Makaleler

Published on Mayıs 20th, 2021

0

Çok daha fazla eşitler | Mustafa Kumanova


Gerçekte ise insanın insanı sömürmesi ve bir sınıfın diğer sınıf üzerinde tahakkümü devlet denilen mekanizma eliyle sürüp gider… 

“Genç rahip Frei Betto, Marxist yazar, politikacı ve gerilla savaşçısı Carlos Margihella da dahil solcu militanlara yardım eden çalışmaları için Brezilya diktatörlük rejimi tarafından 1970’lerin başında tutuklandı, işkence edildi ve hapse atıldı. Betto polis sorgulayıcısı tarafından azarlandı: ‘Bir Hıristiyan, bir Komünistle nasıl iş birliği yapabilir?’

Betto, ‘Benim için insanlar inananlar ya da ateistler olarak değil ezenler ve ezilenler, bu adaletsiz toplumu sürdürmek isteyenler ve adalet için mücadele etmek isteyenler olarak ayrılır,’ diye cevapladı. Mahkumunu bastırarak polis sert yanıt verdi: ‘Marx’ın dini halkın afyonu olarak kabul ettiğini unuttun mu?’ Karşılık olarak Betto, ‘Dünyayı kendi için ele geçirirken, cennetin Tanrı’sını sadece vaaz ederek dini insanların afyonuna dönüştüren burjuvazidir,’ diye ısrar etti.” (Kilisenin Sol Yanı, Hugh McDonnell)

Bu bağlamda, egemen sınıfın emrindeki din anlayışı insanı ne özgürlüğe götürür ne de insanın köleliğini ortadan kaldırmaya yardımcı olur. Egemen sınıfın emrindeki kilise, cami, sinagog ve tapınak ne sömürüye ne köleliğe ne de özel mülkiyete karşıdır. Modern toplumun dinlerinde insanlar eşit değildir. Çünkü din adına Tanrı’nın kelamı olduklarını ilan edenler her daim daha eşittir. Servet sahipleri, seçkinler, para babaları, tek adamlar ve dünyanın cennetini ele geçirirken cennetin Tanrı’sını ezilenlere, acı çekenlere ve yoksullara vaaz edenler ise en çok eşittir. Cennette zenginliği dünyada yoksulluğu vaat eden, kapitalizmi Tanrı buyruğu ve dinin vazgeçilmezi, sermaye sahipliğinin Tanrı tarafından seçkinlere verilmiş bir lütuf olduğunu, zenginlere boş zamanın bir hak yoksullara ise çalışmanın bir ahlak olduğunu telkin edenler tarihin her safhasında çok daha fazla eşit olmuştur.

Benzer şekilde milliyetçilik de egemen sınıfının emrindedir. Çoğunluğun milliyetine sahip olanlar her zaman daha çok eşittir. Çoğunluğun milliyetini reddedip kendi milliyetini yaşamanın insanın doğuştan hakkı olduğunu düşünen diğer halklar ise daha az eşittir. Kendilerine bir millet olmayı ilahi bir hak olarak görenler kendilerinden olmayan farklı milliyetlerin bir millet olmasına ise kesinlikle rıza göstermezler. Kendi milletlerine yapılan haksızlıklara tepki gösterenler kendileri farklı milletlere aynı haksızlıkları yaptıklarında ise övünürler. Bu milliyetçilik bir toplumun değiştirilmesi en elzem olan en patolojik ruh halidir. Bu hastalıklı bakış açısı değiştirilmeden de hiçbir toplum hem biçimsel(hukuki) hem de gerçek(ekonomik) anlamda demokrasiye kavuşamaz. 

Şu anda ortalığa saçılan video furyası devlet biçimi sömürge tipi faşizminin niteliğini ortaya koyuyor. “Yeni Türkiye!” adıyla ortaya çıkanlar ve onların destekçileri ya da liberaller mafya ve kontrgerillayı bir türlü anlayamadılar. Oysa mafya ve kontrgerilla bizim gibi ülkelerde devletin ta kendisidir.

Unutulmamalıdır ki devlet denilen mekanizma egemen sınıfın tahakkümünün(kapitalist yağma ve talanın -diğer bir deyişle toplumsal servetin aşağıdakilerden yukarıdakilere transferinin) devam ettirilmesi ve ayakta kalması vazifesini yerine getirir. Her ne kadar bireyin hakları Anayasa ile güvence altına alınmış ve her ne kadar her bir birey yasalar önünde eşit olsa da tüm bunlar kâğıt üzerinde geçerlidir. Gerçekte ise insanın insanı sömürmesi ve bir sınıfın diğer sınıf üzerinde tahakkümü devlet denilen mekanizma eliyle sürüp gider. Çünkü ekonomik sömürü insan hakları ihlali sayılmaz. Diğer bir deyişle söz konusu ekonomik sömürü olunca ekonomik sömürü çarklarını çevirenlerin demokrasi, hukuk ve birey haklarını savunan aynı kurumlar olduğu görmezden gelinir. Ve sömürülenler bu sömürülme durumuna rıza ve eğilim gösterirler çünkü devlet denilen mekanizmayı işleten politika yapıcılar, devletin sahip olduğu ideolojik baskı araçlarıyla din ve milliyetçilik gibi hislerimize dokunan, kimi zaman kadife bir eldiven kimi zaman demir bir yumruk haline büründürdükleri, tatlı bir propaganda uygularlar. Artık onlara verilen bu tatlı propaganda sömürülmelerinden daha değerlidir. Açlıklarından daha değerlidir. Uğrunda ölünecek ve uğruna öldürecek kadar değerlidir.  

Bu yüzden de şu anki mevcut sistem toplumu din ve milliyetçilik aracılığıyla gerçek demokrasiye değil sadece sömürüye, yoksulluğa ve savaşlara götürür. Bugün Afganistan’da, Suriye’de, Yemen’de, Filistin’de ve yaşadığımız coğrafyanın hemen hemen her ülkesinde yaşanan insanlık dramları göz önüne alındığında, “insan aklını bozmaya ve insan ahlakını çürütmeye götürür”. 

Onu kurtuluşa götürecek olan ise, ne yazık ki hala meçhuldedir. 

Resim Kaynaklar: Cahil filozof – Instagram ve http://www.demotivation.us/we-are-all-equal-1287655.html


Mustafa Kumanova – 20.05.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑