanmadan darbe yoluyla iktidarı ele geçirmek isteyen grup Feodal’in bastırmasıyla önder olarak Stalin diyor.

***

Üç grup da işi öyle ciddiye almış ki sanırsın sanalda kurdukları örgütün Merkez Komite üyeleri!

Çorumlu Selo grubundaki arkadaşlarını uyarıyor: Köylüler sınıfsal olarak güvenilmez ama ittifaklar açısından çok önemli gobeller, burası Türkiye!

Teorisyen Cengiz hiçbir grubu ayırt etmeden lafını ortaya söylüyor: Parti, kitle, aydınlar, doğru teori çok önemli; bunlar olmadan devrimi yapamazsınız!

Asker Memet çok kararlı konuşuyor: Kamo Birliği’ni mutlaka kuralım arkadaşlar. Onlarsız olmaz!

Bingöllü Erdoğan ise kısa konuşuyor: Karşı devrim milislerini devreye sokuyor. Mutlaka bölgedeki tecrübeli gerilla hareketiyle ittifaka girilmeli.

Gameda Yüksel: Yandaş medyanın ağına karşı mutlaka yazılı ve görsel medyada gençlerden komiteler kuralım.

Cakalı İlhan neşeyle bağırıyor: Halk konserleri bende arkadaşlar. Müziksiz devrim olmaz!

Var da Yok Yunus: Devletin saldırısı karşısında her an illegaliteye geçmeye hazır olmalı ve deşifre olmamış yerler ve gerekli olacak belgeler önceden hazırlanmalı.

Huma Kuşu Uğur: Arkadaşlar yeni devrimler çıkmış; kadife, turuncu falan deniliyor; bir de onları deneseydik!

Topçu Turgay gözlerini belerterek: Bak hele şuna! Bu temelli sapıtmış! deyince Uğur sesini kesiyor.

***

Kafeci arkadaşım bir tepside çay ve kahveleri getirip herkese dağıtırken bana gülümseyerek ortaya konuşuyor:

Kaç kuşaktır darbedir, yenilgidir yapamadık devrimi; galan bu oyundan öğrenin gençler!

Ben tamamlıyorum:

-Artık devrim kaçmaz bizim ekipten!

***

Rüyamdan yüzüm güleç bir şekilde uyanıp saate bakarken, hayali cihan değer, diye mırıldanıyorum.


Naim Kandemir 5 Ekim 2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑