Makaleler

Published on Ağustos 2nd, 2020

0

Hacı Dürbünü – Naim Kandemir

Çocukluğumda hacca gidenlerin yolunu çocuklar da dört gözle beklerdi. Mahallede ve evlerde hep böyleydi. Hacılar, belli başlı hediyeler getirirlerdi yanlarında hanesindekilere ve ahbaplarına vermek için. Bu hediyelerden en bilinenleri: tesbih, hurma, esans(hacı yağı), zemzem suyu ve o zamanki biz çocukların zaman içinde büyülü oyuncağı olmuş olan Hacı Dürbünü’ydü.

Aslında dürbünle bir ilgisi yok bu cihazın ama şekil itibariyle dürbüne benzediğinden sanırım dürbün denilmiş. İçine film negatifleri koyulan yuvarlak kartları vardı ve yanda bulunan butona basarak bakmaya doyduğumuz negatifi atlatıp yenisine geçerdik.

Şimdi öğreniyorum; dünyadaki ismi “stereo viewer” mış. En ünlüsü de “Viev Master”mış. Doğu Alman üretimi bile varmış o yıllarda.

Bu cihazla bakıldığında o yıllarda Kâbe, şeytan taşlama ve oraların resimleri görülüyordu. Hacca gidemeyenlere bir nevi dijital hac!

Bizim evden çocukluğumda hacca giden olmayınca Hacı Dürbünü’yle ben ilk kez İstanbul’da müşerref oldum. Babam her yıl bir kez, matbaasının eksikleri için İstanbul’a sefer düzenliyordu. Ben de yanında çantası! Küçük olsam da aklım eriyor; bu seferler, biraz da taşra esnafının hava almasına yarıyor!

O gidişimizde bizimle babamın çocukluk arkadaşı da geldi. O yıllarda kaldığımız oteller Sirkeci’de. İşportacılık o yıllarda amatör ruhla profesyonelce yapılıyor. Sanki dersin ki o yılların işportacıları İşportacılık Akademisi mezunu! Hepsi sattığı ürün alanında uzman. İlaç prospektüslerinden daha açıklayıcı bilgilerle satış yapıyorlar.

Babam, arkadaşı ve ben otelden çıkıp Cağaloğlu Yokuşu’na tırmanırken etrafı meraklılarca sarılmış bir işportacıya denk geliyoruz. İşportacının elinde işte bu Hacı Dürbünü var. Babamın arkadaşı muzip biri, satıcının elindeki dürbünü alıp güneşe dönüyor ve başlıyor tık tık butona basmaya. Bu sırada bendeki merak peş peşe sorduruyor:

-Erdal amca ne var içinde?

-Yok bir şey, hep İstanbul resimleri…

Erdal amca niyeyse sinirli bir şekilde söylüyor bunu.. Yaşım yetmiyor o zaman sinirinin nedenini anlamama. Ve böylelikle bir Hacı Dürbünü’m oluyor.

***

Zaman ilerleyip yaşımız ergenliğin kapısına dayanınca o Hacı Dürbünü evdeki yerinden alınıp sokaktaki arkadaşlarla birlikte ortak kullanıma sokuluyor.

Tabii, yeni ergenler ne yapsınlar Kâbe resimlerini! Mahallenin sineması Büyük Sinema hemen sokağın başında. Teşrifatçılar mahalleden. Sinemanın perdesinin arkasında, sokağa açılan ikinci bir kapısı var. Biz çocuklar olarak bu kapıdan girip ücretsiz izliyoruz filmi ters de olsa.

Sinemanın kadınlar matinesinde gösterilen filmlerde değil ama, herkese açık matinelerde gösterilen filmlerde, o devirde açık sayılan şuh aktrislerin negatiflerini sinemacı makiniste verdiği talimatla gönüllü olarak makaslatıyor. O devirde o filmleriyle popüler olanlar; Arzu Okay, Mine Mutlu, Seher Şeniz ve Feri Cansel’di.

Bizim teşrifatçılar da yalvarttırarak bize verirlerdi bu makaslanmış negatifleri. Tabii memlekette kapitalizmin gelişmesine paralel olarak, daha sonraları teşrifatçılar bu negatifleri aktrislerin piyasasına göre fiyatlandırıp satmaya başladılar. Popüler olanların negatifleri en pahalı olanlardı doğal olarak. Bir nevi kırpık film borsası oluşmuştu!

***

Epeydir bu Hacı Dürbünü hayatımızda yok. Bayramda bir tanıdığımızın büyüğüyle bayramlaşmaya gittiğimizde, odasının cam kenarında gözüme ilişince, çocukluğumla karşılaşmışım gibi sevinip aldım elime ve bu yazdıklarımı hatırladım.

İnsan çocukluğunu hatırlasa da memleketin ve toplumun bugünkü halini düşününce irkilip başka başka şeyler düşünüyor. Kalabalığın içinde Hacı Dürbünü elimde dalıp gidiyorum.

Bu Hacı Dürbünü günümüzde işlevsel olsaydı, çocukluğumuzda teşrifatçılardan edindiğimiz negatiflerin yerini neler alırdı diye kendime soruyorum. İçim acıyor. Yeşilçam’ın porno yıldızları bile rahibe kalırdı şimdi sıralayacağım bazı karelerin yanında.

Günümüzde baksaydım Hacı Dürbünü’ne ne mi görürdüm? İşte bunları:

-Erkeklik organına “Nur Çeşmesi” diyerek, kendi müridi haline getirdiği insanları kadın-erkek demeden sıradan geçiren Badeci Şeyh*

Ümraniye’de kaçak Kur’an kursunda yatılı kalan çocuklara kurs hocalarının tecavüz etmesi ve bu çocuklardan birinin babasının çocuğuna inanmayıp tecavüzcü hocanın tarafını tutması**

-Bir yatılı kursta çocuklara İslami usullere daha uygun denilip Peygamber donu giydirilerek, sonrasında kurs hocasının bu çocuklara tecavüz etmesi***

Aileler, hocaların çocuklarının ahiretini kurtaracağını düşünürken, bu hocaların cinsel açlıklarının kurbanı çocuklar oluyor.

Çocuklarını bu sapıklardan kurtaramayan bir toplum ahiretini kurtarsa ne olur? Lanet okunacaksa bunlara okunmalı.


Naim Kandemir – 2.8.2020

***

*Badeci Şeyh’in Sır Odası, Timur Soykan, Kırmızı Kedi Yayınevi.

**Hürriyet gazetesi, 27.09.2019

***Cumhuriyet gazetesi, Mine G. Kırıkkanat, 26.07.2020, “Allah belanızı versin!” başlıklı yazısı.

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑