Makaleler

Published on Mayıs 8th, 2021

0

Duyarsızlar diyarı | Mustafa Kumanova


Ve Türkiye bir duyarsızlar diyarına dönüşüyor ve dönüştürülüyor. 

Sorun sadece görünür olsaydı o sorun bertaraf edildiğinde dünyanın çiçek bahçesine dönmesi gerekirdi. Ancak sorun sorunun görünür olmaması… En büyük sorun egemen sınıfın kar ve iktidar adına hükmettiği ve ideolojik araçlar vasıtasıyla iliklerine kadar sömürdüğü üretim araçlarının gerçek sahibi emekçilerin kendilerine bir yanılsama altında algılatılan ve gerçekliğin üzerini maskeleyen bir dünyayı sorgulama ve muhakeme etme yerine o görüntüye biat etme ve hizmet etme eğilimleridir. İşte bu eğilim yüzünden kişiler değişse de sömürü sürüp gider. Kapitalist sistemin tüm insani değerlerini parayla mühürlediği yönetici sınıflar hangi görüntüye bürünürlerse bürünsünler tek bir amacın dışına çıkamazlar. Kapitalist sınıfın çıkarları… Ve tüm ezilenler; sınıf atlamanın ayrıcalığına kavuşmak için yozlaşmış ve çürümüş burjuva kültürünün tüm elbiselerini büyük bir iştah ve arzuyla üzerlerine geçirip her gün her yerde gözlerine sokulan lükse erişmenin yollarını aramada binlerce yıllık tüm insani erdemlerini satılığa çıkartmaya itilen, zengin olma adına “gölgesini şeytana satmaya” hazır hale getirilen, hırsızlığın, yağma ve talanın kurbanı olup ellerine geçen en ufak fırsatta hırsızlar kervanına katılmaları telkin edilen, neden adil ve eşit paylaşımın mümkün olmadığını sorgulamaları engellenen ve tüm bu sistemin çarklarını yağlayan ezilenler, bu sorunun kaynağında tüm bunların olup bitmesine eğilim gösterdikleri için seçkin bir yönetici sınıf tarafından sömürülmeye ve ezilmeye devam ederler. Ve küçücük bir azınlık dışında kimsenin sesi dahi çıkmaz…

Hele ki bizim gibi binlerce yıllık despotik yönetimler altında kulluk kültürünün yozlaştırdığı toplumu bırakın bireyin ve birey haklarının esamesi dahi okunmayan klasik burjuva devrimlerinin hiçbirisini gerçekleştiremeyen yeni sömürge ülkelerde kişi tapıncının köreltici etkisi altında kurtarıcılar yaratarak umut aramak hayal kırıklığından başka hiçbir şey vermeyecektir. Türkiye’de gerici bir milliyetçilik anlayışına gömülen muhalefet insanın en temel hakkı olan ifade etme özgürlüğü konusunda bile “acaba milli duyguları zedeler miyiz?” tereddüttü içerisinde asıl vermesi gereken mücadeleyi vermemektedir. Hiçbir cezai yaptırıma ve baskıya uğramadan düşüncelerini açıklamanın demokrasinin olmazsa olmazı olduğunun ayırdında olmadan yapılan muhalefet, bireyin özeline bırakılması gerekirken siyasi birimle çakıştırıldıkça gericileşen bir milliyetçilik anlayışına kurban gitmektedir. Tam da bu yüzden, ne yazık ki, Türkiye’de en basit hukuki demokrasi mücadelesi bile bir bütünlük ve netlik içinde toplumun tüm farklı renklerine kucak açacak şekilde gerçekleşemiyor. Kendini ifade etme özgürlüğü olmadan toplumsal bilinç ve akıl gelişemediğinden ve toplumsal değişim resmi ideolojinin baskı aparatları tarafından milliyetçilik ve din propagandası, diğer bir deyişle insanların duygularını okşayan ve onlara kendilerinden olmayan karşısında bir çoğunluk üstünlüğü sağlayan “tatlı” bir propaganda ile engellendiğinden ve ayrıca kapitalizmin sınırsız tüketimciliğinin dayattığı ucuz borçlanmanın tuzağında tek dert ne olursa olsun parayı elde etme ve daha çok paraya ulaşma olduğundan, Türkiye’de halkın çoğunluğunun kendini özgürce ifade etme gibi bir derdi olmuyor. Ve Türkiye bir duyarsızlar diyarına dönüşüyor ve dönüştürülüyor. 

Toplumları içten içe çürüten, uçurumun kenarına getiren ve sonunda yok eden sadece siyasi çürümeler, ekonomik bozulmalar, ideolojik bölünmeler vb. değildir, aynı zamanda duyarsızlaşma ve “acılara sırt çevirme”, kendi çıkarın için bütün değerleri para karşılığı satma boyutuna gelme de belki de sosyolojik nedenlerden çok daha fazla toplumun bozulmasına olanak verir. Burada suç sadece burjuva medeniyetini oluşturan sistemin yapısal krizlerinde değil. İşin bir de insani boyutu vardır.

Teoride hangi ideoloji olursa olsun ister liberalizm ister sosyalizm ister dini öğretiler ya da benzer şeyler, özünde ahlaki ve insani idealler taşırlar. Açıp içine baktığımızda Kapital’i de, Milletlerin Zenginliği de, Kuran da, İncil de ve diğerleri de bir haksızlığa karşı tepkilerdir. Söz konusu olan bir tepki ve bozulma karşısında çare bulma ya da haksızlığa karşı gelme girişimleridir. Elbette pratikte uygulamalar çok yıkıcı ve kahredici olmuşlardır. Ama orijinal haliyle ortak nokta haksızlık karşısında hak arama girişimleri olmasıdır. 

Haksızlık göreceli bir durum değildir ve haksızlık haksızlıktır. Haksızlığın Müslümanı, Hristiyanı, Türkü, Kürdü yoktur. Selahattin Demirtaş’a yapılan haksızlıktır. Osman Kavala’ya yapılan haksızlıktır. Ö. Faruk Gergerlioğlu’na yapılan haksızlıktır. Ve nice insana sadece fikirlerinden dolayı yapılan zulüm ve baskılar haksızlıktır. Hangi görüşten, hangi dinden ve hangi milliyetten olursak olalım biliriz ki bu haksızlıktır. İşte bunu bildiğimiz halde ses çıkartmamamız toplumsal duyarsızlığın ve toplumsal bozulmanın ve de insani duyarsızlığın ve ahlaki bozulmanın en büyük göstergesidir. Ve yıkım da aslında bu noktadan sonra başlar. Artık her türlü zulüm ve baskı meşru hale getirilir. Çünkü insanlar umursamaz ve ilgisizdir. Para ve çıkar umut haline getirildiğinde amaç belki bir gün sınıf atlarıma indirgendiğinde yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgide kutsal olan ne varsa kirletilir.

Düşünebiliyor musunuz, bugün cesur birçok yürek tartışmasız bir haksızlık karşısında yıllarca hapsi göze alarak hak arayışına giriyorlar ve bu cesur ve yalnız yürekler duyarsızlık diyarında yaşayanların umurunda bile olmuyorlar? Ve o duyarsızlık diyarında yaşayanlar kimler? Türkü, Kürdü, Alevisi, Müslümanı ve çeşitli kimlikleriyle bu ülkenin işçisi, köylüsü, memuru yani tüm ezilenleri.

2023 yılında kendisinden gelişmişlik ve demokrasi beklenirken her geçen gün uçuruma daha da yaklaşan bir ülke Türkiye. Hemen her konuda tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlüğün pençesinde köktencileşen bir ülke Türkiye. Eleştiri ve özeleştirinin olmadığı, kendine yapılan haksızlık karşısında gösterdiği tepkiyi başkasına aynı haksızlığı yaptığında gösteremeyen insanların olduğu bir ülke Türkiye. Türkiye artık kendi insanlarını nefes alamayacak duruma getirip boğuyor. Ülke insanın üstüne üstüne yürüyor. Herkes korku içinde psikolojik bir travma eşliğinde kendisine oto-sansür uyguluyor. Paranoyaya batmayan neredeyse yok. Kimse kimseye güvenmiyor. 

Ve daha da vahimi, bu kadar baskı ve zulüm, bu kadar yağma ve talan, bu kadar hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında olan biten koca bir sessizlik. Bu koca sessizlik şu anda bedel ödeyen ve ödetilen bir avuç cesur ve yalnız devrimcinin haykırışlarını da yutuyor.

Geriye ise sessiz ve suskun insanların insanlık enkazı kalıyor.


Mustafa Kumanova – 08.05.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑