Makaleler

Published on Ekim 14th, 2021

0

Dini inançlar ve kadın | Gül Güzel


İnançlarda kadın, kadına inançsal diyet ve…

Semavi dinlerden önce de insanların inandığı, kutsadığı, mukaddes saydığı farklı şeyler vardı. Ateş, hava, su ve toprak gibi…ki bu elementler gerçekten bütün canlı varlıkların yaşam kaynağı ve olmazsa olmazıdır.

İnsanız ya, her şeyi çok iyi ve doğru biliriz ya(!) o yüzdendir ki, iki cins insanın birleşmesiyle doğan erkek cinsinden bazı şahısları kutsallaştırdık, peygamberleştirdik, önlerinde el-pençe durup, diz çöktük. Bütün bunlar neticesinde ERK Eril düşünce bütün yaşamımıza hakim olmaya, hakimiyet sağlamaya devam ediyor. Zannedersem TANRI da erkektir…Çünkü hep erk cinsi kendisini temsil eder…Aman Güneşi de erkekleştirmeyin!!!  Ay zaten Dede’dir (!) derken Kadının dinlerdeki ezilmişliğine bir nebze değinmek istiyorum.

Semavi dinler aşağı-yukarı 3-4 bin yaşında ve 1500 yıl önce yazılan kutsal kitap şimdi çağa uygun bir dille yazılmaya, şimdiye kadar uygulanan cinsler arasındaki farklılıklar dengelenmeye çalışılacakmış…İyi de hani bu kitaplar (Tevrat, Zebur, İncil, Kuran) kutsal ve tanrının yazıp, gönderdiği ayetlerden oluşan kitaplardı. Böyle kabul ediliyorsa, nasıl oluyor da 1500 yıl önce yazılıp, düzenlenen bu kitaplardaki ayetler, şimdi toplumsal kurallara, cinsler arası eşitliğe dayalı olarak çağdaş metinler halinde bir dile çevriliyor???

Demem o ki, biz insan türü ve de başta erkek cinsi bütün dini inançları kendi iktidar mekanizmamız için düzenlemişiz ve şimdi bu hatayı bir nebze düzeltmeye çalışıyoruz…Eh, bu da insanlık alemi için bu konuda iyi bir özeleştiri olsa gerek…Ki hala kadın cinsinin bedeni üzerindeki parsel -parsel erkek oyunları devam ediyor. Kadın cinsine yaklaşımın son görsel hallerini Irak, Suriye talan, gasp savaşlarında ve yine aktüelliğiyle Afganistan’da içimiz burkularak, lanetleyerek izliyoruz. Bu cins kırımı hangi dini inançtan gelirse gelsin hiç fark etmiyor. Çünkü hepsi aynı zihniyetin ürünü ve ERK Eril sistem uygulamalı…

Dini inançlara göre RAHİBE dediğimiz kadınlar, öldüklerinde İSA ile evleneceklerine inandırıldıkları için, bütün yaşamlarını evlenmeden manastırlarda çalışarak geçiriyorlar/dı. Manastırlarda hizmet vermeleri ve erkeklerle evlenmemeleri için cinsel diyetle kandırılan bu kadınlar, artık kandırılmışlıklarını anlamış olacaklar ki, günümüzde KADIN MANASTIRLARI boş kalmaya başlamış. Boşalan bu manastırlar çeşitli kültür çalışmalarına tanzim ediliyor. Kadınlara dayatılan, kabul ettirilen bu uygulamanın temelinde, erkeği temiz tutmak(!) için kadından uzak tutmak yatıyor. Mademki kadınlar öldüğünde İSA ile evleneceklerse, bu kadar kadınla evlenecek olan İSA nasıl temiz kalacak? Mademki  İSA kirlenmiyorsa, dini önderler (papazlar) neden kadınla cinsel ilişkiden dolayı kirleniyorlar diye sormak gerekmez miydi?

Öte yandan kadının egemen bir toplumda yaşamasının tarihi Antik Yunan, Sümer ve Mısır devrine kadar uzanıyor. Bu yüzden de kadının 4-5 bin yıldan beri Eril Erk’in tahakkümü altında yaşayan cins olduğunu söyleyebiliriz.

Kısacası demek ki, kadın cinsi binlerce yıldan beri kendi cinsinin mahkûm edilmesine, aşağılanmasına, gururuyla alay edilmesine sessiz kalmış. O yüzden, 3- 4 bin yıldan sonra uyanan kadın cinsine de Günaydın (!) Günaydın Meryem, Maria,  Magdalena, Hatice, Fatma, Ayşe bacılar …

Günaydın bacılar haberiniz olsun, hala tecavüz eden erkek değil, tecavüz edilen kadın sokaklarda taşlanıyor, idam ediliyor, kezzap dökülerek cezalandırılıyor…O yüzden de her iki cinsin içindeki erk erkini öldüremedikçe bu durum bir 3.000 yıl daha devam edeceğe benziyor…

Diğer birçok dini inançta olduğu gibi, İslam inancında da kadına verilmeyen değer günümüze kadar, hatta günümüzde daha vasıfsız olarak devam ediyor. Mesela  bir erkek hala 4 kadınla evlenebiliyor. Bunun dışında bir de 2 saatliğine veya birkaç aylığına sürdürülen Muta nikahı ile evlenip, kendini zinadan koruyor. Kadın da hala bu duruma alışmış, kabullenmiş gibi… 

Tek eşli evlilik ahlakını benimseyen toplumlarda, bu tutum ahlaksızlık olarak algılanıyor olsa da, karşıt çok seslilik hala yeterince çıkmıyor. Bu konuda hala Eril Erk sistem yöntemlerinden medet umuluyor! desek de yeri var.

Tibet kültüründe ise, yukarıdaki inanç uygulamaların tersine, evlilik ahlakına göre bir kadın birden çok erkekle evlilik iznine sahip…Tibetlilerin kadına verdiği bu çok evlilik kültürü ise Müslüman ve ataerkil toplumlar için ahlaksızlık olarak kabul ediliyor. O zaman, İslam inancına göre bir erkeğin 4 kadınla evlenebiliyor olması, ahlaklı bir tutum mudur?  sorusunu da beraberinde getirmiyor mu?

Çocukluğumuzda Müslüman komşularımızdan inançlarından dolayı Alevileri diri diri yakmanın veya öldürmenin dindar bir Sünni için cennetin anahtarı olduğunu duyardık. İnsan cinsinin kendi yarattığı inançlardaki çelişkinin belirgin bir örneği bu olsa gerek. Savaş ve gasplarda kadının ganimet olarak kabul edilmesi ve cinsel obje olarak sahiplenilmesi de Eril Erk sisteminin dini inançları lehine kullanmasından ibarettir.

İklim, yer ve düşünce tarzı, dini inançları oluşturur. Örneğin hiç bir dini inanca sahip olmayan Avusturalya yerli halkı Aborjinler,  üzerlerini örten hiç bir kıyafetleri olmadığı halde, tecavüz olayının yaşanmadığı tek toplumdur! Alevi/Kızılbaş felsefesinde de dul kadın ve genç kızlara dil/el uzatanların derdine derman olmayacağı, tek eşli evliliği sürdüren toplumda yaşam felsefesi olarak sürekli ima edilir…

Şimdi bütün bu gerçekler, gözlemler ve değerlendirmelerden ne anlamalıyız diye kendimize sorarsak,  Dini ahlak kuralları mı, yoksa kişilik-karakter-erdemlik mi topluma gerekli? Amin Maalouf bu konuda şöyle demiş: ”Müslümanlar bir dinleri olduğu için artık Ahlaka ihtiyacı kalmamış gibi davranıyorlar!.” Evet, gerçekten de insanlar kendi yarattıkları, inandıkları bir dinleri olduğu için, artık Ahlaka ihtiyaç duymuyorlar. İslam’da benimsedikleri dini ritüelleri ve öğretileri ahlak olarak kabul ediyorlar.. Her bir “davranış” inanılan dini çerçevede şekillendiriliyor! Davranışlarını sorgulamadıkları gibi, inandıklarını da sorgulamıyorlar demek de mümkün.

Semavi dinlerin temeli sayılan Musevilikte ise farklı bir gelenek görmek pek mümkün değil. Hz. İsa ne kadar Magdalena’yı taşlamaktan kurtarmış olsa da, kadına verilen değer, verilmeyen değerinin gerçekliğini ifade ediyor. Bu şekilde günümüze kadar neredeyse bütün ayırımcılığı ile gelen inançlar bazında hala kadın pis, kirli, kirleten, haram vb. Gibi ahlak dini yaklaşımlarıyla dışlanıp, rencide ediliyor. Cinsel Diet uygulanan kadınların(Rahibeler) evlenmemelerine, bu vesileyle erkek bedenini kirletmemelerine önlem alan zihniyet, günümüzde de inançsal olarak devam ediyor.  O kurumlardaki Rahipler ise, cinsel tatminleri için, günümüzde  nihayet basın ve medyaya yansıyan haberlerle çocuklara dahi tecavüz eden konumdalar ve İnanç önderleri olarak, kiliselerde görevlerini sürdürüyorlar…Halbuki Zerdüştlük, Budizm gibi Hristiyanlık da ahlak dini, yani ahlaki öğeleri ağır basan bir dindir.

Benzer konularda başka bir yazıda buluşana dek demem o ki, şu gerçeklik hep kulak ardı edilir: ahlaksızlık kişiliksizlikten doğar; dinsizlikten değil…

Dip not: Arapçada Muta nikahtır ve yine zevk almak (mesela yemekten, resim yapmaktan, şiir yazmaktan), haz almak, bir şeyin tadına varmak anlamına geldiği gibi cinsel anlamda şehvete gelmek manasında da kullanılır.    


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 14.10.2021

Tags: ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑