Kadın

Published on Nisan 17th, 2021

0

İstanbul Sözleşmesi feshi sonrası neler yaşanıyor?

İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nden bir gece yarısı kararnamesiyle çekilme kararının verildiği 20 Mart tarihinden bu yana neler yaşandı?

Türkiye’nin resmi adıyla “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, yaygın ismiyle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının verildiği 20 Mart tarihinden bu yana kadınlar pek çok hak ihlali ile yüz yüze kalıyor. Bu ihlallerin başında da şiddete uğradıkları gerekçesiyle karakollara başvuran kadınların taleplerinin reddedilerek savcılığa ve aile mahkemesine yönlendirilmeleri geliyor.

Anlaşma hala yürürlükte

esitlikadaletkadin.org’da yer alan habere göre, geçen günlerde konuya ilişkin açıklama yapan İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat Şükran Eroğlu da bu süreci doğrulamış, karakollara başvuran kadınların “Aile mahkemesine başvuracaksınız” denilerek geri çevrildiğine yönelik çok sayıda duyum aldıklarını ifade etmişti.

Oysa İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, sözleşmenin çekilmeyi düzenleyen maddesine göre şu anda halen resmileşmiş değil. Sözleşmenin çekilme kararını düzenleyen 80. maddeye göre, sözleşmenin feshi, konuya ilişkin bildirimin Genel Sekretere ulaştırıldığı tarihten itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe girer. Yani, bu maddeye göre, Türkiye, 2011’de ilk imzacısı olduğu ve geçen 20 Mart’ta çekildiğini duyurduğu sözleşmeye hukuken halen bağlı.

6284 sayılı yasaya da aykırı

Öte yandan hâlihazırda uygulamada olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu’na göre de, kolluk şiddete karşı her türlü önlemi almak ve şiddete uğrayan kadınları yönlendirmek zorunda. Nitekim yasanın 8. maddesinin üçüncü fıkrasında koruyucu tedbir kararının verilebilmesi için delil ve belge aranmayacağı da açık bir şekilde ifade ediliyor: “Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.”

Uzaklaştırma kararı aldırmak artık çok zor

20 Mart’tan bu yana yaşanan ihlalleri değerlendiren Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER) de karakollara başvuran kadınların tedbir kararı aldırmalarının fiilen engellendiğine dikkat çekiyor. KA.DER ayrıca sözleşmeden çekilme kararı öncesi mahkemelerin koruma tedbiri kapsamında 6 aya kadar uzaklaştırma verdiğini ancak sözleşmeden çıkılmasının duyurulmasından itibaren yerini koruma tedbirlerinin reddedildiği ve mevcut uzaklaştırma kararlarının uzatılmadığı yeni bir fiiliyata bıraktığını vurguluyor.

Sözleşmeden çekilinmesiyle ile birlikte yaşanan somut hak kayıplarından bir diğeri ise istismar faillerinin tutuklanmasının istisnalara bırakılması. Sözleşme kapsamında cinsel istismar faillerinin tutuklu yargılanması sorumluluğu varken, sözleşmeden çıkılmasının ardından cinsel istismar failleri haklarındaki şikâyetlere rağmen karakollardan salıveriliyor.

Ne olmuştu?

Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 20 Mart 2021 Cumartesi İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı olarak feshedildiğini duyurdu. Fesih kararı 23 Mart 2021 Pazartesi günü Avrupa Konseyi’ne de bildirdi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada “Fesih kararının” nedeni olarak “Sözleşme’nin eşcinselliği meşrulaştırıyor olması” iddia edildi.

Kadınlar, 20 Mart’tan beri Türkiye’nin birçok ilinde İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya devam ediyor.

İstanbul Sözleşmesi hakkında

Tam adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldı ve ilk imzalayan ülke Türkiye oldu. Sözleşme 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi.

Sözleşme, ”kadına yönelik şiddet”, ”aile içi şiddet”, ”kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, ”kadın” kavramlarını tanımlıyor.

Uluslararası alanda kadına yönelik ve aile içi şiddetle ilgili ilk bağlayıcı belge olma özelliğini taşıyan sözleşme şunları içeriyor:

İstanbul Sözleşmesi psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türlerini kapsıyor.

Sözleşme çerçevesinde eviçi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet edimini içerecek şekilde kadının korunmasını esas alıyor.

Kadınları konumlandırırken “aile” olmayı, evlilik birliği içinde bulunmayı ya da aynı evi paylaşıyor ya da paylaşmış bulunmayı gerektirmiyor.

Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler öncelikle devlet görevlilerine yönelik. Devlet kendi adına hareket eden görevlilerinin İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmesini sağlamak zorunda.

Devletlerin sorumluluğu bununla sınırlı değil. Şiddeti gerçekleştiren ister kadının sevgilisi, ister kocası, ister babası, ister patronu olsun, yani kim olursa olsun şiddetin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi yükümlülüğü de devlete ait.

(Bianet)

Tags: , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑