..." /> Kırmızı fularlı kız - İsmail Göçüm

Yazarlar

Published on Haziran 8th, 2020

0

Kırmızı fularlı kız – İsmail Göçüm


Araştırma-Öykü: Kırmızı fularlı kız



Güldü…ama;
Kimse onun kadar güzel gülemedi.

Sevdi… ama;
Kimse onun kadar zarif sevemedi.

Savaştı…ama;
Kimse onun kadar adil savaşmadı.

Yaşadı…ama;
Kimse onun kadar dolu yaşamadı.

Koştu…ama;
Kimse onun kadar hızlı koşamadı.
…~…
Boyalı basından okuduğumuz haberlerin yüzde kaçı yalan, kaçı gerçek…

Egemen sınıfın basın anlayışı, insanların olayların peşinden koşmasını değil, yalan yanlış haberlerle insanların beyinlerinin bulandırmasını sağlamaktır. Dolayısı ile haberin peşinden koşan ve kendi sesini duyurabilen çok az sayıda gerçek gazeteci vardır. Kamuoyunda, basında “kırmızı fularlı kız” olarak bilinen Ayşe Deniz Karacagil hakkında çok şey yazıldı, çizildi, söylendi.

Hakkında yazılıp söylenenlerin yüzde kaçı gerçek, kaçı yalan. Yalan haberin içeriğine bakıldığında, kasıtlı olarak insanların beyinlerinde gerçek haberin zorla çarpıtılarak yansıtılması doğrultusundadır. Mahkeme tutanaklarına geçmiş doğru kayıtlar bile burjuva basında çarpıtılarak kamuoyuna yansıtılmaktadır. Duruma göre kendisine pay çıkaran boyalı burjuva basını Ayşe Deniz Karacagil’in mahkeme tutanaklarında ne ile suçlandığı ve hangi örgütle ilişkide olduğu çok net ve açık olmasına rağmen, hatta, cenaze tabutu üzerindeki semboller bile her şeyi açıklamasına rağmen, haberlerin çarpıtılarak kamuoyuna servis edilmesinin arkasında DD (Derin Devlet) ya da Devletin MİT ( Milli İstihbarat Teşkilatı) nın olduğu gerçeğidir.

Burada, bu kurumlar tarafından verilmek istenen mesaj, Devlet tarafından marjinalleştirilmiş ve kamuoyunda “terörist” olarak propaganda edilen DHKP-C ve PKK ile ilişkilendirilip, ötekileştirilerek olayın kapatılmasıdır.

Burjuva basın ve medyasında yazılan çizilen ve çekilen resimler ve röpörtajlarda zorlama ile bir PKK gerçeği olduğu anlaşılıyorsa da, olayların gerçeğini bilen ve derinlemesine araştırıp inceleyenler açısından hiçte, durumun burjuva basına yansıdığı gibi olmadığıdır. Olayın gerçeklik payı araştırıldığında, Ayşe Deniz Karacagil’in Kandil’de PKK kamplarında eğitim görmekten başka fazlalığı yoktur.
60 lı 70 li yıllarda Beka vadisinde FKÖ kamplarında eğitim gören Türkiye Devrimci Sosyalist hareketinin önderlerinden; Deniz Gezmiş ve arkadaşları, Mahir Çayanlar ve arkadaşları, İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşlarını o dönemi yaşayanlar bilir. Bu gün yaşananlarda aynen o günler gibidir. MLKP-KKÖ saflarında savaşan ve 29 Mayıs günü Rakka’nın IŞİD’ten temizlenmesi hamlesinde yaşamını yitiren Ayşe Deniz Karacagil ve arkadaşları için de aynı durum sözkonusudur. Tabi sözkonusu Türkiye devletinin Kobanideki IŞID desteği sözkonusu olunca, devletin sivri okları oradaki PYD PKK varlığına ve Rojovadaki kadın devrimine karşı işaret eder. Oysa ki; Rakka da, İŞİD militanlarının kadınların ırzına geçerken, Demir kafeslerde diri diri yakılmaları söz konusu bile edilmezken, onlar için Rojovadaki gerçeği ve İŞİD terörüne karşı direnenkerin yaşamlarının haber değeri bile yoktur. Dolayısı ile burjuva basınında Ayşe Deniz Karacagil ile ilgili yazılan çizilen hiç bir olayın gerçeklik payı yoktur.

Kaldı ki; Ayşe Deniz Karacagil, Gezi Parkı direnişi ile yükselen bir özgürlük sevdalısıdır. Eğer, Devlet onu gerçekten terörist olarak yargılamak istiyorsa önce devleti yönetenler bu suçtan yargılanmalıdır.

Devlet PKK ile kolkola iken, PKK ile Oslo görüşmelerini gerçekleştirirken, Devlet Habur sınır kapısında mahkeme kurarak PKK’lileri özgürleştirirken, Devlet’in başı Erdoğan, Urfa’da Şivan Perverle, Barzani ile kolkola Meğri meğri şarkıları ile halkı çoştururken, Devletin bakanları Dolmabahçede PKK ile barış mutabakatı imzalarken, hiç bir unsur suç olarak görülmeyecek, Ayşe Deniz Karacagil teröristlikle, PKK ya katılmakla suçlanıp yargılanacak. Burada ne olduğunu ancak; sağ duyulu, bağımsız göz ile irdeleyip inceleyen insanlar anlayabilir.

Ayşe Deniz Karacagil, 2 Ekim 2013’te yapılan ev baskınlarında gözaltına alınmıştı. Dört sanıkla birlikte tutuklu yargılandıkları davada “Türkiye Cumhuriyeti devletini ortadan kaldırmaya teşebbüs, hükümeti devirmeye yönelik eylem yapmak, polise etkin direnmek, MLKP terör örgütü üyeliği ve kırmızı fular ile sosyalizmi simgelemek” ile suçlandı.

İddianamedeki deliller arasında, “Antalya’dan İstanbul’a Gezi’de hayatını kaybedenlere ilişkin ‘Adalet Yürüyüşü’ düzenleyen gruba destek amacıyla hazırlanan basın metni, Akdeniz Üniversitesi’nde dersliklere asılan, direnişte hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Medeni Yıldırım ve Ahmet Atakan’ın isminin yazılı olduğu afişler ve ağız maskesi” bulunuyordu. 7 Şubat 2014’te tahliye edildiler.

Tutuklu yargılandığı Gezi eylemi davasında yaptığı “etkin” savunmayla tanınan 19 yaşındaki Antalyalı eylemci Ayşe Deniz Karacagil’in, aynı eylem nedeniyle açılan bir başka davada beş yıla kadar hapsi istendi.

Tarih her zaman direnişteki yaşamı yazar.

Savcının iddianameyi okuması ardından savunması alınan Ayşe Deniz Karacagil, şunları söyledi:

“Birileri duymak istemedi. Bizler neden sokaktaydık sorusunu cevaplayacağım.
Tarih her zaman direnişteki yaşamı yazar. Tarihi kanla yazanlar, toplumsal muhalefetin her katmanında onarılmaz yaralar açtılar. Net kanıtlara rağmen yargı, gerçek katilleri aklama çabasında. Antalya’l’da İstanbul’da saldıran palalıların ne olmadığını gördük. Dışarıda birileri bacanaklı-oğullu milyonları cukkalarken, bizim tutsak edilmemize şaşılmaz. İktidardakiler, yüzsüzlüğün bu kadarı denecek kadar açık oynadılar, katilleri akladılar.

Uçurtmalar vurulamayacak

Cezaevlerinde, koğuşlarımıza kadar giren erkek egemen kültür, çamaşırlarımızla dahi dalga geçerek ‘Bu bayrak büyük’ diyebilmektedir. Dışarıda demokrasi diyenler içeride gençleri katletti. Hukukun görmediği her şeyi biz yaşadık ve gördük.
Eylem günü uzun sakallı ve takkeli sivil kişiler bize saldırdı. Ancak onların yargılanacaklarını sanmıyorum. Bundan sonra da çocukların uçurtmalarının vurulmasına izin vermeyeceğiz. Türkiye halklarının üzerindeki bulutların rengi, maviye dönmelidir artık. Biz tüketen değil üreten bir sanatın savunucularıyız. Sanat can çekişiyor, çığlığı biziz. Bize devlet babamız bolca tazyikli su ve kimyasal hediye etti. Gemiciklerimiz olmadı. Gezi direnişini, insanlık onuru için gerçekleştirdik. Yeri geldi öldük, yeri geldi kör olduk, tutsak olduk.

Ülke şaşırmışlar cehennemidir

Kırmızı fuları açıklayayım. Bence bulunmayan o örgüt kumaş fabrikalarıdır. Ülkemiz şaşırmışlar cehennemine döndü. Siz burada bizi yargılamaya çalışıyorsunuz.” dedi

Duruşmanın sonunda mahkeme heyeti, 127 günlük tutsaklığa son vererek, tahliyesine karar verdi.

Tahliyeden sonra 5N1K’da
Tahliyesinin ardından CNNTürk’ten Cüneyt Özdemir’in sunduğu 5N1K programında soruları yanıtlayan Karacagil, savunmasında ve mektuplarındaki bakış açısına uygun yanıtlar verdi. Sistemin yönelişinin farkında olduğunu belirterek, cezaevinde rehin tutulan Kürt Özgürlük Hareketi’nden kadınlarla daha iyi tanışmasının önemine dikkat çekti.

Biraz tatil yapmış olurum’

Cezaevine gönderilirken ‘Biraz tatil yapmış olurum’ diye düşündüğünü belirten Karacagil, “Çünkü en turistik yer Alanya’ya gidiyordum. Bütün turistler buraya gelmek için can atıyor. Biz pek gezemiyorduk ama komikliğe vurmuştum” dedi.

İyimser ruh halinden uzaklaştığı anları ise açık görüş sonraları olarak işaret eden Karacagil her görüşten sonra üzüldüğünü ve uyuyamadığını söyledi.

Gitar, bağlama çalıp İngilizce çalıştı

Kendini hiç hapishanede düşünmediğini ifade eden Karacagil, buradaki günlerini ‘okul’ olarak değerlendirmiş; gitar ve bağlama çalmış, İngilizce pratik yapmıştı.

Cezaevindeyken çoğu kadın, din ve toplum, felsefe, şiir ve romandan oluşan 55’e yakın kitap okuduğunu söyleyen Karacagil, en çok kitap sınırı uygulamasından yakınmış. Karacagil, “Şiir, roman gibi sınırlandırılması da çok saçma. Sanata giriyor, ruh dinlendiriyor ve ayrı sayılması gerekiyor. O yüzden bayağı sıkıntı yaşıyorduk” diye yanıtladı.

Cezaevinden mektuplar gönderdi.

Yargılandığı davada ilk iddianame reddedilip ikincisi yazılan Ayşe Deniz Karacagil, annesi, babası ve kardeşine içerden mektuplarla seslendi. Ayşe Deniz Karacagil, annesine yazdığı mektupta:

“Annem canımın içi. Direncin ve umudun gülü… Koca bir tiyatro sahnesinde, bizi bu dünyaya getirdin ve birileri sürekli senaryolar, skeçler yazıyor. Yazılanları oynamak zorunda bırakıyorlar. Ben bu yazılanlara uymadığım için buradayım. Onların yazdıklarını oynamıyorum, oynamayacağım. Bana bu yolda yoldaş olduğun için cesaret kazanıyorum”diyordu.

Ruhu hep özgürdü.

Ayşe Deniz Karacagil, mektubunda tutsaklıktan ve özgürlükten ne anladığını da şu sözlerle dile getirdi:

“Yaşamlarımızı, oyunlarının içerisine hapsetmeye çalışıyorlar. Kısacası biz burada, siz dışarıda tutsak. Ama şunu gözden kaçırmamalı, özgür ruhlar nerede olursa olsun hapsedilemez. Oyunlarının farkındayız. Bu tiyatrolarını bozacak ve yeni bir sahne kuracağız. Ağaçların, kuşların ve özgürlüğün olduğu, özellikle de renklerin bol olduğu yeni bir sahne kuracağız. Eğitimin, sağlığın, ulaşımın ücretsiz olduğu, insanca yaşamdan yana durup emeğin gerçek gücünün temsili yeni bir oyun yazacağız. Bu oyunun seyircileri olan çocuklarımıza, oyun sonunda güzel bir selam vereceğiz. Onların gülücükleri yankılanacak bu salonda, rengarenk uçurtmaları serçelerle gökyüzünde uçacak.”diye yazmıştı.

Etkin Haber Ajansı’nda yer alan bir habere göre Karacagil 29 Mayıs’ta hayatını kaybetti.

Aynı haber ajansına göre;
98 yıl hapis istemiyle yargılandığı davada delil olarak kullanılan kırmızı bir fular sebebiyle medyada “Kırmızı Fularlı Kız” olarak tanınan Karacagil, 2014 yılında 19 yaşındayken annesine bir mektup bırakarak Kandil’e gitmişti.

MLKP-KKÖ saflarında savaşan ve 29 Mayıs günü Rakka’nın IŞİD’ten temizlenmesi hamlesinde yaşamını yitiren; Haziran Direnişi’nin “kırmızı fularlı kız”ı olarak bilinen Ayşe Deniz Karacagil’in ailesine yazdığı mektup ortaya çıktı.

Ispartalı sosyal görüşlü bir ailenin çocuğu olan ve Antalya’da yaşayan Ayşe Deniz Karacagil, Haziran 2014’te Kandil’e gittiğine dair iddiaları doğrulayan annesi Nuray Erçağan şöyle söylüyor:

“Türkiye benim evladımı kaybetti. İnsanlar artık adaletin kalmadığı bu ülkede kendi adaletini kendileri yaratmak istiyor. Kızımın hayatından, yaşayacağı zorluklardan kuşku duysam da Ali İsmail Korkmaz’ın sadece yürüyüş hakkını kullandığı için devlet eliyle öldürüldüğü bir ülkede Deniz her nerede olursa olsun onun için korkarım. Deniz hangi kararı vermiş olursa olsun kızımın arkasındayım” diye konuştu.

Bianet’ten Oğul Doğa Gökşin ile yaptığı röportajda da:

“Mesele Deniz’in gelmesi değil, Denizlerin gelmesi. Bu ülkede Kürt diye esmer diye insanların yok sayılmadığı, bütün insanların özgür olabileceği, eşit olabileceği bir aşağıdan bahsediyoruz. Herkesin siyaset yapabildiği, istediğini söyleyebildiği bir aşağıdan bahsediyoruz. Onların inme koşulu budur” diye ifade ediyor.

Bu yolu Deniz değil, devlet çizdi’

Ayşe Deniz’lerin, Gezi sürecinde yaşanan isyanın yeterli olmadığını gördüklerini ifade eden anne:

“Ama bence bu yolu Deniz çizmiş gibi görünmekle birlikte, aslında bu yolu Gezi’de çocuklarımıza saldıranlar gösterdiler. Deniz’i bu yola devletin, yargının, çalanların uygulamaları itti” diye ifade etti.

Ayşe Deniz Karacagil mektubunda şu ifadeleri kullandı:

“Hapishanede yazdıklarım kadar kolay olmuyor. Size üzülmeyin diyemiyorum. Çünkü aynı üzüntüyü bir gün öncesinden ben de yaşadım.

Mektupta, Karacagil “Böyle gidişlerde dönüşe pek yer verilmez. Öyle ya da böyle bedenim size geri dönecektir” ifadeleri yer aldı.

Dediler: ‘Dik durmalısın Koçeri.’ İlk defa bu cümleyi o gün yersiz ve anlamsız buldum. Her ne kadar kavgamızı en ağır haliyle yaşadığımızı sansak da bu hallere mantığımız erişmiyor.

Beni anlayacağınızı düşünüyorum. Bu sürece kadar hep sizler için varoldum. Kararlarıma dahi siz yön verdiniz. Her şeyden önce bunun için bana bu seferliğine hak vermeli ve iyi düşünmelisiniz.”

Karacagil, Rojava’ya gidiş sebebini ise orada yaşanan acılara ve Enternasyonalizmi savunmasına dayandırdı:

“Hemen ülkemizin yanındaki insanlık ve karalama savaşını görmezden geldik. Orada savaşın esiri altında olanlar insan değildi sanki… Ama ben bunun böyle olmadığını sistemin okulları boş boş bağrırken ‘Ne Mutlu Türk’üm diyene’ her zaman sorgulama içerisindeyken kavradım. Elbette diyeceksiniz ideolojilerin! Ben oraya Enternasyonalizmi savunan bir insan olarak gideceğim/gitmiş olacağım. Aynı Deniz Gezmiş’ler gibi, Serkan Tosun’lar gibi…

İyi biliyoruz ki biz gibi insanlar TC kimliğinde yazanlardan ibaret değiliz. Hiçbir zaman da o kalıba sığmadık. dedi

Mektupta devamla:

“Böylesi gidişlerde dönüşlere çok yer verilmez ama davam o gün denize ‘bir dilek tut’ deyip verdiğin parayı atarken ben size bir gün geri dönebilmeyi tuttum ve öyle ya da böyle bedenim size geri dönecektir.” diye yazmıştı.

Anne Nuray Erçağan, Kızının bu kararı almasında disiplin cezası alarak gönderildiği Alanya Cezaevi’ndeki ilk gününde yaşadığı bir olayın etkili olduğunu söyledi. Erçağan:

“Alanya Cezaevi o kadar soğuk ki, üşüyor. Sürgün gittiği için üzerinde 150 lirası yok ve kantinden battaniye alamıyor. PKK’lı koğuş arkadaşı Serhıldan, battaniyesini kesiyor ve onunla paylaşıyor. Deniz orada takıldı.

Sonrasında da Deniz ezilen halkın 13 kadınıyla orada karşılaştı ve onların tek tek hikayelerini dört ay dokuz gün boyunca dinledi ve kendini onların yerine koydu. Onların savaşına göre, kendi savaşımını, bizim Türk soyunun sosyalistlerin yaşandığı savaşı daha basit gördü. Bunların hepsi Deniz’i etkiledi” dedi.

Ayşe Deniz Karacagil in hikayesi böyle. Bir de, onun “Destan Yörük” olduktan sonra bir hikayesi var.

Dağa çıktıktan sonra Destan Yörük takma adını alan Ayşe Deniz Karacagil, basınla yaptığı bir röportaj’da şöyle diyor:

“Oradaki durum olduğu gibi, Batı’daki siyaseti de belirliyor. Oradaki gelişmeleri derinden etkiliyor. Batıdan doğuya geldikçe baskıdan tutun, toplumun kullandığı eşyalar bile farklı. Devletin şu anki baskılarının son bulması, bizim orada serbest bırakılmamız buradaki gelişmelerden ve direnişten kaynaklıdır. O kadar etkileyen bir faktör ki, bir ülkedeki devrim komşu ülkelerini de etkiliyor ve içine çekiyor. Ben şunu söylüyorum; buradan doğan güneş batıya doğru gidiyor. Buradan arkadaşlarımız bu güneşi doğuruyor bize yolluyor. Bizi aydınlatıyor. Artık bu şekilde düşünmeye ve ilgi duymaya başladım.”diyor

Çığlıkları duymak istedim
Doğudaki yaşananların Batıda duyulmasını istemeyen devletin tutumu için şöyle dedi:

“Ben bu çığlıkları duymak ve kulaklarımdaki pası atmak istedim. Gezi direnişi sırasında operasyonlar oldu. Bu operasyonlar sırasında binlerce devrimci yeni yeni Kürdistan’daki zulmü anladıklarını belirtmeye başladılar. Yıllardır var olan bir mücadeleyi görememişsek ne kadar mücadele yürütebilir ya da halka öncülük edebiliriz? Bu mümkün değildi.”dedi

Güzel insanlarla tanıştım

Tutukluluk süreci ve cezaevinde karşılaştıklarını ise şöyle anlattı:

“Alanya Hapishanesi’ne gönderildik. Devlet bilinçli bir şekilde aileleri çocuklarından uzak tutmak için uzağa sürgün ediyordu. Biz de benzer durumu yaşadık. Orada güzel insanlarla tanıştım ve bundan şikayetçi de değilim. Aslında birçok merak ve arayışım cezaevinde biçime kavuştu ve gerillaya duyduğum ilgi daha da büyüdü. Katılım kararım da burada netleşti.” diye söyledi.

Sistemin güneşi engellemesi

Devketin bilinçli olara Türkiye halklarının birliğini engellemeye çalıştığını ileri süren Destan Yörük:

“Bu birlik bir fidan gibi. Sistem de bu fidanın büyümesini, yeşermesini engellemeye çalışıyor. Nasıl ki; bir fidan için uygun ortam, güneş ve can suyu gerekiyorsa bu devrimin de kaderi böylesi bir bakım ve birliğe ihtiyaç duyuyor. Sen bu fidanı yeşertmeye çalıştıkça, sistem güneşi engellemek için önüne binalar dikiyor, suyunu kesiyor ve kurutmak için her şeyi yapıyor. Bütün sistemini bunun için dizayn ediyor. Askeriyle, polisiyle, hukukçusu ve bütün kadro yapısıyla bunun önüne geçmek için çabalıyor.” gibi ilginç bir benzetmede bulundu.

Bu çarka tek çubuk yetmez
Türk ve Kürt halkının birlikteliği ve örgütlü birlikteliği ile baskıcı düzenin zayıflatabileceğine vurgu yapan Destan Yörük,

“Dönen bu çarka bir çubuk yetmez”

diyerek şunları ekledi:

“Birçok yerden engellemek lazım. Okullar, hastaneler ve diğer yaşam alanları etrafı tellerle örülerek hapishaneye dönüştürülüyor. Bir şekilde insana
‘benim elimde yaşıyorsun’hissini veriyor. ‘İpler kimin elinde’ dersek; iplerimizin onların elinde olduğunu ve bu iplerden kurtulmamız gerektiğini belirtebiliriz. Önemli olan o ipleri kesip kurtulmamızdır. Hani Pinokyo’ya bir peri dokunuyor ve özgürlüğüne kavuşarak artık başkalarının yaşatmak istediği acılara son veriyorsa ben de öyle iplerimden kurtularak özgürlüğüme kavuşma kararını verdim.”dedi

İnsanca yaşamak unutuldu

Sistemin ekonomi politiğinden de güncel örnekler veren Destan Yörük,

“Onun istediği bir yapıya kavuşuyorsun. Bu baskıların artmasıyla birlikte artık insanlar insanca yaşamayı bir tarafa bırakarak yalnızca nefes alabilmek ve yaşayabilmek için talepte bulunuyor” dedi.

Destan Yörük, kendi tercihinden yola çıkarak, paylaştığı çare ve gerekçesi şöyle dile getiritor:

“Bunlar halklara karşı bir baskı teorisi üreterek bunun pratiğini askeri, polisi, yargısı ile ortaya koyuyor. Bizim de artık bunlara karşı pratiğe geçmemiz gerekiyor. Senin beynin, düşüncelerin özgür olduktan sonra bir kutuya da bıraksalar sen dağların ötesinde özgür olabilirsin. Martıyken şahin olup uçabilirsin. Bu özgür düşünceyle mücadele etmemiz ve üzerimize düşen tarihi rolü oynamamız gerekiyor. Halklar arasında örülen, görülmeyen ama hissedilen duvarları yıkmamız ve halkın birbiriyle buluşmasını sağlamalıyız.” diyor.

Röportajda da akıcı konuşma ve kararlılığa bakıldığında, öyle burjuva basın ve medyasında sözedildiği gibi hiçte kandırılmış birine benzemiyor. O oldukça bilinçli ve yerinde ifadeler kullanan “Yörük Destan” takma adlı Ayşe Deniz Karacagil. Gerek teorik olarak, gerekse devrimci kararlılık olarak kendini ne kadar geliştirdiği anlaşılıyor. Net yanıtlı ve detaylı konuşmalarından da anlaşıldığı gibi PKK ile ilgili örgütsel bağından değil, Türkiye Devrimci Sosyalist hareketinin kürt sorununa bakış açısından, Kürt halkının kurtuluşunun ve Kürt sorununun çözümünün iki halkın birlikte, ortak ve örgütlü bir mücadelesi sonrasında gerçekleşeceğini ortaya koymaya çalışıyor.

Gezi Direnişi sırasında Antalya’da tutuklanan, beş aylık tutukluluğun ardından Kandil’e giden Ayşe Deniz Karacagil Rakka’da IŞİD’le yaşanan çatışmada hayatını kaybetmesi sonrasında mahkemesi görülmeye devam etti.

Antalya 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde, Ayşe Deniz Karacagil hakkındaki davanın karar duruşması yapıldı. Duruşmaya Karacagil’in avukatı Hakan Evcin katıldı. Mahkeme heyeti, Ayşe Deniz Karacagil’in yeni istenen nüfus kayıtlarında halen sağ göründüğünü gerekçe göstererek, sanığı eylemlerinden dolayı 55 ay hapse mahkum etti.

Avukat Hakan Evcin, müvekkilinin öldüğünü belirterek, “Kanunlar kişinin ölmesi halinde davanın düşürülmesini hükmeder. Nüfus kayıtlarında sağ gözüküyor olsa bile ölüm olayını herkes bilmektedir. Biz mahkemeden beraat kararı verilmesini bekledik. Ceza verilmesi düşünülüyor ise de savcılık tarafından nüfus kaydının düzeltilmesi davasının açılması gerekiyordu. Ancak bu dava açılmadığı için mahkemeye nüfus idaresinden gelen yazıda müvekkilim sağ gözüktü. Bu nedenle de ceza verildi” diye konuştu.

30 Mayıs 2017’de Rakka’da IŞİD’e karşı savaşta yaşamını yitirirken,
14 Haziranda Ayşe Deniz Karacagil, MLKP Flamalarına sarılı cenazesi yoldaşlarının omuzlarında büyük bir kalabalık arasında, Anne ve babasınında katılımı ile Kobane’de toprağa verilmişti.

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑