Makaleler

Published on Mayıs 4th, 2021

0

Bazı yaralar zamanla iyileşmez – Her 24 Nisan’da, 4 Mayıs’ta… | Enver Enli


“Bir bastırılmış Ermeni ağıdı Sürülmüş…
Horlanmışlığın koynunda…” Enver Enli

“Bazı Yaralar Zamanla İyileşmez”

Yazıma başlarken Ermenilerin bu sözüyle giriş yapmak istedim, bu sözü ilk duyduğumda içim acımıştı , halen de acıtır beni bu söz. 1915 Soykırımından 106 Yıl sonra bile yüreğimizi yakıyorsa üzerinde epey konuşulmalı ve sessiz çığlığı , içten içe kanayan yarayı yaratan zalimlerden mutlaka hesap sorulmalı , şimdilik birazcık rahatsızlık verse de mutlaka bir bu acıların hesabının sorulacağı gününde geleceğini biliyorum.

Evet,” Bazı Yaralar Zamanla İyileşmez” iyileşmeyecek , yüzyılların acısını çığlık çığlık yüreklerinde taşıyan Ermeniler birer nar taneleri gibi dünyanın her tarafına dağılmışlar , yaşadıkları ülkelerde o coğrafyaların onurlu birer insanları olarak yaşamlarına devam ediyorlar, bunca yaşanmışlığa rağmen içlerindeki güzelliği yaşatmalarına saygı duymaktan başka seçenek kalmıyor.

Bilinen tarihi ile1894’de 1924’e kadar devam eden tarihsel süreç, Anadolu coğrafyasında yaşayan 1.5 Milyon Ermeni’yi yok etmekle kalmayıp beraberinde o coğrafyada  yaşayan Süryani, Ezidi, Helen ve Pontuslularında aynı kaderi yaşamasına yol açmış, toplumsal demografik yapıyı acımasızca  kökten değiştirip soykırıma dönüştürmüştür. Ve bu kanlı politika Osmanlıdan sonrada sistemli bir şekilde diğer halklar ve inançlar üzerinde de  halen devam etmekte. Yakın tarihimize baktığımızda 4 Mayıs 1937-1938 Dersim Katliamı ve  6-7 Eylül 1955 Pogromu ile yerlerinden yurtlarından sürülen Rumlar çok kısa sürede kendi topraklarını terk etmek zorunda kalırken , benzeri politikalar Aleviler Kürtler ve diğer halklar üzerinde de devam etmiş , sonrasında sürgünler yerlerinden yurtlarından edilmiş açılı insanlar katliamların ve soykırımların tanıklıklarını acılarını uzun yıllar içlerinde taşımış susmuşlar susmuşlar ve susturulmuşlardır. Çok büyük ve onmaz acılar evet bu yara kolay kapanmaz , ateş düştüğü yeri yakıyor . O kadar çok acı öyküler dinledik ki hangisini anlatsan yürek yakar, evlatlık verilen çocuklar mı dersiniz, el konulan kadınlar mı dersiniz bu yazıyı okuyanlar bu öyküleri iyi bilir, bilmeyenlere de araştırıp okumalarını öneririm. Bu acılar unutulmamalı.

Burada bir araştırma yazısından çok içimden gelenleri yazmaya duygularımı açığa çıkarmaya çalışıyorum, ben kendi adıma yaşadıkları mı gördüklerimi ve halk içerisinde anlatılanları iyi bilirim, biz o ülkede yaşadık orada doğduk büyüdük, sürekli olmadık kötü efsaneler ya da benzetmeler etrafımızda anlatılıp durdu her dönem bir günah keçisi vardı. Bunlar, Ermeniydi, Aleviydi ,Rumdu, Kürttü. Hepsi de anılırken çocuk beyinlere küfür olarak kazındı, anlatılanlara göre “Türkün Türkten başka dostu yok”tu , Aleviler “mum söndü” yapardı , Kürtler “kuyrukluy”du-“Kıro”ydu, Ermenilerin hiç şansı yoktu zaten isimleri bile küfür olarak kullanılırdı. Bir de dış düşmanlar vardı, Yunan baş düşmandı, Ruslar Moskof vb. bir sürü kötü örnekler. Yine kendi adıma söyleyeyim belki de devrimci sosyalist olmama sebep bunlardı. Çocuk yaşta bütün bunları reddedip mücadele saflarına katılmayı tercih ettim.

Dönemin savaş koşullarını bugünde olduğu gibi fırsat olarak gören egemen devlet yapısı, bugün de soykırım politikalarının yılmaz savunucuları olarak zulüm etmeye devam ediyorlar. Bugün Anadolu coğrafyasına baktığımızda Hristiyan halklar tamamen yok olmuştur, Osmanlıdan bugüne soykırım politikaları devam etmiş, halkların çığlığı yönetenler nezdinde hiçbir zaman karşılık bulmamıştır. Devlet geleneği Türkçü İslamcı ve ırkçı politikalarını bu gün de halkları birbirine düşman ederek devam ettirmektedir. Bu geçtiğimiz beş on yıllık tarihi süreç apaçık göstermektedir. Kürtler halen düşmandır, Ermeniler ve diğer halklar ya da muhalifler kolaylıkla vatan hainliği ve teröristlikle suçlanırken , yine katliamlar ve sürgünler ve ceza ve işkencelere maruz kalmaktadırlar.

Yine yakın coğrafyalarda komşu ülkelerde işgaller katliamlar devlet eliyle yapılmakta , Ortadoğu coğrafyasında IŞİD benzeri terörist yapılanları da kullanarak kan dökmekte soykırım yapmaktadırlar. Suriye’de , Irak’ta , Libya ve Kürdistan’ın bütün coğrafyasında ve çok yakın tarihte Ermenistan Azerbaycan savaşında Karabağ’ın işgali desteklenmiş oradaki katliamlara göz yummuştur.

Soykırımın unutulacağını ve o sürecin bir daha da hatırlanmayacağını düşünen egemenler yanılıyor, Anadolu’dan sürgün edilen katliamlara ve oncaya maruz kalan Ermeniler ve diğer halklar yasadıklarını unutmuş değiller. Unutmazlar da. Anadolu’yu çok gezdim ben, o coğrafyada ayak basmadığım, çayını kahvesini içmediğim, yemeklerini yiyip yatılı misafirleri olmadığım köy kasaba şehir ya da ücra köşeler kalmamıştır neredeyse. Gittiğim her şehir  ya da yerleşim bölgelerinde ya da dağında taşında halen geçmişin asla silinemeyecek izlerini görmek mümkün. Ne kadar imha imha ve çalışsalar da , toprağın her karışında, her taşın altında ayrı bir kanıt ayrı bir acı öykü vardır. Şehirler köyler , kasabalar gördüm, köylerde çeşmeler, oradaki mimarı yapılar el konulmuş araziler, arta kalan el sanatları yüreğimi incitmiştir her daim. Küçük bir örnek Kayseri, her karısı Ermeni mimarisi, örneğin yolunuz düşerse Ağırnas Köyüne ya da Gesi Bağları’na ya da şehir merkezine ilçelerine gidin, Develiye mesela say say bitmez, mahalleler var her şeyiyle kilisesi manastırı, geçin aşağıya Çukurova’ya doğru Saimbeyli ,Feke,  Kozan Adana, Çorum’a , Yozgat’a Maraş’a gidin daha sayamadığım o kadar yerleşim birimi var ki Ermeniler bütün güzelliğiyle oralarda halen oralar onların yurduydu. Bir bu saydığım yerleşim yerlerini dikkatlice incelersek Türkçü-İslamcı ırkçılığın en acımasız örneklerini görebiliriz. Bu şu demek değil orada yaşayan herkes faşist değil, kastettiğim politik hakimiyet. Bu bir utanç aslında , o coğrafyada yaşayan kendine insanım diyen herkesin utancı. Kimileri ben yapmadım diye bilir, diyorlar da zaten ama bütün bunları derken var olan resmi politikanın savunuculuğunu da yapmaktan geri durmuyorlar. Peki Ermeniler öyle mi? O soykırım döneminde kendilerine yardım eden kucak açan  kim varsa hepsini de minnetle şükranla anıyorlar. Erivan’da Soykırım Müzesinde Kendilerine yardım edenlerle ilgili bir köşe ayırdıklarını duyunca mutlu olmuştum, gerçekten saygı değer bir olgunluk ve güzellik .

Benim burada canımı acıtan, kötülerin zalimlerin yaptıklarından ziyade ‘duyarlı’ kesimlerin sessizliği ve suskunluğu, aradan onca yıl geçmesine rağmen halen net bir görüşleri yok bu konuda, halbuki o kadar çok kanıt ve yaşanmışlıklar varken her 24 Nisan’da bu garip durumları aslında affedilir değil. Bizlerin aslında ilk başlamamız gereken önemli noktalardan  birisi ,soykırımlarla hesaplaşmak ve devamında halkların kardeşliğini , barışı demokrasiyi savaşsız sömürüsüz sınırsız bir dünyayı birlikte inşaa etmek ve birbirimizin yüzüne tertemiz bakabilmek. Yine de unutulur mu? Unutulmaz elbet, ama burada yaşadığımız topraklarda Alman dostlarımızın haykırdığı gibi , “Faşizm bir daha asla” (Nie Wieder Faschismus) gelmeyecek diye haykırmanın yollarını açarız. Mücadeleye daha temiz devam ederiz.

Ha bu arada her 24 Nisan döneminde, Amerika ne diyecek , ya da diğer ülkelerin söylediklerinden ziyade bizlerin tutumu önemli, Ermeniler ya da diğer soykırım mağduru halklar emperyalist lobilerde pazarlık konusu yapılmamalı. Dünya genelinde yapılan dostça dayanışmalarda saygı ve sevgiyle alkışlanmalı.

Bu yıl , 24 Nisan’da Frankfurt’da Soykırım Karşıtları Derneği’nin çağrısıyla soykırım kurbanları anmasına katıldık, yine aynı gün programın devamında Wiesbaden Şehrinde de Süryanilerin anması olduğunu duyunca oraya da katıldık.Konuyu dağıtmadan devam edeyim , Frankfurt Paulskirche önünde toplanan kalabalık da ki hüzün acının 106.Yılında da tazeliğini koruduğu yürek yangının devam ettiğini gösterdi .Bu anma da bu acının 1006 sonrada unutulmayacağı ve unutturulmayacağını yaşayarak gördüm , bu gerçeklik soykırımcıları  rahatsız ediyor tabi ki. Ateş püskürüyordu Türkiye parlamentosundaki partiler , HDP dışındaki bütün partiler HDP’nin soykırım açıklamasına hakaret ve tehditlerle karşılık verirken Milletvekilleri sosyal medya üzerinden tehdit edildi. HDP Milletvekili Garo Paylan’a Talat Paşa örneğini yaşamalısın denildi, birden hepsi antiemperyalist kesildi. Halbuki emperyalizme göbekten bağlı olduklarını, Amerika’dan ya da diğer emperyalist ülkelerden habersiz hiç bir iş yapmadıklarını dünya alem bilirken.

Frankfurt Paulskirche önündeki anmada yapılan konuşmalar ve hazırlanan dövizlerde verilen mesaj, bütün halkların acısının ortak olduğu ve aynı kaderi paylaşan Süryani, Ezidi, Helen ve Pontuslu halkların acısının dinmesi, yaşlarının son bulması için, soykırım kurbanlarını unutmayacağız yönündeydi.

“Varını yoğunu kaybetmiş, paramparça olmuş, yurdu yuvası talan edilmiş, sırf canını kurtarmak için, nar taneleri gibi dünyanın dört bir yanına savrulmuş, kuşaktan kuşağa benliğinde taşıdığı sürgün zincirleriyle yurt hasreti çeken soykırım sürgünlerini unutmayacağız”

Soykırım Karşıtları Derneği bildirisinden;

Evet , böyle söylüyordu Soykırım Karşıtlar Dernek temsilcisi, unutulmamalı unutturulmamalı. Bu kör karanlığın yırtılması için çoğalarak birlikte mücadeleyi örgütlemeli ve sorulmalı hesabı zulüm günlerinin.

Bugün halen  ülkede ya da dünyanın her yerinde zulüm ve katliamlardan kaçarak sürgün hayatı yaşamak zorunda bırakılan, Ermeniler Kürtler, Aleviler ve diğer halklar , Ve sosyalistler devrimcilere muhalif aydınlara karşı geliştirilen baskıcı faşist uygulamalar ve devlet zulmü ne kadar direnişle karşılaşsada, ortalama bir birey için korku olarak varlığını sürdürüyor. Yetmiyor , dünyanın birçok yerinde özellikle Avrupa’da devlet destekli açık ve gizli odaklar sürekli provokasyonlar yapıyorlar , cinayetler işliyorlar. Korku ve baskı politikaları devam ediyor. Soykırım devam ediyor!

Geldiğimiz son süreçte soykırımları ifşa etme konusunda dünden  ilerde olduğumuz kesin. Yeterli mi? Hayır halen çok cılız ve örgütsüzüz. En son Frankfurt’taki anmada görünen, duyarlı kesimlerin yokluğu idi, bir çok grup ve yapı soykırım karşıtı açıklamalar bildiriler hazırlarken , anma günü hiçbir kurumun temsilcilik düzeyinde dahi olmaması düşündürücüydü. Halen n işgalci açgözlü zorbalığın politikaları fütursuzca devam ederken, bu yaşanmışlıklar ve yaşananlara sessiz kalanlar, ya da üstünü örtmek isteyenler hiç de az değiller. Ve bir çoğu yaşananları çok iyi bildiği halde , sessiz kalarak devlet politikalarını dolaylı olarak savunur durumdalar. Bu çetin süreç bir çoğunun gözünü korkutuyor soykırım gündemlerinde bile değil.

23 Nisanlarda , halay çekip şenlikler yapanlar, 24 Nisanlarda  umursamaz tavırlarıyla, soykırımcı zihniyetin politikalarına hizmet etmiyorlar mı?

19 Mayıslarda coşkuyla kurtuluş savaşı kutlamaları yapanlar, 19 Mayıs 1919’da Pontusluların başına gelenlerden haberdarlar mı?

Herkes her şeyi iyi biliyor aslında, bilmemezlikten gelmek daha kolay , daha risksiz onlar için, bu korku nereye kadar. Hadi korkuyu anladık. Bir de gerçeği söyleyenleri, zulmü teşhir ve ifşa edenlerin karşısına dikilmeseler…

Sona gelirken, bu sistem böyle devam ettiği müddetçe, 1915’ler ne ilk olacak ne de son, sustukça direniş göstermedikçe bu giderek daha da azgınlaşacak, şimdi hedefte Kürt halkı var.

Ama artık dünya küçüldü Kürtler ya da diğer ezilen halklar mücadele yöntemlerinde çok mesafe kat ettiler, bu oyun fazla sürmeyecek. Mücadele gittikçe gelişiyor, savaşsız sömürüsüz, barış ve kardeşliği doyasıya yaşayacağımız , soykırımların insanlık suçu sayıldığı, ırkçılığın ayrımcılığın olmadığı bir dünyayı yaratmak yine bizim ellerimizde. Birlikte mücadelenin koşullarını yaratarak, halkların kardeşliği sloganlarını daha fazla haykırarak, soykırım ve zulüm mağduru halkların yanı başında, seslerine ses olarak bu zulmü alt edebiliriz. Buna inancım tam.

Halkların kardeşliğine , barışa , işçilerin emekçilerin birlikte yaratacağı özgürlükler dünyasına inancım ve inadımla.

Sevgiler…


Enver Enli – 04.05.2021


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑