Makaleler

Published on Ekim 10th, 2020

0

Kadının kaleminden: Faşizm genetik bir hastalık mıdır? – Gül Güzel

Faşizm, ırkçılık kelimeleri günümüzde en çok kullandığımız terimler arasına girdi. Hâlbuki ki bizler okullarda ders görürken, modernleşme ve bilimin, adalet ve demokrasinin sınıflar arasındaki haksızlıkları kaldıracağını dinler, konuşur ve bu konuda umutlar büyütürdük… Peki o zaman ne oldu da, gelinen 21.yüzyılda bu konuda daha da geri konuma düştük?…

Faşizmin genetik değil, bir anlayış, siyasi bir duruş olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Yanlış olan bu konuda susmak, karşıt cephe içinde aktif yer almamak, pasif duruma düşmektir. Bu tutumun günümüzdeki ırkçılığın yükselme neden olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. İnsan haklarının ihlal edilmesi, onurunun ezilmesi suçlarının işlenmesi, aynı zamanda kendini adaletli, devrimci diye lanse eden bizlerin de susması ve karşıt duruş sergileyememesindendir.

Susmak onaylamaktır

Susmak, tarafsız olmak anlamına gelmez. Tersine işlenen suçu kabul edip, onaylamaktır. Ötekileştirme, asimile etme siyaset ve eylemlerine karşıt duruş ve siyaset yürütmediğimiz zamanki sessizliğimiz da ırkçılıktır.

Kitleler- insanlar arası gelişen güvensizlik, itibarsızlık, kurumların bu yöndeki çalışmalarındaki kin, nefret, utanmazlığı açığa çıkıp, görünür hale gelmiştir artık. Onun için kendi kendimize de sormak gerekiyor: Irkçılık ve benzeri yaklaşımlar, herhangi bir hastalık veya soydan gelen genetik bir durum ve tutum mudur? Faşizm ideolojisi günümüzde modernleşerek, görünür hale gelmeyi nasıl başarıyor diye kendimize sorduğumuzda, bu düşüncelerin sadece farklı anlatılmaya çalışılarak modernizenin arkasına gizlenildiğini görürüz. Uzun sözün kısası 21.yüzyıl faşizmin yüzyılı olma özelliğini taşıyor ve kazanmıştır.

Bilim ve Demokrasi anlayışı

Diğer bir açıdan yanılgıya düşen bir algımız vardır: Tahsilli, eğitimli olanların adaletli düşünüp, insani değerlere saygılı olduğu… Eğer gerçekten eğitimli insanlar ırkçı, faşist, inkar ve imhacı olmasalardı, neden hakim ve savcılar 1972’de Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamına karar verdiler ki? devam edersek, bir gecede yaşı küçültülerek idam edilen Seyit Rıza ve yine yaşı büyütülerek asılan Erdal Eren’in asılma kararını verenler tahsilsiz ve cahil olduklarından mı, yoksa imhacı ırkçı, faşizm düşünce ve iradesine sahip olduklarından mı? Aynı şekilde insanları ve doğayı zehirleyip, katletmek için kimya laboratuvarlarında çalışan ‘Bilim adamları’ tahsilsiz ve eğitimsiz oldukları için mi, bu zehirli kimyasal bombaları yapıyor? Bu konuda örnekleri çoğaltabiliriz… o yüzden, yalnız bilim, eğitimli olmak değil, bilim ve eğitimi onurun ve hakkaniyetin eşliğinde karşılıklı empati, kabullenme, karşılıklı önyargı ve ötekileştirmenin insanlık suçu olduğu yönünde kullanılması gereği anlaşılmadıkça, bilim ve eğitim kötüye kullanılmış olur. Çünkü karşılıklı önyargı ve ötekileştirmenin demokraside yeri olmamalı. Demokrasi, karşıt nefret anlayışının gelişmemesine ve insan onuruna hizmet ederek, içi doldurulması gereken bir tutum, yaşam ve yaklaşım şekli olmalı.

Toplum ve Duyarlılık

Toplumun kin ve nefretten uzaklaşmaması, duyarsız olmasına ve demokrasiyi zayıflatmasına neden oluyor. İnsanların farklılıklarıyla karşılıklı birbirini kabullenmesi 21.yüzyılın demokrasi anlayışı olmalıdır ki, imha, savaş, doğa afetleri, cins katliam ve farklılığı son bulsun. Yani, ’Her kes – her kestir’ denilebilerek, birbirini kabullenmesi. Kin, nefret, ve ırkçılığa karşı aynı tarzda yaklaşmakla değil, birbirimizi karşılıklı anlamak için diyalog kurarak, konuşarak, anlayarak siyasi partilerin kendi çıkarları  için yürüttükleri oyunları boşa çıkarabiliriz. Siyasi parti ve benzerlerinin yürüttüğü 21.yüzyıl kirli oyunları değil, onurlu, karşılıklı anlayış, diyalogla faşizme karşı mücadele etmek tahsilli, tahsilsiz tüm insanlığın görevi olmalı ki, geleceğimize ve çocuklarımıza daha adaletli bir gelecek sunalım. Adaletli, insan haklarının karşılıklı kabul gördüğü, savaşsız, talansız gelecek için hepimizin üstüne düşen görevi yapması, bu görevi sürekli başkasından beklememesi umuduyla…

Aynı şekilde çocuklarımıza güzel bir dünya bırakma yerine,

dünyayı güzel düşünen, adaletli çocuklarımıza bırakalım! derim.


Gül Güzel – 101.10.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑