Makaleler

Published on Ağustos 2nd, 2021

0

Dondurma bahane, instagram şahane! | Naim Kandemir

Bu yaz sıcağı sohbetlerimizi de yönlendiriyor. Sığındığımız ağaç gölgesinde karşımızdaki dondurmacının önünde büyülenmiş gibi dondurmacıya bakan çocukları görünce eşime soruyorum:

– Çocuklar neden dondurmayı çok sever?

Evet, sıcakların tarihi sorusu bu!

Yanıt atışmamız epey sürüyor ama dondurmacının önündeki kuyruk azalmıyor.

***

Dondurma deyince, ilkokul öncesi çocukluğumda, Samsun’daki Dondurmacı Nizam Amca’yı hatırlarım hep. Onun alçak tavanlı dükkânı, çok sevdiğim tarihi Belediye binasının arka tarafındaki eski püskü yapının köşesindeydi. O yıllarda henüz o eski bina yıkılıp yerine Belediye Sarayı yapılmamıştı.

60’lı yıllarda ülkede teknolojinin gelişmemişliği dondurma imalâtına da yansıyordu. Dondurma yapışını bir gösteriye dönüştüren Nizam Amca’yı izlemek ve ürettiği dondurmayı ilk bana tattırdığı için yazları onun dükkânında gönüllü çırak olurdum. Harçlık falan da yok bu çıraklıkta, dondurma aşkına çıraklık!

Nizam Amca alüminyum kaplar içinde kol kuvveti ile karardı dondurmasını. Soğukluğu ise kalıp buzları parçalayarak elde ettiği buz parçaları ile sağlardı. O, elindeki levye benzeri uzun saplı kocaman karıştırıcıyla kabın içinde çevirdikçe dondurmayı terden sırılsıklam olur ve hep boynunda taşıdığı peşkirle silerdi terini. Onu öyle güç harcarken gördükçe, kendisini Samsun’un güçlü adamlarından Yaşar Doğu’ya benzetirdim. Nizam Amca dondurmayla güreş tutardı gözümde.

O öyle yoruldukça ben de bir şeyler yapmak isterdim ama o çiroz halimle ne yapabilirdim ki? Benimki sadece dondurma yarenliği olurdu Nizam Amca’ya. Ama yine de beni o yaşta dondurma tadımcısı olarak yetiştirmiş, sonraları anladım bunu. Herkesin çok beğendiği harcıâlem dondurmaları beğenmem ve bunu insanlar anlamaz tabii. Demek ki çocukluğumdan beri oluşmuş dondurma damak hafızam.

O yıllarda ülkenin birçok yerinde olduğu gibi Samsun’da da hemen hemen her dondurmacı kendi yapardı dondurmasını. Ama onların çoğu Roma Dondurması diye bağırarak satardı dondurmalarını. Seyyar arabalarının üstüne de değişik yazı karakterleri ile kocaman yazdırmış olurlardı Roma Dondurması diye. Nizam Amca öyle yalandan markacılığa teslim olmamıştı. Dondurmacı Nizam yazardı tabelasında. Dondurma kaşığıyla alüminyum dondurma kaplarının kapaklarına vurarak Muayyer! Muayyer! diye bağırarak satardı dondurmasını. O yılllarda Nizam Amca’nın esnaf olarak vizyonu böyleydi.

***

Bayram nedeniyle de olsa minik bir tatil kaçamağı yapınca bu sıcaklarda ve pandemide, insan doğal olarak sakin ve serin yerler arıyor bu yaşta. Bu anlayış bizi yıllar önce görmüş olduğumuz Kekova bölgesine yönlendirdi. Bu yönlenişte Nizam Amca’nın bendeki hatırası da etkili oldu tabii.

Kekova Adaları’ndaki Kale Köye tekne turlarının öğle yemeği için uğrayıp bir saat kalındığını öğrenince, Bir saat bizi kesmez, deyip karayoluyla önce Üçağız Köyüne oradan da üç kilometre daha araçla gidip, aracı Çekek Yeri’ne park edip sonrasında Kale Köye öğlen sıcağında tırmanmaya başladık patika yoldan. Arazi dik ve kayalık. Ayaklarımızda bir Mekap’larımız eksik! Gerçi bu yaşta Mekap da giysek kim inanır!

Kale Köy hafızamızda güzelliğini koruyor ve yıllar sonra bu güzelliği oraya tekrar giderek test edeceğiz ama oraya gidişimizin bir başka nedeni daha var. Duyduk ki Kale Köy dondurmacılar köyü olmuş. Hem de homemade üretimmiş dondurmalar.

Birçok şey gibi bu da moda şeklinde gelişti memlekette. İlle de ev yapımı olsun! Tamam, ev yapımı iyi de, her el hünerli değil ki, her elin üretttiği de iyi olsun…

Bu homemade meselesi bana başka bir anımı hatırlattı. Birkaç yıl önce Makedonya’nın Manastır şehrinin ünlü Şirok sokağında gezerken karnımız acıkınca küçük bir restorana girdik. Şirok sokağı bizim İstiklal Caddesi muadili bir yer. Sokak neoklasik yapılarla süslenmiş ve araç trafiğine kapalı.

Restoranda menü istedik ama dillerini bilmeyince menüdeki ipuçlarıyla yiyeceğimi sipariş etme gafletine düştüm. Menüde bir yemeğin isminin altında homemade ibaresini görünce mal bulmuş mağribi gibi sevindirik bir halde “Hah, bu iyidir” deyip kendi siparişimi verdim. Siparişin gelmesi gecikince de “Çok özeniyorlar demek ki,” diyerek sabrımı yükselttim.

Siparişim, gele gele bir düz tabağın içinde önüme koydukları erotik görünümlü bir sucuk gibi bir şeydi! Ben gülmeye başlayınca, alınan garsonu eşim zor ikna edip gönderince sürpriz homemade’yi alelacele yiyip kalkmak düşmüştü payıma. İşte o gün bu gündür nerede bir homemade görsem irkilirim!

***

Kale Köy’ün merkezine inince bize önerilen dondurmacıyı sorduğumuz köylülerden bıkkın ve kahırlı yanıtlar aldık. Çünkü köyde birçok dondurmacı aile var. Hatta bu dondurmacılık işini köyde başlatan başka bir aileymiş. Fakat sosyal medyayı ve tanıtımı iyi kullanan The I am Here’cılar belirgin bir biçimde öne geçmiş ve Kale Köy’ün dondurmacılığının amiral gemisi olmuş. Haliyle, onların mekânını sorduğumuz diğer dondurmacı köylüler “Biz de ev yapımı dondurma satıyoz, bi de bizde yeyin” dercesine bir ses tonuyla sorumuzu yanıtladılar hep.

Köydeki meşhur dondurmacının denize nazır bahçesinde sipariş ettiğimiz dondurmaları güzelce bir yedik sıcağa karşı. İlk kez Adana’da tanışıp yediğim Frenk İnciri meyvesinin burada ilk kez dondurmasını da tatmış oldum. Bu da cezbedici bir yanları oldu bizim için. Frenk İnciri candır!

Tattığımız dondurma çeşitlerinde şeker oranı piyasanın oluşturduğu yüksek şekerli damak tadına boyun eğmemiş; sağlık açısından bu önemli.

Tabii bu dondurma meselesinde, Maraş’ın Trabzon caddesindeki mütevazı Yaşar Pastanesi’nde yıllar önce defalarca, Ahır Dağı  eteklerinde yetişen salepin kullanıldığı dondurmadan yemiş olmak çıtayı yükseltiyor haliyle.

Yeğenimle motosiklet turumuzda İtalya’nın San Gimignano isimli Ortaçağ kasabasında ünlü Galeteria Dondoli’de ürettikleri birçok çeşit dondurmayı tattığımı ve okuduğum övgüler nedeniyle yükselmiş olan beklentimin tam karşılanmadığını hatırlıyorum. Dondoli’nin sahibi işi tamamen şova dökmüştü bana göre. Dünya çapında ünlenince dükkânın önü hep hurracılarla doluydu! Sanki orada hep bir Kara Cuma var! Mücadele şarttı birkaç top dondurma yemek için.

***

Şimdi gelelim The I am here’e. Lokallikle yetinmeyip; önce Kaş diye başlayıp, freni tutturamayıp metropollere dümen kırmak isteyebilirler. Eh, ticaret böyle bir şey. Kapitalizmin gözü çıksın! Düşürmesin bir kez ağına. O zaman tehlike baş gösterir tabii. Çünkü şubeler işin içine girdi mi fabrikasyon üretim gerekir. Ve araya satış noktalarının mesafeleri de girdi mi dondurmada sütün oranı azalır, süt tozunun oranı artar ki bu zorunluluktur da. Üretim ve tüketim zamanı arasındaki makas açılınca, süt tozu daha dayanıklı tabii.

Bizim dondurmacının marifeti sadece dondurmalarında değil. Dondurma satışını fotoğraf çekimlerine verdikleri şov desteğiyle bütünleştirip konseptlerini oluşturmuşlar.

İşin başındaki genç adam mekânda çalışan personeli belli ki eğitmiş. En azından personel patronlarına bakarak kararmış!

Bahçede dondurmalarımızı yerken bir yandan da merakla bahçedeki seramoniyi izliyoruz.

Dondurmacı ailenin fertlerinden birinin elinde çerçeveli kocaman bir ayna. Bahçede fotoğraf çekinenlere talimat üstüne talimat veriyor. Deniz tarafındaki boş çerçevenin içine çiftler başlarını sokup telefonlarıyla mutluluklarını belgeleyecekler. İşte tam bu sırada ailenin aynacısı devreye giriyor:

Yaklaş abi yengeye doğru. Abla, sen başını kaldır. Güneş gözlüğünü tak, yoksa olmaz; aynanın yansıması gözünü alır…

Ve aynacı çiftlerin fotoğraf çekiminden önce son uyarısını yapıyor:

-Mutluymuş gibi bakın birbirinize! Işığınla gözlerim kamaşıyor de abi!

Mutluluk için itaat şart! Aynacının yanında mekânın sahibi beliriyor ve son noktayı koyuyor:

-Bu poz 300 like, 50 takipçi getirir!

Böylece, kendi çapında Kaleköy’lü yönetmen sayesinde eski Yeşilçam filmlerindeki efekt emekçilerini hatırlıyoruz.

***

Ayna işi bir yandan da tehlikeli. Suriye sınırında asteğmenken; gündüzleri pusularda karşıdaki Suriye köyünden bizim taraftaki köye ayna tutulduğu anlaşılırsa, o akşam çok dikkatli olunurdu sınırda. Çünkü bu ayna diliyle, iki tarafın kaçakçılarının birbirleriyle mesajlaştıklarına inanılırdı.

Anadolu’da eskiden yavuklular da birbirinin camına, balkonuna ayna tutardı ve sonrasında ayna tutulan yavuklu pencereye veya balkona çıkıp gülcemalini sevgilisine gösterirdi. Bu ayna mevzuunda bir de aynasızlar lafı var ki o şimdi konumuz değil.

***

Aslında, bu aynacı dondurmacılar toplumu çözmüş. Sosyal medyadaki insan davranışlarını öğrenerek çözmüşler bu işi. Onlar da biliyor, gelenlerin çok büyük bölümü, dondurmalarının namını duydukları ve o nefis dondurmaları tatmak için gelmiyor. Gelenlerin çoğunun asıl dertlerinin instagram vb. hesaplarına ayna yansıtmak, hatta fotoşoplu fotoğraflarını aktarmak. Yani dondurma bahane, instagram şahane!

Öyle de olsa, böyle de olsa; dondurmacı yönetmen mekânında zamanı mühürleyemiyorsa da ayna desteğiyle ziyaretçilerinin mutluluk anlarını çoğaltıyor. Bence, dondurmacı genç girişimciden daha becerikli bir İletişim Başkanı olur!


Naim Kandemir – Çanakkale – 2 Ağustos 2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑