Seçtiklerimiz

Published on Eylül 17th, 2020

0

Belçika solunun tesettür-kurban açmazı – Doğan Özgüden


Laikliğin savunucusu olması gereken sosyalist ve radikal sol partiler de giderek islamcı dayatmaların savunucuları olmaya dönüşüyor.

Yaz tatili rehavetinin bitiminde Belçika insanı, Flaman’ı, Valon’u, Alman’ı ve Brüksel’lisiyle, Korona salgınının bir türlü önlenemeyen yükselişi karşısında ciddi bir panik içinde… En son verilere göre olay sayısı 94.795’le 100 bine, ölü sayısı ise 9.930 ile 10 bine yaklaşmış durumda.

Toplam nüfusa oranlandığında ise, milyonda 8.172 olay ve milyonda 856 ölümle Belçika, komşu Fransa, Almanya, İngiltere ve Hollanda’yı fersah fersah geride bırakıyor.

Sadece hasta ve ölü sayısı değil, iflasa sürüklenen işyerlerinin ve de işsizliğe mahkum olanların sayısı da gün geçtikçe daha artarken seçimlerin üzerinden 478 gün geçtiği halde siyasal partilerin sorunlara kalıcı çözümler getirecek bir federal hükümet kurma konusunda hâlâ anlaşamamış olmaları nedeniyle emekçi kitlelerde tepki günden güne daha da büyümekte… 

Korona krizinin başlangıcından beri ülkeyi kanun kuvvetinde kararnamelerle yöneten liberal Sophie Wilmès’in azınlık hükümetinin yerine bu ayın sonuna kadar Meclis çoğunluğunun desteğine sahip kalıcı bir hükümet kurulamazsa, Belçika’nın önümüzdeki birkaç ay içinde erken seçime gitmesi kaçınılmaz hale gelecek.

Erken seçimde ise geçen sene tüm geleneksel partiler oy kaybederken büyük sıçrama yapan iki partinin, Valon bölgesinde radikal sol Belçika İşçi Partisi (PTB)’nin, Flaman bölgesinde ise aşırı sağcı Vlaams Belang (VB)’nin oylarını daha da artıracaklarına, bu nedenle bir koalisyon hükümetinin kurulmasının daha da zorlaşacağına muhakkak gözüyle bakılıyor.

Korona ve onun getirdiği sosyo-ekonomik sorunların yarattığı kaos devam ederken, Belçika’da şu sırada bir de tesettür ve kurban sorunu yaşanıyor.

Onyıllar önce bu iki konu sadece Türkiye ve Fas’tan gelen göçmen kitlesi içinde Ankara ve Rabat’ın da teşvik ve desteğiyle kurulup yayılan İslamcı örgütlerin gündemindeyken, Belçika metropollerinin belli mahallelerinde sayısı gittikçe artan müslüman seçmenlerin oylarını çekebilmek için her türlü tavizi vermeye başlayan sol partilerin de gündemine oturmuş bulunuyor.

Brüksel’in en büyük belediyelerinden Molenbeek, özellikle Paris ve Brüksel’deki İslamcı terör eylemlerine bazı Faslıların fiilen katılmış ya da destek vermiş olmaları nedeniyle sadece Belçika’nın değil, tüm dünya medyasının yoğun ilgisini çeken bir yer olmuştu.

Geçen ramazan ayında Molenbeek’in her yanından duyulacak şekilde hoparlörlerle ezanlar okunması üzerine dikkatler bir kez daha bu belediyeye çevrilmiş, ama olay Müslümanların bir “vatandaş girişimi” olarak hoşgörüyle karşılanmıştı.

Ancak son yerel seçimlerden beri üç partili bir koalisyonla yönetilen Molenbeek Belediye Meclisi’nin geçtiğimiz hafta aldığı sürpriz bir karar genel olarak Belçika siyasal yaşamında, özellikle de sol ve laik çevrelerde büyük polemiğe yol açtı.

Belediyedeki görevlilerin kamuya açık servislerde dinsel aidiyeti vurgulayan kıyafetle, dolayısıyla da müslüman kadınların tesettürle çalışmalarını yasaklayan iç yönetmelik maddesinin kaldırılmasını öngören bir önerge belediye meclisinde Sosyalist Parti (PS)‘nin ve Ecolo’nun oylarıyla onaylandı.

Molenbeek örneğinin müslüman göçmenlerin yoğun bulunduğu diğer belediyeleri de etkileyeceğinde hiç kuşku yok. Bu karardan bir hafta sonra dün de Schaerbeek Belediyesi’nde muhalefetteki radikal sol Belçika İşçi Partisi (PTB)’nin grup başkanı Axel Bernard, yine muhalefetteki hristiyan demokrat (cdH) üyesi Hamza Boukhari ile birlikte, belediyede görevli olanların kamuya açık servislere dinsel aidiyeti vurgulayan kıyafetle, örneğin müslüman kadınların tesettürle çalışmalarını yasaklayan iç yönetmelik maddesinin kaldırılması için önerge verdi. Bu önergenin Sosyalist Parti üyesi Türk üyeler tarafından destekleneceğinde hiç kuşku yok.

Kuruluş nedenlerinden biri 19. yüzyılda kapitalist sınıfa karşı işçi sınıfı mücadelesini yürütmek amacıyla kurulmuş olan Sosyalist Parti’nin ikinci önemli kuruluş nedeni ise, kilisenin devlet kurumlarındaki egemenliğine son vererek Belçika’yı laik ilkelere göre yönetilen bir ülke yapmaktı.

Geçen  yüzyılın başlarında komünist partilerinin kurulmasından sonra “sınıf savaşı”nı giderek askıya alıp sonunda “yönetimci sosyalizm” adı altında ABD emperyalizminin dayattığı politikalara teslim olan Sosyalist Parti,  90’lı yıllarda yabancı uyruklu göçmenlere de oy hakkı tanındıktan sonra müslüman oylarını çekebilmek için yıllardır laiklik ilkesinden de ödünler vermeye, örneğin Türk-İslam sentezinin hizmetindeki derneklerle flört etmeye, dahası federal, bölgesel ve yerel seçimlerde Türk lobisinin militanların  aday göstermeye başlamıştı.

Sosyalist Parti’nin Brüksel’deki kalelerinden biri olan Saint-Josse belediyesinde Türkiye çıkışlı belediye başkanı Emir Kır 24 Mayıs 2017’de Türk sitelerine verdiği demeçte bu konuda net tavır koyarak Müslüman kadınlara polis de dahil kamuya açık tüm belediye hizmetlerinde dilerlerse tesettürlü olarak çalışma hakkı tanınması gerektiğini hararetle savunmuştu. 

Sosyalist Parti’nin tek başına ya da koalisyon halinde yönetimini elde bulundurduğu belediyeler arasında şimdiye dek laiklik konusunda tutarlılığını koruyan tek belediye, Brüksel Anakent Belediyesi idi.,,

Bu belediyeye ait Francisco Ferrer Yüksek Okulu’nda başörtüsü dahil tüm dini sembollerin yasaklanması, Belçika Anayasa Mahkemesi’nin de yüksek okulun böyle bir karar almaya hakkı olduğu yolunda görüş bildirmesi üzerine kıyamet kopmuştu… Korona yasağına rağmen Brüksel’in Mont des Arts Meydanı’ında çoğunluğu tesettürlü, bir kısmı da başörtüsünün üzerinde mezuniyet kepi taşıyan kadınlar tarafından bir protesto gösterisi yapılmış, hattâ mezuniyet törenlerindeki gibi bir ara kepler havaya da fırlatılmıştı. 

Bu protestolardan sonra Sosyalist Parti’nin tesettür konusundaki tavrı, açılan iptal davası konusunda sulh mahkemesinin bu yıl sonuna doğru vereceği kararın açıklanmasından sonra biraz daha netleşecek.

Belçika solunu şimdiye kadar açmazda bırakan konulardan biri de hiç kuşkusuz kurban bayramlarındaki helal kesimler… 

Sadece kurban bayramlarında değil, diğer zamanlarda da koyunların tarlada, bahçede, o da mümkün olmazsa evlerdeki banyo küvetlerinde boğazına bıçak atılarak öldürülmesi özellikle GAIA gibi hayvan haklarını koruma örgütlerinin en büyük şikayet konularından biriydi.

Uzun mücadelelerden sonra hayvan kesimi belli kurallara bağlanmış, Flaman ve Valon bölgelerinde dinsel amaçla da olsa, koyunların uyuşturulmaksızın öldürülmesi Sosyalist Parti’nin ve Ecolo’nun da desteğiyle yasaklanmıştı.

Ancak Flaman bölgesindeki yasaklamaya karşı Belçika İslam Temsil Kurumu ve Belçika İslam Koordinasyonu gibi kuruluşlar Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açmıştı. O mahkeme de, davayı Avrupa Adalet Divanı’na sevk ederek görüş istemişti.

Türk haber sitelerinin büyük bir coşkuyla verdikleri habere göre, Avrupa Adalet Divanı Başsavcısı Gerard Hogan geçen hafta dini özgürlüklere saygı gösterilmediği gerekçesiyle helal kesim yasağının Avrupa Birliği hukukuna aykırı olduğu yolunda görüş bildirmiş bulunuyor.

Avrupa Adalet Divanı başsavcının görüşüne uygun bir hüküm verirse, bu konuda henüz bir karar vermemiş olan Brüksel’deki sosyalistler ve yeşiller rahat bir nefes alacakları gibi Flaman ve Valon bölgelerindeki sosyalistler ve yeşiller de daha önceki yasak kararından geri dönüş yapabilecekler. 

Tüm bu gelişmeleri ibretle izlerken, özellikle radikal sol PTB’nin Schaerbeek’te Türk-İslam lobisini son derece memnun eden tutumu bana 80’li yılların başında Belçika’da yaşayan tüm yabancıların en azından yaşadıkları belediyelerdeki yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkına sahip olmaları için mücadele verdiğimiz günleri anımsattı.

O yıllarda liberal adalet bakanı Jean Gol göçü tamamen önleyici yeni bir kanun tasarısı hazırlamıştı. İltica talebiyle gelenler artık daha sıkı bir elemeden geçirilecek, Brüksel’de göçmenlerin yoğun bulunduğu belediyelere yeni gelen göçmenlerin kaydı engellenecekti. 

Göçmen örgütleri olarak, FGTB ve CSC sendikalarının  da desteğiyle, bu tasarıyı protesto etmek üzere 8 Mayıs 1983’te Brüksel’in merkez bulvarlarında büyük bir yürüyüş düzenlemiştik. Bu yürüyüş sayesinde bakanın öngördüğü bazı önlemler engellenmişti, ancak Brüksel’e yeni gelen mültecilerin Türklerin yoğun yaşadığı belediyelere kaydı uzun süre yasaklanmıştı.

Schaerbeek’te aşırı sağcı ve ayrımcı bir yönetim kurmakla kalmayıp diğer ülkelerin yeni yeni güçlenmeye başlayan aşırı sağ partileriyle de yakın ilişkilere giren Belediye Başkanı Roger Nols bu yasaklamayı en sert şekilde uygulayan belediye başkanlarının başında geliyordu.

O gerilimli ortamda Belçika’nın Fransızca televizyon kanalı RTBF 6 Ekim 1986 tarihli Ecran témoin programını göç ve yabancı düşmanlığı sorunlarına hasretmişti. Program, ünlü Fransız film yönetmeni ve oyuncusu Roger Hanin’in bir trende geçen ırkçı bir saldırı üzerine yaptığı Cehennem Treni isimli filminin gösterimiyle başlamıştı. 

Filmin gösterimini  izleyen tartışmada Roger Hanin’le birlikte ben ve Faslı bir arkadaş yabancı düşmanlığını ve ırkçı uygulamaları eleştiren tarafta yer alıyorduk. Bizim karşımızda ise ırkçı ve yabancı düşmanı çevrelerin bir numaralı temsilcisi Roger Nols vardı. 

Tartışmalarımız çok sert geçmişti. Roger Nols yabancı düşmanı ve ırkçı uygulamaları konusundaki eleştirilerimize karşı, sayısı gittikçe artan müslüman toplulukların Belçika’nın geleceği için ciddi bir tehlike oluşturduğunu ileri sürerek belediyesindeki yabancı düşmanı, ayrımcı uygulamaları haklı göstermeğe çalışıyordu.

Verdiğim yanıtta Belçika ekonomisini canlandırmak üzere ucuz emek gücü olarak getirtilip yerli işçilerin ve hattâ İtalyanların artık çalışmayı reddettikleri maden ocaklarına indirilen Faslı ve Türkiyeli göçmenlere “entegrasyon” konusunda gereken alt yapının sunulmadığını, zaman zaman medyada abartılan bazı uyumsuzlukların sorumluluğunun büyük ölçüde bu ülkenin yöneticilerinde olduğunu vurgulamıştım. 

Ayrıca, Belçika yöneticileri tarafından kendi kaderine terkedilen bu göçmen topluluklarının, geldikleri ülkelerin anti-demokratik yönetimleri tarafından milliyetçi ve köktendinci politikalarla gettolaşmaya mahkum edildiğini, bu da yetmezmiş gibi, büyük petrol krizinden sonra Türk ve Faslı çocukların din eğitiminin Suudi Arabistan gericiliği tarafından aylığa bağlanmış öğretmenlere bırakıldığını belgelerle ortaya koymuştum.

Belçika ilerici partilerinin, sendikaların ve göçmen örgütlerinin verdiği ortak mücadele sayesinde Schaerbeek’teki ırkçı belediye yönetimi bir süre sonra çöktü, Roger Nols tasfiye oldu. Bu sayededir ki, hem İnfo-Türk’ün, hem de Güneş Atölyeleri’nin 25. kuruluş yıldönümünü 22 Şubat 1999’da bir zamanlar ırkçılığın kalesi olan görkemli Schaerbeek Belediye sarayında kutladık. 

Tam da o günün sabahı TC Büyükelçisi bir sömürge valisi gibi Schaerbeek Belediye Başkanı Francis Duriau’ya telefon ederek “Türklerin yaşadığı bir belediyede Türkiye düşmanlarına kutlama yaptıramazsınız” diye baskı yapmaya kalkışmış, o saygıdeğer insan da büyükelçiye hak ettiği yanıtı verdikten sonra kutlama gecemizi bizzat açmıştı.

Ne acıdır ki, ırkçı Nols’tan 34 yıl, demokrat Duriau’dan 21 yıl sonra bugün, aynı Schaerbeek Belediyesi’nde Türk-İslam sentezcilerinin dayatmaları gündeme getirilebiliyor.

Hem de ülkenin en radikal sol partisinin temsilcisi tarafından… 

Sadece Schaerbeek’te mi? 

İster müslüman, ister hristiyan olsun, tüm dinsel dayatmalara karşı laikliği savunmak asli görevlerinden biri olan Sosyalist Parti’nin seçilmişleri tarafından göçmen yoğunluklu Molenbeek, Saint-Josse, Anderlecht gibi diğer belediyelerde de…


Doğan Özgüden – 17.09.2020 – ArtıGerçek

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑