Yazarlar

Published on Eylül 30th, 2020

0

HDP’lilere dair – Mustafa Kumanova


Özgürlük bizim her şeyimiz. Özgürlük satılmaz ve satın alınamaz! Ve özgürlük susmaz ve susturulamaz!..

Çok sonradan var edilen bir şeyi, öyle olmamasına rağmen, ezelden beridir varmış gibi gösterip, onu fanatikçe savunmak psikolojik bir rahatsızlık olsa gerek. Ulusalcıların yaptığı işte tam da budur. Ulusun ezelden beri var olduğu gerçekliğine kendilerini inandırmaları. Gerçeklik diye inandıkları, düştükleri dipsiz karanlık kuyudan başlarını kaldırıp aydınlığı görememeleri gerçeğidir. 

Oysa sömürüye dayalı burjuva uygarlığında gerçek çok açıktır. Üzerine milliyetçilik kıyafeti dikilen ve onu üzerinde sergilemeye can atanlar ezilenlerdir ve sömürülenlerdir, işçileridir. İnsanlık tarihinin çok sonraki bir aşamasında var olan milliyetçiler ve yarattıkları milliyetler insanların duygularına hitap ettiği ve onları okşadığı için de politikleştirildiği oranda insanlara bir kimlik sağlamış ve böylece derinlere kök salmıştır. Evet, ulusçuluk, milliyetçilik ya da ulusalcılık, adına ne derseniz deyin, siyasal bir kimliktir aynı zamanda. Bu siyasal kimlik, ulusal sınırlar içinde başka etnik kimlikleri baskı altına almada, onları sindirmede meşru bir araç vazifesi görür. Ulusçu hezeyanlar bu ulusal duygunun çiğnenmesinin yarattığı kızgınlıktan ya da absürt bir tatminden kaynaklanır. Kendisine yapılan haksızlıklar karşısında verdiği tepkiyi, kendisi başka ulusal kimliklere aynı haksızlıkları yaptığında veremez.

Bugün CHP ve parlamentodaki tüm partiler söz konusu Kürtler olunca “ulusal” kaygılarla hareket etmekte ve suspus olmaktadırlar. HDP ise malum Kürt hareketinin Ortadoğu ve Türkiye’de yakalamış olduğu kazanımlar çerçevesinde hareket ediyor. Bu iki durumu AKP bence iyi değerlendiriyor. Kitlesel muhalefetin bu iki büyük partisi uzun vadede bir araya gelemez. Gelme noktasında AKP, “Yenikapı Ruhu” ve “Çözüm Süreci” gibi palyatif önermelerle bu bir araya gelişi engelliyor. Ve daha da önemlisi CHP ve HDP’nin dayanışma içinde bir araya gelmelerinde en büyük engel milliyetçi duygular oluyor.

Bugün biz, “demokrasicilik oyununda” tüm toplumsal muhalefeti parlamento ve seçim girdabına sokan anlayış ve yaklaşımlara itiraz ediyoruz. Bunun için parlamento içinde ve dışında yer alan tüm kesimleri bir araya getirecek önemli talepler sunuyoruz: 1- Tüm siyasi tutuklulara özgürlük, 2- Kürtlerin sosyal ve kültürel haklarının (ana dilde eğitim, kürtçe konuşulması vb.) kabul edilmesi, 3- Tüm cemaatlerin kapatılması. Bu konularda bir araya gelmek artık zorunluluk arz ediyor. Bunun dışındaki arayış ve yaklaşımlar AKP ve türevlerinin değirmenine su taşımaktan başka bir fayda sağlamaz. Bel bağlanan İyi Parti, Deva ve Gelecek Partisi gibi güçler bugünkü iktidardan farklı olmayacaktır.

Yaşadığımız zamanlar mutlu zamanlar değil. Gerçi gözyaşlarımızın eksik olmadığı zamanlar oldu mu ki? Acılar, işkenceler, toplu katliamlar, yargısız infazlar, cinayetler ve ortadan kaybetmeler ile geçen onlarca seneler. Düşünebiliyor musunuz bu kadar tehdide rağmen hala vazgeçmedik. Günümüzde delice bir hızla yükselen ulusal gerilimlere, gerici milliyetçi söylemlere, ırkçı kışkırtmalara, militarist baskılara, despotlara, diktatörlere, faşistlere, korkutmalara, sindirmelere, şantaja, komploya ve de ezilenlerin gittikçe artan bir sayıda aşırı milliyetçi ve dinci duygular tuzağına düşerek devrimci demokratik mücadeleden uzaklaşmasına rağmen hala yılmadık. Neden mi? Çünkü bizler umudumuzu hiçbir zaman kaybetmedik! Çünkü bizler sosyalizme olan bağlılığımızı hiçbir zaman yitirmedik! Çünkü bizler düşüncelerimizin metalaştırılmasına ve paranın tahakkümüne ve bizi ele geçirmesine karşı çıktık. Çünkü bizler biliyoruz ki özgürlük, adalet, eşitlik ve sevgi paylaştıkça güzel. Çünkü bizler “Yeryüzünü vatan, tüm insanlığı millet” yapmaya ant içtik! Çünkü sosyalizmin nihai amacı güzel olduğu kadar basittir: Tüm insanların tahakkümden kurtarılması!

Bizim tüm derdimiz budur.

İktidardan düşme tehlikesi baş gösterdiği anda kini kurumsal hale getirerek insanların birbirlerinden nefret ettiği bir ortam yaratıp özgürlüğün, eleştirinin ve söz söyleme hakkının üzerine kanunlarla, para-militer çetelerle, polisle copla gazla gidenler cesaretleri olup da tarihin gerçek yüzüne dönüp bakabilselerdi, bizi orada görebileceklerdi. Paris sokaklarında, Fatsa çamurlarında, Bolivya dağlarında, Kızıldere kırsalında, Che Guevera’da, Ulrike Meinhof’ta, Deniz Gezmiş’te, Mahir Çayan’da ve nicelerinde… Biz sosyalistler o gün oradaydık. O gün orada olduğumuz için de bugün buradayız. Ezilenlerin, fikirlerinden dolayı tutuklananların, sesleri engellenenlerin, ırkından, dilinden, dininden, cinsiyetinden, kültüründen, etnisitesinden dolayı baskı ve zulüm görenlerin yanında ve her türlü icat edilmiş milliyetçiliğin ve politikleştirilmiş dinin karşısında buradayız.

Ve işte bu nedenlerden ötürü gözaltına alınan HDP’lilerin ve tüm siyasi tutukluların ve de tutuklu tüm gazetecilerin yanındayız! Sessiz seslerin sesi gibi görünsek de susmayacağız. Birkaç kişi olsak da desteğimizi esirgemeyeceğiz. Çünkü özgürlük bizim her şeyimiz. Özgürlük satılmaz ve satın alınamaz! Ve özgürlük susmaz ve susturulamaz! Ve Özgürlük Daima Ezilenlerin Yanında Olduğunda Özgürlüktür!


Mustafa Kumanova – 30.09.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑