Makaleler

Published on Nisan 22nd, 2021

0

Gerçek sorumlu kapitalizmdir – Hüseyin Şenol


Salgınların gerçek nedeni kapitalizm ve durdurul(a)mayan çılgın kâr hırsıdır. Başta aşı patentleri ve işletmeleri olmak üzere, bağlantılı tüm fabrikalar kamulaştırılmalı, tüm insanlığın yararına sunulmalıdır…

            “Salgının birinci yılı” başlığıyla bir önceki yazımda ve daha önceki yazılarımda, yeni tip koronavirüsü Covid-19’un asıl sebebinin kapitalizm olduğunu sürekli vurguladım. Son yazımda, birinci yılda gelinen vahim noktayı anlatırken, o yazının üzerinden daha sadece 3-4 hafta geçmesine rağmen durum çok daha kötü oldu.

Bu kötü gidişat en yakından takip ettiğim Almanya’da ve Türkiye’de de aynı şekilde devam ederken, genel olarak Avrupa ve dünyada durum hiç iç açıcı değil. Özellikle de çalışanlar ve tüm yoksullar açısından.

            Tüm ülkelerde görece farklılık gösterse de, pandemi döneminde çalışanların, emekçilerin, öğrencilerin ve genel olarak halkın yaşamı hiçe sayılırken tüm yasalar sermayeden yana işlemeye devam ediyor. Emekçilerin ve yoksulların hayatını hiçe sayan patronlar, kasalarını doldurmayı sürdürüyor.

Pandemi ve sendikal mücadele

            Salgın ortamına rağmen, işçileri, emekçileri fabrikalara, atölyelere gönderenler, çocukları da koruyamadılar. İşe giden emekçiler, yolda ve çalıştıkları ortamda Covid-19 virüsüne yakalanıyor ve kendisiyle birlikte çevresi de aynı şekilde benzer kaderi paylaşıyor. Öğrenciler ve toplumun diğer kesimleri de aynı şekildeki bir ortamda tutularak, hayatları hiçe sayılıyor.

            Yine, virüs işe gitmekle kalmıyor, oradan da evlere ve diğer alanlara yayılıyor.

            Türkiye’de cılız kalan, daha doğrusu Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) dışındaki sendikaların sessizliği, patronlara ne kadar ortak olduğunun göstergesidir. DİSK, sürekli yaptığı açıklama ve etkinliklerle, işçiler için sağlık ve yaşam hakkının sağlanması için mücadele etti ve ediyor.

Yaşamın tehlikeye atıldığı alanlara emekçileri göndermek, ölümlerden ve hastalığın yarattığı olumsuzluklardan sorumlu olmak demektir.

            Sendikal alandaki mücadelede Türkiye’nin en azından DİSK’i varken, Almanya’da sendikalar tamamen sessiz. Alman Sendikalar Birliği (DGB) ve bağlı sendikalar tarihi görevini yerine getirmedi maalesef. Sendikal alanda bir çok konuda örnek olan Almanya’daki sendikal hareket, maalesef bu pandemi döneminde sermayeye karşı tavır alamadı.

            Daha da acı yanı, sendikalar alanlardan, meydanlardan, fabrika önlerinden ve genel olarak mücadele ortamlarından uzak durarak, suça ortak olmaya devam etmekte. Fabrika önlerinde eylem bile örgütlemekten sakınan sendikalar, işçilerin fabrikaya gidip çalışmasına razı olabilmekte ve bir sakınca görmemektedir.

            Geçtiğimiz yıl Almanya’da 1 Mayıs’ta bile sokağa çıkmayan sendikalar, sokağa ve meydana çıkan sosyalistlere karşı açıklamalar yapma pervasızlığında bulunmaktan bile çekinmediler. “Bakın insanları tehlikeye atıp sokağa çıkıyorlar” diyen sendikacılar, işçilerin fabrikalara gönderilmesine ise sessiz kalıyordu.

            Bu yıl da sosyalistlerin sokağa çıkacağını bilen sendikalar, geçen yıldan farklı tavra girerek, pandemi koşulları gözetilerek, önümüzdeki hafta gerçekleştirilecek olan 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın kutlanması için yürüyüş, miting ve diğer etkinlikler için çağrıda bulunuyorlar. Ama bu çağrılara rağmen, sendikalara güvensizlik o kadar büyük ki, son anda etkinlikleri iptal edebileceğini düşünen devrimci-demokrat kesimler, her ihtimale karşı ayrıca hazırlıklarını sürdürüyorlar.

            Tüm bu etkinliklerde yer alıp, emekçilerin ve tüm halkın sağlık ve yaşam hakkının sağlanmalı için mücadele çağrısı yapılmalı.

            Bu 1 Mayıs’ta farklı gündem dayatmalarından sakınmalıyız. Unutulmamalıdır ki, halkların, işçilerin ve ve genel olarak ezilenlerin ilk gündemi; pandemi ve yarattığı sorunlardır.

Tamamen kapanmalı, aşı kaosu sona ermeli

            Daha önceleri belirttiğim gibi, pandemiyi yenebilecek ve en az zararla atlatabilmemiz için tamamen kapanmayı savunmalı, aşılamanın sorunsuz işlenmesi sağlanmalıdır. Şalterlerin de indirildiği, okulların kapatıldığı, en az 3 haftalık bir kapanmayla önemli yol alınmış olunur.

Almanya’da ülke genelinde aynı -merkezi- korona önlemlerin uygulanmasını öngören yasal düzenleme dün mecliste kabul edildi. Geçtiğimiz hafta bakanlar kurulunda kabul edilen tasarı, dün sadece hükümetin büyük ortağı Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ve küçük ortak Sosyal Demokrat Parti (SPD) tarafından kabul edildi.

Almanya Federal Meclisi’nde kabul edilen “halkı enfeksiyondan koruma yasası”na FDP, AfD ve Sol Parti tasarıya “hayır” derken, önlemlerin yetersiz olduğunu savunan Yeşiller ise çekimser kaldı. Bana göre, pandeminin başından beri en tutarlı tavrı Federal Parlamento’da Die Linke (Sol Parti) göstermekte. Sol Parti merkezi olarak sürekli çağrıda bulunarak, hayati ihtiyacın dışındaki üretimin tamamen durdurulmasını istedi.

Burada sadece Sol Parti ve DİSK’in çalışmaları bizi kurtarmaya yetmez tabii ki. Devrimciler, ilericiler, demokratlar, yani gerçek sorumlunun kim olduğunu iyi bilenler çok daha fazla ön plana çıkmalı, halkları bu konuda yönlendirmeli, mücadeleye katmaya çalışmalıdır. Bu da yetmez, pandemi koşullarını da gözeterek, çok daha fazla meydana çıkmalıdır. Yoksa, tarihte de çok sık örneklerini gördüğümüz gibi; meydan, komple teorisi yapanlara ortak olan faşistlere kalır.

            Biz “Okullar kapanmalı, hayati önem taşıyanların dışındaki üretim yerleri kapanmalı, aşı kaosu sona erdirilmeli” derken eleştiriliyor “Abartmayın, çocuklardan, gençlerden geçmiyor” yalanı başta olmak üzere, çeşitli yalanlarla halkı kandırıyorlardı. Gelinen noktada, haklı olduğumuz bizzat kendi yasalarıyla tasdiklenmiş oldu. Yetersiz de olsa, insidansa göre bilmem kaç sayıdan sonra, okullar kapanmalı, uzaktan eğitime geçilmeli, dönüşümlü ders verilmeli gibi, yine sayılarla oynamaya devam ediyorlar. Okullar, çocuk yuvaları, cafeler, eğlence yerleri, spor alanları, mağazalar ve daha bir çok alan yasada yer bulurken, işçilerin ve fabrikaların durumu yine yer almadı.

            Almasını da beklemiyordum zaten. Hükümet, işçi sağlığından ve hayatından ne kadar uzak olduğunu, salgın boyunca yeteri kadar gösterdi.

Üçüncü dalga, virüsün mutasyonlu çeşitleriyle de birlikte dalga dalga çoğalmaya devam ediyor. Kriter olarak belirlenen “100 binde haftalık vaka sayısı” mutasyonlarla birlikte çok daha fazla artar oldu. İnsidens sürekli artarak korkunç seviyelere geldi. ”Sokağa çıkma yasağı saat 20’de mi olsun 22’de mi olsun?”, “Berberler maskeli mi olsun, maskesiz mi olsun?”, “Bilmem hangi önlem 200’de mi 165’te mi kapansın?” gibi tartışmalarla, konuyu sürekli özünden saptırdılar.

Almanya’da çıkan yeni yasanın da özü budur. Yoksa, “Merkezi karar alamıyoruz ve bu nedenle çözemiyoruz” bahanesinde bulunmak, kocaman bir yalan. Özellikle, İspanyol Adaları’na tatile izin veren devlet, Almanya’da saat 22-05 arsı sokağa çıkma yasağı uygulayarak sorunu nasıl çözebilir. Bu saatlerde iki kişinin bile dışarıda birlikte olması yasaklanırken, aynı anda yüzlerce, binlerce emekçi çalışma alanlarına gönderiliyor.

300 mü, 500 mü? Şalterleri indirmek için insidensin kaç olması ve daha ne kadar insanın ölmesi gerekiyor?

            Devletler, hükümetler, salgın ortamına rağmen, patronların çılgın kar hırsına karşı koyamıyor. Patronlar, hükümetlerin ve sendikaların üç maymunu oynamalarından faydalanarak, kârlarına kâr, sermayelerine sermaye ekliyor.

            Daha iki-üç hafta önce, Paskalya Bayramı esnasında “yanlışlıkla” 1+1 bir bayram günü ilan edilmesini isteyen başbakan Merkel ve hükümet, patronlarda azar işitmesinden sonra, bu kararı hemen iptal edip, üzerine bir de özür dilediler.

            Yine, halkı korumaktan uzak, sermayeden yana olduğu açık olan yasa tasarısı bakanlar kurulunda oylanmadan önce, “gerekli” yerlerden uyarı aldı zaten.

 Kapitalistler karar öncesi tekrar uyardı: Göz dağı veren sermayedarlar, kötü gidişatı görmezden gelip, ekonominin batacağını belirterek, korku saldı. Tekelci kapitalizmin temsilcisi, Alman Sanayiciler Birliği’nden kapanma uyarısı gecikmedi. Alman Sanayiciler Birliği Başkanı Russwurm, ülke çapında haftalar sürecek bir kapanmanın ekonomiyi çok kötü etkileyeceğini ve tedarik zincirinin çökebileceğini ifade etti.

Bu yönde de adım atan hükümet ve destekçileri, efendileri patronlarının sözünden çıkmadı.

Salgın küresel, çözüm de küresel olmalı

Koronavirüsü Covid-19’un Çin’de ortaya çıkışı bir buçuk yılı geçti. Avrupa’ya gelişi de bir yılı çoktan aştı. Bu salgın için önce epidemi ve sonra da Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından resmen pandemi ilan edildi. Yani küresel salgın. Endemik olabileceği de bir ara dillendirilmişti.

            Sonuçta tam bir yıl önce 11 Mart’ta DSÖ tarafından pandemi ilan edildi. Yeni Koronavirüs (Covid-19) artık hayatımıza çok fazla girmişti. Covid-19, bulunduğumuz asrın en büyük salgını olarak hayatımızda yerini almıştı.

            Pandeminin ilan edildiği 11 Mart 2020 tarihinde ortalama dünyada günlük vaka sayısı 3 bin 600 iken, bugün bu sayı 800 bin civarlarında. Yine bu tarihte 114 ülkede toplamda 118 bin civarında vaka vardı ve 4 bin 291 kişi de hayatını kaybetmişti.

            Bugün itibarıyla dünyada toplamda 141 milyondan fazla kişiye Covid-19 virüsü bulaşmış, 3 milyondan fazla kişi ise hayatını kaybetmiştir. Bir de buna bazı ülke ve yönetimlerin vermediği, vermek istemediği sayıları da eklersek, durumun insanlık için korkunç ortamının fotoğrafı daha da net görülecektir.

Sermaye öldürüyor

Almanya, Türkiye ve başka ülkelerde milletvekillerinin, bakanların karıştıkları salgınla bağlantılı dezenfektan, maske, hastane ve diğer alanlardaki yolsuzlukların da hesabı sorulmalıdır. Salgın ortamını bile hiçe sayan, bu insanlık suçuna ortak olan diğer tüm bakanlar, milletvekilleri, yetkililer, organlar, belediyeler ortaya çıkarılmalı halka hesap vermelidir. Bunların hepsinin görevine son verilmeli, ortak oldukları veya adına kâr sağladığı patronlarla birlikte yargılanmalı, halktan çaldıkları halka geri verilmelidir.

Kâr hırsı ol(a)madan yaşayamayacak olan kapitalizmin ve onun olmazsa olmazı özelleştirmenin gerçek yüzü budur. Tekelci burjuvazi için çalışanların sağlığı ve hayatının önemi yoktur.

***

Pandemiyle ilgili olarak, bu yazıda son olarak özet görüşüm şudur: Salgınların ve önlen(e)meyen zararının gerçek nedeni tekelci sermaye ve onların durdurul(a)mayan çılgın kâr hırsıdır.

Özellikle de sağlığın “özeli” olmaz!

Başta aşı patentleri ve işletmeleri olmak üzere, bağlantılı tüm fabrikalara el konup kamulaştırılmalı ve tüm insanlığın yararına sunulmalıdır. Pandemi üzerinden kazanılan servetlere el konup, pandemiyle mücadeleye harcanmalıdır. Bu alandaki özelleştirmeye de son verilmeli, pandemiye karşı kesin sonuç alana kadar, şalterlerin de indiği “tamamen kapanma” sağlanmalıdır.

Salgın ortamının, ölümlerin ve meydana gelen tüm olumsuzlukların gerçek sorumlusu kapitaldir.


Hüseyin Şenol – 22.04.2021

Tags: , , , , , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑