Güncel

Published on Nisan 13th, 2021

0

Buldan: Zalimlerin sonu da Saray’ın kepenk kapatacağı günler de yakın!


Bugün Meclis Grup Toplantısında konuşan HDP Eş Başkanı Buldan ” Vatandaşın üç kuruşluk borcu için kapısına haciz gönderirler, traktörüne, malına el koyarlar, ümüğüne çökerler. Ama 128 milyar dolar buharlaştırıldığında devlet kurumlarının, yargının gıkı dahi çıkmaz. Cesaretiniz varsa buyurun Saray’a haciz gönderin!” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, haftalık Meclis grup toplantımızda güncel gelişmeleri değerlendirdi. Buldan şöyle konuştu:  

Bugün mübarek Ramazan ayının ilk orucuna kalktık. Bu vesileyle Ramazan ayının ülkemize ve İslam coğrafyasına barış, huzur ve adalet getirmesini temenni ediyorum. Orucumuzun ve dualarımızın kabul olmasını temenni ediyorum. Tüm kötülüklerin ve adaletsizliklerin karşısında iyilik, hakkaniyet ve adalet kazansın diyorum. Tüm halkımızın Ramazan ayının hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. 

İl Eşbaşkanları toplantımızda Türkiye’yi karanlıktan çıkarma sözünü verdik

Pandemiden dolayı bir araya gelemediğimiz İl Eşbaşkanlarımızla geçtiğimiz hafta Ankara’da yüz yüze bir toplantı gerçekleştirdik uzun bir aradan sonra. İl Eşbaşkanlarımızla yol haritamızı ve Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu süreci hep birlikte değerlendirdik, tartıştık. Bu zorlu yolculukta tüm baskı ve engellemelere rağmen bir milim dahi geri atmadan Türkiye’yi karanlıktan kurtarmanın sözünü bir kez daha verdik o toplantıda. Geçtiğimiz bu zorlu süreçte inatla ve aşkla çalışmalarını sürdüren İl Eşbaşkanlarımıza buradan bir kez daha şükranlarımı sunuyorum. Mutlaka ama mutlaka kazanacağız diyorum. 

Gündemimiz en geniş demokrasi ittifakıdır

Toplumu faşizm karanlığıyla boğmaya çalışanların karşısında HDP; programıyla, ilkeleriyle, özgür ve eşit yaşam fikriyatıyla, örgütlü gücüyle halklara çaresiz ve alternatifsiz olmadığını, değişimin her zaman mümkün olduğunu gösteren aydınlık bir yoldur. Demokratik bir alternatiftir. HDP’yi yeterince tanımayan veya tanımak istemeyenler Üçüncü Yol dediğimizde hemen bunu bir seçim ittifakı olarak anlamlandırmaktadır. Hayır, HDP’nin gündeminde şu an itibariyle bir seçim ittifakı yoktur. Tabii ki o gün geldiğinde, zamanı geldiğinde parti kurullarımız gerekli değerlendirmeleri mutlaka yapacaktır Ama şu an gündemimiz seçim ittifakı değil, en geniş demokrasi ittifakıdır.

Üçüncü Yol, egemen sömürücü güçlerin dışında kalan demokratik kamuoyunun kendisidir

Bugün Türkiye baş aşağı bir çöküş içerisindedir. Bizim HDP olarak ortaya koyduğumuz politika ise ülke siyasetine dayatılan totaliter ve popülist iktidar aygıtlarını, tek adam rejimini ve faşizmin kurumsallaşmasını sona erdirmektedir. Emekten, kadından, doğadan, halklardan, inançlardan ve tüm kimliklerden yana demokratik bir değişimi ve dönüşümü, demokratik bir iktidarı yaratmaktır. Bu amaçla tüm muhalif toplumsal ve siyasal kesimlerle yani emek, barış ve demokrasi güçleri, aydınlar, yazarlar, sanatçılar, demokrat ve vicdan sahibi yurttaşlarla beraber yürüyor, üretiyor ve birlikte direniyoruz.

Üçüncü Yol; egemen sömürücü güçlerin dışında kalan demokratik kamuoyunun kendisidir. Ezilenlerin tümüdür aslında. Klasik bir muhalefet tarzını benimsemez. Kısa vadeli düşünmez, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde ilkelerini korur, politikasını esnetir ve son seçimlerde olduğu gibi etkisi de tarihi olur. Tıpkı son seçimlerde yaptığımız gibi.  

Üçüncü Yol; halkları, ezilenleri, demokrasiyi temsil eden, devleti demokrasiye duyarlı kılan, gençlik ve kadın mücadelesini içine alan, ekolojik olan devrimci demokrat bir duruş ve çizgidir aynı zamanda. HDP olarak tüm halkların kardeşliğinden, birlikte yaşamından yana ise onlarla stratejik ittifak halinde olmak bizim için önemlidir. Türkiye’ye dönük stratejik duruşumuz özetle budur.  

HDP’ye yüzünü dönen herkes, aydınlığı ve güzel günleri görür

Bu inanç ve kararlılıkla direniyor, Türkiye halklarının demokratik geleceğinde inisiyatif alıyoruz aynı zamanda. Demokratik yaşamı kurma yolunda hep birlikte mücadelemizi de yükseltiyoruz. Bu zorlu süreçten daha da güçlenerek ve büyüyerek çıkacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

HDP’ye yüzünü dönen herkes, aydınlığı ve güzel günleri görür, yeni yaşamı görür. Özgürlüğe açılan projeyi görür. HDP’ye bakan 7 Haziran’ı, 31 Mart’ı, 24 Haziran’ı ve burada yaşanan ve yaşatılan büyük başarıları görür. Buradan cesaret alır ve geleceğe umutla bakar.

HDP fikriyatı ülke yönetiminde mutlaka yaşam bulacaktır

Evet, bu dönem muhalefetteyiz ama bilinmeli ki, ilk seçimde HDP sorumluluk alacak ve bu ülkenin yönetiminde mutlaka ama mutlaka olacaktır. HDP’nin fikriyatı ülke yönetiminde mutlaka yaşam bulacaktır. Halklarımızın demokrasi rüyası mutlaka gerçekleşecektir.

Kırıntı düzeyindeki demokrasiyi dahi ortadan kaldırdılar

Bir yanda yönetim krizi, diğer yanda ise ekonomik, toplumsal ve salgın krizi halkı canından bezdirmeye devam etmektedir. Bitmek bilmeyen seri krizler nedeniyle ülke tam bir çöküşü yaşamaktadır. Tek adam yönetimine geçiş olan 16 Nisan referandumunun 4’üncü yılındayız. Bu dört yıl içinde yapılanları yaşananları hep birlikte gördük. Bir kez daha hatırlatmakta fayda var.

AKP-MHP ittifakı, referanduma giderken ülkeyi şöyle uçuracağız, böyle zenginleştireceğiz, işsizliği bitireceğiz, demokratik standartları yükselteceğiz diyerek Türkiye toplumuna büyük sözler verdiler, büyük vaatlerde bulundular. Aslında hayal sattılar. Kendi ikbal ve çıkarlarını halkın, ülkenin çıkarı gibi göstererek, halkı yanılttılar ve halka onlarca kez, yüzlerce kez yalan söylediler. Tek adam yönetimine geçer geçmez, kırıntı düzeyindeki demokrasiyi dahi ortadan kaldırdılar.

Hukuku lağvettiler, adalet saraylarını kelepçe saraylarına çevirdiler

Parlamentoyu halkın egemenliğinden çıkartıp Saray’ın egemenliği altına soktular. Hukuku lağvettiler, adalet saraylarını kelepçe saraylarına çevirdiler. Fabrikalar yerine yeni cezaevleri inşa ettiler. Yetmedi, Türkiye’nin 780 bin kilometrekarelik her bir alanını aslında açık cezaevine çevirdiler. Türkiye bugün açık cezaevi halini yaşamaktadır. Türkiye, Avrupa Konseyi’ne üye 47 ülke içerisinde en fazla tutuklu ve hükümlü oranına sahip ülke haline gelmiştir AKP MHP ortaklığı ile birlikte. Tabii ki bu sonuç şaşırtıcı değildir.

İmralı’da sürdürülen ağırlaştırılmış tecrit; hukuktan çıkışın, hukuksuzluk ve adaletsizlik rejimini yönetim biçimi haline getirme çabalarının bir sonucudur. Bu hukuksuzluğun devamı olarak kayyım darbesiyle seçme ve seçilme özgürlüğünü de ortadan kaldırdılar. Buna da tanıklık ettik. Ülke ekonomisini Saray’ın paralel ekonomisine dönüştürüp, kendilerini ve yandaşlarını kalkındırdılar. Türkiye’yi kendi içinde ayrıştırarak, kutuplaştırdılar.

Tek adam yönetimi bir kriz ve çöküş sistemidir

Bir yanda haksız zenginlik içinde ihya olan Saray yandaşlarının Türkiye’sini, diğer yanda yani Kürşatların ülkesini yaratmaya çalışanlar ise yoksulların, işsizlerin, kepenk kapatan esnafın, şiddet gören kadınların, umutsuz gençlerin sefalet Türkiye’sini yarattılar.

İşte bu nedenle tek adam yönetimi bir kriz ve çöküş sistemidir. Bunun altını önemle çizmek istiyorum. Bu sistem adaletsizlik sitemidir, haksız zenginleşme ve rant sistemidir. Liyakatsizlik, yolsuzluk ve talan sistemidir. Her gün adaletsizlik üreten bu vicdansız yönetim anlayışı 5 yılda bu ülkeye neredeyse 50 yıllık zarar vermiştir.

AKP iktidarı yüzünden yoksulluk 4 kat arttı; insanlar peyniri gramla zeytini taneyle alır hale geldi

Bu iktidar yüzünden: TL, Cumhuriyet tarihinin en büyük değer kaybını yaşamaktadır. İşsizlik ve yoksulluk neredeyse 4 kart artmıştır. Askıda ekmek derken şimdi bayat ekmek satılır hale gelmiştir. Bugünün Türkiye’sinde insanlar peyniri gramla, domatesi taneyle, yağı bardakla alır duruma getirilmiştir.

Dün patates dağıtmaya başladılar. İnsanların patates dahi alamayacak duruma getirilmesinin bir itirafıdır bu. İktidar ve yandaşları kasalarla, tonlarla götürürken; halkın payına ise sadece gramla hayata tutunmak kalmıştır.

Bunların sistemi aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Emlak Sistemidir

Sırf saraylarının ışıkları yansın, itibarları sarsılmasın diye, her biri 4.6 milyon lira olan lüks araçlar alınsın diye hizmet sektörleri ve esnaf kapanmak zorunda kalmıştır. Yandaşlarını doyurmak için özelleştirmeyle satılmadık kamu kurumu ve arazisi bırakılmamıştır artık Türkiye’de. Hafta sonu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle 12 kamu arazisi daha satışa çıkarıldı. Çünkü bunlar doymak bilmiyorlar. Bunların sistemi aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Emlak Sistemidir; sarayları adeta kamu arazisi satış ofisi gibi çalışmaktadır.

Hırsız evin içindeyse kilit işe yaramaz

Merkez Bankasının 128 milyar doları ortada yok. Kaç gündür kamuoyu bunun peşinde soruyor soruşturuyor. 128 milyar doların nerede olduğunu haklı olarak araştırmaya başlıyorlar. Cevap veremiyorlar. Çünkü veremiyorlar. Aslında biz cevabı biliyoruz. Merkez Bankasının yedek anahtarı kimdeyse paralar ondadır diyoruz. Fazla söze gerek yoktur; hırsız evin içindeyse kilit işe yaramaz!

128 milyar dolar için cesaretiniz varsa buyurun Saray’a haciz gönderin

Vatandaşın üç kuruşluk borcu için kapısına haciz gönderirler, traktörüne, malına el koyarlar, ümüğüne çökerler. Ama 128 milyar dolar buharlaştırıldığında devlet kurumlarının, yargının gıkı dahi çıkmaz. Cesaretiniz varsa buyurun Saray’a haciz gönderin! Eğer bu ülkede vicdanlı hakimler ve savcılar varsa 128 milyar doların hesabını halka vermek zorundadır. Bu 128 milyar doların nereye gittiğini bulmak da hukukçulara düşer. HDP’yle, muhalefetle uğraşmayı çok iyi biliyorsunuz. Aldığımız nefese kadar fezleke düzenliyorsunuz. Zerre kadar hukukla bağınız kaldıysa buyurun 128 milyar doları soruşturun! Cesaretiniz varsa biz de bunu buradan görelim.

Deprem paralarının nereye harcandığı bilinmiyor. 15 Temmuz paralarının ne yapıldığı tam olarak muammadır. Pandemide topladıkları bağışları ne yaptıkları belli değildir. “İnek içti, inek dağa kaçtı, dağ yandı bitti, kül oldu” diye ifade etmeye çalışıyorlar. Artık Türkiye halklarının sizin yalanlarınıza karnı tok, inanmıyor. Çaldığınız çırptığınız paraların hesabını size sandıkta soracaktır. Bundan asla kaçışınız olmayacaktır.  

19 yıl önce iktidara geldiklerinde sahip oldukları mal varlığıyla bugün kasalarında istifledikleri devasa zenginlik arasındaki fark işte yoksullaşmanın ve çöküşün temel nedenidir. “Umudum kalmadı” diyerek çaresizlikten hayatına son veren her bir insanımızın faili haksız zenginleşen bu iktidar ve şürekâsıdır.

İzmir’de dört çocuk babası bir çiftçi, borçları yüzünden yaşamına son verdi: İntiharlar sosyal cinayettir

Geleceğe umutla bakamayan, aylarca iş arayıp bulamayan, cebinde parası olmadığı için evine ancak çocukları uyuduktan sonra gidebilen insanların hayatını karartan bu iktidardır. Daha birkaç gün önce İzmir’de dört çocuk babası bir çiftçi, borçları yüzünden yaşamına son verdi. Bu ne ilktir ne de son olacaktır. İntiharlar bir sosyal cinayettir. İşsizlik, yoksulluk ve açlık sosyal bir ölümdür.

Bu düzenin kötülük üretmediği tek bir gün yoktur: İnsanların rızkıyla oynamak zulmün en büyüğüdür

Yüz binlerce kamu çalışanının KHK’yle işten atılması sosyal ölümdür. Son bir yılda 177 bin işçi Kod 29’la işten çıkarıldı. Aileleriyle birlikte 1 milyon insanı açlığa mahkûm ettiler. İnsanların işiyle, ekmeğiyle, rızkıyla oynamak zulümlerin en büyüğüdür. Bu Ramazan ayında bunu da hatırlatmak isterim. Günahların, kötülüklerin en büyüğüdür. Bu iktidar bunu da yapmıştır. Bu şekilde bir kez daha tarihe geçmiştir. Bu düzenin kötülük üretmediği tek bir gün neredeyse artık yoktur. 

Zulüm artıyorsa zalimlerin sonu yakındır, iktidar ektiğini ilk seçimde mutlaka biçecektir

Şimdi de Cumhurbaşkanını eleştirdi diye soruşturmaya uğrayan öğrencileri yurtlara almama kararı aldılar. Yani AKP’li olmayana yurt da yok diyorlar. İktidara biat etmezseniz eğer size yurt vermeyeceğiz anlayışını hakim kılmaya çalışıyorlar. Yandaş olmayana bu ülkede rahat ve huzur vermeyeceğiz, gün yüzü göstermeyeceğiz diyorlar Türkiye toplumuna, Türkiye’nin geleceğine. Ama bilinsin ki bir yerde eğer zulüm artıyorsa zalimlerin sonu da yaklaşıyor demektir. İktidar ektiğini ilk seçimde mutlaka biçecektir.

Saray’ın kepenk kapatacağı günler yakındır

Halk, tüm bu zulümlerin hesabını sandıkta öyle bir soracak ki, bunların felekleri şaşacak, felekleri! Seçim sandıkları kurulduğunda, işsizliğin de yoksulluğun da yolsuzluğun da adaletsizliğin de haksız zenginleşmenin de hesabını halkımız bir bir sizlerden sandık başında soracaktır. O hesap günü de çok yakındır, yaklaşmaktadır. Sandıktan daha fazla kaçamayacaklar. Bakmayın siz bunların korku salmasına, güç gösterisi yapmasına ve her gün yalan vaatler uydurmasına, aslında iktidarlarının son dönemlerini yaşadıklarının fakındalar.

“Cumhurbaşkanlığı Gidiş Sistemi” artık yolcudur değerli arkadaşlar! Halk bunların biletini çoktan kesmiştir. Saray’ın kepenk kapatacağı günler yakındır! Yazar kasa yok diye boş yere sevinmesinler. Sandıklar halkın elindedir, halk da dört gözle o günleri beklemektedir.

Pandemi, iktidarın yüzündeki maskeyi aslında indirmiştir

Bu iktidarın gerçek yüzü bir yıllık pandemi sürecinde daha net olarak görülmüştür. Pandemi, iktidarın yüzündeki maskeyi de aslında indirmiştir. Ortada yönetilemeyen bir salgın krizi, iktidar açısından büyük bir başarısızlık haritası vardır. Bu gerçeğin üzerini asla yalan rakamlarla örtemezler. Başından bu yana bu süreci şeffaf yürütmediler, yürütemediler.

Günlük vaka sayısı 60 bin, ölüm sayısı 300’ü geçiyor ki bunlar gerçek veriler de değil

Hekimleri, sağlık meslek örgütlerini, bilim insanlarını dikkate almadılar, bildiklerini okudular. Sorumluluğu da şu an itibariyle vatandaşa yüklediler. Salgını, tehdidin boyutuna göre değil, AKP’nin ekonomik siyasi gündemine göre yönetmeye çalıştılar. Halk sağlığını değil, iktidarlarının bekasını öncelikli tuttular ve bunu ön plana çıkardılar. Sonuç ne oldu? Günlük vaka sayıları 60 bini geçti, günlük ölüm sayısı ise 300’ün üzerinde. Ki bu rakamların gerçeği yansıtmadığı da ortadadır. Vakalar bunun çok daha üstündedir.

Aslı bu ülkede hayatını kaybetmedi mi, ölümle pençeleşen insanlar bu ülkenin vatandaşı değil mi?

Yönetilemeyen salgın krizi ortadayken AKP Genel Başkanı, “Avrupa’da hastane kapılarından dönen, ilaca erişemeyen, ambulans bulamadığı için vefat eden vatandaşların olduğunu biliyoruz” diye açıklama yapmaktadır. Kendisine buradan sormak istiyorum: İzmir’de hastanede yatak olmadığı gerekçesiyle evine ölüme gönderilen Aslı bu ülkede hayatını kaybetmedi mi? Hastane önlerinde çaresizce, umutsuzca boş yatak bekleyen, yoğun bakım ünitelerinde ölümle pençeleşen insanlar bu ülkenin vatandaşı değil mi?

Gece gündüz fedakârca çalışan, aylarca ailesinin, çocuğunun yüzünü göremeyen, salgında bir bir can veren doktorlar, sağlık emekçileri bu ülkede görev yapmıyor mu? Kendiniz tıklım tıklım kongre salonlarını doldururken, kepengini kapattırdığınız esnaf, sokakta maskeyi eğri taktı diye ceza kestiğiniz vatandaş hangi ülkenin vatandaşı? Buradan Cumhurbaşkanına sormak isterim. Ortada övüneceğiniz bir durumun olmadığını, tam tersine yüzünüzün kızaracağı bir tablo olduğunu size hatırlatmak isterim.  

Eğer bir başarı kitabı yazacaksanız, yalanlarınızın kitabını yazın

Bunların kara propaganda birimleri var biliyorsunuz. Geçenlerde “Türkiye’nin korona virüsle başarılı mücadelesi” başlıklı bir kitap yayınlandı. Günlük vaka sayısı 60 bin sınırına gelmiş ve bunu bir başarı olarak gösteriyorlar utanmadan, sıkılmadan, yüzleri kızarmadan. Eğer bir başarının kitabını yazacaksanız, o da ancak sizin Türkiye toplumuna anlattığınız yalanlarınız olabilir. Tek başarınız yalanlardır. Bu ülkeyi yönetmeyi başladığınız günden beri bu ülke toplumuna sürekli yalan söylediniz. Şimdi çıkın o yalanların kitabını yazın.  

Pandemi kitabını dağıtırken kırmızıya boyadığınız Türkiye haritasını vermeyi de unutmayın

Onlara tavsiyem; başarı yalanları yazdığınız kitabı dağıtırken, kırmızıya boyadığınız haritayı da yanında vermeyi unutmayın. Evet, bu iktidarın pandemi tablosu budur ve insanların artık canına tak etmiştir. 

Eğitimcilere, işçilere, sağlıkçılara, kadınlara aşıda mutlaka öncelik tanınmalıdır

Bir diğer kriz yaşanan yer eğitim ve okullardır. Okullar, özellikle eğitim sistemi, zaten felç olmuş durumdadır. Aşı aynı durumda. İnsanlar aşı için halen sırada bekliyorken bu ülkenin yöneticileri, iktidarı halen yalan söylemeye devam ediyor. Milyonlarca öğretmenin hala aşı olmadığını biliyoruz. Sağlık emekçilerinin aileleri aynı durumdadır. Fabrikalarda, atölyelerde çalışan milyonlarca işçi, emekçi aşı yapılmadığı için virüs karşısında gerçekten korumasız bir durumdadır. Buradan bir kez daha çağrı yapıyorum. Bu insanlar derhal aşı kapsamına alınmalıdır ve öncelik verilmelidir. Eğitimcilere, işçilere, sağlıkçılara, kadınlara mutlaka öncelik tanınmalıdır.

Kısa çalışma ödeneği işyerleri tam kapasite çalışana kadar uzatılmalıdır

Kısa çalışma ödeneği ve işsizlik maaşı asgari ücret düzeyine getirilerek, pandemi tam olarak atlatılana kadar, işyerleri tam kapasite ile çalışana kadar uzatılmalıdır. Bu tavsiyemizi de HDP olarak ifade etmeyi bir sorumluluk olarak görüyoruz.

İşsizlik Fonu; yıllarca maaşından kesinti yapılan emekçiler, işsizler ve ihtiyacı olanlar için harcanmalıdır. Esnafa, çiftçiye, kafe-bar çalışanlarına, müzik ve tiyatro emekçilerine, işsizlere, Kod 29 gerekçe yapılarak işten çıkarılanlara, ataması yapılmayan üniversite mezunlarına, seyyar satıcılara, pandemide çalışamayan 1 milyonu aşkın ev emekçisi kadına destek sunulmalı, topluma ya canı ya da ekmeği arasında tercih yapma zulmünden vazgeçilmelidir.

İnanın ki Saray’ın bir günlük israfı kesildiğinde, 5 yandaş şirketin musluğu kapatıldığında bütün bu saydıklarımın gerçekleşmesi için yeterli kaynak sağlanacaktır.   

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararından bu yana şiddet katlanarak artıyor

Sevgili kadın arkadaşlarım, kadın yoldaşlarım, bizleri dinleyen sevgili kadınlar;

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığı günden bu yana şiddetin katlanarak arttığını görüyoruz. Sadece çekilme kararından sonra 12 bine yakın şiddet olayının yaşandığını basından gördük ve takip ettik. Polisler şiddete uğrayan kadınların başvurularını almamakta, mahkemeler koruma kararları vermemektedir. Kamu görevlileri bu durumu ‘artık işler değişti, çünkü sözleşme feshedildi eskiye dönüldü’ diyerek gerekçelendirmeye çalışmaktadır. Şiddet mağdurlarını geri çeviren kamu görevlileri, bu cesareti sözleşmenin feshedilmesinden almaktadır.

Kadın düşmanları, sözleşmesinin feshedilmesiyle birlikte her yerde kadınlara karşı sürek avı başlatmıştır

Yine geçen hafta Diyarbakır’da Rosa Kadın Derneğine baskın yapıldı. Kadınlar gözaltına alındı, 8’i tutuklandı. Kadın düşmanları, İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesinden sonra kadınlara karşı her yerde saldırı dalgası, bir sürek avı başlatmıştır.

Devletin gözaltıları ve erkeklerin şiddeti tam bir ittifak ve işbirliği içindedir

Devletin kadınlara dönük gözaltı tutuklama operasyonlarıyla, sokaklardaki erkek şiddeti kadınları eş zamanlı olarak hedef almaktadır. Tam bir işbirliği ve ittifak söz konusudur. Bunun önünü açan ise AKP-MHP’nin kadın düşmanı politikaları ve anlayışlarıdır. Fesih kararı Anayasaya aykırı olduğu için HDP olarak geçtiğimiz hafta Danıştay’a başvurduk ve bu hukuksuz kararın biran önce iptal edilmesini istedik.  

Ne özgürlüklerimizden ne yaşam hakkımızdan ne de anayasal haklarımızdan vazgeçeceğiz

Biz her gün üç kadının öldürüldüğü bir ülkede bu çekilme kararını iptal edecek hukukçuların olduğunu görmek istiyoruz. “Ölmek istemiyorum” diyen Emine Bulutların ülkesinde kadınların ölmemesi için bu karara geçit vermeyecek hukukçuların olduğuna tanıklık etmek istiyoruz.  

Ne özgürlüklerimizden ne yaşam hakkımızdan ne de anayasal haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Ne elektronik kelepçeleriniz ne rehin politikalarınız kadınlara geri adım attıramayacaktır. Kadınlar daha fazla örgütlenerek ve mücadele ederek kazanımlarına güçlü bir biçimde sahip çıkacaktır.

Kadına yönelik şiddetle mücadele ederken kadın yoksulluğuna karşı da mücadele başlattık

Evet, bir yandan şiddetle mücadele ederken aynı zamanda kadın yoksulluğuna karşı da bir mücadele içerisindeyiz. Hepinizin bildiği gibi HDP Kadın Meclisi olarak 10 Şubat tarihinde “Kadınlar İçin Adalet” kampanyamızı başlatmıştık. Kampanyamızın ikinci ayağı olan “Kadın Yoksulluğuyla Mücadele” için de startımızı 5 Nisan’da İstanbul’da verdik. Bugün de Kadın Meclisimiz İzmir’de çalışan kadınlarla birliktedir. 

Kadınları tek tek dinleyecek, taleplerini Meclis’e taşıyacağız

Farklı bölgelerde, farklı heyet ve kişilerle; gidebildiğimiz bütün işyerlerine, tarlalara, fabrikalara, atölyelere, evlere gidecek, kadınları tek tek dinleyeceğiz. Bu yaratılan yoksulluktan etkilenen bütün kadınların diyeceklerini evlerden, sokaklardan, fabrikalardan, tarlalardan Meclis’e taşıyacağız.

HDP kadınların güvencesidir, kadınların ittifakıdır, kadınların ortak mücadele buluşmasıdır

Kadını eve hapsetmeye çalışan erkek iktidarın yarattığı bu yoksulluğun sesini bir çığlık olarak yükseltmek için “Kadın yoksulluğuna hayır, kadınlar için adalet” diyoruz. Yoksulluk kader değil, gasp edilmiş emektir. Emeğimizi yani bizim olanı mutlaka geri alacağız. Kadınlara ait her bir kazanımın zerresini dahi bu iktidara, bu anlayışa teslim etmeyeceğiz.  Kadın düşmanlarına bu sevinci asla yaşatmayacağız. HDP kadınların güvencesidir. HDP, kadınların ortak mücadele buluşmasıdır. HDP kadınların ittifakıdır. Ve bu ittifak mutlaka ama mutlaka kazanacaktır. Bu karanlık günler elbette bitecektir. Bu devran elbet son bulacaktır!  Hep birlikte mücadele edeceğiz, hep birlikte başaracağız, hep birlikte kazanacağız.

Bizim olanı mutlaka kazanacağız, Türkiye’ye demokrasiyi kazandıracağız

Demokrasi bizimdir, adalet bizimdir, hukuk bizimdir, barış ve özgürlükler bizimdir. Alın terimiz, emeğimiz bizimdir. Yaşam bizimdir. Bizim olanı mutlaka ama mutlaka alacağız, kazanacağız ve tüm Türkiye’ye demokrasiyi kazandıracağız. Ezilen halklarımıza onurlu, adil ve eşit bir geleceği mutlaka kazandıracağız. Yolunuz ve yolumuz açık olsun. Allah hepimizin yardımcısı olsun!

Kaynak: HDP

Tags: , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑