Yazarlar

Published on Eylül 11th, 2020

0

“Bir kerede bir şey olmaz” – Resul Erenler

Tarikatlar vb. oluşumlar, iktidarların açıkta olmasa da dolaylı yollarda desteklediği örgütlenmelerdir. Tek bir nedeni var; kolay yönetilecek insan tipinin yetiştirildiği yerler olması. 

Tarikat ve cemaatlerinde insan kaynağını oluşturan, yoksul, işsiz ve geri kalmış kesimlerdir. Özellikle dinin ağır bastığı yönetim biçimlerinde, bu tür ilişkiler ağı daha çok yaygın. Ondadır ki, iktidarlar bu kurumlarla şu veya bu şekilde ilişkilerini hep sürdüre gelmişlerdir.

Her ne kadar, Cumhuriyetin laik olduğu söylense de sosyal yaşamda ki karşılığı buna pek uygun düşmez. Diyanet; farklı inanç ve mezheplerden toplulukları, tek dil, tek millete ve tek dine dayalı bir ulus inşa etmek için ihtiyaç duyulan dini bir kurum. Bir diğer amacı ise; aşırı bağnaz İslami vb. gericiliğin önüne kesmek ve özellikle Alevilerin ibadet yerlerini yasaklayarak devletin, resmi dini olarak gördükleri Sünniliğe entegre etmekti. Kurulduğu tarihten bugüne diyanet, bu amaç doğrultusunda faaliyet sürdürmüştür. Bugün birçok tarikat ve cemaatin diyanetle direk veya dolaylı ilişkiler içinde olduğu bilinmektedir. Bugün tarikat ve cemaatlerde yaşan bu olaylarda, diyanetinde sorumlu olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.

Tarikat ve cemaatlerin okul ve yurtlarında eğitim adı altında küçük yaşta çocukların beyni yıkanır ve kabullenici itiraz etmeyen bir insan tipi ortaya çıkar. Diyanet bünyesindeki okullarda da durum farklı değil. Bu durumun farkında olan Akp ve benzeri iktidarlar bu yerleri oy deposu olarak görüldükleri için, buralarda yaşanan olumsuzluklar karşısında büyük oranda sessizliklerini korurlar ve el altında hep destek verirler. Küçük yaştaki kız ve oğlan çocuklarına yönelik, taciz, tecavüz ve benzeri olaylar karşısında, kamuoyunun tepkisine göre tavır belirlerler. Uşşaki tarikat lideriyle iktidarın, üst düzey birtakım yetkilileriyle fotoğraflarının basına yansıması ve devlet protokollüyle ağırlanıyor olması, iktidarın tepkisinin dozunu kısmende olsa artırmıştır. Ayrıca bu iktidarın tarikat ve cemaat ilişkisinin de düzeyin ortaya koymuştur.  

Bugün yaklaşık bir milyon çocuk tarikat ve cemaat okullarında yatılı kalıyor ve eğitiliyor. Aldıkları eğitimin gereği, beyinleri çağdışı dini gericilikle yıkanıyor. Radikal ve kendi doğruları dışında hiçbir şeyi kabul etmeyen, “Ahirette güzel bir yaşamın” kendilerini beklediğine inanan bir nesil yetişiyor. Bu tip insanların amaçlarına ulaşmaları için yapamayacakları (insan katletmek dahil) hiçbir şey yok. Kendileri gibi düşünmeyenlerin “kafir”, kendileri gibi giyinmeyenleri yoldan çıkmış “sapık” ilan eden bu anlayışın İşid’in, Suriye’de insanlara yaşattıklarıyla gördük. Bu akıl, ülkede hâkim olunca nasıl bir gelecekle karşı karşıya kalacağımızı tahmin etmek zor değil. 

Bu olaya tepki beklenenden büyük olunca, her zaman olduğu gibi kılıf hazır, “diş güçlerle ilişkilidir” diyerek olayı kişiselleştirerek işin içinde çıkmaya çalışır ve akıllarınca bu tarikat ve cemaatlari temize çıkarma gayreti içinde olurlar. Bu tür ilişkiler olmaz demiyorum. Olabilir. Ancak her kendilerine dokunan bu ve benzer olayların altında bir dış güç aramayı adeta bir alışkanlık haline getirmiştir Akp ve başındaki çok bilen Recep. Sorun burada. Bu tacizci kişi devletin en üst düzey yöneticilerle yakın bir teması içinde, Birçok yetkiliyle (üst düzey yetkili) yan yana resimleri basına yansıyor ve ayrıca devlet protokolüyle ağırlanıyor, o ajansa pekiya siz? merak ediyorum.

Her iktidar, açıktan olmasa da el altında tarikat ve cemaatlara karşı toleranslı davranır demiştik. Akp ve başındaki zat, bu konuda en pervasız ilişki içinde olandır. Çünkü kendisi, İslami şeri kurallarla yönetilmesi gereken bir devlet hayali peşinde. Onun yani Recep için, bu tür oluşumların bir sakıncası yok. Hatta, kendisine en yakın ve biat eden insan kaynağı olduğu yerler. Onun için tarikat ve cemaatlerin, her tür devlet olanaklarında faydalanmasını sağlayan adamdır Recep.

Bu tecavüzcü tarikat lideri Fatih Nurullah: “Allah beni sınamak için 12 yaşındaki kız çocuğuna fiziksel yakınlaşmamın olup olmadığını görmek istedi ben de nefsime yenildim ve çok kısa süreli bir temasım oldu. Bu olayın duyulmasına izin vermeyin ve dinsizlere fırsat verdirmeyin. Beni ifşa etmeyin, gerekirse kızı alırım” Ayrıca küçük kızın Babasına da diyor ki: ”Kızınla sevişmedim sadece öptüm”. Bunların topu sapık. En ağır cezalarla cezalandırılmalı ve tecrit edilmeliler. Toplumun sağlığı ve geleceği açısında önemli ve gereklidir. 

Bunların, en okumuş olanları ve isimlerinin önünde unvanı Prof. olanlar aynı derecede sapık ve ruh hastası. Bugün üniversitelerin başına rektör olarak atananların ezici çoğunluğu imam hatip mezunlarından oluşuyor. Bunların birçoğu, çocukların okumasının gereksiz olduğunu ve ilk okuldan sonra okula gönderilmemesi gerektiğini savunuyorlar. Bunları denetiminde yetişecek insanların, toplum açısında ileriye yönelik nasıl bir getirisi olabilir merak konusu.


Kız çocuğunun diyor ki; “Her sabah namazına giderken beni omzumda öpüp pantolonumu indirip, ön bölgemiz okşardı. Her geldiğimde kucağına oturtur saçımı koklardı. Sürekli dudağımdan öpüp emerdi. Başka çocuklara da yapardı”. Diyor. Bu çocuk taciz ve tecavüzcüsü haysiyet düşkünü sapıklar, bu iktidar döneminde mantar gibi bitiler. Anlaşılıyor ki eskiden beri varlar, ama kendi içinde bu gibi durumları hep gizli tutulmuş. Bugün ise, iktidarda aldıkları güçle ifşa olmaktan hiçte korkuları yok. Bir zamanlar aileden sorumlu bir kadın bakanın Ensar vakfında kız ve oğlan çocuklarına yapılan taciz ve tecavüzü karsısında “bir seferden bir şey olmaz” demesi, bu olaylar karşısında iktidarın hiçte rahatsızlık duymadığının ve ayrıca bu sapıkları cesaretlendiren bir söylem olduğu unutulmamalı. Bu iktidarla birlikte toplumsal ahlak, çocuk sevgisi ve terbiye bozuldu. Hızla tolum bir yozlaşmaya, çürümeye doğru gidiyor. 

Bu gibi olaylar, onların-bu iktidarın siyasi ve inançsal bakış açısına uygundur. Bugüne kadar bu konuda yaşanmışlıklar bunun açık örneğidir. Belli aralıklarla, basına yansıyan, tarikat önderlerinin küçük kız ve oğlan çocuklarına yönelik taciz ve tecavüz (ki buna İslam’da bademleme deniyormuş) karşısında yeterince caydırıcı cezalandırmaların olmaması, bu sapıkları daha da cesaretlendiriyor. Ensar vakfında 40’in üzerinde çocuk istismar edildi. Recebi oğlu Bilal’in bu vakıfla var olan ilişkileri de biliniyor. Deme ki bu iktidar tarikat ve cemaatlerin bu denli güçlenmesinde serilip serpilmesinden rahatsız değil, Olsa kendi aile bireyleri onlarla ilişki içinde olabilir mi? 


Gülen cemaatinde olduğu gibi mevcut iktidar, bilerek devletin kontrol mekanizmalarına İslami gericileri yerleştirmenin uğraşı içinde. Bu ülkenin bu kadar yozlaşmasında mevcut iktidar ve başındaki zat iliklerine kadar sorumludur. Biliyoruz ki, onun talimatı ve onayı olmadan, bunların devlet kademelerinde yer edinmeleri olanaksız. 


Uşşaki tarikat lideri Fatih Nusrullah Ayasofya’ya cami statüsünün verilmesinden sonra müritleriyle bir görüşme yapıyor. Bu görüşmenin sonucu Nusrullah denen sapığın müritlerinden gelen bir soru üzerine: “Sarık veya cübbe giymek, resmi islerimizde engel oluşturuyorsa nasıl bir yol izlemeliyiz?” diyorlar. Sabırlı olun diyerek şöyle bir yanıt veriyor: “O kisveyi taşıyacağım diye devletten, hizmetten, ticaretten kopmak yok. Biz devleti, makamları bıraktığımız zaman oraya ne idüğü belirsizler geliyor. Hele İslami devlet olsun, en güzel sarığı biz saracağız, en güzel cübbeleri biz giyeceğiz. Başörtü meselesi çözüldü değil mi? Ayasofya, Tayyip Bey ‘Bekleyin’ dedi. Ayasofya açıldı. Sarık ve cübbe de… Vakti gelir. Devletin kontrol mekanizmalarında olalım. Ne idüğü belirsizler karar mekanizmalarına geçince Müslümanlar sıkıntı çekiyor”. Ayrıca:15 Temmuz sonrası yaptığı bir açıklamada da: “1. Türkiye Cumhuriyeti son buldu. 2. Osmanlı kuruluyor, Tayyip Bey birinci padişahımız olarak gözüküyor” demişti. 


AKP ve onun başındaki zatın yaklaştık 20 yıllık iktidarları döneminde gerçek amacının ne olduğu ve ne için çalıştığının itirafıdır bu. Recep Tayyip Erdoğan, dünyanın en karanlık adamı. Ve İhvânü’l-Müslimîn- Müslüman kardeşlerin- Liderliğine soyunmuş ve bu uğurda yapamayacağı katliam ve akıtmayacağı kan yoktur. O, Taliban lideri (Daha sonra İşid’de katılan) Hikmet Yarın dizinin dibine diz çöküp ondan talimatlar alan bir. Durum bu iken, Recepsiz bir İşid, İşid’siz bir Recep Tayyip Erdoğan düşünülür mü? Bugün ülkedeki tüm kurumlara, tarikat kadrolarının yerleştirilmesi onun yıllardır uğruna savaştığı bir idare biçimi olan İslami şeri bir yapıyı hâkim kılmaktır amacı. Ve bugün bu fırsatı yakalamış ve hem askeri hem ekonomik olarak örgütlediği bir devletin başında duruyor. Kendince hala eksik gördüğü ve yapılması gerekenlerin olduğunun da farkında olarak, amacına doğru ilerlemektedir. Sorun Uşşaki tarikat lideri Fatih Nusrullah ve benzerleri değil. Bugün ülkeyi ve ülkede yaşayan halkları daha çok tehlikeli bir gelecek bekliyor. 


Recep Tayyip Erdoğan o günün geldiğine emin olduğu zaman, yalaka ortağı Bahçelinin de dayanışmasıyla kendilerinden olmayanların yaşama şansları olmayacaktır. Yaklaşık 20 yıldır bunların teşvikiyle tarikat ve cemaatlerin okullarında eyitilen bir nesil söz konusu. Bunlar, iktidar olduklarında 6 yaşında olan bir çocuk bugün 24 yaşında. Ve bunların büyük çoğunluğu Recebin örgütlü ve silahlı gücünü oluşturuyor. Gece bekçileri ve benzer milis güçleri adı altında, her seferinde kendi taraftarlarını silahlandırmakta ve kurumsallaştırmaktadır. Bu ülkenin geleceği bu iktidarla pekte parlak değil. Bölge halklarınındı. 

Recebin bu kadar pervasızlaşması ve devlet kurumların tek tek dönüştürmesinde Ana muhalefet partisinin payı küçümsenemeyecek kadar büyüktür unutmayalım. 


Resul Erenler – 111.09.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑