Seçtiklerimiz

Published on Haziran 18th, 2020

0

Asuri-Arami-Süryani-Keldani’ye kesintisiz soykırım – Doğan Özgüden


Güney Kürdistan’ı vuran Pençe-Kaplan harekâtı sadece bir Kürt kırımı operasyonu değil, aynı zamanda 105 yıl önceki Seyfo soykırımının da yeni bir versiyonudur

Gece bilgisayar ekranında en son haberleri gözden geçirirken elektronik posta sayfama Belçikalı dostlarımdan Jean-Pierre Dupont’un mesajı düştü. Sürgündeki Asuri-Arami-Süryani-Keldani örgütleri ve din adamları Seyfo (Kılıç) adıyla tarihe geçmiş olan soykırımın Avrupa Parlamentosu tarafından tanınması için bir kampanya başlatmışlar.

Jean-Pierre Dupont hristiyan bir din adamı… Kendisini genelde tüm ezilenlerin, özellikle de kökeni, dili, dini ne olursa olsun, tüm göçmenlerin haklarını militanca savunan saygıdeğer bir mücadele insanı olarak 46 yıldır yakından tanıyorum… Türkiye’deki ulusal ve dinsel baskılardan dolayı 1976’dan sonra Belçika’ya gelen Asuri-Arami-Süryani-Keldani ve Ermenilerin ağırlanması ve topluma uyumlarının sağlanması için büyük mücadele veren şahsiyetlerdendir.

Jean-Pierre Dupont sadece Hristiyanların değil, Hristiyan olmasalar da demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren Kürt, Türk, Faslı ve Tunuslu göçmenlerle de her daim dayanışma içinde olmuştur.

70’li yılların ilk yarısındaki Belçika göçmenler ve siyasal sürgünler açısından hiç de “misafirperver” bir ülke değildi… İnci ve ben, bunun acısını defalarca yaşadık. Hollanda’da BM mültecisi olarak tanındığımız halde Belçika’da oturma ve çalışma izni almamız yıllarca reddedildi, hattâ Türk Devleti’nin baskısı sonucu polis zoruyla Belçika’dan sınır dışı edildim.

Tam da o dönemde, Brüksel’in kuzey mahallelerindeki Faslı ve Tunuslu göçmenlere karşı polis terörü uygulanmakta, kahveler, işyerleri basılarak amansız bir kaçak işçi avı sürdürülmekteydi. Bunu protesto etmeye kalkanlar, göçmen olsun Belçikalı olsun, zor kullanılarak tutuklanıyordu. Jean-Pierre Dupont da Molenbeek’teki bir direnişte tutuklananlardandı.

Faslı bir gencin Gaucheret Meydanı’nda polis tarafından vurulmasından sonra Kuzey Afrikalı göçmenler Belçikalı demokratların da desteğiyle sık sık protesto gösterileri yapıyordu.  7 Faslı ve 2 Tunuslu göçmen de 22 Mart 1974’te dostumuz Jean-Pierre Dupont’un rahibi olduğu Saint-Jean-et-Nicolas Kilisesi’nde açlık grevine başladılar. Ne ki, göçmenlerin yoğun yaşadığı Schaerbeek Belediyesi’nin başında o dönemde Roger Nols adında aşırı sağcı ve yabancı düşmanı bir politikacı bulunuyordu… Nisan ayı başında bu kişinin bizzat komuta ettiği bir polis ekibi kapısını zorlayarak kiliseyi bastı, direnen göçmenler yaka paça sürüklenerek iki charter uçağıyla Tanger ve Casablanca’ya doğru sınır dışı edildiler.

Seyfo’nun Avrupa Parlamentosu tarafından tanınması istendiğini haber veren Jean-Pierre Dupont’un mesajı 40 yıl önce yaşadıklarımızı anımsattığı için gece gözüme pek uyku girmemişti… Sabah saat 5’e doğru tekrar ekran başına geçtiğimde bu kez Fransız haber ajansı AFP’nin flaşı yanıp sönüyordu: Türk özel kuvvetleri Haftanin’de…

Türk gazetelerine bakıyorum… Pençe-Kaplan kod adlı operasyona katılan birliklerin komutanlarına telsizden seslenen Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Türk komandosunun gücünü her zaman gösterdiniz, o dağlarda bugün de bir kez daha göstereceğinize, daha önce yazdığınız destanları yazacağınıza inanıyoruz” diyor.

Bu kaçıncı destan yazış? Arşive bakıyorum… Alın size Genel Kurmay Başkanlığı’nın dokuz yıl önceki bir açıklaması: “Irak’ın kuzeyinde Kandil Dağı, Sinath-Haftanin, Hakurk ve Gara bölgelerinde tespit edilen bölücü terör örgütüne ait 20 hedef grubu Türk Hava Kuvvetleri uçakları tarafından 19 Ağustos 2011 günü sabah ve müteakiben akşam saatlerinde icra edilen hava harekâtı ile etkili olarak vurulmuştur.”

Öncesi de var… Faşist cuntacı Evren döneminde Saddam yönetimini gaza getirip alınan izinle Güney Kürdistan’a o kadar çok operasyon yapıldı ki… Merak edip Vikipedi’ye sordum. İşte liste:

1984: Sıcak Takip Operasyonu

1986: Sınır Ötesi Harekâtı

1987: Sınır Ötesi Harekâtı

1991: Süpürge Harekâtı

1992: Sınır Ötesi Harekâtı

1992: Hakurk Operasyonu

1995: Çelik Harekâtı

1996: Atmaca Harekâtı

1996: Tokat Operasyonu

1997: Çekiç Harekâtı

1997: Şafak Harekâtı

1998: Murat Operasyonu

2008: Güneş Harekâtı

2011: Sınır Ötesi Harekâtları

2015: Hendek Operasyonları

2018: Kararlılık Harekâtı

2019: Pençe Harekâtı

2020: Pençe-Kaplan Operasyonu 

36 yıl boyunca Güney Kürdistan’a operasyon yaptıran devlet kurumları:

TBMM, T.C. Hükûmeti, Millî Güvenlik Kurulu, Genel Kurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Jandarma, Polis, Millî İstihbarat Teşkilatı.

Güney Kürdistan’a askeri operasyonları yaptıran siyasal liderler, alfabetik sırayla:

Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ahmet Necdet Sezer, Ali Bozer, Alparslan Türkeş, Binali Yıldırım, Bülent Ecevit, Erdal İnönü, Kenan Evren, Meral Akşener, Mesut Yılmaz, Necmettin Erbakan, Recep Tayyip Erdoğan, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Turgut Özal, Yıldırım Akbulut

Güney Kürdistan’a operasyonlara komuta eden askerler, alfabetik sırayla:

Aydoğan Babaoğlu, Bülent Ulusu, Doğan Güreş. Engin Alan. Erdal Ceylanoğlu, Eşref Bitlis, Faruk Cömert, Hayri Kıvrıkoğlu, Hilmi Özkök, Hulusi Akar, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Işık Koşaner, İbrahim Fırtına, İlker Başbuğ, İsmail Hakkı Karadayı, Necdet Özel, Necdet Üruğ, Necip Torumtay, Nurettin Ersin, Osman Pamukoğlu, Tahsin Şahinkaya, Yaşar Büyükanıt

Güney Kürdistan’a operasyonları yaptıran derin devlet kurumları:

Kontrgerilla, Köy korucuları. Bozkurtlar, Türk İntikam Tugayı, JİTEM

Türk Ordusu’nun bilmem kaçıncı defa bombaladığı Haftanin, Güney Kürdistan’daki Dohuk iline bağlı yerleşim merkezlerinden biri… Orada sadece Kürtler değil, aynı zamanda bölgenin kadim uluslarından Asuri-Arami-Süryani-Keldaniler de yaşamakta…

19 Aralık 2012 tarihli Yeni Özgür Politika’da yayınlanan Şahin Can’ın “Medya Savunma Alanlarına bir yolculuk” başlıklı röportajını saklamıştım. Haftanin’den şöyle bahsediyordu:

“Zaxo’dan sonra isminin Haftanin olduğunu öğrendiğim gerilla bölgesine doğru gidiyorum. Ovanın kuzey tarafındaki dağlar çok heybetli. Sol tarafta Türkiye topraklarındaki Cudi Dağı ve o silsiledeki dağların zirveleri beyaza bürünmüş. Bu dağların her biri bir kartal yuvasını andırıyor. Beni Haftanin’e götüren arabanın şoförü köyleri Haftanin’de olan bir Asuri. Adı Ebu Petrus. Ebu Petrus’un köyü hem hayvancılık, hem tarımla uğraşıyor. Avrupa’da ve Güney Kürdistan’ın pek çok şehrinde Asurilerin yaşadığını, ancak hiçbir yerde bu kadar rahat ve güvenli bir yaşamın olmadığını söylüyor.”

Güvenli mi? 

1984’ten beri yapılan ve yukarıda listesini verdiğim askeri operasyonlar en geliştirilmiş tahrip silahlarıyla takviyeli sürüp giderken Haftanin’in Kürt halkı da, Asuri-Arami-Süryani-Keldani halkı da nasıl güvenli ve huzurlu olabilir? 

O Asuri-Arami-Süryani-Keldani halkı ki, anayurdu olan topraklarda bundan 105 yıl önce Türk ırkçısı İttihat ve Terakki’nin ölümcül kılıç darbesini yemişti… 

Türkçesi “Kılıç” olan Seyfo soykırımının Avrupa Parlamentosu tarafından da tanınması için verilen dilekçede şöyle deniyor:

“Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Asuri-Arami-Süryani-Keldani halkı 1915 yılından itibaren sürekli soykırım, kitlesel katliam, tehcir ve zorunlu din değiştirmelere maruz kalmıştır. Üstelik yüzlerce kilise, manastır ve kutsal mekânımız, kültürel, sosyal ve ekonomik varlığımız Osmanlı-Türk yönetimi ve onun yerel müttefikleri tarafından talan ve gasp edilmiştir. Asuri-Arami-Süryani-Keldani halkıyla birlikte Ermeni ve Pontüs Grek halklarının da binlerce yıllık varlığı ortadan kaldırılmak istenmiştir. 1915’te yaklaşık 200 bini aşkın olan Asuri-Arami-Süryani-Keldani nüfusu Seyfo ve onu izleyen assimilasyon politikaları sonucunda 20 bine kadar düşmüş bulunuyor.”

Seyfo’nun 105 yıl sonra da sürüp gittiğine son iki örnek… Mardin’de Mor Yakup Manastırı rahibi Dayroyo Aho geçtiğimiz Ocak ayında “bölücüleri koruduğu” gerekçesiyle bir grup köylüyle birlikte göz altına alındı. Aynı ay, Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde yaşayan Hurmüz ve Şimuni Diril çifti kaçırıldı. 60 gün sonra Süryani çiftten Şimuni Diril’in cansız bedeni köyün yakınlarında bulundu. Hurmüz Diril’den ise halen haber alınamıyor.

HDP’li Süryani milletvekili Tuma Çelik, Seyfo’nun 105. Yıldönümü dolayısıyla Karınca sitesine verdiği söyleşide “Seyfo’nun üzerinden 105 yıl geçti. 1915’te yaşananlardan sonra maalesef soykırım zihniyeti, aynı politika, aynı mantık ve yaklaşım sürmeye devam etti. İktidara gelen bütün partiler, Türkiye’yi yöneten tüm yöneticiler 1915’te yürütülen politikaların benzerlerini Süryanilere, Ermenilere, Rumlara ve diğer tüm halklara karşı sürdürmeye devam ettiler. Süryaniler olarak, Seyfo’nun 105’inci yılında soykırım suçlularının cezalandırılmasını istiyor, bu acıyla yüzleşilmesi gerektiğini bir kez daha tekrar ediyoruz” diyor.

105. yıldönümünde Seyfo’nun tanınması için başlatılan kampanya bana inkarcıların 14 yıl önce bana karşı açtıkları linç kampanyasını hatırlattı.

Belçika Asuri Enstitüsü yöneticisi Nahro Beth-Kinne ile sanatçı dostumuz Robert Alaux “Seyfo” üzerine bir belgesel gerçekleştirmişler, filmin tanıtımı için 30 Haziran 2006’da Brüksel’deki Basilique’de düzenledikleri gecede muhalif bir Türk gazetecisi olarak bana da söz vermişlerdi. 

Özetle şöyle demiştim:

“Osmanlı İmparatorluğu’nda askeriyeye, seyf (kılıç) kelimesinden türetilmiş bir deyimle Seyfiye, yani kılıç erbabı denirdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer iki egemen kesimi ise sivil yöneticilerin oluşturduğu Mülkiye ve din adamı-medrese kesiminin oluşturduğu İlmiye idi. Bu son iki kesim de, tüm baskı ve fütuhat uyguamalarında Seyfiye’nin suç ortağıydılar. İşte 91 yıl önce yüzbinlerce Asuri-Arami-Süryani-Keldani’yi ve Ermeni’yi kılıçtan geçiren bu Seyfiye’dir.

“Maalesef günümüzde de, tüm demokratikleşme iddialarına rağmen, Türkiye Avrupa Birliği’nin kapısını zeytin dalıyla değil, kılıçla çalmaktadır. Ermenilerin ve Asuri-Arami-Süryani-Keldani’lerin soykırımını inkar kampanyası bunun tartışılamaz kanıtıdır. Bu utanç verici kampanyada sivil yöneticiler, yani Mülkiye, ve bilim ve medya çevreleri, yani İlmiye de en azından Seyfiye kadar saldırgandır. Seyfo sadece Türkiye’de değil Avrupa’da ve özellikle de Belçika’da da politik yaşamı tehdide devam etmektedir.”

Türkiye ve Belçika’daki inkarcı ve ırkçı Türk medyası 22 Kasım 2008’de aleyhimde açtığı linç kampanyasında Seyfo konusundaki konuşmamı da delil olarak kullanmıştı.

Irkçı ve inkarcıların Seyfo’ları hiç bitmez…

Şimdi komandoları, avcı ve bombardıman uçakları, damat bey mamulatı insansız hava araçları ile Güney Kürdistan’ı vuran Pençe-Kaplan Operasyonu sadece bir Kürt kırımı harekâtı değil, aynı zamanda 105 yıl önceki Asuri-Arami-Süryani-Keldani soykırımı Seyfo’nun da yeni bir versiyonudur.

HDP dışındaki muhalefet suspus, ana akım medya bermutad bu yeni soykırıma da alkış tutmakta…

Evet, bu Seyfo kaçıncı Seyfo?


Doğan Özgüden – 18.06.2020 – ArtıGerçek

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑