..." /> Baroları bölmekle, toplum savunmasız bırakılıyor - Resul Erenler

Makaleler

Published on Temmuz 9th, 2020

0

Baroları bölmekle, toplum savunmasız bırakılıyor – Resul Erenler


Baroları bölmekle, toplum saldırılar karşısında savunmasız bırakılmak isteniyor.


Her kapitalist devletin -gelişmiş ya da az gelişmiş fark etmez- kendilerine göre kuruluş felsefeleri doğrultusunda birtakım değerleri vardır. Bunların başında; Yargı, yasama ve yürütme gelir. Bu değerlerin, bağımsız ve herhangi bir baskı altında olmamasına, dikkat edilir. (En azında görünürde ve söylemde öyle) Bu temel kurumlar yok sayılıyor ve bir gurubun, kesimin çıkarları doğrultusunda işlevsel hale getiriliyorsa o ülkede diktatörlük var demektir. Demokrasi, insan hakları, adalet ve basın özgürlüğünden söz etmek suç işlemenin gerekçesi yapılır. Çünkü yargı, yürütme ve yasama diktatörde somutlaşmıştır. Onun onayı olmadan ne cezalandırma, nede cezalardan kurtulma söz konusu olamaz. Görünürde yargıdan söz edilse de karar vermede tek kişi denen diktatörün onayı olmadan hiçbir şey yapılmaz. Her şey diktatörün iki dudağı arasında. Var olan kurumlarda iş olsun, dostlar pazarda görsün ‘den öteye geçmez. Onun çıkarlarına hizmetle yükümlüdür, yargı ve benzer diğer kurumlar. Mesela diktatörle birlikte çay toplamaya çıkar, onun karşısına çıkınca cüppesini iliklerler ve onun karşısında dört büklüm eğilir vs. vs. 

Bugün baroların çoklu hale getirilmesiyle amaçlanan, savunmada zaaf-yetersizlik ortaya çıkarmaktır esas hedef. Her şeyin, bir kişinin iki dudağı arasında olduğu ve o kişinin hem yargılayan, hem ceza veren ve istemediği, kendi değerleriyle örtüşmediğini düşündüğü, kurum, kuruluş ne varsa kapatıp yerine, kendi ideolojisine, inancına ve felsefik yaklaşımına uygun hale getirmek için yapılması gereken ne varsa yapmaktan bir an bile tereddüt etmeyen bir diktatör bozuntusuyla karşı karşıya ülke. Her şey onun iki, dudağı arasında olmalı. O ne derse o olmalı. Çünkü o, her şeyin en “iyisini biliyor!” ya.

Bunları yapabilmek için; dinci gerici, milliyetçi ve sürü bir topluma ihtiyaç duyar tüm diktatörler ve onların akıl hocaları. Başka türlü diktatörlüğünü ve saltanatını sürdürme şansının olmadığını onlarda bilir. Onun içindir ki, Toplumun gerici ve sürü haline getirilmesini amaçlarlar. Bunun tek yolunun; eğitimde köklü birtakım değişikliklerin olmasının da farkındalar. Bugün, Anadolu liseleri ve benzer konumda olan okulların kapatılarak, ülkede imam hatip okullarının hızla çoğalmasının bir tek nedeni var. Oda gerici biatkar bir toplum yaratmak, ileriyi gören değil, orta çağın, gerici ve çağdışı karanlığına sürüklemiş bir toplum. Tüm diktatörlerin olmazsa olmaz muradı budur. Okumuş insan ve çağın gereklerine göre kendini yetiştirmiş ve ilerici bir toplumla hep çatışmalı olmuşlardır. 

Bugün okuyan bir toplumun gereksizliğinden söz eden başka bir ülke var mı? Ben bilmiyorum. Ama bu ülkede-Türkiye’de, bu iktidarın çevresindeki, sözüm ona okumuş ve önemli görevlere getirilmiş, zır cahil birçok yetkili kişi, okumuş insanın gereksizliğinden rahatlıkla söz edebiliyor. Yani ileriyi gören, ülkede ve dünyadaki gelişmeleri takip eden, bilen ve kendi haklarını savunan, başkalarına yapılan haksızlıklara karşı duran, vicdanlı birey ve toplum istemediklerin açıktan ve pervasızca söylemekten çekinmeyen bir yönetim ve dalkavuklardan oluşan bir güruh yönetiyor ülke. Biat eden, itaatkâr ve bilinci dinle karartılmış, bu dünyayı değil, tüm umudunu öldükten sonra, gideceği cennete odaklayan zavallı bireyler topluluğudur, bu güruhun arzuladığı topluluk. Kendi saltanatlarının devamı için bugün Türkiye’nin geldiği nokta, getirilmek istenen nokta budur. 

Hiçbir diktatör, yaptıklarıyla, düşündükleriyle mutlu bir sona gitmemiştir. Erdoğan’ın da mutlu ve huzurlu bir geleceğe erişmesini başta kendisi olmak üzere kimse beklemesin. Diktatörlerin sonlarının nasıl sonlandığını herkes bilir. Bu zattı muhteremlerde biliyorlardır. Ancak geriye dönüşleri de farklı olmayacağını bildikleri içindir ki bu kadar ısrar ve inat etmekteler. 

Erdoğan ve Bahçeli ikilisi, toplumsal hiçbir tepkiyi dikkate almadan, İstediklerini yapmalarının altında yeten neden de bu olsa gerek. Amaçladıkları devletin (İslami faşist şeri bir devlet ) kurumsallaşmasını hızla tamamlayarak, her geçen gün var olan devlet kurumlarını mutlak hakimiyeti altına almanın peşindeler. Baroları, parçalara bölmedeki amaçları; İslami hukuk anlayışını ülkede hâkim kılmaktır. Bu konuda geçmişte olduğu gibi, ciddi bir tepkiyle karşılaşmayacaklarını onlarda çok iyi biliyor. Ondandır ki, bu kadar pervasız ve saldırgan hareket etme cesareti gösterebiliyorlar. 

Sendikalar ve meslek örgütleri tamamen işlevsiz kılınmış, İşçilerin ve emekçilerin en ufak bir hak talebi acımasız bir biçimde bastırılıyor. Ve öne çıkanlar tutuklanıyor göz altına alınarak işkence ediliyor, korkutuluyor ve kitlelere örgütsüz ‘lük dayatılıyor. Bu kadar baskı, şiddet ve zorbalık karşısında ses çıkarmayan ve verilenle yetinmesini bilen, bilmek zorunda bırakılan, edilgen bir toplum yaratılmak isteniyor. Bu konuda başarılıda olmuyor değiller. Çünkü, karşılarında direnecek bir muhalefet yok. Bugüne kadar pervasızca yaptıklarının karşısında, muhalefetin takındığı tutum ona geri adım attırmamıştır. Tam tersine, edilgen duruşuyla adeta toplumun, kendi tepkilerini dışa vurmanın önüne set çeken bir pozisyonda kalmıştır, Ana muhalefet partisi. Bu duruşuyla, sözde sahip çıktığı “yaptırmam ettirmem”  diyerek adeta kendini parçaladığı (sadece gurup toplantılarında) tüm kurumlar bir bir dönüştürülmekte. Bu muhalefet tarzından Erdoğan ve Bahçeli ikilisi de çok mutlu ve memnunlar. Daha ne istesinler ki.

Baroların başlattığı eyleme, demeç vererek desteklemek, yapılmak istenen değişikliğe (Çoklu baroya geçişe) geri adım attırmak mümkün değil. Bugüne kadar iktidarın yapmak istediği ve Ana muhalefetin karşı çıktığı hiçbir konuda, Recebin geri adım attığı görülmüş müdür hayır görülmemiştir. Erdoğan diktatörlüğünün, sosyalistlere, demokratlara, Kürtlere ve devrimcilere karşı giriştiği saldırılar ve anti demokratik tüm uygulamalar karşısında asgari müştereklerde bile bir araya gelmekten çekinen, korkan bir Ana muhalefet partisi var. Bunu Erdoğan çok iyi biliyor ve bu kadar pervasızlığı da bundan. Çok savunduğu, sahiplendiği Cumhuriyetin kurumları bir bir İslami-şeri kurumlara dönüştürülürken, CHP’nin lideri her zamanki gibi bol keseden atmakla yetiniyor. Yaptırmam deyip duruyor. Adam, herkesin gözlerinin içine baka, baka ve hiç kimseyi takmadan onun yaptırmam dediği her şeyi yapıyor. O ise, bozuk plak gibi her seferinde tutturuyor yaptırmam. Yahu bir kere bu bayatlamış söyleminden vazgeç. Pratikte, kitlelerin yararına olacak bir şeyler söyle, korkma yüzleş kitlelerle, Kürtlerle yüzleş, devrimcilerle yüzleş, onlarla asgari müştereklerde buluş. Kürtler asgari müştereklerde size her zaman elini uzattı. Belediye seçimlerinde sizleri yönetime taşıdı, sizin her tür ihanetçi, katliamcı ve yok sayıcı söylemlerinize rağmen gösterdiler bu dayanışmayı. Bunu görmeyecek kadar kör ve sağır olmanız gerekmiyor. Artık bu çağ dışı yaklaşımlarınızı bir kenara bırakmanızın zamanının geldiğin bilmeniz gerekir. 

Bugün Türkiye’de en ciddi sıkıntı, etkili bir muhalefetin olamayışıdır. HDP’nin demokrasi ve demokratik haklar mücadelesi ve özgürlükler için uzattığı ellerini havada bıraktınız. “Onlar Kürtler için yapıyor” yaklaşımıyla yalnız bıraktınız. Kürt halkına ve onların parlamentodaki temsilcilerine yapılan, tüm saldırıları ve katliamları uzaktan seyretmekle yetindiniz. 

Bugün iktidar, bir yanda yalan, yanlış bilgi ve söylemlerle halkı aldatıp ayakta durmaya çalışırken, diğer yandan kendisine karşı durabilecek, ya da duracağını sandığı kamu kurum ve kuruluşların ( İşçi, Sendikalar, TTB, Meslek kurumlarını vb. ) içini boşaltıp teslim almak ve sarayın talimatıyla hareket edecekleri, sözde kurumlar haline dönüştürmenin peşinde. Baroların verdiği tepkiye rağmen, yapılmak istenen düzenleme komisyonda geçti. Bundan sonraki süreç kanunlaşmakla tamamlanacaktır. Daha geniş kitlelerin tepkisi olsaydı, sokaklar iktidara dar edilseydi belki farklı bir sonuç elde etmek mümkündü. Ama ne yazık ki, uzaktan gazel okumakla gösterilen tepkilerin dönüştürücü ne etkisi, nede gücü vardır. Bu konuda CHP’nin takınacağı tavır önemliydi. Baro başkanları tartaklanırken uzakta demeç vererek kınamakla geri adım attırılamayacağını görmeliydi. Erdoğan ve Bahçeli’nin İslami faşist rejiminin, baroları bölme konusunda an itibarıyla bir adım öndeler. Bu sorun mecliste geçer yasal statüye kavuşursa, mevcut İslami faşist diktatörlük, diğer meslek örgütleri ve kurumları (kaldıysa tabi) kendilerinin istediği gibi değişime uğratmaları kaçınılmazdır. Zaten yapmak istediklerinde bu: İslami şeri kanunlarla yönetecekleri, bir devleti baştan sona dizayn etmektir amaçları. 

Kürt özgürlük hareketi ve devrimcilerin, özgürlükçü çağrılarına kulaklarını tıkayanlar, gelecek daha çok katı saldırılar karşısında yalnızlıklarının farkına varsalar da kendi yarattıkları çaresizliğin girdabında yok olacaklardır. Kürtler söz konusu olunca dilleri tutulan, onun dışında keskin sol sosyalist geçinen zavallılarda, bunun dışında kalacaklarını sanmasınlar. Onlarda, payına düşeni en katı bir biçimde alacaklardır.

Barolar gibi birçok meslek örgütleri, burjuvaziyle ve küçük burjuva yaşam alışkanlıkları olan ve devletle uzlaşma-iş birliği içinde hep var olmuşlardır. Bu ve benzer kurumlar içinde anti faşist mücadeleyi sahiplenen, demokratik hak ve özgürlüklerin savunulmasında yana olan devrimci, sol bireylerin olduğunda bir gerçek. Ama onların bölünmesinin doğru olmadığını, iktidarın dışında kimseye yarar getirmeyeceği de bir gerçek. 

Bu iktidar ve başındaki zat, bugüne kadar hep rövanşist duygularla hareket etmiştir. Bir devleti yönetme karakterinden, olgunluğundan ve her kese aynı gözle bakma erdeminden yoksun, psikolojik sıkıntıları olan biri. Gençler, kendisine itiraz etti diye sosyal medyayı kapatacak kadar şizofren, paranoyak bir kişilik.

Bugün, Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş başta olmak üzere tutsak alnına HDP milletvekillerinin gerekçesi de kendisine karşı yüksek muhalefetlerinden dolayı ve Kürtlerin haklarına sahip çıktıkları içindir. Kincidir. Siyasal yaşamı, kin, nefret ve intikam üzerine bina edilmiş çok tehlikeli bir kişiliktir. 

Baroları bölmek, adaleti sahipsiz, toplumu saldırılar karşısında savunmasız bırakmaktır amacı. Ve baroların mevcut statüsünü değiştirerek kendisine biat eden, kabullenici bir toplum oluşturmanın önündeki engellerden birini daha ortada kaldırmayı ya da zayıflatmayı amaçlamaktadır. 


Resul Erenler – 9 Haziran 2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑