Yazarlar

Published on Ekim 30th, 2020

0

Kışkırtan mı suçlu, yoksa..? – İsmail Cem Özkan


Mizahçı isterse kendi içinde oto sansürünü uygular ama mizaha sansür uygulanamaz… Mizaha sansürü bir mizahçının savunması ve dillendirmesi kabul edilemez…

Gelişmekte olan yani geri bıraktırılmış devletler krize düşünce liderleri sokak mantığı ile hayata bakar, çünkü krizi yönetmek diye bildikleri şey; sokak kavgasından başka şey değildir.

Sokak dilini kullananlar için “görünendir” düşman ya da dost. Her ikisini de abartılı şekilde yaşarlar… “Ya toprağım olacaksın ya da benim!” mantığı içinde arabesk bir bakış açısı ile sürekli karşı tarafın provokasyonuna gelir. Çünkü yaşanmışlıklardan ders almak yerine kendi bildiğin doğru olduğuna inanır.

Provokasyon = kışkırtma…

Son on yıllık ülkemizde yaşanan olaylara bir bakalım, batıda bir yerde bir karikatür yayınlanır ve toptan olmasa da devletçe bir tepki verilir. Buna karikatürcülerde katılır, bazı “dokunulmaz hassas konular var” diyerek ama “mizahın dokunmayacağı hiçbir şey yoktur, tam özgür olduğu için mizahtır” lafını unutuverirler, çünkü onlarda kendilerini aşmadıkları bazı manevi duygulular içindedir.

Mizahçı otosansürünü uygular, çünkü ağzına geleni değil, aklına geleni ölçerek kamuya açarlar eserlerini. Mizah yapmak gerçekten çok zordur, o zorluk derinin yüzülmesine kadar giden tepkilerdir. Osmanlı dönemi mizahçılarından/ hiciv ustalarından derisi yüzülen, başı vurulan, denize atılıp boğdurulanları tarih sayfalarında bulabilirsiniz…

Mizahçı ancak kendi esprisini anlayacak bir kamuoyu önünde rahat eder, en söylenmeyecek şeyleri bile öyle bir usturuplu söyler ki, karşısındakine çuvaldız batırır, iğne batırmış hissi verir… Mizah yapmak gerçekten birikim işidir, birikim olmadan mizah yapılamaz. İyi bir izleyici, iyi tahlil eden, gelişmeleri iyi okuyan ve önceden hissedip dillendirendir…

En çok hafife alınan mizahçılar aslında toplumun yüz aklarıdır, onlar toplumun hem vicdanı hem de tarihin taşıyıcısıdırlar.  Mizahın doğasında olanı her mizah okuru hisseder, ona göre algılar ve kendisini şartlandırır bir anlamda. Her mizahçının da bir kitlesi vardır. Her kesim o mizahçının dilinden hemen algılaması söz konusu değildir, mizahçı kendi okurunu yaratır ve geliştirir. Mizahçı genel topluma göre değil, kendisi oluşturduğu ve geliştirdiği okuruna, izleyicisine seslenir…

Şimdi bir karikatür ne kadar provoke eder bir insanı?

Karikatür sonuçta mizah eseridir.

Kışkırtır.

Rahatsız eder.

Alay eder.

Küçümser…

Mizah, beklenmedik bir anda insanları şaşırtarak güldüren bir eylemdir. Mizah, zeka gerektiren bir durumdur. Her olayla ilgili mizah yapmak da mümkündür.

Her provokasyon mizah değildir. Tersinde ise her mizah içinde kışkırtma vardır, dozajını üreten sanatçı belirler.

Bunu örneklemeye kalkarsak, çok uzaklara gitmeye gerek yok, her sene üzülerek anımsadığımız ve “bir daha asla!” diye söz verdiğimiz 6-7 Eylül olayları…  Ne yazık ki “bir daha asla” dediğimiz bir şeklide tarih çizgimiz içinde yerini alır ve üzücü sonuçları ilk defa yaşıyormuş gibi yeniden yeniden aynı acıları, benzer acıları yaşarız. Homojen toplum oluşturmak isteyen devletlerde benzer olaylar bol bol ve fırsat buldukça olur.

Kurbanlar değişir ama katilleri destekleyenler genelde değişmez…

Yani provokasyon varsa hedefte o kişinin o beklenilen ve istenilen davranışı göstermesi gerekli, yoksa provoke etmenin bir anlamı yok…

Provokasyonda tepki “beklenilen” olması gerekli…

Tepkinin ölçüsü de önemli…

Çünkü hedef savaş açmak ve karşı tarafa konumlandırmak ise iş basit, çünkü her toplumun yumuşak karnı vardır oraya dokunmak yeterlidir… Onlar klasikleşmiş ve beklenilen tepkiyi verir…

Bu boks oyunlarında çok sık kullanılır, sözlü sataşma, vurulmaması gereken yere vurup cezayı göze alıp, sonra rakibini sinirlendirerek kontrol dışına düşmesini sağlamak… Yani provoke edenin hedefini iyi koymalıyız ki, ona karşı verilen tepkiden ne elde edileceğini öğrenmek zorundayız…

Bir karikatür yayınlandı, aslında yayınlanan karikatürlerin içeriğinin hiç bir önemi yok, çünkü ona verilecek tepki için önce ortam hazırlandı…

Provokasyon için önce ortam hazırlanılır, ortam hazırlamak için rakibinin en zayıf noktaları tespit edilir ve o tespit edilen noktalara nasıl tepki vereceği öngörülür…

Buraya kadar tepki, öngörü kavramlarına kadar geldik…

Peki, bütün bunların oluşumunu kim sağlayabilir?

Sizi, sizden daha iyi tanıyanlar…

Onların istediği tepkiyi verince vicdan mı rahatlatılıyor, yoksa onların istediğini değil de soğukkanlı bir şekilde var olan krizi mi yönetmek daha önemlidir…

Provoke eden kazanacağı oyuna girer, kaybedeceği oyunda olmaz…

Her provokasyonu mizah diye sunmak yanlıştır, her mizah ama içinde kışkırtma vardır, o ince çizgiyi kaldırmak bir kültürel ve siyasi birikim gerektirir, çünkü her toplum, kültür o mizahi dokunmayı kendisine göre yorumlar ve mizahçının amacında olmayan sonuçlar çıkarır, çünkü mizah evrensel değil, yapıldığı kültür ile çok ilgilidir… Amerika’daki MAD dergisinde yapılan eserleri ülkemize uyarlayamazsınız, Amerika’da çok seyredilen mizahi bir filmi, diziyi ülkemizde en çok izlenen yapamazsınız, olmaz… Elbette seyircisini bulur her eser, ama çoğunu kucaklamaz. Ülkemizde yayınlanan mizah dergileri aynı şekilde Almanya’da en çok satan mizah dergisi olmaz. Hababam sınıfı filmleri Arap dünyasında çok gösterilmez, onun yerine drama dizileri, filmleri bol bol izlenir ve üstelik aylardır ülkede en çok izlenen, okunanı bile olabilir…

Gözyaşı, acı bütün ülkelerde aynı şekilde toplumlar içinde tepki toplar ama mizah yani gülmek aynı tepkiler üzerine oturmaz… Mizah içinde bulunduğu devletin, kültürün, coğrafyanın içindedir, kendi dilini içinde bulunduğu ortamdan alır. O kültürden olmayanın o mizah eseri üzerine baskı kurma, yargılama hakkına sahip değildir, çünkü her toplumun duyarlılığı o toplum içinde geçerlidir. O toplum içinde dikkat edilir, başka toplumların o toplum için hassas konularını gözetme şansı yoktur, öyle olsaydı eğer ülkemizde bol bol yapılan İsa esprilerin hiç biri olmazdı, inekler üzerine espri yapılması Hindistan’da ayaklanma olacağı göz önüne alınarak yasaklanması gerekliydi…

Mizahçılar başka ülkelerin mizahçılarına “sen o espriyi yapma hakkına sahip değilsin” deme özgürlüğüne sahip değildir… O zaman başka ülkenin mizahçıları da o sözü söyleyene bir şeyler deme hakkını vermiş olur…

Mizahçı isterse kendi içinde oto sansürünü uygular ama mizaha sansür uygulanamaz…

Mizaha sansürü bir mizahçının savunması ve dillendirmesi kabul edilemez…

Zamanında yazdığı hiciv şiirleri yüzünden derisi yüzülen Nesimi, 4. Murat’ı eleştiren Bayram Paşa sözlerinin arkasında durmuşlardır, geri adım atmamışlardır. Onlar tarihimizin gerçek aydınlarıdır. Sürgünü, işkenceyi göze almış, hiçbir zaman geri atmamış yakın tarihimiz içinde nice aydınlarımız/ mizahçılarımız var. Onların bir bildiği vardır elbette, o bildiklerine sahiplenmek ve onların gittiği yolda olmak her mizahçının görevidir, fakat her mizahçı kendi tercihini yapmak hakkına sahiptir ve o haklarını nasıl kullanacakları mizahçının tercihidir.

Mizah, iktidarda olmaz, hangi rejim olursa olsun, hangi sistem olursa olsun mizah muhaliftir, yağcılık yapmaz, övgüler dizmez… Her mizahçının muhalefeti farklı olur, kimisi altından girer, üstünden çıkar, kimi çuvaldız batırtmayı sever, kimi sessiz kalıp başka noktalardan hayata bakmayı tercih eder…

Bırakın mizahçılar işini yapsın, mizahçıların yaptığına bakarak provokasyonlara gelmeyin!


İsmail Cem Özkan – 30.10.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑