Makaleler

Published on Ağustos 28th, 2020

0

Gerçek çıplaktır – İsmail Göçüm

İnsanlar gerçekler karşısındaki acizlikten, yalanlarını maske ile gizleyerek dolaşırlar.

Gerçek her zamam acı ve çıplaktır, bu yüzden çoğu insan gerçek ile yüzyüze gelmek istemez. Gerçeğe dokunmak her zaman can yakıcı ve ürkütücüdür. Ama şu da bir gerçek ki; asıl gerçeğe ulaşmak, acıları yaşamaktan geçiyor. Ne diyor Nazım;

“Sen yanmasan,
ben yanmasam,
biz yanmasak,
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”

Yazıya bir hikaye ile başlamak istiyorum .
Hikaye, gerçeğin peşinden koşanlar için anlatılır.

Yalan ve gerçeğin hikayesi:
Bir efsaneye göre, gerçek ve yalan bir gün bir yerde karşılaşırlar. O zamana kadar yalan sevilmediği için kimse ona yüz vermemiş. Bunu bilen yalan içindeki sinsiliği bir tarafa bırakarak gerçeğe döner ve;
“Bugün hava çok güzel” der.

Gerçek yalanı tanıdığı için pek yüz vermez ama; gerçekten de hava güzeldir. Emin olmak için, bir yalana, bir de, güneşli güzel havaya bakar. Gerçekten de hava çok güzeldir. Gerçek, yalanın doğru söylemesine oldukça şaşırmıştır. Yolda yürürken, bir gölün kenarına gelirler. O ana kadar gerçek yalanın yanında, ilk kez yalansız zaman geçirmektedir. Yalan ne hikmetse, gerçek gibidir. Doğru sözlerle gerçeği şaşırtmıştır. Gerçek her zaman olduğu gibi saf ve sade, aklından kötülük bile geçmemiştir ama; yalanın tavrı karşısında şaşkındır.

Yalan;
“Şu güzel havayı görüyor mun dostum? Bak su da çok güzel; pırıl pırıl, hadi gel birlikte suya girip yüzelim!” der.

Gerçek, havanın güzelliğinden emindir ama; hala şüphelidir. Bu kez şüpheciliğini gidermek için parmakları ile suya dokunur, su gerçekten de ılık ve çok güzeldir.

Gerçek buna inanıp birlikte soyunarak suya girerler ve yüzmeye başlarlar. Bir süre yüzükten sonra, yalan bir anda sudan çıkar ve gerçeğin kıyafetlerini alarak kaçar. İleride gerçeğin kıyafetlerini giyer, kendi kıyafetlerini de çalılıkların arasına atar, kaçar.

Gerçek, bu durum karşısında kandırıldığını anlar ama; çok geçtir. Gerçek sudan çıkarak yalanın peşinden koşar. Gerçeğin az önce oradan geçtiğini gören insanlar, çıplak gerçeği, çırıl çıplak görünce, önce şaşkın, sonra öfkeyle bakarlar. Gerçek her ne kadar gerçek olduğunu anlatmaya çalışsa da kendini bir türlü insanlara inandıramaz. Kalabalıkta linç olmaktan zor kurtulan gerçek, oradan koşar adımlarla uzaklaşır ve bir daha görülmemesiyle suyun derinliklerine geri döner, kaybolur. Anlatılan her ne kadar bir hikayeden ibaret olsa da, günümüzde bu tür Metefor anlatımların gerçek hayat ile bir bağının olduğu yadsınamaz.

İste o günden beri yalan, insanların arasında, gerçeğin kıyafetleri ile gerçek gibi yaşamaktadır. İnsanlar bu nedenle gerçeğin kıyafeti ile dolaşan yalan anlatılara inanır ve çıplak gerçeği hiç bir zaman görmek bile istemezler.

Yalan, yukarıdan aşağıya toplumsal bir dayatma ise, gerçek ne kadar haklı olursa olsun, yalan tarafından yok sayılır. Yukarıdaki metafordan yola çıkıldığında, yalan gerçekle karşı karşıya geldiğinde gerçeği yok etmeye çalışır.

Yeni bir güne uyanıyor insan.
Güzel ve güneşli bir günde…
neşe ile;
doğaya,
yeşilliklere,
cıvıl cıvıl öten kuşlara,
yerde yürüyen böceklere, kelebeklere,
bahçesinde bitkilere can veren toprağa,
bitkileri, çiçekleri sulayan kapı komşuya,
yoldan geçen yabancıya;
kalpten,
en içten,
gönülden selam vermek…
ne kadar mutlu ediyor insanı,

İnsan güne böylesine uyanırken;
köyler,
kentler,
ülkeler
ve insanlar…
Onlarcası
Yüzlercesi,
Binlercesi,
Yüz binlercesi,
Milyonlarcası
Milyarlarca insan nasıl uyanıyor, bilemiyoruz.

İnsan gezegenimizde manyetik iki kutup gibi, bir yanı artılarla;
iyilik ve güzelliklerle dolu,
bir yanı eksilerle;
rezillik ve pisliklerle berbat.
Ama şu bir gerçektir ki; hangi yönü ağır basıyorsa o dur insan.

Bu açıdan iyinin; dili, dini, inancı, inançsızı, milliyeti, ırkı farketmez.
İyi ve merhametli,
iyi ve vicdanlı,
iyi ve güzel her yerde aynıdır.

Diğer açıdan kötünün; dili, dini, inancı, inançsızı, milliyeti, ırkı farketmez. Kötü kötüdür. Kötülerin;
merhameti,
vicdanı,
iyisi yoktur.
Güzelliği varsa bile; güzelliğinin her zerresi kötülükle doludur.

Yüreği güzel, merhametli, vicdanı hür insanlar, bu evrende en çok hayal kırıklığı yaşayan insanlardır. Yaşadıkları hayal kırıklıkları; kötü insanların tabiat varlıklarına, doğaya, diğer insanlara, diğer canlılara, hayvanlara verdikleri zarardan dolayıdır.

Bir güzel insan, bir kız uyanıyor bir sabah, henüz yaşı 18, aklında hiç bir korkunun, hiç bir kötülüğün zerresi yok. Kapıdan çıkıp insan kalabalıklarına karışıyor; hiç bir şeyden habersiz.

Bir sabah bir sapık uyanıyor güne. Elindeki silahın kurşunundan alarak gücünü. Kendisine verilen görevin, kutsal vatan toprağını koruma dürtüsüyle çıkıyor tümeninden;
eli silahlı,
beli silahlı,
ruhu silahlı,
beyni silahlı,
Bedeni silahlı…
Av peşinde bir avcı,
kötü avcı, zalim avcı,
Serçe kanadı kıran avcı,
İnsana, insanlığa kıyan avcı,
Karacanın yavrusunu vuran avcı…

Yok çaresi karşı koymanın, çünkü; asker işgal etmiş, mazlum halkın;
malını,
canını,
ırzını, namusunu.
Nasıl düşerse insan;
bir sapığın, bir kötünün ağına,
öylesine düşüyor 18 inde bir genç kız.
Nasıl bir ortam,
Nasıl bir ağ ise;
bağırıyor sesini duyan yok.
Çırpınıyor yardıma gelen yok.
Çırpınıyor, çırpındıkça parçalanıyor.
Günlerce ırzına geçiliyor, namusu kirletiliyor.
Sonra, sahipsiz tutulup sokağa fırlatılıp atılıyor.

Bir halkın bir başka halkı yok saydığı,
küçümsediği…
Bir ırkın kendini topraklar üzerinde üstün ırk gördüğü…
Ötekileştirilen insanlara karşı aşağılık dürtüsüyle yetiştirildiği bir kültürün parçası; zavallı, kötü ruhlu, kötü insan, kötü ruhlu bir asker.

Bir sabah bir insan uyanıyor güne,
neşe ile açıyor gözlerini doğaya.
Dünyadan haberdar olmak için
Gazetelerin sayfalarını karıştırıyor,
Sosyal medya haberlerine göz gezdiriyor.

Bir haberle yüreği yanıyor insanın, yıkılıyor. Güne açılan kapıda;
güzelliğin,
merhametin
Ve iyiliğin tüm umutları çaresiz.
Twitter, Sosyal medya yıkılıyor.

Siirt’te görevli uzman çavuş Musa Orhan, Batman’da 18 yaşındaki genç kız İ.E’yi zorla alıkoyarak cinsel istismarda bulunuyor. Genç kız Batman ili, Beşiri ilçesine bağlı Arenze (Beşpınar) köyündeki evine döndükten sonra 16 Temmuz’da av tüfeğiyle intihar ediyor. Hemen hastaneye kaldırılıyor.

Beşiri Devlet Hastanesi’nde yapılan ilk müdahalenin ardından Batman’da özel bir hastaneye sevk edilerek ameliyata alınan İ.E., 18.08. 2020 Çarşamba, bugün hayatını kaybediyor.

Aradan 33 gün geçiyor,
33 kurşun gibi bir gün.
33 kurşun gibi saplanıyor yüreğine insanın.

Bu olay üzerine fail, ifadesi alınmak için savcılığa götürülüyor. Fail, bir asker, uzman Başçavuş. Bir ordu mensubu…
Bulunduğu mevkide, toprakların, canın, malın, insanın, ırzının, namusunun bekçisi!

“Devlet, ordu, millet el ele, terörist peşinde”, ne işi olur ki, insanla.
Haa Kürt mü?
“hadi oradan, kürt diye bir halk mı var?
“kart, kurt karda gezinirken çizmelerin çıkardığı sestir”
bu sözler Askeri bir Diktatörün sözleri.
Bir ordunun en üst başı.
Ondan iyi mi bilecek, koyun sürüsü olarak gördüğü halkı!?
Bu kültürle yetişen bir halk, bu söz üzerine daha neler demez ki?

Aynen böyle;
Devlet, ordu el ele…
İfadesi alınan uzman çavuş Musa Orhan serbest bırakılır.

Ah şu hainler yok mu!,
“susturun şu hainleri!”
Sosyal Medya “hainleri” susmuyor, susturulamıyor…
Sosyal medya, serbest bırakılan Musa Orhan’ın yeniden tutuklanması için #MusaOrhanTutuklansın etiketiyle yüzbinlerce tweet atılıyor.
Sosyal medyanın gözünü seveyim.
Sosyal medyanın nesi, neresi hain?

Olayın gelişimine bakalım:
Cinsel istismar olayının yaşandığı Siirt’te gözaltına alınan Uzman Çavuş Musa Orhan, olayı inkar etmesi üzerine, cinsel saldırı iddiasını doğrulayan Adli Tıp raporunun gösterilmesi karşısında, olayı itiraf ediyor fakat; olay sırasında alkollü olduğunu söylemesiyle;

“nitelikli cinsel istismar” suçundan sevk edildiği Siirt Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’nce, Savcılığın isteği, mahkemenin kararı ile Soruşturma dosyasına “gizlilik.kararı” getirililiyor.
Sanık adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor.

Arkasında devletin ordusu, hükümet ve hükümetin içişleri bakanı ve türk bayrağının arkasına gizlenmiş bozkurt işareti.
… güçlü devlet bu mu?…

Siirt Barosu ve savcılığın, Musa Orhan hakkında hazırlanan iddianameyi “tanık ifadesi eksikliği” gerekçesiyle reddeden 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına yaptığı itiraz 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilince Musa Orhan’a ilişkin yeni bir kararın 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilmesi isteniyor.

Uzman Çavuş Musa Orhan’ın cinsel istismarına maruz kalan İ.E. Uzman Çavuş Musa Orhan’ın cinsel saldırısına uğradığını belirterek mektubunda, şu ifadeleri kullanıyor:

“bu mesajım benim gibi saf kızlarımızın başına gelmesin” diyerek;

“Beni tehdit etti. Eğer söylersem beni öldüreceğini söylüyordu. Artık öleceğim için korkmama gerek yok. Evet, gerçekleri söylemeye gelelim. M… O… bana tecavüz etti. Ben ağladım, bana kendini diktirirsin dedi. Saçımı çekip yerden sürükledi,

‘kimse sana inanmaz’ dedi. ‘Sahipsizsin’ dedi.

Ben ne ölüyüm ne sağım. Keşke ölseydim, bu mesajım benim gibi saf kızlarımızın başına gelmesin. Çakal mahvetti hayallerimi yıktı benim. Ne suçum vardı. Bana tecavüz etti. Ve inkar etmiş. Benim hayatımı umutlarımı tüketti. Parasını başına çalsın. Zalimin teki o merhametsiz. Beni bu duruma sokan intihar etmeye. Ya Musa beni öldürecekti, ya da ben kendimi öldürecektim. Seni affetmiyorum. Benim hayatımı mahvettin herkesin diline düştüm” diyerek, av tüfeğiyle intihar ediyor.

Böyle bir haberle hemen tuşlara gidiyor elim. Aşağıdaki altı satır geliyor aklıma…
İnsan olmanın can tarafı, vicdan tarafı yanıyor.

Tecavüze uğrayan zavallı Kürt kızı.
Tecavüzcü Bozkurt o dokunulmaz.
Tecavüze uğrayan genç kız öldü.
Tecavüz eden bozkurt’cu serbest.
Haberi yapan gazeteci tutuklandı!
Bu nasıl adalet!, insanlık utansın!
Musa Orhan cezasız kalmasın! diyorum.

Haberi yapan gazeteci İdris Yayla tutuklanıyor..
Gazeteye erişim yasağı getiriliyor.
Olay halktan gizlenmeye çalışılıyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu; Haberi sosyal medyadan yapanlara “PKK” damgası vuruyor.
Maske hazır güçlü bir yalanın arkasına gizlenmiş gerçek.

Kral çıplaktır. Baskı ile üstü kapatılamaz.

Sosyal medyanın baskısı ile günün sonunda failin tekrar tutuklandığı haberleri geliyor…
İşte sosyal medyanın gücü.
İnsanlar, adaletin yerini bulmasından duydukları sevinci, sosyal medyada paylaşıyor.
Bundan birileri rahatsız oluyor. En çok ta, devletin iç işleri bakanı, olayın üstünü kapatmak için;
“Sosyal medyanın arkasında PKK var” diyor.
Olayı -halk nezninde- küçük düşürmek için “PKK oyunu” olduğunu savunacak kadar ileri giden bir İçişleri Bakanı.
..
Kürtlere adalet unutturulmak isteniyor!

“Mahkeme kararına gizlilik getirilerek fail şahıs Devlet kurumlarını tarafından korunuyor.
Askerin, Polisin işlediği suçlar devlet tarafından neden korunuyor?

*Öyle anlaşılıyor ki; oyunun iç yüzünü adalet değil, güçlü olan, devleti yöneten idarenin belirlediği ortaya çıkıyor.

*Öyle anlaşılıyor ki; devletin güçlü parmağı adaletin üzerinde demoklesin kılıcı oluyor.

*Öyle anlaşılıyor ki; gizli ellerin uzantısı mahkemeye işaret veriyor ve sanık statüsünde bulunan malum uzman çavuş yeniden serbest kalıyor.

*Öyle anlaşılıyor ki; kaçma şüphesinin bulunmaması gerekçe gösterilerek serbest kalan uzman çavuş, devletin desteği arkasında olduğu sürece neden kaçsın?
-Muhalif Gazeteci mi?
-Siyasi Muhalif Kürt mü?
-Rejim Muhalifi Sosyalist mi ki; içeride bir ömür boyu rehin tutulacak?

-Ne yaparsın, ilahi devletin, ilahi kör-şaşı adaleti…

İsmail Göçüm – 28.08.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑