Makaleler

Published on Aralık 27th, 2021

0

Hatay sokaklarında Şam’a ağlamak! | Yusuf Karadaş


Yusuf Karadaş

Yazımızın başlığı Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan’a ait (25 Aralık tarihli yazısı). Kılıçarslan, AKP Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman’a bir ‘Hatay’ yazısı yazma sözü vermiş. Aslında yazının başlığı da “Türkiye’nin açık hava müzesi: Hatay” olacakmış. Ama Hatay sokaklarında gezerken Şam’ın durumunu, Suriye’deki “diktatör bozuntusu”nu ve bizi yönetenlerin ne kadar değerli olduğunu hatırlamadan edememiş. Anlayacağınız yazar, Hatay’ı tanıtım yazısı yazarken bile Suriye’deki savaş yalanlarına sarılmaktan ve Erdoğan propagandası yapmaktan kendini alamamış. O yüzden ben de yazara kendi yazısının başlığıyla bir yanıt vereyim dedim ama bu yazının başlığı da aslında “Hatay’da savaş yalanlarına sarılmak” olabilirdi.

Yazarımız, “ağabey”i Yayman’a söz verdiği gibi Hatay’ı geziyor ve Hatay’ın gerçekten görülmeye değer ‘Arkeoloji Müzesi’nde Hitit kralı Şuppiluliuma’nın bir elinde buğday ve diğerinde kılıç taşıyan heykeline bakarak “ ‘Muktedir’ olmanın iki şartı doyumluk ve güvenliktir” diyor. Sonra Hatay’ın Roma döneminde yapılmış ‘Kurtuluş Caddesi’ne çıkan sokaklarında gezerken gözyaşı döküyor, çünkü bu sokaklar daha önce çok gezdiği Şam’ın sokaklarını hatırlatıyor.

“Adil olmayan, zulm ile âbâd olunacağını zanneden bir diktatör bozuntusu, Şam’ı ve tüm Suriye’yi doyumluksuz ve güvenliksiz bırakarak ‘insanlığın ortak mirası’na ihanet etmeyi seçmişti” (anlatım bozukluğu yazara ait) diyerek olup bitenin tek sorumlusu olarak gösterdiği Esad’a kızıyor ve sonra gözyaşı dökmesinin nedenini şöyle açıklıyor: “Hatay’da, Şam’ın sadece 200 kilometre uzağında bizi bir arada tutan şeyin ne denli kıymetli, ne denli önemli olduğunu düşündüğüm içindi o gözyaşları.”

Yazarımız ‘bizim muktedir’in ülkeyi nasıl yönettiğini; bir yanda derinleşen açlık ve yoksulluğu ve öte yanda artan baskı ve yasakları görmüyor. Bunu geçtik ama halkın doymasından ve güvenliğinden söz eden yazarımız keşke Antakya sokaklarında gezerken halka da sorsaydı: Neden Suriye savaşının başladığı günden bu yana yüzleri gülmüyor? Neden aradan geçen on yıla rağmen kendilerini hâlâ güvenlikte hissetmeyip tedirgin oluyorlar?

Çünkü o zaman bu tablonun yaratıcısı “diktatör bozuntusu” listesine başka adların da eklendiğini görecekti.

Ticaret ve turizm kenti Hatay, Suriye savaşının faturasını en ağır ödeyen kentlerin başında geliyor. Üstelik halk sadece cihatçı çetelerin yanı başındaki İdlib’de konuşlanmış olmasından değil, aynı zamanda kendi kentlerinin bu çeteler için bir lojistik merkezi haline getirilmiş olmasından da tedirginlik duyuyor.

Peki, bu tablonun yaratıcısı kimler?

2010 sonlarında Tunus’ta halkın Bin Ali diktatörlüğüne karşı ayaklandığı günden bu yana iki şeyi birbirinden ayırdık. Halkların “Ekmek, Onur, Özgürlük” talepleriyle diktatörlere karşı başlattıkları ayaklanmalardan yana olduk. Ama aynı zamanda emperyalistlerin ve bölgedeki işbirlikçi gericiliklerin bu hareketleri kendi çıkarları için kullanmaya yönelik savaş ve müdahalelerinin de karşısında olduk.Reklam

ABD ve Fransa’nın desteğinde Suriye’ye müdahalenin başını çeken Erdoğan iktidarı, S. Arabistan kralı ve Katar emiri ile silahlandırdıkları cihatçı çeteler başarılı olsaydı Suriye bugünkünden daha iyi bir yerde mi olacaktı?

Bu sorunun yanıtı için çok uzağa gitmeye gerek yok; Libya’ya bakmak yeter! Libya bugün paylaşım mücadelesi halindeki emperyalistler, bölge gericilikleri ve silahlandırdıkları gruplar arasında paramparça olmuş durumda.

Erdoğan iktidarının desteklediği cihatçı grupların Afrin’de ‘ganimet’ adı altında yaptıkları vahşet ve yağmayı hatırlayınca insan bunların Şam’a girişini düşünmek bile istemiyor. Çünkü o zaman uğruna ağlanacak bir Şam bile kalmazdı!

Esad rejiminin bölgedeki baskıcı/dikta rejimlerinden biri olduğuna şüphe yok. Ama Erdoğan iktidarı başta Suriye’ye müdahale eden ve bu müdahaleyi destekleyen güçlerin derdinin demokrasi ve Suriye halklarını kurtarmak olmadığı da kesindir.

Çünkü bunların müdahalesi ve desteği sayesinde insanlık düşmanı barbar çeteler bütün bölge ve dünya için bir tehdit haline geldiler.

Çünkü bunların başlattıkları savaşlar, ülkeleri büyük bir yıkıma uğratarak yüz binlerce insanın ölümüne ve milyonlarcasının evini, yurdunu terk etmesine neden oldu/oluyor.

Çünkü, “demokrasi” diyerek Suriye’ye müdahale edenler, bu savaşı da kendilerine dayanak yaparak kendi ülkelerinde Ortadoğu diktatörlükleri ile yarışır bir baskı rejimi kurdular.

“Bizi bir arada tutan değerlerden” söz eden Kılıçarslan, 2017’de yapılan referandumda Hatay’ın iki ilçesi Defne ve Samandağ’ın neden ‘hayır’ oyunun ülkede en yüksek çıktığı yerler olduğuna dönüp baksın. Çünkü karşısında “Reyhanlı’da 53 Sünni vatandaşımız şehit edildi” diyerek kendi vatandaşlarını mezheplerine göre ayıran mezhepçi bir zihniyet görecektir.Reklam

Tıpkı aynı zihniyetin Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarını bile tehdit olarak görüp Rojava’ya saldırması; ülkede demokrasi ve hak eşitliği isteyen Kürtlere “Yallah Kürdistan’a” diyerek dışlayıcı bir milliyetçi-şoven politika izlemesi gibi.

Bugün iktidarın bütün bu kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı politikalarına rağmen ülkede yaşayan halklar ve inançlar bir arada yaşayabiliyorsa bu onların demokrasiye, laikliğe ve barışa olan inançları ve bu temelde süren mücadeleleri sayesindedir.

Hatay gezisinden Erdoğan propagandası çıkarmaya çalışan Yeni Şafak yazarına söylenebilecek tek bir şey kalıyor: Siz Şam’dan önce içine battığınız suç ortaklığına ve kendi günahlarınıza ağlayın!


Yusuf Karadaş – Evrensel – 27.12.2021

Tags: ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑