Makaleler

Published on Ekim 19th, 2020

0

Karabağ Sorunu ve içimizdeki şovenizm – Hasan Aksu


Bizi her türlü şoven, ırkçı ve milliyetçi düşüncelerden arındıran ve ayıran ve var olmamızı gerekli kılan da Kaypakkayaca düşünmektir…

Türkiye Komünist Hareketi yüz yılı aşkın süredir egemen ulus şovenizminin etkisini kıramamış, hâlâ da kırma cesaretine sahip değildir. İbrahim Kaypakkaya yoldaş, yetmiş yıllık Pantürkizm-Panislamizm’in yıkılmaz kalesine atom bombası etkisi yapan ideolojik saldırıyla neşteri vurarak yıkılmaz gözüken duvarı yıkarak, Türkiye’de, Türkiye Kürdistanı’nda, bölgemizde yolumuzu aydınlatmıştır. Ve hâlâ bu evrensel teori yolumuza ışık oluyor.
Kaypakkaya yoldaşın Türk şovenizmine vurduğu ideolojik darbe yıkılmaz denilen duvarları kökünden sarsmış, parçalamıştır. Toprağımızda bu sarsıcı ve önü alınmaz fay kırılması geleceğimize ışık, çeşitli milliyetlerden ezilen ulus ve azınlıklara ilham kaynağı oluyordu. Ve ilham aldığımız bu tespitler ve elli yıla yakın geçmişimiz haklı olarak bizi bu günlere taşıdı. Kaypakkaya yoldaşın milli mesele ve azınlıklar sorununda yaptığı tahliller, aynı zamanda Kemalizm’e karşı ideolojik baş kaldırımınızın kararlı duruşumuzda olmazsa olmazıdır. Bugün Türk şovenizminde kırılmalar yaşanıyorsa eğer, bu Kaypakkaya’nın ve onu bugüne kadar taşıyanların eseridir diyebilirim. Burada abartı aramak yüz yıllık tarihimizi anlayamamaktır.
Burada birilerinin dogmatizm aramalarına gerek yoktur. Gerçekle uyuşmayan, yeniden dünyayı keşfetme uğraşısında olan eski yoldaşlar, deyim yerindeyse Troçki’ye ürkekçe el sallamakta, hâkim ulus ideolojinin etkilerini saklı tuttukları akıl kitaplığında depreştirmekteler. Açık ve aleni konuşmaktan çok, kaçak dövüşmeyi benimsiyorlar.
Siyahın ve beyazın olduğu genellemesi için de, “O da kötü, o da kötü, biz ikisine de karşıyız, öz itibarıyla ikisi de aynı.” diyerek, işi kurtarmaya, kendileri gibi düşünmeyenleri ise hakir görme, aşağılama cesaretini kendilerinde buluyorlar. Ve “Yapma, sen bizdensin bunun için sana uzun uzun konuşma hakkı verdik,” komedisine tanık oluyoruz.
Ama diğer tarafta, yetmişli yılların başında Filistin’de bulunduğu dönem yakalanmış, İsrail’de mahpus yatmış ve sonrası “Ortadoğu uzmanı olmuş,” Faik Bulut arkadaşın Kürt milliyetçiliği ve de karşısındaki insanın görüşlerine tahammülsüzlüğü ve aşağılayıcı (aslında şovenizm) milliyetçi konuşmasına, yöntemine ve üslubuna ses çıkaramamış, masayı terk eden en azından dinleyicilere saygısız davranışına sessiz kalarak, çifte standart uygulaması yenilir yutulur değildi. İnsani açıdan ele alındığında dahi bu bir saygısızlıktır. Diğer görüşten, Ermeni arkadaşın sözlerinin kesilmesi, karşı savunmaya geçilmesi, küçümseyerek ayrımcılık yapıldı.
Bu gibi anlayışların altını biraz kaldırdığımızda ortaya hâkim ulus şovenizmi, dinsel ve mezhepsel küçümseme çıkmaktadır.
Siz ne sanıyorsunuz; yüz yıl soykırım, baskı, zulüm ve tehcirle bir ulusun varlığını, kültürünü, değerlerini, dilini, dinini en barbarca yok edeceksiniz ve şimdi de kalkıp; “bana güven ve benim gibi düşün” diyecek ve senin gibi düşünmediği için de, sözünü kesme ve herkese eşit ve tarafsız davranmayı bırakıp karşı tarafı onaylar konuşma yolunu kendine mubah göreceksin… Bu davranışın, tarzın onaylanır bir doğruluğu yoktur. Empati kurarak tavır ve davranışlarımızı ölçebiliriz. Sonrası yapılan yanlışı telafi yoluna gitmek kimseyi kurtarmaz.
Artık öyle bir dünya yok kardeşim! Biz çok Kaypakkayacı gördük, Perinçekçi oluverdi, biz çok fanatik Kaypakkayacı gördük yelkenleri suya indirip, Kemalistlerle kol kola Kürt, Ermeni, Rum, Laz ve diğer azınlık milliyetlere düşmanlığa soyundular. O sebeple, azınlıklar sorununda bir şey söylemeden önce bin kere düşüneceksin! Sabır doğruyu bulmaya yardımcı olur. Hassas ve oldukça ince bir örümcek ipiyle tutturulmuş azınlıklar sorununa doğru tavır takınmak, bir Marksist-Leninist ve Maoist için en temel sorundur.
Bugün KARABAĞ, Azeri ve Faşist Türk devletleri tarafından işgal ve ilhak edilmek istenmekte olup, uzun yılların plan ve projesi olarak uygulanmaktadır. Karabağ’ın faşist işgal ve ilhakına karşı yürütülen her türlü mücadele, direniş haklı ve de meşrudur. Bu hareketin önderliği bizim doğru tavır almamıza engel değildir. Milliyetçi bir karakterde olabilirler. Olabilir ki, bu direnişi herhangi bir emperyalist kesim de destekleyebilir, bu bizim tavır ve tutumumuzda herhangi bir değişiklik yapmaz, yapmamalı.

Kürt isyanları ve direnişleri ne kadar haklı ve meşruysa, Karabağ’da yaşayan çeşitli milliyetlerin direnişi ve işgalci güçlere karşı başlattığı direniş de o kadar haklı ve meşrudur. Bunun kemi kümü yoktur. Biz somut şartlara ve içinde bulunduğumuz duruma bakarız. En azından Şeyh Sait ne kadar haklı ve desteklenmiş ise Karabağ da bunu on misli hak etmektedir.

Burada niyete göre hareket edilemez. Orta yolcu tavır günümüzde önemli bir sağcı sapma olarak karşımıza çıkmaktadır. Yanlış bir anlayıştır; düzeltilmesi, vazgeçilmesi gereken bir yanlış anlayıştır. Yüz yıllık tarihimizde bu gibi yanlış anlayışlar çokça çıktı, yaşandı, olması gereken yerde bugün bulunmaktadırlar.

Karabağ’da çıkar çatışmalarının özü pazar (toprak) sorunudur, bu doğru bir tespit. Kaypakkaya yoldaş bu sorunun üstüne basa basa şunu demektedir; “Ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesini savunuruz. Ayrılıp ayrılmamaya onlar karar verecektir. Ayrılıp, ayrı devlet kurmalarını yanlış bulmakta, kayıtsız şartsız destekleriz.” der.
Tam da bu noktada İbrahim Kaypakkaya’yı savunma adına bariz yanlışlar yapmak, revaçta olan şovenizme bir nevi yeşil ışık olur ki bunun vebalından kurtulmak gelecekte zor olur.
Ermeni devrimcilerin, Marksist veya Maoistlerin bizlere kaygı ve kuşkuyla bakmasını, güvensizlik taşımalarını anlamak, empatiyle karşılamak gerekir. Bu yanlışlara göz yumacağız anlamına gelmemeli. Aksine ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesini istemek ve onların alacağı kararı yanlış bulmak ve eleştirmek kaydıyla saygı duymalıyız. Bizi her tür egemen zihniyetten ayıran da bu tavrımızdır.
Genel tez adına özneleri görmezden gelmek, ayağı kırılmış ata benzer. Ne kendine ne de gelecek kuşaklara bir iz bırakmaz.
Bırakın biraz da Ermeni ulusu, halkı bize güvensizlik taşıdığını, güvenmediğini, yaşanan soykırım ve bu güne kadar sürdürülen baskı, zulüm, katliam ve faşist karanlık güçlerin yaptığı alçakça infazlarda kaygılı olsun, ürkeklik göstersin, tereddütlü davransın. Haklılar da. Müsaade edelim de biraz da bizi cimciklesinler… Güvensizlik taşısınlar, bu bize bir şey kaybettirmez, bilakis onları anlamamıza yardımcı olur. Biraz vicdanlı olmamızı sağlar. Eşitlikten, kardeşlikten bahseder dururuz ama uygulamaya, pratik yaşama gelince beynimizde yer edinmiş şoven ideoloji depreşmiş, bizi onulmaz yanlışlara götürmektedir. İşte tam da bu noktada ideolojik duruş ve her türlü eşitsizliğe, haksızlığa karşı önce eşit olma mücadelesini vermeliyiz, sonra kardeşliği inşa etmeliyiz.
Yeter artık bunca kin, öfke ve nefret… Kendilerine devrimci, sosyalist, aydın ve komünist diyenler daha ne kadar yanlışlarına devam edecekler, bilemiyorum.
Bugün Karabağ ve Ermenistan’ın ilhak ve işgalci faşist güçlere karşı kendilerini savunması haklı ve meşrudur. Aksi, şovenizmin ve yüz yıllık beynimize nükseden, Lenin’e, Stalin’e, Komünter’e yansıyan, ağır hatalar işlemeye bugün devam ederiz. Tam da bu yanlışı telafi etmenin zamanı şimdidir.
İnsanız ve insanın dil, din, ırk, mezhep ve cinsiyetçi ayrımcılığa karşı olduğumuzu söylüyorsak eğer, Kaypakkaya gibi düşünmeliyiz. Belki abartıyor denilecek ama dünyada 1914-‘15 Ermeni soykırımını ideolojik, siyasi ve politik olarak açıklayan birini tarihimizde göstermek mümkün değil. Türkiye topraklarında karanlığı paramparça eden başka bir Kaypakkaya çıkmamıştır. O yüzden Kaypakkaya, erdemi ve öngörüsü yolumuzu aydınlatıyor, günümüze ışık tutuyor. Günümüzü doğru okumak ve tahlil etmek Kaypakkaya gibi düşünmekten geçer. Bizi her türlü şoven, ırkçı ve milliyetçi düşüncelerden arındıran ve ayıran ve var olmamızı gerekli kılan da Kaypakkayaca düşünmektir.


Hasan Aksu – 18.10.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑