..." /> Ayasofya'da namaza durmanın siyasi şovdan başka bir anlamı yok - Resul Erenler

Makaleler

Published on Temmuz 31st, 2020

0

Ayasofya’da namaza durmanın siyasi şovdan başka bir anlamı yok – Resul Erenler


Her siyasi parti, kendi politikalarını geniş kitlelere taşımak ve daha fazla iktidarda kalmak için her yola baş vurmaktan geri durmaz. Hele ki gerici, çağdışı bir kafaya ve düşünceye sahip ise (Bugün Türkiye’deki gibi) işi biraz daha ileri götürerek, yalan, iftira ve toplumda ikilik yaratarak, toplumun en hassas olduğu konuları (din gibi) kendi çirkin emellerine alet etmekten hiç kaçınmaz. 

Bugün, Türkiye’de dini gericiliği ön plana çıkararak siyaset yapan RTE, ümmetçi bir anlayışla kendi tabanını geleceğe (hayalindeki İslami şeri bir yönetime) doğru organize ediyor ve aktif hale getiriyor. Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi tamda bu anlayış doğrultusunda, tüm gerici kesimleri konsolide ederek kendi tabanını güçlendirmek amaçlıdır. Yani ülkede, siyasal İslam’ı hâkim kılmaktır.

Tüm kurum ve kuruluşlarıyla yüz yıllık bir geçmişi olan bir toplumun, öyle kolay kolay geriye doğru everilmeyeceğini ve öylesi bir kalkışmanın sonuçlarının da çok ağır olacağı bilinmelidir. 

Toplumun arzu ve istemlerine: Ekonomik, siyasi, kültürel vb. Konularda refah düzeyini yükseltecek, bir plan ve projeden yoksun ve hep aynı yerde sayıyorsa bir iktidar sona doğru yaklaşıyor demektir. Dolaysıyla RET iktidarının da tekrarlardan öteye gitmediğini, her alanda kendisini his ettirmeye başlamış ve 18 yıllık iktidarının sona yaklaştığının sinyallerini veriyor.  Kitleleri sömürerek yalanla, dolanla ve takiye yaparak, toplumun kutsallarını çok çabuk bitirirseniz. İşte o zamanda kitlelerin size olan güveni sıfırlanmış olur. 18 yıllık iktidarları döneminde üzerine oynamadığı ve sıradanlaştırmadığı toplumun hiçbir kutsalı kalmamıştır AKP’nin.  

Recep Tayyip Erdoğan her ne pahasına olursa olsun iktidarı kaybetmek istemiyor. İliklerine kadar yolsuzlukların, hırsızlıkların ve işlediği-işlettiği cinayet ve katliamların mutlaka hesabının sorulacağı ve yargılanacağı korkusuyla daha da saldırganlaşıyor, saldırganlaşacaktır da. Dolaysıyla, kendisini ve ailesini güvende tutmak için elinde gelen her şeyi yapmaya kendisini muktedir gören Recep Tayyip Erdoğan, böylesi bir durum karşısında ne kadar hazırlıklı olduğunun düşünüyor olsa da o gün geldiğinde muhtemel gelişmeler karşısında ki korkusu da davranışlarına yansımıyor değil. Tüm komşu ülkelerle sorunlu hale gelmiş, istenmeyen, nefret edilen, özellikle “liderliğine” soyunduğu Müslüman Arap ülkelerince hiçbir kıymeti harbiyesi ve zere kadar değer kalmamıştır Recebin. Ve kimse onu artık ciddiye de almıyor. 

Attığı her adımda Amerika bir tarafta, Rusya bir tarafta uyarır ve onunda geri adım atmaktan başka bir seçeneği yok. Bir Trump’ın, bir Putinin kucağına koşmaktan başı dönen Recep, öfkesini, kinini toplumun tüm kesimlerinde çıkarır. Nefret tohumları eker ve toplumu; milli olan ve olmayanlar olarak bölmeye çalışarak iktidarının ömrünü uzatmanın yollarını arar. Onun bu davranışlarını ve iki yüzlülüğünü idrak etmeyecek kadar bir toplum yapısı var olduğu sürece bu ülkede, o iktidarda kalmaya devam edecektir. Umarım toplum uyanır. Muhalefetten bunu beklemek zor.

Putin’e kafa tutar sonra ayağına gider ve etrafındaki yalakalarla yarım saat ayakta kabul edilmeyi bekler. Bakar mısınız ülkede herkese kafa tutan baş kesen kılıç sallayana. Öldürülen kendi askerleri Ayakta ağırlanmayı bekleyen, aşağılanan de kendisi… Kim bilir baş başayken nasıl bir durumda o ayrı bir mesele. 

Donald Trump mektup yazar kendisine ve aşağılar “akılı ol” der. O kalkar ayağına kadar gider tek kelime etmez. Talimat alır ve döner. Her döndüğünde uçağına aldığı yalaka gazeteci bozuntularına ne kadar etkili ve haşmetli olduğu havalarına girer, onlarda bunu manşet yaparlar. Kitleyi uyutmanın en etkili yolu da bu olsa gerek ki tüm basını (bir elin parmaklarını geçmeyecek kadarı hariç) kendi etkisi altına almış. Bu kadar aşağılanma, itilme ve kakılmaya tahammül etmek, hangi ruh haline sahip bir insanın kabul edeceği bir durum bilmem ki neyse.   

İçinde kaldı Bay Recebin. Amerika’ya gitti, Rusya’ya kadar gitti ve dünyanın birçok yerine de gitti ama Şamda ki Emevi camiinde bir cuma namazı kılmaktı muradı bir türlü nasip olmadı! Sanırım buda kalıcı bir dert oldu kendisinde. 

Bu kadar yalnız ve izole bir durumda iken ne yapması gerekirdi? Tatbiki Ayasofya’yı fethi ederek ne kadar gerici varsa arkasına alarak namaz kıldırmak ve bu ülkede bir kesimin kutsalı kabul ettiği kişileri (Mustafa Kemal ve arkadaşlarını) lanetleyecek kadar pervasızlaşmaktı ve yaptı. Bunu yapmakla hem durum yoklaması ve hem de hükm ettiği kesimleri organize ederek göz dağı vermek istemiştir ve yaptı. 

Ayasofya’da zaten namaz kılınıyordu. Orda namaz kılmak siyasi bir şovdan öte bir anlam taşımıyor. Dediğim gibi kendi gücünü ve tabanını yoklamak amaçlı bir şovdu yaptı. Ayrıca, muhalefeti de test etmek denebilir bu şova. 

Ayasofya gibi tarihi bir mirasın işgali, Hıristiyan aleminin mabedi bilinen bir mekâna saygısızlıktan da başka bir anlamı taşımaz. Bu saygısızlığı tarihi eserlere karşı defalarca İŞİD yaptı. Bu konuda Recep Tayyip Erdoğan’ın İŞİD’le aynı zihniyet ve düşünce birliği içinde olduğunu bütün dünya biliyor. Onun içindir ki iktidardan ve başındakinden Tarihi kalıntı ve eserlere saygı beklemek kadar safça bir şey olamaz. Hatırlayalım; RTE Kars’taki insanlık anıtını “ucube” olarak nitelemiş ve yıkılmasını emretmişti. Bu zihniyet dünyanın her tarafında sanata ve tarihi eserlere karşıdır ve düşmanıdır.

Afganistan’da bombalanan Buda heykellerinden ne farkı vardı Kars’taki heykelin yıkılmasının. 

Suriye’deki müzelerin İŞİD tarafında nasıl yıkıldığını ve içindeki eserlerin yok edildiğini bütün dünya gördü. Çünkü bunlar aynı ideolojiden beslenen çağdışı, gerici ve kendisinden olmayan ne varsa yok edilmesi gerektiğine inanan, kadınları insan değil kendi mal gibi gören ve onu öldürmek hakkını kendinde gören bu kadar sapkın ve sapık anlayışın tezahürü bunlar. 

Taliba’nın dizlerinin dibinde diz çöküp ve aşağıdan yukarıya doğru onun gözlerinin içine huşuyla bakan kişi, bugün Türkiye’yi yöneten Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bu zat güçlenir ve kafasındaki yönetim biçimini hayata geçirirse, çağdaş dünyayla uyum sağlamaya çalışan herkesin işi zor. Başta kadınların işi zor. Özgürlük, demokrasi ve benzeri talebi olanların yaşamı daha da zor olacak ve yer yer acı sonuçlarla da karşılaşacaktır. Ne yazık ki bu çağdışılığın karşısında güçlü bir muhalefetten söz etmek bugün imkansız görünüyor. 

Kürtlerin her hak talebi karşısında yanlışın ve çağdışılığın saflarında yer alanlar, ya da sesiz kalanların etkili bir muhalefet geliştirmesi beklenemez. CHP yaptığı iktidar kurultayında her ne kadar Kürt sorunu var demişse de o ürkek ve korkak tavrından vaz geçmiş değil. Ayrıca var olduğunu söylediği bu sorunu-Kürt sorununu nasıl çözecek ve talepleri konusunda da net bir politikaya sahip olmadığı görülmüştür. Bu durumuyla CHP halklara umut olmaz olmayacaktır. 


Resul Erenler 31.07.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑