Makaleler

Published on Eylül 14th, 2020

0

Beni karanlık küçük odalara kapatmayın, mülteci yüreğim acıyor! – Gül Güzel


Beni karanlık küçük odalara kapatmayın!
Mülteci yüreğim acıyor! Resmi ama gayri resmi işkenceler!
Adaletin, hukukun sınıfta kaldığını gördüm…

Kadın olup, kadına dair yazmak ne kadar kolay ise, bir o kadar da zordur. Yaşadıklarını dinleyip, yazmaya çalıştığım o gerçek hikayeler benim de yüreğimi alıp, götürür işkence kabuslu atmosferlere… En zoru da bu kadınların ismini hala gizli tutmak zorunda olmam. Karşımda oturup, yüzüne dökülen hüznün eşliğindeki kırık-dökük sesiyle anlatmaya başlıyor…

Hatırladıkça ağlamaklı, isyancı bir duygu sarar beni. Kalbe bir yerlere sığmayan isyanla, ellerimin birbirine gayri ihtiyari sımsıkı sarıldığı ve bütün bunlara bi nebze serinlik katan göz yaşımın serinliği ve tuzu…Hep böyle olur ve nereden söze başlayacağımı bilemem her seferinde…

Hayatımı en çok etkileyen ve beni her zaman korkudan çılgına çeviren dört şey vardır. Yüksek sesli işkenceci polislerin kahkahaları, kapının zil sesi, telsiz frekansları bir de küçük, dar ve karanlık camsız odalar.

O karanlık-camzıs odalarda yitirdim çığlıklarımı…Küçük ve karanlık odalarda 80 gün ışık yüzü görmeyen, sürekli işkencelerde parçalanan bedenim… O süreçte yaşama dair sadece kulaklarıma yansıyan telsiz sinyalleri, bana işkence ederken zevkten yüksek sesle kahkaha atarak gülen işkenceciler ruhumu, hislerimi bedenimden söküp, götürdüler.

Bedenimde sürekli kanayan sayısız yaralar mı çok acıyor?, yoksa sökülüp, çıkarılmaya çalışılan ruhum mu daha çok acıyor? Aslında her ikisi de. Öyle ki bütün bu acılarımı en iyi gözyaşlarım anlatır, gırtlağımda yükselen hıçkırıklarla birlikte. O yüzden ben çok şey yaşadım diyorum bazen kendi kendime. Çokça soruyorum kendi kendime: insan çekilen bu kadar acılara rağmen nasıl hala kadar yaşar ki???

O yüzden buradayım ve mülteciyim ben. Düşüncelerimde, Almanya hep bir Demokrasi ülkesi ve Adaletin gerçekten uygulandığı bir ülkeydi. Gerçekten ilk geldiğimde böyle hissettim. Bir yandan bedenimdeki kırık, dökükleri iyileştirmek için sayısız ameliyatlar geçirirken, diğer yandan ruhumdaki acıları dindirecek imkanlar sunuluyordu. Beden ve ruhumdaki yaralar tedavi edilirken, annem ve üç çocuğumun hasreti bu yeri dolduruyordu. Hata zaman zaman heyecanla hayaller kurup, onlarla da buluşacağımı düşünüyordum. Çünkü artık demokrasi ve adaletin kollarına bırakmıştım kendimi… Tam da kendimi bu demokrasi ve adalete teslim ederken, etmişken birden kâbusun içinde buldum kendimi. Bir anda acaba beni yine küçük, dar, karanlık odalarda, 80 gün boyunca ışık yüzü görmeden işkence etmeye mi götürüyorlar? Diye sormaya başladım yeniden…

Sabahın ilk ışıklarıyla hiç kapı vurulmadan dolmuştu odama sayamadığım kadar çok sayıda maskeli, ağır silahlı polisler. Yalnız odam değil, binanın merdivenleri ve tabii evin bulunduğu bütün sokak dolmuştu polis ve polis arabalarıyla. Bunların hepsi benim için mi gelmişler diye şaşkın, korkak, umutsuzca etrafıma bakmaya, düşünmeye pek zaman kalmadan, beni tutan o maskeli Zangutlar ellerimi arkadan kelepçeleyip, göz ve ağzımı bağlayıp, bir paket gibi attılar yere zayıf kadın bedenimi…

Tamam dedim yine güneş yüzü görmeden, 80 gün boyunca kahkahalar eşliğinde işkenceler başlayacakL(

Ve terörüst ilan edildiğim Türkiye’deki halimi hatırladım bir anda. O zaman da ilk işkencelerim merdivenlerde başlamıştı. Büyük ihtimal daha önce defalarca götürüldüğüm bodrumdaki işkence haneye götürülecektim. Ellerim arkada kelepçeli ve gözlerim bağlı olduğu için, ayak uçlarımla inmek için merdivenleri hislerimle tespit etmeye çalışıyordum ve aniden arkamdan duranların kahkahaları eşliğinde vurdukları tekme ile merdivenlerden aşağı yuvarlandım aynı anda…şok üzerine şok yaşadığımdan, neremin kırıldığını veya kanadığını pek hissetmesem de, dizlerim ve başımdan, yüzümden akan ılık sıvının kan olduğunu tahmin edebiliyordum…

Türkiye’de de aynı şekilde yara-bere içinde sürüklenerek, götürüldüğüm bodrum katındaki işkence hanede sol omuzuma yakın bir kağıt yerleştirip, bir kaç fotoğrafım çekilmişti… Bana o zaman bu fotoğrafların ne için çekildiğini söylemediler. Ama ertesi günü, bu fotoğraflar ve çekimler televizyonlara servis edilmiş, ‘’azılı bir PKK’li terörüstünü yakaladık’’ demişlerdi.

Bugün de yine öyle şeyler olabilecek ihtimalleriyle, duygularım darmadağın. Bu halimden dolayı kendi kendime acıdığım için utanarak, düşüncelerimi engellemeye çalışıyorum. Canım acısa da komşulardan ve sokaktaki insanlardan utandığımdan bağıramıyorum. Kısa sürede beni postaya verilecek paket gibi tutup, attılar arabanın içine… Daha düşünmeye ve ne olduğunu anlamadan, kısa bir yolculuktan sonra atılmıştım yine tek kişilik hücre odasına! Yine oradaydım. Aman Tanrım yine mi güneş görmeden, bantlı gözlerimle, yükselen erkek kahkaha sesleri ve telsizin sinyal sesleri eşliğinde işkenceler başlayacaktı? Ama ben demokrasi ve adaletin uygulandığı(!) bir ülkedeydim… Hem de beni siyasi sığınmacı olarak kabul etmişlerdi. Şimdi ben yeniden bu işkencelere nasıl dayanacaktım…Ben korkuyorum!!!; mülteci yüreğim acıyor!!! Ne olur beni yine o küçük, karanlık odalara atmayın…

Ama ben burada da yine terörüstüm ve her şey burda da kendilerince gerekli şekilde yapılacaktır…!!!Kürt olmanın mülteci yüreği Avrupa darphanelerinde… Daha fazlasını anlatmaya yetmiyor şu an gücüm. Zaten konuşmamın da belki yasalarınca yasaklılığı vardır kim bilir?…


Gül Güzel – 14.09.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑