Yazarlar

Published on Haziran 25th, 2020

0

Ara rejim – İsmail Cem Özkan


“Ara rejimler her zaman kısa sürer” beklentisi içinde olunur ama, ara rejimler 12 Eylül darbesinden sonra hiç da kısa sürede ortadan kalkmadığını kanıtladı.

Her darbe sonrası döneme ara rejim denir. Sözde demokrasiye geçileceği vaat edilir ama demokrasi yerine ülkeye her daim bir beden daha küçülmüş bir elbise giydirmeye çalışırlar… Dar elbise içinde insan ne kadar rahat hareket ederse, ülkede o elbise içinde rahat hareket etmeye çalışılır ama ara rejimin bir ürünü olan anayasa kısa zamanda bizzat yapanlar tarafından çiğnenmeye/delinmeye başlanır. Sağından solundan çekiştirilerek yapılan düzenlemeler anayasaya uymadığında anayasanın ilgili maddesi de değiştirilir, çünkü ara rejim kendisinden sonra gelen iktidara her zaman öyle bir gücü miras olarak bırakır…

Ara rejimler her zaman darbelerden sonra gelmez, bazen demokrasi tıkırında işlerken, demokrasi tekerleği bir çukura düşer, o çukur içindeyken baş gösteren krizler ve onu yönetemeyen siyasi iktidarın tek çıkış kapısı kalır, ara rejim! Beka söylemleri ile başlayan bu ara rejim güya demokrasi için elzemdir, işler iyi gitmiyordur, iyi gitmesi için güç iktidara verilmelidir ve iktidar elde ettiği güç ile çukurdan demokrasinin tekerleğini çıkaracaktır…

Güçlü ülke söylemleri ile demokrasiyi kendisine göre yorumlayan ve “halkın iyiliğini” düşünen siyasi iktidarlar mutluluk endeksini sürekli geriye çekerken, devletin güçlü olduğu yani iktidarın güç alanını sorumsuzca kullanabildiği alanın yaratılmasından başka bir anlamı olmayan kararlar alınmaya devam edilir…

“Her şey devlet içinde yaşayan halk için” derler ama “halk” kavramının ne anlamına geldiğini bir türlü söylemezler… Siyasi partilerin pratiklerine bakarsanız “halk”; parti üyesi ve yalakalarından oluşur, diğer kalanlar ise ötekidir ve yok edilmesi düşmandır…

Birinci dünya savaşı sonrası iktidara seçim ile gelen Hitler ne düşünüyorsa ondan sonra gelen tüm diktatörler aynı şeyi düşünmüştür, tek fark Hitler yasalara uygun şekilde toplama kamplarında halkının gözlerinin uzağı da işlediği cinayetleri oturma odalarına insan derisinden yapılmış abajur olarak soktu…

Ara rejimler hayatımızda sürekli olmuştur, sürekli olarak kapitalist sistemin içinde krizleri takip eden günler ve yıllar içinde ara rejimlere uygun cinayetler ve katliamlar olmuştur. Her ara rejim; katliam ve faili meçhul cinayet demektir. Ara rejimlerde örtülü ödenekler artar, devlet adına işlenen cinayetlerin üstü bir şekilde kapatılır…

Kapitalizm yeniden biçimleniyor, birinci dünya savaşı, ikincisi onu devam eden liberalizm çılgınlığı, enerji sorunu çözmek adına körfez ülkesine yapılan işgaller ve “Arap Baharı” adı verilen Ortadoğu’da halkları birbirine kırdırma süreci.

Sermaye için var edilen / kurgulanan devlet ve sermayenin küreselleşmesi adına yok edilen devlet aynı ama küreselleşmenin bu aşamasında ortaya çıkan bu ara rejimde devlette ihtiyaç duyulduğu için klasik devlet algısı varlığını korurken, ulusal devletlerin yok edilmek istendiği süreçte yaşıyoruz…

Tarih yeniden biçimlenmesi için kırılıyor, yeniden yorumlanıyor ya da yaratılıyor.

Sömürge kralların heykelleri yıkılıyor.

Efendilerin heykelleri kırmızı renge boyanırken, köle olanlar ilk defa renk ayrımcılığından pozitif ayrım görmüş beyazlar ile birlikte meydanları doldurmuş olması göreceli bir umut yaratıyor. Aslında efendiler ve ezilenlerin rollerinde bir değişim olmadığını hepimiz biliyor ya da hissediyoruz. Sermayenin renginin olmadığı bir düzende küreselleşme ve onun ürünü olan göçmenlerin yaratmış olduğu ucuz emek gücü ve bir arada olması gerekenler, bir dilim ekmek için birbirini boğazladığı/ boğazlatıldığı bir sürecin içindeyiz…

Tarih kırılıyor ve sesi hepimizin kulaklarını tırmalıyor. Elbette yer altından yer üstünden gelen sesler değil bunlar; ölümün, boğazlanan, boğazı kesilenlerin normal görüldüğü “hibrit” savaşların bize yansımasının altındayız. Kaç canlı bomba içimizi parçalamadı ki bu zaman dilimi içinde, kaç katliamın kanı bizi boğmadı ki, hepimizin oturma odasına yaşadığımız katliamlar, cinayetler, soykırımlar romantik bir görüntü gibi sunuldu.  

Değişimin olduğu anda az ya da çok kırılma/ ayrışma sesi geliyor ve biz buna ara rejim diyoruz… Bizler ara rejimin tam ortasında bütün değerlerin küçük çıkarlar lehine yok sayıldığı sürecin içindeyiz… Bu süreçten insan kalarak çıkmak bütün mesele, kaçımız insan kalacağımız sanırım belli gibi oldu ama insan gibi görünenler ama kariyeri olanlar?

Ülkemiz açısından daha önce benzeri hiç yaşanmamış bir ara rejimin içindeyiz. Ara rejim bizi hangi kapıya bırakacağı henüz muğlak… Ilımlı İslam söylemleri ile başlayan süreç, 12 Eylül süreci henüz bitmeden kendimizi başka ara rejimin içinde bulduk.

12 Eylül sonrası oluşturulan ara rejimde, liberal ekonomi ve politikanın sonucu olarak ulus devleti büyük oranda yıkılmış, devletin elinde ne var ne yok “özelleştirme” adı altında yağmalanmış, üretimden tüketime geçiş yapmıştık. Şimdi kendimizi tüketme süreci içindeyiz…

Ara rejimlerde hukuk dudak arasında kalan bir söze dönüşür… Bu sözün olduğu yerde yazılı olana değil, korkunun ortaya çıkardığı “kraldan çok kralcıların” ortalıkta kendisine ortam oluşturması ve alan açarak kendi çıkarları doğrultusunda bir biri ile çelişen kararlar alınmasından başka şey değildir…

Haziran ayı içinde Ankara’ya doğru yürüyen ve Ankara girişinde yağmur, soğuk altında bir gün bekletilen baro başkanlarına görülen eziyet ne yazık ki tüm topluma layık görülebilir… Eğer bu ara rejime uygun direniş noktaları ve ittifaklar oluşmazsa, karanlık içinde baro başkanlarının yaşadığını hepimizin yaşama olasılığı var.

Ara rejimler her zaman kısa sürer beklentisi içinde olunur ama, ara rejimler 12 Eylül darbesinden sonra hiç da kısa sürede ortadan kalkmadığını kanıtladı.

Yaşadığımız zaman ne yazık ki yeni bir ara rejimdir, geçmişte ki ara rejimlere benzemeyen uygulamalar içinde…


İsmail Cem Özkan – 25.06.2020


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑