Makaleler

Published on Kasım 26th, 2021

0

Emekçilerin çaresi reformist seçim ittifakı mı, antifaşist üçüncü cephe mi? | İnan Özgür


TİP, EMEP, Sol Parti ve TKP gibi partiler, her ne kadar sosyalizm söylemlerinin bir gereği olarak seçimlerin ötesine bakmaktan bahsetseler de ittifak kurma çalışmalarını seçimlere endeksli yürütüyorlar. Seçimlerdeki üçüncü seçenek, halk ittifakı ya da üçüncü ittifak, nasıl tanımlanırsa tanımlansın bu ittifak yönelimi, seçimlerden öte herhangi bir politik mücadele ufkuna sahip olmadığından, CHP’nin başı çektiği “ilk seçimde gidecekler” korosuna katılmaktan kurtulamıyor.

Emekçi soldan kimi reformist yasal partilerin bir süredir ittifak arayışında oldukları, bu amaçla çeşitli görüşmeler yaptıkları biliniyordu. Bu ittifak arayışları, geçtiğimiz hafta içinde bazı basın organlarına da yansıdı ve yeni tartışmalara vesile oldu.

İttifaklar, siyasi strateji ve taktiklerin başlıca konularından biridir. Öyle ki, ittifak imkanlarına gözlerini kapayan strateji ve taktikler daha baştan sakatlanmış demektir. Dolayısıyla, sosyalizm iddialı siyasi partilerin çeşitli ittifak yönelimleri geliştirmeleri doğaldır. Bununla beraber, bu türden ittifak yönelimlerinin devrimci sosyalizmin görüş açısından analizi ve eleştirisi de zaruridir.

Söz konusu ittifak arayışlarının en belirgin özelliği seçimlerde ortak bir siyasi blok oluşturmayı temel almalarıdır. TİP, EMEP, Sol Parti ve TKP gibi ilgili partiler, her ne kadar sosyalizm söylemlerinin bir gereği olarak seçimlerin ötesine bakmaktan bahsetseler de ittifak kurma çalışmalarını seçimlere endeksli yürütüyorlar. Burjuva muhalefetin gerici parlamenter restorasyon projesine karşı çıkma ve Millet İttifakı’na angaje olmama içeriğindeki genel beyanları, somut politik planda, burjuva parlamento seçimine egemen sınıfın her iki siyasi blokundan ayrı bir blok halinde katılmaktan ve cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turuna emekçi solun ortak adayını çıkarmaktan başka bir hedefe bağlanmıyor.

Reformizm, legalizm ve parlamentarizmden köklenen ilk siyasi tökezleme tam da burada ortaya çıkıyor. Zira emekçi sol hareketin yeni bir seçim ittifakı arayışındaki bu kesimi, burjuva muhalefet tarafından estirilen ve faşist şeflik rejimine karşı ezilenlerin antifaşist mücadelesini silahsızlandırmaktan başka bir işe yaramayan o sanal “AKP sonrası döneme hazırlık” rüzgarına iştirak etmiş oluyor. Seçimlerdeki üçüncü seçenek, halk ittifakı ya da üçüncü ittifak, nasıl tanımlanırsa tanımlansın bu ittifak yönelimi, seçimlerden öte herhangi bir politik mücadele ufkuna sahip olmadığından, CHP’nin başı çektiği “ilk seçimde gidecekler” korosuna katılmaktan kurtulamıyor. Nitekim Millet İttifakı’na angaje olmama iddiasındaki iç tutarsızlık, örneğin EMEP’in politik söyleminde, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda burjuva muhalefetin ortak adayını destekleme perspektifinin daha bugünden açıkça yer alışında dışa vuruyor.

Sadece 7 Haziran genel seçim sonuçlarını hiçe saymış faşist saray darbesinden itibaren gerçekleşen bütün oylamalarda Erdoğan’ın başvurmaktan geri durmadığı faşist zorlama deneyimlerinin değil, aynı zamanda, onun buyruğuna göre değişiklikler içeren yeni seçim yasası hazırlıkları, onun burjuva muhalefet partilerine dönük artan tehditleri, keza onun kiralık kalemlerince CHP’nin seçimlere katılımının engellenebileceğine dair yazılan köşe yazıları gibi en güncel olguların da tekrar tekrar işaret ettiği üzere, Erdoğan’ın tepesinde durduğu faşist şeflik rejiminde siyasi iktidar gücünün seçimlerle el değiştirmesine kapılar kapalıdır. Faşist şeflik rejimine gerçekten son vermeyi amaçlayan antifaşist bir siyasi ittifakın ayırt edici niteliğiyse, somut politik hedeflerini seçimlerle sınırlamamak, emekçilerin ve ezilenlerin birleşik direnişini güçlendirmeye odaklanmak, seçimlere de ancak bu odaklanışa bağlı bir rol biçmek olmalıdır.

Burada tartışma konusu yaptığımız ittifak yönelimlerindeki ikinci siyasi tökezleme ise sosyal-şovenizmden ve mücadele kararsızlığından kaynaklanıyor. Adı geçen reformist yasal partilerin çoğunluğu, HDP’yle yan yana gelmekten bilhassa kaçınıyor. Hatta seçim ittifakı arayışları kapsamında dahi HDP’yle beraber anılmaktan rahatsızlığı dile getiriyor. Mesela, solda sosyal-şoven düşkünlüğün ve antifaşist mücadele kaçkınlığının en has partisi olan TKP, HDP’yi Millet İttifakı’nın bir parçasıymış gibi gösterme düzenbazlığıyla, Kürt ulusal demokratik hareketinden uzak duruşuna “sınıfçı” bir siyasi kılıf üretmeye yelteniyor. Öyle ya, Kürt ulusal demokratik hareketiyle siyasi ittifak, hem sömürgeciliğin ideolojik etkisi altındaki Türk emekçilerin şoven bilinç basıncını göğüsleme zorunluluğu hem de faşist devlet terörünün çabucak menziline girme riski demek.

Türkiye emekçi sol hareketinden partiler ve örgütler için Kürt ulusal demokratik hareketiyle ittifak kurma konusu, Erdoğan’ın faşist şeflik rejimine karşı mücadelede bugün asgari bir kararlılık ve tutarlılık sınavıdır. Zira Kürdistan’da ulusal özgürlük gerillası, faşist sömürgeciliğe karşı kahramanca sürdürdüğü silahlı direnişlerle, antifaşist mücadelenin en örgütlü ve en etkili dinamiği olduğunu defalarca kanıtlamıştır. Birleşik demokratik cephe partisi olarak HDP ise günümüzde emekçilerin ve ezilenlerin fiili meşru mücadele sahasındaki en geniş antifaşist toplanma adresi durumundadır. Bu toplumsal ve siyasal gerçekleri yok sayan bir ittifak yöneliminin, hele de parlamento seçimlerinde bile HDP’yle beraber siyasi pozisyon almaktan kaçmanın, ne halklarımızın faşist şeflik rejiminden kurtuluşuna ne de seçimlerde faşist şeflik rejimine karşı demokratik mevziler kazanmaya katkısı olur.

Denilecektir ki, “Biz sosyalist solun birleşik mecrasını kuruyoruz ve bunun ilk adımını da seçimlerde atıyoruz.” Ama bu, küçük burjuva reformist bir sosyalizm anlayışının politik bakımdan içi boş ifadesinden başka bir şey değildir.

Kurulması tasarlanan ittifakla, işçi sınıfının, kent ve kır yoksullarının, emekçi kadınların, halk gençliğinin, Kürt ulusunun, Alevi inancının, ezilen ulusal ve dinsel toplulukların, LGBTİ+’ların, yaşam tarzı özgürlüğü gasp edilenlerin, ekolojik yıkıma uğratılanların, aydınların ve sanatçıların ölümüne susamış oldukları politik özgürlüğü kazanmak uğruna nasıl bir mücadele verilecektir? Faşist şeflik rejiminin bir bir gasp ettiği demokratik hakları savunmak için seçimlere girmenin ötesinde nasıl dövüşülecektir? Bu “sosyalist solun birleşik mecrası” laflarının emekçilerin ve ezilenlerin antifaşist cepheleşme ihtiyacıyla nasıl bir hakiki ilişkisi vardır? Sahi, tasavvur edilen yeni mecra, halihazırdaki birleşik mücadele kulvarlarından, yani antifaşist ve antişovenist birleşik parti formu olarak HDP’den, demokratik mücadele dinamiklerinin ortak potası olarak HDK’den, fiili meşru mücadele sahasında öncü devrimci inisiyatif ortaklığı olarak Birleşik Mücadele Güçleri’nden (BMG) ya da birleşik devrimci mücadelenin silahlı biçimlerini uygulama gücü olarak Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nden (HBDH) daha mı ileri gidecektir? Bu birleşik mücadele kulvarlarınca yapılamayan neyi yapacaktır? Sosyal-şovenizm toprağına basmaya devam edecek, faşizme karşı mücadelenin en basit hapishane uğrağını bile göze almakta tereddüt gösterecek, seçimleri politik çalışmasının merkezine koyacak olan müstakil bir ittifakın, sırf sosyalizm sözcüğünü sıklıkla tekrarlıyor diye işçiler ve ezilenler nezdinde siyasi kerameti olacağını sanmak, en iyi niyetli haliyle, karşılıksız kalmaya mahkum bir hayalle oyalanmaktır.

Faşist politik İslamcı saray iktidarında ve parlamenter restorasyoncu burjuva muhalefette cisimleşen her iki burjuva cephenin dışındaki üçüncü cephe, halklarımızın üçüncü cephesi, bugün yukarıda sıralanan birleşik mücadele kulvarlarının topluca varlığında karşılık buluyor. Bu, demokratik bir seçim blokundan ibaret değil, emekçilerin ve ezilenlerin düpedüz antifaşist mücadele cephesi. Üçüncü cephenin kapsamı itibarıyla tamamlanmaktan halen uzak olduğu, yani bu antifaşist cepheyi genişletmenin kesin bir ihtiyaç olduğu tespiti elbette doğru. Emekçi sol hareketten partiler ve örgütler, çeşitli toplumsal ve siyasal mücadelelerin kitlevi demokratik örgütlülükleri, nesnel olarak, antifaşist cepheyi genişletme görevinin dolaysız muhatapları arasındalar.

Fiili meşru mücadele sahasında genişletilmeye ihtiyaç duyan antifaşist cepheleşmenin başlıca iki zaruri niteliğini bir kez daha vurgulayalım: a) Faşist şeflik rejimine karşı seçim mücadelelerinin değil sokak mücadelelerinin temel alınışı, b) Kürt ulusal demokratik güçleri dahil antifaşist hareketin bütün kararlı güçlerinin bir araya gelişi. Genişleyecek üçüncü cephe ancak bu iki nitelik sayesindedir ki, faşist şeflik rejimini yıkacak bir politik mücadele sergilemeyi, emekçilerin ve ezilenlerin politik özgürlük arzusunun Millet İttifakı’na yedeklenmesini engellemeyi başarabilir. Konu seçim muharebesiyle sınırlanarak tartışıldığında bile seçimlerin, yine bu iki niteliğin hayat bulmasını sağlamak ve üçüncü cephe siyasetini bayraklaştıran HDP’yle yan yana olmak yoluyla, ancak ve yalnızca bu yolla antifaşist mücadelenin zaferine hizmet edebileceği görülür.

Antifaşist cepheyi genişletmenin güncel istikameti budur. Ve bu istikamette yürümeyen her ittifak girişimi, olsa olsa faşist şeflik rejimi karşısında işçi sınıfı ve ezilenlerin, halklarımızın daha ileri düzeyde cepheleştirilmesi görevinin tahrif edilişidir.


İnan Özgür – ETHA – 26.11.2021

Tags: ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑