Yazarlar

Published on Ağustos 28th, 2020

0

Çocuk edebiyatı üstüne: Çocuk kimdir? – Muazzez Uslu Avcı


Çocuk, insanın başlangıcıdır. Çocuk hayat kitabına ilk başlanacak beyaz bir sayfadır. Yeni öğrenen, yeni keşfeden bir varlıktır…

Çocuklar insanın saf dilidirler. Çocukluğu insanlığın ilkel dönemleri dediğimiz, yani insanın doğaya en yakın olduğu bir evrede görmek mümkün. Çocuk insanın başlangıcı, ilkel halidir. Beyaz bir sayfadır. Ailenin, eğitimin, çevrenin toplumun üzerine sürekli bir şeyler yazdığı beyaz sayfadır. Bu sayfaya ne yazılırsa o kadar insan olacaktır. .

Çocukluklar da tıpkı bizler gibi  büyüyünce  bir kültürün ve toplumun  ürünü olacaklardır. Ancak bizim onlara kattığımız farklılıklarla sıradanlığı bozacaklardır. Kimse anasından doğarken insan donanımlarıyla doğmaz. Çocuk içine doğduğu ailesince şekillenir. Aile ise içinde bulunduğu kültürden etkilenip biçimlenmiştir. Çocuk gelişme aşamasında hem ailenin hem kültürün ürünüdür. Ancak yetişkin insan olduğunda aile ve toplumun kattığı dışında kendini bilinç olarak inşa etme yeteneğine sahip olacaktır.

Çocuk hem kültürün ilk yeni inşası, hem de öğrenilmiş halihazırdaki kültürün değerlerin ahlakın devamını  yapacak birer tuğlalardır. Ancak bu tuğlaların ne kadar düzgün ve sağlam olursa kültür yapısının devamı beklenir.

Çocuk kitaplarını büyükler yazar, onların en saf haline inerek muazzam bir hayal kurgu zenginliğiyle yazılabilir. Bu yetiden eksik olan yüzeysel, günlük hikayeler yazmak herkesi çocuk edebiyatçısı yapmaz. Çocuk edebiyatı,  sadece çocukları eğlendirmek, zaman geçirmek için yazılmamalı. Hayatla ilgili bazı şeyleri aktarabilmeli aktarırken düşündüren, sorduran, merak uyandıran ve ufkuna yeni ufuklar açan olmalı. Doğayı, hayvanları, çevreyi , güveni, sevgiyi, cesareti, merhameti bulabileceği anlaşılır sade metinler olmalı.

Son zamanlarda çokça karşımıza çıkan pornografik dille cinsel saldırıları meşrulaştıran  çocuk öykü kitapları hepimizi dehşete düşürmekte. Üstelik bu kitaplar yazarda kalmamış müfredata kadar girmiş olması dehşetimizin boyutunu artırıyor.

 ”Her önüne gelen kitap yazıyor!” deniliyor. Haklılar. Çünkü kitap okumadan kitap yazanlar diyarındayız. Hele ki bu hiç hak etmeyen çocuklarımıza değiyorsa korkunç!

”Her önüne gelen çocuk kitabı yazmamalı, bu işi pedagoji eğitimi almış olanlar yapmalı” deniyor. Kısmen haklı olabilirler ancak pedagojiyi bilmek yetmez.Edebi dil, kurgu, çocukların imgesel dünyasını bilmek gibi geniş bir hayal de ister. Pedagoji öğrenilebilir ama hikaye yazmak ciddi bir edebi iştir.

Aşağıdaki yazıyı 2 yıl önce bir dergi için kaleme almıştım. Bugüne uygun düştüğü için paylaşıyorum.

PİYASA ve ÇOCUK EDEBİYATI

İnsanların günlük yaşamsal sıkıntıları bunca fazlayken, kültür, sanata ayıracak maddi imkanların kısıtlılığına bağlı olarak kitap okumaları da iyice düştü. Kâğıdın, matbaa basım, hikayeleri resimlemenin hayli maliyetli olması, bir hikaye kitabının ortaya çıkmasına yeterince engel teşkil etmekte. Dolayısıyla zaten sıkıntı yaşayan yazın dünyası, bir de okur azlığı veya ilgisizliğiyle küçük ama nitelikli yayınevleri iyice içine kapanmakta. Maddi gücü yerinde, ilişkileri sağlam piyasa pazarına hakim yayınevleri için bu saydıklarım pek sorun olmaya bilir. Ancak adı üstünde ”pazar”olunca kitapların niteliği kuşku yaratmakta.

Antiparantez belirteyim ki bir çocuk öykü yazarı olarak çocuk kitaplarından asla ticari bir beklentiye girmedim ve zaten de böyle bir ticaretin içinde olmadım. Yazdığım hikayeler sadece çocuklara ulaşsın diye basmak isteyen yayınevlerine verdim. Yazdığım kitapların reklam ve piyasa duvarını aşarak çocuklara ulaşmasını çok isterdim. Çünkü orada çocuklar evrimi anlayacak, savaşın çok acımasız olduğunu öğrenecek, erkek kız ayrımının yapılmaması gerektiğini öğrenecek, bilgisayarda oyun tuzaklarıyle kandırlmanın nasıl olduğunu öğrenecek, tükenen doğal kaynakların korunmasını dert edecek.  Felsefeyi, bilimi, sanatı, edebiyatı sevecek. Meramımı anlattıktan sonra bu parantezi kapatıyorum. Bu parantezi açmamdaki muradım önüne gelen çocuk hikayesi yazıyor kuşkusunu biraz açmaktı.

Elbette kitaba ilgi, içinde bulunulan kültürün de bir sancısı olmakla birlikte, sosyo ekonomik boyutu gözardı edilemez. Kitap okumanın neredeyse ”boş insan işi ”olarak algı yaratılmasından, ”okuyup da ne olacak, mutsuzluktan başka bir getirisi yok.” algısıyla, insanların adeta okumaması için psikolojik baskı yaratılmak istenmekte. Çünkü okuyan beyin özgürleşir, sorgular, itiraz eder. 

Büyüklerin bunca az okuduğu bir toplumun çocuklarına kitap okutma gibi bir derdi olur mu? Ancak, kendi okumasa bile, ”ben okumadım, çocuğuma okutayım” gibi kaygı duyan bir kesim elbette var.

Ayrıca, her şeyin metalaşması, her şeyin bir satış değeri olması ister istemez, edebiyatı, sanatı, kalitesizleştirip içini boşaltıyor. Büyük edebiyatının bunca kirlendiği bir çağın kiri ister istemez çocukların edebiyatına da sıçrıyor. Her ne kadar ”Çocuk edebiyatına büyük bir ilgi var. Çünkü o pazar da en iyi iş yapan çocuk kitapları.” diyenleri duysak da, gerçekte öyle mi?  Öyle ise piyasaya giren bir çok niteliksiz kitaplardan çocukları nasıl korumalı? Birkaç boyalı resim ve mitsi, masalsı anlatılarla sözde  ”çocuk edebiyatçısı’’ olanlar, piyasadan yer kapma yarışı içindelerse bu pazarın alıcısı olmamak için ne kadar uyanık olunmalı? Bunun farkında olan bilinçli aileler, kitapları kendileri okuyarak, elemeden geçirerek çocuklarına ulaştırabilmekteler. Ancak, sırf çocuğunun eğlenmesi için rastgele kitap alan ailelere nitelikli kitaplara erişe bilmeleri konusunda bir çaba göstermek biraz da yayınevlerine düşmekte. Ancak, sadece satış kaygısı olanların bunu yapmayacağını da biliyoruz.

Kitapların edinileceği yerler sadece kitabevleri, fuarlar marketler de değil. Belli okullara ancak çevre ve ilişki yoluyla ulaşabilen kitaplar da var.Tüm bu pazarın içinde yer alabilmek ise büyük bir mücadele ve ilişkiler ağından geçmekte. Kendi halinde, yaratıcı ama çevresiz, torpilsiz  bir yazarın kitabı çoğu yere ulaşamamaktadır. Zaten yayınevlerinin tercihi de bu tür yazarlar değil de, çevresi ve nüfusu olanlara ilgi göstermeleridir. Pazarda pay kapmak, çok satılmak gibi bir anlayışın edebiyat neresine düşer? Okullara girecek kitapların ise zaten belli resmi kalıpların dışına çıkamayacağına göre, yaratıcı edebiyat nasıl yol alacak?

Büyük pazarı kapan yayın evlerinin, gıda marketlerinde bile akide şekerleri gibi dizilmiş bir çok çocuk hikaye kitabına rastlamak mümkün. Sanki tek kalıptan çıkmış gibi boyalı resimler ve sanki bir kalemden çıkmış gibi içerikli öykülerle karşılaşıyoruz.

Zaten, çocuk öyküleri denilince,  periler, krallar, prensler, büyücülerden ibaretmiş gibi bakıyor piyasacılar. Marketlerde hangi kitaba el atsam, gerçeküstü hikaye kahramanları, soyut masalsı anlatımların hakim olduğu kitaplar çıkıyor karşıma. Zaman zaman iyi öyküler yazan ve iyi öyküleri basanlar da yok değil. Ayağı yere basan, içeriğiyle, biçimiyle, hayatın gerçekliğinden kopmadan yazan, aklı başında yazarlar da var. Ancak, nitelikli yazarın azlığı bir yana, nitelikli yazarların görünmesini önleyen bir takım sistemsel perdeler de olabiliyor.

Çünkü, verili bozuk sistemler, akıl sağlığı ve mantığı sağlam özgür düşünceli çocuklar yetişmesinden pek hoşlanmıyor gibi. O yüzden ki, eğitim sistemlerinde, ”müfredata uygun veya uygun olmayan” diye kategorize edilen çocuk öykülerinin gerçekten de objektif bir bakış altında mı yapıldığı şüphesi doğuruyor. Doğuruyor, çünkü, ”çocuklarımızın okuması uygundur” onayı görmüş birçok kitabın basında bile teşhirini gördük. Çocukların ne yapıp/ yapmayacaklarını bile dikte eden hikayemsi şeyler okuduk. Kız çocuğunun, babaya, erkek kardeşe itaat etmesini, kız çocuklarının aslında birer birey olmaktan çok,evlendirilecek ve bir an önce çoluk çocuğa karıştırılacak birer kurban gibi hazırlanmasını dikte ediyorlar. Erkek çocukları, askere, savaşa hazırlıyorlar. Sevgiden, üretimden yoksun, birey olmaktan çok; ailenin, toplumun, vatanın, beklentilerine çalışacak birer asker ve işçi anlayışıyla çocukların bilinçlerini bulandırıp, katılaştırıyorlar. 

Bu yazdıklarım en kötümser çocuk kitaplarıydı. Müfredat bariyerinden  geçebilen diğer kitapların ise, gene çocuğun dünyasına yaratıcı, belletici bir katkı sunan kitaplar değildi. Daha çok ahlakçı, ama ahlakçılığın içinde vicdan olan değil, kalıp, egemen eğitim sisteminin kuralcı ahlak anlayışıydı.

Kitapların konuları, genellikle, çocukların, anne baba sözünden çıkarlarsa başlarına gelecek kötülüklerden başlayarak, söz dinlemez çocukların cezalandırılması, kız çocuklarının ev işlerinde ve kardeşlerden sorumlu elemanlar olarak gösterilmeye çalışılması gibi… Toplumsal mesajların da, gene toplumun kurallarına uymayanların çektikleri ceza,  genellikle ülkeyi yönetenlerin bir kral olması. Kral bazen kötü olabilir ama hemen onun yerine iyi kalpli bir kralın seçilmesi… Kısaca çocuklarımızın bilinç altlarına kralsız monarşi’siz bir ülke hayalini bile kuramayacaklarını sokuşturmaktalar. Öykülerin çoğu hep bir mutlak ahlakçı hayat dersi veren/ vermek isteyen öykülerdi.

Hayatın içinden, hayatın gerçekliği ile örtüşen öykülerden çok, gerçeküstü, çocukları sanrılar içinde bırakan hikayelerdi.

PEKİ NEDİR NİTELİKLİ ÇOCUK EDEBİYATI?

Edebiyat sanat, nitelikli  sağlıklı ve özgür kafalı çocukların olabilmesine katkı sağlayacak önemli bir araç değil midir ?

Çocuk edebiyatı denilince, gerçeküstü; mitik, masalsı imgelere sarılıyoruz. Onları cinli perili, sanrılı bir dünyanın içine atıyoruz. ”Evet ama çocuklar hayali yaratıkları seviyorlar. çocukların hayal dünyası böyle.” gibi kaba ve ayakları tamamen yerden kesik, hayatla örtüşmeyen öykülerin, çocuklara hayat içinde karşılığı/ getirisi ne olacak?

Çocuklara gerçek şeyler söylemekten korkuyoruz. Sanki gerçek bir hastalıkmış gibi. Çağın bir hastalığı bu, gerçeği söyleyenlerden hastalıklı gibi uzaklaşıyoruz. Gerçeği değil, bizi hayattan koparan an’ların hazzına sığınıyoruz . Batıda  Post-Truth’ denilen sanat anlayışını çocuk edebiyatına da uygulayarak, gerçek dışı bir çağın tuzağına düşüyoruz. Yapay olanın, sanal olanın etkisinde kalıyoruz. Doğal olanı değil, insan eliyle yaratılanları seviyoruz. Çocuklarımızı kapalı alanlarda avutmayı, kapalı mekanlarda etkinlikler oluşturmayı seviyoruz. Ve çocuk edebiyatındaki ufuksuzluğumuzu/yaratımsızlığımızı kısacası yazarın kabızlığını çocuklarımıza dayatıyoruz.

Çocuk edebiyatı yapıcıları en çok kimlerden oluşmaktadır diye kendimce bir gözlem yaptım. Gözlediğim kadarıyla, genellikle eğitimcilerden oluşmakta. Kim bilir belki de, ”çocuklara en yakın olan ve çocukları en iyi gözlemleyen onlardır.” diye düşünerek, güven duyarız, eğitimci hikaye yazarlarına. Ancak, ruh sağlığı bozuk bir toplumun sağlıksızlığı herkese sirayet edebilir.Okulda çocukla sağlıklı ilişki kuramamış kimi öğretmenlerin çocuk öyküleri yazması gerekir mi? Çocuğu küçümseyen ve ona otoriter yaklaşan birinin hikaye kurgusu da pek sağlıklı olmayacaktır. Kitabın yazarı her kim olursa olsun,  çocuğu pasif, eksik, akılsız olarak görmemeli. Her şeyi bilen otoriter, dikte edici metinler okuyucuyu küçümsemektir. Yazar, okuyucusuna sürekli öğretme kaygısında olan değil, okuruyla birlikte düşünen, düşündüren konumda olmalı.  Çocuk direkt eğitilen eğitilen model değil de, yazarla birlikte kurgu içinde anlayabilen olmalı.

Bana göre ise: eğitim kavramı  itici bir kavram. Çünkü eğitilmek daha çok bilinç eşiğini aşamamış canlılar için kullanılmakta. İnsan eğitilen değil, bilgi sahibi ile bilmeyenin bir tecrübeyi paylaşması olmalı. Dikte ile eğitilmek değil de karşılıklı diyalog içinde anlamak ve öğrenmek olmalı.Çocuklarına öğüt yerine bilgi verebilmenin, cevap vermek yerine soru da sorabilmeliyiz. Çocuklar salt bizim üstlerine yazı yazılacak beyaz kağıtlar olmadığını söylemiştim. Hayat hikayesini oluşturmakta çocuğumuzun yaratıcı katkısını göz ardı edemeyiz.

Okul öncesi öykü kitaplarına gelince:  Nasılsa çocuklar kendileri okuyamıyor. Ebeveynlerin okuması gerekiyor. Çocuklar daha çok kitaplardaki resimlerle ilgileniyor. Özellikle ebeveyn tarafından o hikaye okunmuşsa, çocuklar çoklukla, kitapların resimlerine bakarak, duyduklarını resim üzerine yerleştirerek yeniden okuma yapıyorlar. Hatta bazen okuma bilmediği halde 5-6 yaşlarındaki çocuklarımızın o renkli kitapların içine düşerek, resimlere kendi yorumlarını katarak  seslice okuyorlar.  Büyüklerinin onlara okumalarından duyduklarına biraz da kendileri kurgu katarak okurlar. Okul öncesi çocuklar soyutlama yapmadan uzaklar  daha çok somut üzerinden düşünüyorlar.

Ancak, Okul çağına gelince somut düşünceden soyut düşünme yeteneğine doğru evriliyorlar. Gözlemleme, karşılaştırma yetileri daha bir gelişmiş oluyor.

 Son söz olarak; Çocuk kitapları, sadece çocukları eğlendirmek, zaman geçirmek için yazılmamalı. Hayatla ilgili bazı şeyleri aktarabilmeli aktarırken düşündüren, sorduran, merak uyandıran ve ufkuna yeni ufuklar açan olmalı. Doğayı, hayvanları, çevreyi , güveni, sevgiyi, cesareti, merhameti bulabileceği anlaşılır sade metinler olmalı. Çocuğun; güven duygusu, başarma, bir grupça benimseme, sevme, sevilme, öğrenme, oyun ve estetik duygu gibi ruhsal gereksinimlerinin karşılanması olmalıdır.

Diğer başka yönü de,  çocuklarda edebiyat zevkinin temelini atmalıdır. çocukların, estetiğin beğenin ve inceliğin duygusal dünyalarında yer edinebilmelerine yardımcı olmalıdır. Çocuklara,yaratıcı düşünmeyi ve düş güçlerinin sınırlarını açmalıdır.

Hem yazarlar,  çocuğu ciddiye almalı; hikayede kurgulanan dünya çocuğun algılama ve anlama koşullarını fazlaca zorlamamalı.Hem ebeveynler, çocuklarının hayatı boyunca etkisinde kalacakları, ilk okudukları kitapları seçerken çocuklarını ciddiye almalı. Çocuklara  kitap seçerken konuları, çocuk gerçekleri ve çocukları gereksinimleri dikkate alınarak seçilmeli. Fazlaca idealize edilmiş yaklaşımlardan kaçınmalı, çocuklara hurafe, dini inanç, ırkçı  ve cinsiyetçi  görüş  üzerinden yazılmış kitaplara çok dikkat edilmeli. Kimi yazarlar bunları açık açık yazmasa da satır aralarında subliminal mesajlar vermektedir. Bunlar gözden kaçırılmamalı. Çocuk, insanın başlangıcıdır. Çocuk hayat kitabına ilk başlanacak beyaz bir sayfadır. Yeni öğrenen, yeni keşfeden bir varlıktır. Maalesef ki,  çocuk edebiyatı yazımı büyüklerin elinde ve sorumluluğunda. O halde çocuklar için yazılacak hikaye/öyküler de onlara, dil, estetik, içerik ve nitelik olarak seçici ve titiz yaklaşmak gerekir.


Muazzez Uslu Avcı

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑