Makaleler

Published on Ekim 3rd, 2021

0

En karanlık ve karamsar konjonktürel süreçler… | Nihat Veli Yüce


En karanlık ve karamsar konjonktürel süreçler, yeni atılımların ışığını daha çok canlı tutar.

Siyaset bir yönü ile ulusal, bölgesel ve küresel çaptaki gelişmeleri doğru okuma ve buna uygun konumlanma sanatıdır.

Nitelikleri gereği anti-kapitalist, anti-emperyalist olmayan, burjuvazinin en gerici, en bağnaz, en saldırgan kesiminin ve  uluslararası mali sermayenin şu yada bu kesiminin yerli acentası durumunda olan saray rejiminin, kendiliğinden toplum yararına pozitif açılımlar yapması doğasına aykırıdır. Bu yönüyle mesele net ve anlaşılırdır. Gericiliğin ve faşizmin temsilcilerinin, kendiliğinden emekçi halklar lehine açılımlar yapması beklenemez. Tartışmaya konusu da bu değildir.

Siyaset sanatı gerçeğin bu yönüne takılıp kalarak yürütüldüğünde, uluslararası gelişmeler ve mali sermayenin ihtiyaçlarından bağımsız ele alındığında eksik okunur. Gerici, faşist yerli acentaların özcesi saray ittifakını oluşturan üçlünün kendiliğinden toplum yararına reformlar yapmalarını beklemek, elbette sakat ve ham hayal bir beklentidir. Burada öznenin saray ittifakı değil, mali sermayenin olduğunu göremezsek neden reformdan bahsedildiğini de anlayamayız ve gelişmeleri doğru kavrayamayız.

Milyarlarca dolarlık yatırımların sahibi uluslararası mali sermayenin, bu yatırımlarından kaynaklı kâr marjından vaz geçerek, bir anlamda batık yatırım niteliğine bürünen bir gerçekliğe göz yumarak, sürdürülebilinir olmayan saray ittifakının ekonomik ve siyasi manevralarına, özcesi rant, talan ve yalan rejiminin saltanatını, mali sermayenin yatırımlarını ve kâr maksimizasyonunu tehlikeye atacak realiteye rağmen tahammül etmeleri beklenemez. Reform ihtiyacı veya reform sözlerinin dillendirilmesi tamda burada devreye girmektedir. Saray rejiminin üçlü ittifakının gediklisi AKP uluslararası mali sermayenin yatırımlarının korunup kollanmasının yerli acentası olarak görevlendirilirken, bu hedefi gerçekleştirmede sınıfta kalması, mali sermayenin çıkarlarını korumayı öncellemesi yerine, aile efradının ve bir avuç yandaşının çıkarlarına hizmeti esas almaya başlaması, arabayı uçuruma sürmesi ve öngörülebilinir, sürdürülebilinir ekonomik istikrardan, ön görülemez, sürdürülemez ekonomik istikrarsızlığa yuvarlanması, mali sermayenin yatırımcılarının borçlarının faizlerini dahi tahsil etmekte zorlandıkları bir mecrada, bir avuç yandaşın rantlarını tıkır tıkır cebe indirmeleri, uluslararası mali sermaye baronlarında huzursuzluğu zirveye çıkarmış ve siyasi sözcülerinin duruma müdahale etmek için harekete geçmelerini zorunluluk haline getirmiştir. ABD ve AB çevrelerinde Türkiye gündemi ile yapılan açıklamalar, yaptırım gündemli toplantılar bu realitenin sonucudur. Özellikle önümüzdeki süreçte daha da hızlandırılacaktır. Özne nesneye şeklini vermek için bütün kanallarını devreye sokacaktır.

Şurası açıktır ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti mali sermayenin gözden çıkaracağı bir devlet değildir. Burada riskin zirvede olduğu yerde yönetim mekanizmaları gözden çıkarılabilinir. Bu mekanizmada saray rejimidir. Saray, ya küçük ortaklarının ittifağına bağlılığını sürdürerek, sürdürülemez rant düzenini, mafya düzeni ile harmanlayarak sonuna doğru hızla ilerleyecek ve bunun bedeli çok ağır olacak, yada mali sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda, yerel ittifaklarını sorgulayarak, yeni ittifak arayışlarına girerek ömrünü uzatmaya çalışacaktır. İkinci yolu tercih ettiğinde, bir avuç yandaşın çıkarlarından feragat edip, esasta uluslararası mali sermayenin ihtiyaçlarına uygun konumlanmak durumunda kalacaktır. Böylesi bir manevra mali sermaye merkezlerinde de kabul görecektir. Yaptırım uygulamaları rafta beklemeye alınarak, yerini havuç sopa taktiği ile sarayı terbiye etmeye bırakacaktır. Saray kaçınılmaz olarak,  ya ortaklarını da buna ikna edecek, yada yeni ittifak arayışlarına girecektir, bu durumda yeni ittifak arayışlarına hayat verebilmesi için yeni ortaklarının taleplerine kulak vermek ve onlara tavizler vererek iç ve dış politikada kulvar değiştirmek zorunda kalacaktır. Her iki durumda da politika değişikliği zorunlu hale gelecektir. ABD’den istediğini alamayan, Biden ile görüşemediğinden, babası ile görüştürülmeyen çocuk misali ağlayıp sızlayıp, dayısının kollarına koşan, Putin’de teselli bulmaya çalışan saray zevatının bu refleksi aynı zamanda devlet refleksidir. Zira bu refleks saraya özgü bir refleks olarak görülürse, yanlış hesaplar yapılır. Bugün ortaya konan ve saray zevatında billurlaşan babaya küsüp dayıya koşma refleksi, devlet refleksidir. Devlet saray şahsında dönüştürülmüştür. Türk-İslam sentezinin halkı soyma ortak paydasında buluştuğu ve bu soygun, yalan ve talan düzeninin sağladığı rantı kaybetmemek için, ABD’den yüz bulamayınca Rusya’nın taleplerine teslim olup, her türlü tavizin verildiği, bunun sonucunda koltukların korunmaya çalışıldığı mafya düzeninin reflekslerini görmekteyiz.

Tamda burada muhalefetin politik ön görüye ve politik taktik ustalığa sahip olarak gelişmenin yönünü belirlemede ağırlığını koyabilecek politikalara sahip olması gerekmektedir. Dipten gelen dalga ile gelişmenin yönünü radikal yöntemlerle belirlemek CHP ve İYİ Parti’nin boyunu ve dünya görüşünü aşan bir gerçeklik olduğuna göre, devrimci muhalefetin yakın ve orta gelecekte bu durumu değiştirmeye muktedir olmaktan uzak olduğu gerçeği ile birleştiğinde, değişimin uzlaşma zemininde ve sistem içi olacağı açıktır. Bu durumda üçüncü yolun temsilcisi olan muhalefetin politikasını esasta Erdoğan karşıtlığı üzerine inşa etmesi özünde politikasızlık demektir. Mali sermayenin ihtiyaçlarını, bölge politikalarını, Türkiye’de yapmak istedikleri hamleleri ve bunun iç politika üzerinde yol açacağı etkileri, değişimin yönünü hesaba katmadan, var olan politik taktiklerin ve söylemin tekrarı özünde politikasızlığa teslim olmak olacaktır. Saray rejiminin niteliğinin değil, uluslararası dinamiklerin, gelişmenin yönünü belirlemede ağırlıklarını koyacakları bir politik mecrada, bu mecraya uygun politik taktiklerin geliştirilmesi, ilkeli aynı zamanda esnekliğide önceleyen politik manevralar geliştirmeye hazırlıklı olmak konjonktürün ruhunu doğru okumaktan geçer. Stratejik hamlelerin gerçekleştirilme koşullarının, konjonktür el gelişmelerle zora girdiği koşullarda, konjonktür ün öne ittiği koşullara uygun yeni politik söylemlerin geliştirilmesini gerekli kılar. Aksi halde retorik haline gelen politik söylemler esasta politikasızlık anlamına gelecektir. Bu realite ışığında, imkansızı isterken, gerçekçi olmak, meseleyi yerel, bölgesel ve küresel boyutları ve küresel mali sermaye hareketliliğinin öncelikleri kapsamında bir bütün olarak değerlendirip kavramak, ilkeli ve esnek ittifaklara açık olmak, başlıca demokrasi sorunlarının çözümüne odaklı, demokratik gelişimin tıkanan kanallarını tekrar açmanın politik hamlelerine uygun konumlanmak, aynı zamanda toparlanmanın yeni taktik hamlesi olacaktır.

En karanlık, en karamsar konjöktürel süreçler, kitlelerin yekinip, ayağa kalkması için dip dalgayı besler ve yeni atılımların ateşini harlar. Bu ateşi büyütmeye hazırlıklı olmak ve yığınları kucaklamayı başarmak yarınları kazanmanın hayati kavşağıdır.



Nihat Veli Yüce – 03.10.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑