Seçtiklerimiz

Published on Nisan 21st, 2020

0

Almanya ve Koronavirüs: Kadınlar, Bisiklet Yolları, 1 Mayıs Gösterileri -Meral Akkent

“Korona: Krizdeki Çiftler” feminist Emma dergisinin kapak konusu. İzolasyon, güvencesizlik, erkek şiddeti… “Son ağaç kesildiğinde, son nehir zehirlendiğinde, son balık avlandığında, paranın yenemeyeceğini“ hep birlikte anlayacağız.

Robert Koch Enstitüsü (RKI), yeni koronavirüsle ilgili gelişmeler konusunda düzenli raporlar yayınlayan Almanya’nın en yetkili kurumu. RIK’in 15 Nisan’daki basın bülteninde enfekte olmuş her bir kişinin, enfekte ettiği kişi sayısının, ilk kez bir kişinin altına düştüğü, ancak ölü sayısının daha hızlı arttığı belirtiliyor.

Almanya’daki salgın başladığında bir kişiden üç ila beş kişiye virüs bulaşıyordu. Bu, rakam hızlı büyüme olarak tanımlanıyor. Almanya başbakanı Angela Merkel, bulaşı oranındaki küçük bir değişikliğin büyük bir etkiye sahip olduğunu, amacın bulaşıyı kalıcı olarak birin altına indirerek enfekte olanların sayısını azaltmayı hedeflediklerini belirtiyor. Her konuşmasında “Durum ciddidir. Siz de ciddiye alınız“ çağrısını yapmaya devam ediyor.

Bu hedefe artık beklenenden daha hızlı ulaşılıyor gibi görünüyor. Bununla birlikte, korona nedeniyle ölümlerin sayısı günlük ortalama 200’den fazla olarak bildirilmekte.

Geçen hafta Federal Sağlık Bakanlığı hemen dağıtıma giren 80 milyon maske ithal etti. Bu maskelerin 20 milyonu FFP2 maskesi, yani virüslere karşı iyi koruma sağlayan maske tipi.

Federal Sağlık Bakanı Jens Spahn, Ağustos ortasından itibaren Almanya’da her hafta 10 milyon FFP2 maskesi ve 40 milyon basit cerrahi maske üretileceğini de açıkladı fakat bu maskelerin sadece tıbbî personel için olduğunu genel nüfusun kumaş maskeler takması gerekeceğini ekledi.

Korona testleri, henüz kapsamlı bir şekilde uygulanamıyor. Sağlık Bakanlığı’nın verdiği bilgilere göre, test kapasitesi şu anda haftada 700 binin üzerinde fakat bu kapasite teknik nedenler ve personel eksikliği sebebiyle ancak yarı oranda kullanılabilmekte.

İstisnai durumun tezahürleri

Alarm durumu Almanya’da henüz sona ermedi. Federal Başbakan Merkel’in, krizi demokrasi kurallarına uygun yönettiği, siyasi kararları şeffaf bir şekilde paylaştığı ve Almanya’da yaşayanlardan nasıl davranmalarını isterken bunu mümkün olan en iyi bir şekilde gerekçelendirerek anlattığı (populist sağ kanadın radikal, ırkçı, yabancı düşmanı partisi) Alternative für Deutschland (AfD) dışındaki her parti tarafından kabul ediliyor.

İçinde bulunduğumuz istisnai durumda toplumsal politika düzeyinde işler iyi yönetiliyor. Fakat bu istisnai durum, eşitsizliklerin daha iyi farkedilmesine de yol açıyor.

Kim, ne zaman ne yapıyor?

En eşit şartlarda ilişkilerini sürdürdüklerini düşünen çiftler (daha doğrusu sadece kadınlar) birden bire kendilerini 1950’li yıllardaki geleneksel rol modellerini uygulayan bir düzende buluyorlar.

Unutuldu zannedilen roller yeniden canlanıyor. Çocuklara, yaşlılara kim bakıyor, kim ev işlerinden sorumlu, kim çocukları avutuyor, kim ev ödevlerine nezaret ediyor, kim evindeki home office‘de stressiz çalışabiliyor, salgın günlerinden sonra kim işine geri dönme şansına sahip olacak gibi sorular yaşamsal önem kazanıyor.

Feminist dergi EMMA Nisan sayısında “Korona: Krizdeki çiftler” (Corona: Paare in der Krise) başlığı altında üç kadının öyküsüne yer verdi. İlişkilerinin iyi yürüdüğünü varsayan bu üç kadın, karantina süresindeki istisnai süreçte, bu ilişkileri yeniden tanımlamak fırsatı bulmuş.

Kristin (28) ve Markus (30) Mayıs’taki düğünlerini iptal ettiler çünkü 120 kişilik bir davet planlamışlardı. Ama düğünün iptal nedeni aslında bu değil. Kristin Markus’la birlikte olmak istediğinden artık emin değil. Kristin, gerçeği Markus‘un evden çalışmaya başlamasıyla gördüğünü anlatıyor. Markus, önce üç odalı evlerinde, oturma odasını ofis olarak kullanmaya başlamış.

Kristin bir hafta sonra evden çalışmaya başladığında ise, kendisini oturma odasında sığıntı olarak hissediyormuş. Ayrıca Markus sabahları yatağını yapmamaya, evi toplamamaya, çamaşır yıkamamaya, bulaşıkları makineye koymamaya başlamış.

Temizlikçi gelmediği için ev de temizlenemiyormuş. Markus da elektrikli süpürgeyi bir türlü bulamıyormuş. “Bugün ne yemek var?“ dediği gün, Kristin Markus’un hayatının adamı olması kararını sorgulamış ve bu adamdan çocuk sahibi olmayı da aklından silmiş.

Sarah (43) yarım gün ve Martin (46) ise tam gün çalıştığı için, Martin evi kendisinin geçindirdiğini düşünüyor. Korona salgını başladığında ikisi de evden çalışmayı denemişler. Martin için sorun teşkil etmeyen bu durum, Sarah için ofis işine paralel olarak iki çocuğun ev ödevlerine nezaret etmek, yemek yapmak, ev temizlemek, alışverişe gitmek gibi işleri de içermiş.

Zaten Martin sabit telefonu ve bilgisayarı da kendi kullanımına almış. Sarah böylelikle ancak akşamları ve geceleri çalışabiliyormuş. Martin ise, akşamları jogging yapıyormuş. Çocuklar evdeki gergin atmosferden tabii ki etkileniyorlarmış. Sarah bir gün Martin’e akşam yemeğini hazırlamasını söylediğinde, Martin “Neden ben? Senin zaten vaktin var” demiş. Ve Martin o günden beri oturma odasındaki kanepede uyuyor.

Ingrid (65) ve Herbert’in (67) ilişkisi de çok gergin, çünkü Herbert Korona’yı ciddiye almıyor. Her ikisi de risk grubundaki yaş grubu sayılsalar da Herbert, Corona’nın sadece yaşlı insanlar ve güçsüz erkekler için tehlikeli olduğunu iddia ediyor, akrabalarını ziyaret etmeye, her gün alışverişe çıkmaya devam ediyor, aynı eskiden yaptığı gibi ellerini yıkamaya da özen göstermiyor, Ingrid’in endişeleriyle dalga geçiyor.

Ingrid’in zaten sağlık sorunları olduğu için gerçekten korkuyor. Aslında Ingrid boşanmak istiyor ama buna ne cesareti ne de parası var. Çünkü evlilikleri boyunca parayı hep Herbert kazanmıştı.

Birlikte geçirilen Korona karantinası, iyi yürüdüğü zannedilen ilişkilerde, turnusol kağıdı işlevini görüyor. Ailelerin üçte ikisinde çalışan babalar, çalışmayan anneler tarafından destekleniyor, yani çocuk bakımı annelerin üstünde. Yarı zamanlı çalışan baba oranı yüzde altıyı bile bulmuyor. Çalışan anneler ise, çocuk bakımını çocuk yuvaları vasıtasıyla organize ediyor. Çocuk babalarından destek alamıyorlar. Şu anda bu yuvaların kapalı olması nedeniyle, ilişkilerdeki sorunlar su yüzüne çıkıyor.

Güvencesiz iş yaşamı – yoksulluk

EMMA dergisindeki bahsettiğim yazıda, çocuğunu tek başına yetiştirenlerin yüzde 90’dan fazlasının kadın olduğuna işaret edilerek işsiz kalma riskinden de en fazla bu grubun etkileneceği belirtiliyor. İstatistikler de zaten (salgın hastalık riski olmasa bile) yoksulluktan en çok etkilenen ve yaşlılığında yoksulluk sınırında yaşamak zorunda kalanların kadınlar olduğunu gösteriyor.

Korona virüsü salgını, kadınların zaten güvencesiz durumunu daha da ağırlaştırıyor. EMMA dergisinde dikkat çekilen başka bir konu ise, iş kategorilerin dağılımının da bu güvencesiz ve eşitsiz durumu etkileyen ek faktör olması. Erkekler çoğunlukla büro işlerinde çalıştığı için, evde çalışma mecburiyetine adapte olmaları sorun yaratmıyor.

Kadınlar ise, çoğunlukla insanlarla iletişim gerektiren mesleklerde, yani evde kalarak çalışma fırsatı vermeyen işlerde çalışıyorlar. Eğer kadrolu çalışıyorlarsa, işsizlik rizikoları oldukça az. Fakat kadınlar genellikle, özellikle orta yaşlardan itibaren Mini job adı verilen 450 Euro’luk işlerde çalışıyorlar ve dolayısıyla herhangi bir ekonomik kriz durumunda işini en önce kaybeden oluyorlar. Şimdi Korona salgını ve karantina tedbirleri nedeniyle mini job’u olan milyonlarca kadının işsiz kalması bekleniyor.

Erkek şiddeti

Korona tedbirleri bağlamında iş çevresi, okul, kreş, yuva ve diğer sosyal çevre gibi toplumsal yapılar şu anda mevcut değil. Toplumsal yapıların olmaması da, dört duvar arasında yaşanılan, kadınların ve çocukların zaten dile getirmekte zorlandıkları şiddet olgusunu daha da görünmez hale getiriyor. Ayrıca üç odalı bir dairede karantina günlerini geçirmek, iki katlı bahçeli büyük bir evde yaşamaktan daha fazla sorun yaratıyor. Korona salgını sürecinde artan erkek şiddeti bu durumun tehlikeli bir kanıtı oldu.

Nasıl ki Wuhan’da karantina önlemleri sırasında kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet üç kat arttıysa, Türkiye’de Mart ayında erkekler 25 kadın öldürdüyse, Almanya’daki kadın sığınma evleri de alarm veriyor (EMMA raporları). İlk ve orta dereceli okullardaki öğretmenler öğrencilerinin ne durumda olduğunu tam olarak tesbit edemiyorlar. Fakat yüz binlerce çocuk için okulun aynı zamanda şiddetten koruyan bir kurum olduğu bilinen bir gerçek.

Öğretmenler geçmiş yıllardaki deneyimlerinden, öğrencilerinin hasta olsalar bile, okula gelmeyi evde kalmaya tercih ettiklerini biliyorlar. Korona virüsü karantinasının, birçok çocuk ve anne için bir kabus haline geldiği düşünülmekte. Birçok eyaletteki kentlerin kadın sığınma evlerinin kapasitesi şimdiden dolmuş durumda.

“Dördüncü Hamburg Kadın Sığınağı” çalışanı Anika Ziemba, Avrupa Birliği ülkelerinde zaten her üç kadından birisinin fiziksel ya da psikolojik şiddete maruz kaldığını belirterek, karantina günleri sona erdikten sonra kadınların yoğun bir şekilde destek almak için müracaat edeceklerini düşünüyor. Çünkü kadınlar ancak çocuklarını yuvaya ya da okula götürme şansını kullanarak ve genellikle kocalarının işte olduğu saatlerde sığınma evlerine başvurma fırsatı elde edebiliyorlar. Şu anda bu fırsatları yok. İzolasyonun, güvensizliğin ve stresin tesirinin ancak karantina süresinden sonra ortaya çıkabileceği bekleniyor.

Korona virüsü ve ilkbahar

Sokakta yaşayan evsiz kadınlara sığınak sunan bir kurum, her yıl havaların ısınmasıyla birlikte kapatılıyor. Çünkü Berlin Eyaleti Senatosu, bu sığınağın finansmanını, kadınları soğuktan korumak üzere, sadece kış ayları için vermeyi taahhüt etmiş bulunmakta. El yıkamak ve Korona virüsüne karşı diğer korunma tedbirlerini almak, 17 Nisan tarihi itibariyle sokakta kalan bu kadınlar icin artık mümkün olmayacak, çünkü evsizlerin hijyen gereksinimleri için genelde gidebildikleri sosyal merkezler ve alışveriş merkezlerindeki tuvaletler kapalı.

Ekstra bisiklet yolu

Artık herkesin bildiği gibi virüsün bulaşmasını önlemek için, diğer kişilerle aramızda bir buçuk iki metre arası mesafe bulunması gerekiyor. 20 Nisan Pazartesi gününden itibaren Berlin’de Charlottenburger ve Kantstrasse caddelerinde “geçici“ olarak ikinci bir bisiklet yolu açılacağı belediye meclisince duyuruldu. Aslında buradaki dar bisiklet yolu, bisiklet sürücüleri için tehlikeliydi ve ölümcül kazalara da sebep olmuştu. Bu nedenle uzun zamandan beri bu şeridin genişletilmesi talep ediliyordu.

Bu talep, yeni bir düzenlemenin trafik açısından mümkün olmadığı gerekçesiyle reddediliyordu. Şimdi virüse karşı tedbir önlemleri nedeniyle bisiklet yolu çift şerit yapıldı. Bisiklet sürenlerin, bu geçici şeridin kalıcı olması için mücadele etmesi gerekecek. Ayrıca çift şerit bisiklet yolu uygulamasının örneğin Berlin eyaletindeki diğer ilçelerde de emniyet açısından uygulanmasını talep edenlerin elini güçlendireceği de umuluyor. Sadece oturulan ev çevresinde 1 km çaptaki bir alanda dolaşmaya müsaade edilen Fransa’daki ve bisikletle dolaşmanın tamamen yasak olduğu İspanya ve İtalya’daki bisiklet kullanıcılarının bu haberi nasıl yorumlayacaklarını ise çok merak ediyorum.

Kendi kendine yetmek

Huzurlu ya da geniş bir evi ile birlikte düzenli geliri de olanlar için Korona karantinası günleri kendi kendine yetmek ve özgüven kazanmak hakkında düşünmek için büyük şanslar içerdiği yadsınamaz bir gerçek. Bu konularda internette destek verenler kervanına benim gazetem TAZ da katıldı. Bir kriz sırasında kendi kendimize nasıl yeteceğimiz ve hem kendi yaptıklarımızın, hem çevremizde olanların bir kısmını nasıl etkileyebileceğimiz gazetede bu hafta sonu için seçilen konu.

Kendi kendimize yetmek önemli. Toplumsal ilişkileri başarıyla sürdürmek ise, özellikle kriz zamanlarında daha da önem kazanıyor. Korona virüsü muazzam etkileri olan küçük bir virüs. Bakterilerin geçemedigi filtrelerden geçmeyi başarıyor ve tek tek kişiler arasında olduğu kadar, büyük eyaletler arasına da nifak tohumları ekebiliyor.

Eyaletler arası dışlama

Hamburg ve Schleswig-Holstein komşu iki eyalet. Bu eyaletler arasında “benim bölgem“, “Benim sınırlarım“ gibi gerekçelerle bir kriz oluştu. Üç haftadır yürürlükte olan karara göre, Hamburg eyaletinin halkı, Schleswig-Holstein eyaleti için “turist” olarak tanımlandı. Turizm etkinlikleri durdurulmuş olduğu için, gelen Hamburglu “turistler“ eyalet sınırından geri döndürüldü. Halbuki Hamburglu aileler için, Schleswig-Holstein Eyaleti kendi bölgelerinin revaçta olan bir tatil yöresi.

Fakat Hamburglular üç haftadır eyalet sınırından geri döndürülmekten, gizlice bu eyalete girmeyi başaranlarsa, pansiyonlara kabul edilmemekten ve Hamburg plakalı arabalarının takip edilmesinden çok rahatsızlar. Paskalya tatili planları suya düştü. Acaba bu deneyim ilerleyen günlerde, Hamburglulara Almanya’ya gelen sığınmacıların sınır dışı emri aldıklarında, kendilerini nasıl hissettiklerini düşünme fırsatı verebilecek mi?

Hamburglular 1892’de kolera salgını sırasında da Schleswig-Holstein Eyaleti’ne kabul edilmemişlerdi. Schleswig-Holstein tarımla uğraşan kırsal bir eyaletti. Bu eyaletin “sağlıklı“ çiftçileri, o zaman suyu akmayan, kanalizasyonu olmayan, daracık sokaklardaki evlerin bir odasında sağlıksız hijyenik koşullarda tıklım tıkış yaşayan Hamburglu liman işçilerinden ve bu kentin “pis“ sakinlerinden korkuyorlardı.

Çağlar boyunca insanlar salgın hastalıklar için mantıklı açıklamalar bulma eğiliminde oldular. Veba, kolera, AIDS gibi hastalıklar, “ahlaksızlıklardan“ dolayı verilen ilahî cezalar olarak kabul edildi. Susan Sontag’in deyişiyle hastalık bir metafor olarak kullanılmaya devam ediyor.

ABD Başkanı için Koronavirüsü bir Çin virüsüdür, Afrika’nın bazı ülkelerinde beyazların virüsü olarak kabul ediliyor. İtalyanlara göre Almanya’dan gelmiştir. Bavyera Eyaleti’nin Hristiyan Sosyal Birlik Partili (CSU) Başbakanı Markus Söder’e göre Avusturya virüsüdür. Türkiye’ye göre Avrupa’nın virüsüdür. Schleswig-Holstein’ın bakış açısına göre, Korona zengin Hamburgluların getirdiği bir hastalıktır.

Halbuki bu pandemiyi tekil bir olay olarak değil, hemen şimdi dünya iklim felaketleri bağlamında düşünmeye başlamanın tam zamanı. Max-Plank Enstitüsü üyesi üç biyolog Christoph Rosol, Jürgen Renn ve Robert Schlögl, Süddeutsche Zeitung’un 15 Nisan 2020 tarihli sayısındaki Sistematik Şok (Der Schock hat System) başlıklı makalede, tam da bu noktaya acilen dikkat çekiyorlar.

Bitkilerin büyüme evresinin ortasında haftalarca yağmur yağmadığını, Avrupa Orta Vadeli Hava Tahminleri Merkezi’nin (European Centre for Medium-Range Weather Forecasts, ECMWF) modellerine göre önümüzdeki aylarda olağanüstü kuraklık beklendiğini, orman yangınları, tarladan ürün alamama ve suyu azalan nehirlerde su taşıması yapılamadığı hakkındaki haberlerin, yakında Korona raporlarıyla rekabet eder hale geleceğini belirtiyor ve ekliyorlar: “Bu sene, kuraklığın üçüncü yılı olacak.”

Korona virüsü salgını, artık iklim değişikliği ve türlerin yok olması gibi temel tehditlere ve kararlı bir değişim için harekete odaklanmamıza neden olmalıdır. Korona virüsü salgını, sağlık, iklim ve biyolojik çeşitlilik krizi arasındaki doğrudan bağlantıyı açık şekilde göstermektedir.

Hayvanlar ve insanlar arasındaki yeni bulaşıcı hastalıkların artmasının ana nedeni, Rosol, Renn ve Schlögl’in ifadesiyle “vahşi hayvanların yaşam alanlarının hızla ilerleyen tahribatının sonucudur. Bu yaşam alanı kaybı, ormanların tarımsal kullanım için tahrip edilmesinden, madencilikten, toprak arazilerin giderek yağmur suyunu içine çekemez hale gelerek betonlaşmasından ve endişe verici derecede hızlı bir iklim değişikliğinden kaynaklanmaktadır”.

Araştırmacıların bir Kızılderili sözü olduğunu ispat edemedikleri ama buna rağmen değerinden hiçbir şey kaybetmeyen alıntıdaki gibi “Son ağaç kesildiğinde, son nehir zehirlendiğinde, son balık avlandığında, paranın yenemeyeceğini“ hep birlikte anlayacağız.

İşte o zaman Berlin Eyaleti‘ndeki kamuya açık mekânlarda maske takılması kuralının, bu sene Berlin’deki geleneksel 1 Mayıs gösterilerinin normal olarak maskeli olan ama maske takmaları yasaklanan göstericileri için, nasıl uygulanması gerektiği gibi soruların da hiçbir önemi kalmayacak. (Bianet)

Tags: ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑