Makaleler

Published on Ocak 26th, 2021

0

Binlerce km uzaklıkta siyaset de etkileyici olmuyor! – Gül Güzel


Taşa tohum ekilemeyeceği gibi, binlerce km uzaklıkta siyaset de etkileyici olmuyor!

Siyasi imgelerin farklılıklarıyla metaforlaşan sürecini dokularımıza kadar izleyen, hissedenleriz. Ancak izleyici ve gözlemciler olarak, bazı politik süreçleri ve siyasetçilerini izleme konusunda her zaman eleştirisel olmaya bile itinalı yaklaşıyoruz. Bunu söylersek, şunu yazarsak(!) acaba kimler tarafından, nasıl anlaşılıp, değerlendirilir? Sorusunun ağırlığı altında sessizleşiriz çokça…Yine de kalemde boya kalmasına gerek bırakmayan klavyelerin tuşları yazmamızı kaçınılmaz kılıyor…

Yaşadığımız 20. ile akabinde 21.yy siyaset ve savaşa devam eden diktatörlerin yürüttükleri faşist-emperyalist sistemler bütün hızıyla, korona pandemi/virüsüne rağmen masum halkların topraklarını işgal etmeye, sömürmeyi tam gaz sürdürüyorlar.

Anayurtları emperyalistler tarafından cetvelle bölünen ve bu yüzden Türkiye, Irak, Suriye, İran Devletlerinin sınırlarında yer alan Kürt halkı, bu yüzyılların en fazla mağdur edilen, katledilen, toprakları sömürülen halklarından oldu. Doğası gereği her beden kendi yarasının acısını en hassas şekilde hisseder. O yüzden Kürt halkının bireyleri olan bizler de, bu acılarımızın bize verdiği yaraların sızısından kurtulamıyoruz. İlk önce1639’da daha sonra bir de 1916’dan beri emperyalistler tarafından bölünen topraklarımız gibi, halkımız da bu sınırların ve sistemlerin mağduru olmaktan hala kurtulamıyor…

Kürt halkının en büyük nüfusu (20-30 milyon) Türkiye sınırları bölümünde yaşıyor. Tabii, buna yaşamak denilirse. Destanlara sığmayan bir halkın ölüm-kalım-özgürlük mücadelesiyle karşısında yok etmeye dayalı  mekanizmanın sistem imhacı tutumu…

Yüzyıllardır imhacı sistemin dayattığı şartlar yüzünden mağdur olan mazlum Kürt halkı, bilinen 16 Haziran 2016 tarihiyle daha da mağdur edildi. Mevcut tek kişilik diktatör  iktidar, kendisine muhalefet/muhalif olarak gördüğü güçlere ve dolayısıyla Halkların Demokratik Partisi (HDP)’ne yönelik saldırıları, tutuklamaları zirveye çıkarttı. Şimdiki yönetime karşı ağzını açan herkes istisnasız tutuklanıp, cezaevlerine atıldı-atılıyor. Tutuklu bu rehin politikacıların çoğu zaten birkaç kere tutuklanıp, bırakılanlardan oluşuyordu. Çoğu (Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ vb…) siyasetçiler tutuklanacakları günü dahi bildikleri halde bulundukları ortamdan uzaklaşmadılar. Bugün sayıları binlere varan HDP politikacısı, aktivisti, sempatizanı olan insanımız Cezaevlerinde rehin tutuluyor!

Siyaset/politik cesaret ve emek gerektirir.

Halkın ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda siyaset yapmak her yerde zor ama Türkiye denen ülkede nerdeyse imkânsız hale getiriliyor. Sokaklara çıkan eylemcilerin Korona pandemisinden ziyade siyasetin imhacı tutumundan dolayı sayıları gün geçtikçe azalıyor. Çünkü her ailede muhakkak 2 veya 3 kişi Cezaevlerinde tutuklu. Sadece bir veya iki defa sokak eylemine katıldığı için tutuklanıp 20 yıla varan hapis cezalarına çarptırılan 20 yaşlarındaki insanların sayıları binlere varıyor…Bu siyasi tutsaklara yapılan işkence ve kötü muamelelerin basına yansıması da artık güncel durum haline  geldi. Acaba bu tür haberlerin yapılmasına sadece insanları korkutma, sindirme aracı olarak düşündüklerinden mi müsaade ediliyor diye de düşünmek zorunda kalıyoruz. Ağanın tarlasında çalıştırılırken, başında bekleyen ağaya dönüp,’’qurban sıçmak da yasak mı*? o zaman otur yüzüne …yım!’’diyen Kemal Sunal’ların filmleri aklımıza geliyor. Aynı KAZAN Abdal’ın ‘münkir münafığın soyu, yıktı harap etti köyü’ ve benzerleri belleklerimizde canlanmaya ve ‘’bunları yapanların da……na!’’ dememek mümkün olmuyor.

Alexey Nawalny’ne Batılı devletlerin verdiği desteğin tersine, Kürt politikacılarının arkasında hiçbir büyük bir dış devlet durmuyor, durmak istemiyor. Çünkü onlar, Kürtler yerine Türkiye’deki iktidar sahiplerini ve güç merkezlerini destekliyorlar. Kürtler ise, uğradıkları şiddet, gasp, binlerce rehin tutulanlarına rağmen hala ülkenin bazı bölgelerinde hiç bir koruması olmadığı halde direniyorlar. Bu cesaretli kadın ve erkekler sokaklara çıkıp mevcut ceberut sistemin muhalifi olma cesaretini sergileyebiliyorlar.

 Siyasette cesaretin olmazsa olmazı da budur. Alexey Navoliny’nin karanlık mafya ilişkileri, ırkçı görüşleri ve Batılı devletlerle bilemediğimiz türlü türlü ilişkilerinin farkındayız; buna rağmen hapis yatacağını bile bile Moskova’ya geri dönmesi olayından alınacak ders şu olabilir. Üstünüze gelen tehlikeden kaçarak onu bertaraf edemezsiniz. Tehlike ve baskılarla yüzleşmeden hiçbir hak-hukuk kazanılamaz. Alexey Nawalny’yi bulaştığı kirli işleriyle HDP siyasetçileriyle karşılaştırmak diye bir düşüncemiz asla olamaz; sadece cesaretli davranışı kendi taraftarlarına ve muhalif politika yapan her kese cesaret verdi. Söz konusu olan sadece bu cesaretli tutumu. Cesaretin en büyük örneklerini ise yine kendi ülkemizdeki bir avuç politikacıdan  senelerdir sürekli izliyoruz.

5 seneden beri cezaevinde rehin tutulan HDP eş başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ ve rehin tutulan diğer arkadaşları gerçek Cesarete birer örnektir. Hatta Demirtaş’ın ‘’Suçsa suç kardeşim – Cesaret bulaşıcı olsun’’… gibi sözleri, sürekli halkın dilinde dolaşıyor.

Cesaretin karşıtı cesaretsizlik, politik mücadelenin ayak bağı olma görevini görür. Bazıları inadına direniş ve muhalefetin gereği mücadele etmenin ağır bedellerini verirken, bazıları dumanlı günlerin gizemliliğine sığınanlar oldu. Hâlbuki, 4 Kasım 2016’da, HDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ ve diğer 9 milletvekili arkadaşı, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”, iddialarıyla gözaltına alındı, tutuklanarak Cezaevlerine gönderildi. Bu durumun yarattığı Cezaevi fobisi de etkisini bazı politikacı, aktivistler üzerinde göstermekte gecikmedi.

Kısa süre zarfında çok sayıda seçilmiş HDP vekilleri başta olmak üzere birçok parti çalışanı tutuklanmamak için yurtdışına kaçıp, mülteciliğe başvurdular. Belki ilk süreçte yurtdışındaki süreçte hedefleri büyük olsa da, gelinen aşamada sadece kendi yağlarıyla kavrulmanın ötesine gitmeyen bir politik arenasında göremiyoruz. Zaten ısmarlama Hac olamayacağı gibi, uzaktan kumandalı siyaset de yapılamaz. Bu şekilde hem seçmenlerine hem de Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer tutuklu arkadaşlarına sırtlarını döndüler. Bunu yapmak, tutulmaktan korkmanın cesaretsizliği ve ayıbıdır.

Güvencesi için özgürlüğünden feragat eden, sonunda her ikisini de kaybeder gerçekliğinden yola çıkarak, insan neyi nerede kaybederse, orada aramak zorundadır. Yani ülkemizde yaşadığımız mağduriyetleri başka ülkelerde sığınmacı olarak kalarak, gidereceğimizi düşünmek sadece bireyin kendini avutması ve teskin etmesinden ibarettir. Örneklerini yukarda da belirttiğimiz gibi, politikacı cesaretsizse, siyaset yapamaz.

Acil eylem geliştirme zamanı 

Yurtdışına çıkan bütün HDP seçilmiş siyasetçileri, birkaç uçağı eş zamanda Diyarbakır’a inecek şekilde organize edebilirler. Aynı günde çeşitli ülkelerden Diyarbakır havalimanına iniş yapacak politikacıların, kendilerini karşılamaya gelecek olan binlerce halk kitlesiyle buluşması bütün dünyada hissedilecek, duyulacak, umut verecek bir eyleme dönüşür. Belki tutuklanırlar ama yurtdışı ülkelerinde kaçak/mülteci olarak bulunmak da diğer bir hapishane yaşamı değil midir zaten?

O halde yurtdışındaki HDP’liler tam da bu süreçte halktan aldığı güveni, halka vermeye kendini hazırlamalı ve ani bir çıkışla devrime, özgürlüğe, hakkaniyete, eşitliğe inanan kitlesine güvencesini geri verebilmelidir.

Hayallerimiz büyük, özgürlüğümüz gecikmesin. Korkunun cesarete yenik düşeceği inancıyla, mücadele ateşimiz harlanıp, sönmesin!.


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 26.01.2021


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑