Makaleler

Published on Aralık 17th, 2020

0

Devrimci figürü ve kadınlar – Mustafa Kumanova


…Mevcut bilgimizin neredeyse hepsi, önde gelen devrimciler olarak erkeklere odaklanır. Rosa Luxemburg, Emma Goldman, Clara Zetkin gibi devrimci kadınlar karşı örnekler olarak sayılsalar da çok sayıda devrimci kadının oynadığı merkezi rol gölgede kalır ya da gölgede bırakılır…

Türkiye’de sosyal medya 8 Aralık’tan bu yana kadınların birçok taciz failini ifşa ettikleri bir dayanışmaya sahne oluyor. “Leyla Salinger” isimli bir kadın kullanıcının, yazar Hasan Ali Toptaş ile ilgili attığı bir tweet, tacize uğrayan kadınların harekete geçmesine neden oldu. Edebiyat ve medya alanından pek çok kadın, ABD’den dünyaya yayılan “mee too” (ben de) hareketine benzer bir şekilde, taciz edildiklerini paylaşmaya başladı. Yapılan paylaşımların bazılarında, “Uykuların kaçsın, ben ne zaman ifşa edileceğim diye,” gibi ifadeler yer aldı. Bununla beraber birçok tartışma da peşi sıra geldi. Sol’un ve sosyalistlerin birçok kesimi bilinen klasik yorumlarla bu tartışmaya katıldı. Biz genel geçer yorum ve anlayışlardan ziyade elimizden geldiğince kadın/kadınların mücadelesini ve görmezden gelinmelerini bu yazımızda tarihsel boyutuyla kısaca ifade etmeye çalışacağız. Elbette böylesi önemli bir konuyu bir yazıya sığdırabilmek mümkün değil.

Devrimciler sık sık “emekçi halkımız” vurgusunu yapmayı çok severler. Oysa halkın çeşitliliğini her zaman göz ardı ederler. Böyle olduğu için de çoğunluğun tahayyülünde devrimci figürü elinde silah taşıyan ya da sıkılı yumruğunu havaya kaldıran bir erkek figürüdür. Devrimcinin bu yaygın figürü tam da bu nedenle halkın çeşitliliğini göz ardı ederek devrimciliğin gerektirdiği gerçek rollerin üzerini maskeler. Böylelikle erkek haricinde devrimci figürlerin diğer çeşitleri göz ardı edilir. Göz ardı edilen bu figürlerden en önemlileri de kadınlardır. Devrimlerde merkezi rol oynayan ancak özelde sosyalist, genelde Marxist erkekler tarafından görmezden gelinen ve oynadıkları rollerin devrim anlatısında üstü örtülen kadınlar. Tarihi anlatı içinde kadınların sesi pek duyulmaz. Onların yazdıkları korunmamıştır ya da nedense uçup gitmiştir. Kadınlar tarihin pek çok döneminde politikadan -sosyalist ya da Marxistler tarafından bile- dışlanmıştır; hatta devrim dönemlerinde dahi ikinci bir figür olarak kendilerine sadece toplantılara katılma olanağı sunulmuştur. Devrim devasa bir şey olmasına ve onu sürdürmek ve ayakta tutabilmek toplumun tüm çeşitliliğinin dahil edilmesi gereken muazzam bir altyapıya ihtiyaç duymasına rağmen devrim anlatısı içinde dahi erkekler konu devrimci meselesine geldiğinde ayrımcılık yapmaktan çekinmezler. Tüm bunlara rağmen kadınlar devrimlerde hayati bir rol oynayarak devrimlerin gidişatında belirleyici rol oynamışlardır. Bunun sayısız örneği vardır. 

1917 Şubat-Ekim Devrimleri, 1918-19’un Alman Devrimi ve pek çok diğerleri de farklı değildir. Mevcut bilgimizin neredeyse hepsi, önde gelen devrimciler olarak erkeklere odaklanır. Rosa Luxemburg, Emma Goldman, Clara Zetkin gibi devrimci kadınlar karşı örnekler olarak sayılsalar da çok sayıda devrimci kadının oynadığı merkezi rol gölgede kalır ya da gölgede bırakılır.

Kasım Alman Devrimi öncesinde, 1916’da kadınlar tüm grevcilerin yüzde 62’sini ve sonraki yıl yüzde 75’ini oluşturarak, savaş zamanı işçi sınıfı yükselişinde öncü bir rol oynamışlardır. 

Keza; 8 Mart, Şubat Devrimi Rusya’yı sarstığında(Julyen takviminde 23 Şubat, Gregoryen takvimde 8 Mart) Rus emekçi kadınlar, isyanda lider rolü oynadılar. Bolşevikler de dahil olmak üzere her partinin muhalefetine rağmen, Uluslararası Kadın Günü gösterisini Petrograd’ın tüm işçi sınıfının sürüklendiği genel bir greve dönüştürdüler ve Rus Devrimi’ni dünyaya getirdiler.

1917 Devrimi’nde kadınlar sadece bir anlık bir kıvılcım değil devrimin itici gücünü oluşturmuşlardı. Devrim sonrası kadınlara verilen haklarda önemli ilerlemeler kaydedilmesine rağmen Rus Devrimi erkek egemenliğini ortadan kaldırmadı ya da kadınları özgürleştirmedi. Bunun nedenleri olarak iç savaşın yıkıcılığını ve Sovyet hükümetinin bozulmasını bir bahane olarak öne sürmek gerçekleri saptırmaktan başka bir şey değildir. Ve eşitsizlikler olduğu gibi kaldı. Anca birkaç kadın yönetim konumu elde edebildi, birkaçı idari organlara seçildi ve Ekim ayını müteakip aşırı güçlükler içinde cinsiyetçi yaklaşımlar ne yazık ki ortadan silinmedi. Devrim boyunca kadınlar eşit olarak erkeklerle birlikte devrime dahil edilmediler ya da politik süreçlere yüksek düzeyde önemli ölçüde katkıda bulunmadılar, ancak yaşam kısıtlamalarına rağmen beklentilere karşı koydular ve devrimin gidişatını şekillendirdiler.

Ve üstü örtülen ve hatırlatılmayan onlarca örnek…

Erkek devrimcilerin bir diğer iştigal alanı da bir devrimcinin nasıl olması ya da nasıl olmaması gerektiğidir. Hemen hemen her sosyalist sol örgütün bir devrimci tanımı vardır. Her birinin de tanımları farklıdır. Hemen hemen her yazıda devrimcinin yapması gerekenler üzerine telkinler yer alır. Çünkü bu örgütlere göre devrimleri yapacak olanlar toplumun çeşitli kesimlerinin yer aldığı genel tanımı itibariyle bir insan kitlesi ya da bir “halk” değil, kendi dizayn etmeye çalıştıkları devrimci profili olacaktır. Bu dizaynın dışında kalanlar zaten onlara göre devrimci değil karşı-devrimcidir. Bunun da tarihte çok örneği vardır. Gelecekte karşı-devrimci olacaklar tahmini üzerinden o an için sadece devrime değil ama Bolşevik Partisi’ne muhalif olan insanların kaderi bir anlamda belirlenmiştir. Hatta sosyalist literatürde bilinçli ve kasıtlı olarak tarihin karanlık dehlizlerinde kilit altında tutulan ve üzerine konuşulmayı bırakın hiç olmamışçasına susuş kumkumasına tabi tutulan bir Felsefeciler Vapuru hadisesi vardır ki, bu örnek bile başlı başına devrimci dizayn etmenin bir partiyi ya da insanları nereye götürdüğünün ya da nereye götürebileceğinin belgesi gibidir. 

Kısacası kadınlar kapitalizme karşı verilen savaşta devrim cephesinin her zaman en ön safhasında yer almışlardır. Evet kapitalizme karşı sınıf savaşı kadın erkek ezilenlerin en öncelikli mücadelesi olmalıdır. Fakat ekonomik özgürlük kazanıldıktan sonra kadınlar kendi sınıfsal haklarını alabilmek için kendi sınıf mücadelelerini kendileri vermeleri gerekmektedir. Tarih bize bu hakların sosyalist erkeklerden medet umarak alınamayacağını defalarca göstermiştir.

Unutulmamalıdır ki tarihin her döneminde ayaklarına kadar gelen fırsatları heba ederek devrimleri de sosyalizmi de yüzlerine gözlerine bulaştıran ve mahveden öncüler erkek devrimcilerdi. Kadınlar değil!


Mustafa Kumanova – 17.12.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑