Makaleler

Published on Kasım 20th, 2020

0

Ekonomik yok oluş – Mustafa Kumanova

“Reel sosyalizm”in “başarısızlığı” sonrasında Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte kalınan enkazın altında yaşanan bireysel bunalım ve buhranlar, bir çıkış noktası olarak, yenilgiyi kabul eden sosyalistlerin bazılarını yenilginin nedeni olarak gördükleri insan doğasını sorgulamaya itti. Bu felsefi görüşe göre ortaya konulan sav insanın bencil olmasıydı. Çünkü “kapitalizm paylaşım ekonomisinin kalbine” sahiptir. Ve paylaşmak her ne kadar en güzel şey olsa da kimse kimseyle bedavaya bir şeyi paylaşmaz. Yani insan bencildir ve işbirlikçi değildir. Görünüşte bu savın haklılık payları elbette vardır. Ancak insan doğuştan bencil ya da paylaşım karşıtı değildir. Aksi olsaydı bugün insan toplumu diye bir şey olmazdı. Kıskançlık ve bencillik en başında insanları birbirine düşürüp yok ederdi. Bu yüzden daha doğru bir görüş, insanların bencil olmalarının ve kolektif olamamalarının belli şartlara ve durumlara göre değiştiğidir. Burada da en büyük etken insanların çıkarlarıdır ve ekonomik durumlarıdır. Herkes her şeye sahip değildir. Ve eğer bir toplumda birileri zengin oluyorsa, bu, birileri de fakir oluyor demektir. Bir taraf varsıllaşırken diğer taraf yoksullaşmaktadır. Ve bu uçurum açıldığı oranda da toplumda bozulma derinleşmektedir. Ve “içten içe çürüme” meydana gelmektedir.

Roma İmparatorluğu’ndan bu yana toplumsal çürümenin en önemli etkenlerinden biri hiç kuşkusuz ki ekonomidir. Ekonomik parametreler bir bireyin de, bir şirketin de veyahut bir ülkenin de konumunun ve durumunun ne olduğunun en güzel göstergeleridir. Çünkü gidişatı gösterirler. Ve bu gidişat demokrasi ve özgürlüklerle de yakından ilgilidir. Toplumdaki insanların, diğer bir deyişle alt sınıfların ne kadar çok refahı artarsa, ne kadar çok kazançları artarsa, toplumda yaşanabilirlik oranı da o kadar çok artar. Belki sömürü tamamen ortadan kalkmaz ama en azından ezilen insanların rahat nefes alabilecekleri ve daha öz güvenli mücadele edebilecekleri bir ortam hasıl olur. Sonuçta demokrasi ve özgürlük olmadan ekonomik eşitlik olmaz. Ekonomik eşitlik olmadan da demokrasi ve özgürlük yaşanmaz. Bu sac ayağının biri olmadan diğeri ayakta kalamaz.

Hem demokrasi ve özgürlüklerin törpülendiği hem de ekonomik bozulmanın yok oluşa doğru sürüklediği toplumlarda ise çürümenin ne kadar içerilere doğru sirayet ettiği ekonomik parametrelerde kendini gösterir. Ve sömürü ve yağmalamanın ulaştığı boyutlar sonrası zenginiyle fakiriyle, Türkü Kürdüyle, Müslümanı Alevisiyle hepsini içine çekecek olan toplumsal yıkım ve felaketin getireceği yok oluş kaçınılmazdır. Bu bağlamda da Türkiye ekonomisi toplumsal kriz çanlarını çalmaya başlamıştır.

Türkiye ekonomisi şu gün manipülatif ve spekülatif paraya tutsak edilmiştir. Ve piyasalardaki ani değişimler üzerinden “piyasa oyuncuları” büyük vurgunlar gerçekleştirmekte ve Merkez Bankası bu spekülatif vurgunların seyircisi ve hazırlayıcısı olmaktadır.

Merkez Bankalarının görevi herkesi ekonominin ihtiyaçlarına uygun hale getirmek değil, ekonomiyi herkesin ihtiyaçlarına uygun hale getirmek olmalıdır. 

19 Kasım 2020’de gerçekleştirilen faiz artırımı ile eskinin bilindik senaryosu tekrar uygulamaya konmaktadır. Merkez Bankaları’nın amacı özel bankaları fonlamak ve korumak olmamalıdır. Merkez Bankası başkanının görevi özel banka genel müdürlerini toplayıp kapalı kapılar ardında pazarlık yapma olmamalıdır. Bu arada muhalefet partilerinden bir kişi çıkıp o toplantıda neler konuşulduğunu sormamıştır ve sorgulamamıştır. Böyle bir şey Batılı ülkelerde olsa kıyamet kopardı.

Tüm yaşanılanların sonucunda gelinecek yer özel bankaların tüm borçlarının kamuya devredilerek toplumsal servetin aşağıdan yukarıya transfer edilerek faturanın ücretli emekçilere çıkartılması ve ücretli emekçi sınıfın disipline edilmesi olacaktır. Ufukta görünen ise kemer sıkma politikalarıdır. 

İnsanlığın kaderini belirleyecek olan merkez bankaları, bankalar ve devasa finansal kurumlar değil ücretli işçi sınıfı olmalıdır. Çünkü paranın asıl değerini onlar belirlerler; bir kurgu ve aldatmacayla askeri gücü elinde bulunduran emperyalist kapitalistler değil.


Mustafa Kumanova – 20.11.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑