..." /> AKP-MHP ve mafyanın üçlü koalisyonu - Resul Erenler

Makaleler

Published on Kasım 21st, 2020

0

AKP-MHP ve mafyanın üçlü koalisyonu – Resul Erenler


Yukarıdaki resim tüm kirli işlerin, faili meçhul cinayetlerin ve uyuşturucu baronlarının bugüne kadar yaptıklarından hiç pişmanlık duymadıklarını ve yeniden sahne alacaklarını resmediyor. 


Yaklaşık bundan bir ay önce, Bahçelinin ülkücü ve candan arkadaşım dediği, organize suç örgütü lideri ülkücü mafya bozuntusu, katil ve uyuşturucu kaçakçısı olarak anılan Alaattin Çakıcıyı, Edirne’de Chp’li Belediye başkanı ayakta ve önünde düğmelerini ilikleyerek ağırlandı. Merak ediyorum; geçmişi insan öldürmek başta olmak üzere kirli ve karanlık olan birine bu ilgi neden?. 
Edirne belediyesi başkanınca adam yerine konan bu mafya bozuntusu ülkücü, insan müsveddesi bu yaratık ve henüz insan olamamış evrimin tamamlamamış kişi  CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğluna mektup yazarak tehdit ve hakaretlerde bulunma cesaretini merak ediyorum nerden ve kimden alıyor? tabi ki iktidar ve ortağında. 

Kılıçdaroğlu’na yapılan bu saldırı öyle sıradan bir olay değil. Bana öyle geliyor ki, yukarıdaki buluşmada-dörtlü çete buluşmasında alınan bir kararın tatbikidir. 

Hdp ile yan yana ismi anılıca zıvanadan çıkan CHP, ellerinde insan kanı olan bir mafya bozuntusu katile gösterilen saygıyı görmezden geliyor ve kendi belediye başkanına ikazda bulunmuyorsa sıkıntı büyük demektir. Bu saldırı, CHP’den ziyade Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğine yönelik yapılan bir saldırıdır. Ve muhalefete göz dağıdır.
Organize suç örgütü ülkücü mafya lideri Alaattin Çakıcı, Faili meçhul ve kayıplarla ismi anılan, eski dostu İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, emekli korgeneral Engin Alan ve emekli albay Korkut Ekenle Muğla’da bir araya gelerek basına verdikleri bu pozla, topluma verilmek istenen; geçmişte yaptıklarımızın tekrarını yaparız mesajıdır. Kılıçdaroğlu’na yapılan tehdit ve küfürler de buna işareti olarak algılanmalı.  

Resimde ki kişiler, bu ülkenin en karanlık, en zalim ve elleri insan kanına bulaşmış kişiler. Hafızalarda hala tazeliğini koruyan faili meçhul cinayetlerin, kaçırılarak katledilen Kürt işadamlarının birinci derecede sorumlusu olan ve ellerinde insan kanı olan katiller. Bunu kendileri de itiraf etmekten “vatan millet” adına yapmaktan hiç pişmanlık duymadıklarını, gerekirse tekrar yapacakların itiraf etmekten çekinmemişlerdir. 

Demokrasiyle yönetilen ülkelerde bu gibilerin dışarda değil, cezaevlerinde yaşamlarını sürdürmesi gerekir. Ama Türkiye’de, özellikle bu iktidar döneminde, insanlık adına ne varsa geri pılana itilmiş, tek adam ve çevresindeki asalakların çıkarları her şeyin üstünde tutulmuştur.  

Susurluk’ta kamyona çarparak deşifre olanlardır bu kişiler. Ve bugüne kadar beyaz toroslarla kaçırılarak kaybedilenlerin ve tüm faili meçhul cinayetlerden sorumlu olan kişilerdir bunlar. Bu ülkede, bu kadar suç işlemelerine karşın en lüks yaşamı sürdürenler de yine bu katil kişiler. Özellikle son dönemlerde, bu katil sürüsü ve çete artıklarının önünde eğilmeyi, iktidar ve yalaka ortağı esas görev haline getirdi.

Dünyanın hiç bir ülkesinde, insanlık suçu işleyen bir katile özel af çıkarıldığı görülmemiştir. Buda gösteriyor ki TC’nin kuruluşundan bugüne, ağır aksakta olsa işleyen bir takım kurum ve kurullar tamamen bir ailenin ve onun yalakalığına soyunan bir kişinin hizmetine girmiştir ve onlar nasıl istiyorsa öyle çalıştırılıyor.

1978 yılında 7 TİP’li gencin katili ülkücü Haluk Kırcının bir televizyon kanalına çıkarılarak konuşturulması ve adeta yaptıklarıyla övünür bir havada olması ve başka bir ülkücü mafya bozuntusu Sedat Peker’in barış imzacısı akademisyenlere yönelik “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve kanlarınızla duş alacağız” sözlerini unutmadık. Ayrıca bu ülkücü katile, söylediklerinden dolayı mahkeme açılmış ve 11 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmıştı. Sonuç, ilk mahkemede söyledikleri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilerek bu katil ülkücü çete elemanı beraat ettirilmiştir. Buda AKP, MHP ve mafya üçlüsünün ülkeyi nasıl ortak yönettiklerini gösteriyor. 

Bir ülkede, uyuşturucu, adam öldürme, gasp vs gibi suçlara karışanların bu kadar pervasız ve o ülkenin ana muhalafet partisi başkanına hakaret ve küfür yapıyorsa, orda burjuva anlamdada olsa devleten, hukuktan ve adaletten söz edilemez. Diktatörün ve onun çevresinde pineklanenlerin çıkarları korunur, kollanır.

18 yıllık iktidarında, devletin tüm kurum ve kuruluşları ele geçirilmiş, faşist ve Islami gerici kadrolarla doldurulmuştur. Bir ülkenin Ana muhalefet partisinin genel başkanına açıkta tehdit ve hakaret etme cesaretini kendinde gören bir mafya bozuntusuna karşı, hala devletin savcıları harekete geçmemiş (geçmişlerse bile “dostlar pazarda görsün”den öte bir şey değildir.) ve bir işlem yapmaktan korkuyorlarsa o devlet devlet olmaktan çıkmıştır, çetelerin ve mafyanın denetimine girmiştir.  

İsmi susurlukla anılan-özdeşleşenlerin bugün bir arada poz vermeleri, yeni acıların, katliamların, yeniden Faili meçhullerin ve kayıpların yaşanması konusunda yeni bir planlamanın, örgütlemenin başlangıcı olarak algılanmalı. Çünkü iktidar ve ortağına halkın desteği azalmış ve iktidarlarını  kaybetme korkusu yaşıyorlar. Onun içindirki, bu tip organize suç liderlerini devreya sokarak ömrünü uzatmaya çalışacaklardır.  

İktidar, küçük ama etkili ortağına ve onun mafya bozuntusu ülküdaşlarına teslim olmuş durumda. Buda mafya bozuntularına, katillere cesaret veriyor. İktidarın küçük ortağı partinin, geçmişi bu tür karanlık olay ve siyasi cinayetlerle doludur. Bu mafya bozuntusunu insan katilini açıkta savunan ve ona yol arkadaşım, ülküdaşım diyerek (ki doğru yol arkadaş) sahip çıkan küçük ama etkili ortağına tavır almadığı sürece Recep, bu tezgahın ortağıdır. Unutmasın ki kendisine de sıra gelecek ve o zaman hedef olmaktan kendisini nasıl savunacak merak ediyorum. 


Resul Erenler – 21.11.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑