Yazarlar

Published on Temmuz 15th, 2020

0

Korku masalı – Muazzez Uslu Avcı


Ne tuhaf ki, faşizm sadece korkmayanı değil korkanı da eziyor. Ama insanlar korku birliğinde buluşamıyor…

Evrenden doğma  Dünyadan doğan ilk  organizmalar dağıldı her yana, tırmandı didindi

Çizgi: Mana Neyestani (İran)

şekillendi ve ot, çiçek, böcek, ağaç, hayvan, insan olarak doğdu. Yürüyen, uçan, kaçan, yüzen, toprağa bağlı yaşayan çocukları dünya anasının bağrında beslendi büyüdü.

Ama bir sorun vardı, her canlı birbiri için hem tehdit, hem yaşam kaynağıydı.

Ve yaşam güdüleri onları korku duygusuyla ürkek yaptı.

Güçlü olan zayıfı yemek için  kovalıyordu. Bu silsile karıncadan dinazora kadar gidiyordu.

Zayıf olan güçlüden korkuyordu, ama yaşam dürtüleriyle, varolmak ayakta kalabilmek içindi.

Yaşamak, hayatta kalmak dürtüsüyle başlayan korku, insanın varoluşuyla farklılaştı.

İnsan da doğanın belirsizliği ve gücünden korktu, hayvanlar insandan korktu.

Ve dünyanın çeşitli yerlerinde insan türleri birbiriyle karşılaşınca birbirinden korktu düşmanlık da böylece ortaya çıktı. Korkulan, bilinmeyen ve öteki olandı.

İnsan çoğaldı yayıldı gelişti ama korkusu hep devam etti, bilinmez sonsuzluğun korkusu onlara kendilerini güvende hissettirecek ve koruyacak tanrıları yarattırdı. Ve insanlar yarattığı tanrılardan da korktu.

İnsan, cezalandırılmak, aforoz edilmek, dışlanmak, lanetlenmekten korktu….

 İnsanlar doğa karşısındaki korkusundan birbirinin güven duygusuna sığınmak zorunda kaldı bir araya gelerek güç oluşturmaya ihtiyaç duydu. Korku, sığınaklar, kabileler, ilkel silahlar yarattı…

Evrimsel süreçlerle insan bilinci gelişti, korktuğu doğayı sorgulamak için kafa yordu. İnsan ölümlü olduğunun bilincine varıp ölümden korktu. Belki de ilk filozof ölüm korkusunu anlamlandırmak için kafa yoran insandı. İnsan aklı, ufku açıldıkça, İçine doğduğu dünyayı anlamaya çalıştı. Dünyayı kavramaya başlayınca kafasını yukarı kaldırdı. Yaşadıkları yer dışında başka dünyalar olma ihtimalini düşündü. Kimisi dünyanın evrenin merkezi olduğunu, kimisi dünyanın tepsi gibi olduğunu ispatlamaya çalıştı.

Felsefe ve bilimin gelişmesiyle birlikte doğa korkusu azaldı  ama yeni bilinmezlerin çözümsüzlüğü başka korkulara yol açtı.

İnsan, fırtınadan korktu, depremden korktu, selden korktu, virüsten korktu, kendileri dışında başka yaratıkların olacağından korktu. Korktukları her şeyden tanrı imgesi yarattı. Fırtınadan korkup fırtına tanrısı, denizden korkup, deniz tanrısı, kuraklıktan korkup bereket tanrısı yaratıp yakardılar.

 Tanrılara yaranmak ve onlara  daha fazla iyilik yapsın diye tanrılara kurban sundular. İnsan çocuğunu kurban yaptı. Kurban seçilen ise korkunun en tarif edilemezini yaşadı…

İnsan çoğaldıkça korkunun çeşidi arttı. Klanlar kurup birlikte ürettiler, birlikte tükettiler birlikte yaşadılar ve bu defa da  birbirinden korktukları için klan şefine  ihtiyaç duydular.

Şef olan hıyararşi kurmak istedi, grubu, klanı hizaya getirmek için çeşitli yaptırımlar ile onları baskı ve şiddete başvurdu. Ve insanlar şeften de korktu.

Çizgi: Mana Neyestani (İran)

Kabileler birbirinden korktu, aralarında savaştılar. İnsan çoğaldıkça yeni yaşam alanları, topluluklara ihtiyaç duydular. Evler, kasabalar şehirler kurdular.

Öteki bilinmeyenlere karşı birlikte olmak güven vericiydi. 

Yeni silahlar, daha uzaklara gidecek araçlar icat ettiler. Orada uzakta bir başka kavim olduğunu keşfettiler. Birbirini tehdit görüp savaştılar güçlü olan zayıfı işgal etti. İşgal edilen kavim halklarına eziyet edildi, öldürüldü, insan insandan insanlar şeflerden,  şefler başka kavim şeflerinden korktu.

Çok tanrılı dinlerin zamanla korkutma kabiliyeti azalmış ve  miadı dolmuştu,  putlar ve yaşayan tanrıların ölümlü olması ve bir çok olay karşısındaki çaresizlikleri ve ölümlü olmaları artık uhrevi ihtiyaçları görmüyordu. İnsanın görmediği elleyemediği gökler üstü, görünmez ve sonsuz olan bir yaratıcı ihtiyacı duyuldu.

Çünkü elini sallasan tanrıya değiyordu ve insanlar uyandıkça elleye bildikleri şeyleri kutsamaktan vazgeçti. Ayrıca çok tanrı çok başlılık demekti, tanrı anarşisi düzen bozuyordu. Adı tek tanrı olmalıydı, Tek tanrı olduğunu ispat edecek elle tutulur, gözle görülür şey olmadığı için onu söylencelerle, mucizelerle yeryüzünde seçilmiş olduğu iddia edilen temsilcisi  tek tanrının varlığını kabul ettirmek için gizli tarikat çalışmaları yaptı, bunlardan korkan putperestler, temsilciyi diri diri çarmıha gerdi. Çarmıha gerilen insan da korktu fakat inanç ve onur, korkusundan evla geldi. Onun çarmıha gerilişini izleyenler, gizli bir haz duydular.Çünkü ilkel korku hem kaçış, hem de korkudan gizli bir haz duymaydı.

Tek tanrılı dinler ile yeni mabetler, kiliseler icat edildi. İnsanların en büyük korkusu artık tanrıydı. Onun lanetinden korunmak için ibadet ettiler, yalvardılar af dilediler, iyilik ve güzellik istediler. Ayrıca insanın varoluşu sınırlı olduğu için ölüm korkusu hiç akıllarından çıkmıyordu. Tek tanrılı dinlerde  ölüm korkusu öteki  dünya tesellisiyle  bastırıldı.  Ama gene de ölüm korkusu hiç bir zaman terk etmedi insanı.

Korku ulusları devletleri yarattı, kendine benzemeyen, kendi gibi konuşmayan, kendi gibi giyinmeyen uygarlıkları ”barbar’ ilan ettiler. Yağmaladılar öldürdüler esir ettiler.

Korkuyu azaltmak için en güçlü olmaya çalıştılar, zayıf olanlar daha da çok korktu, her an işgal yağma  edilme, öldürülme korkusuyla yatıp kalktılar. Şefleri daha iyi idare edebilmek için öteki

”böhhh! barbarlar geliyor!” dedikçe halk korkudan yerlere yattı ve şef onlara her istediğini yaptırdı.

Güçlü olan devlet zayıf olanı korkuttu, kendine sömürgeler yaptı.

Madenlerini, hayvanlarını, buğdaylarını ellerinden aldı.

Kendi patronlarını yaptı, sermaye biriktirdi, fabrikalar yaptı, insanları fabrikalarda karın tokluğuna çalıştırdı. İnsanlar sadece uyku ve karın doyurabilmek için yaşadı.

Köle efendiden, köylü ağadan, işçi patrondan korktu… Korkmayanlar da oldu

Baş kaldırdı korkutana, korkutan korkuttuğunun baş kaldırısından korktu.

Öyle çok korktu ki sömürdüklerinden, yasalar yaptı, kendine korumalar tuttu,  daha büyük korku aletleri yaptı. Kimse başını kaldıramasın diye elinden geleni yaptı.

Ve devletler korkunun en büyük imparatorluğu kapitalizmi yarattı. Kapitalizmde insanlar işsiz kalmaktan, aç kalmaktan korktu. İnsan insanı geleceğine tehdit bilip  birbirinden korktu. Mülk edindi, yazlık, kışlık ev, araba sahibi oldu. Seyahat etmenin tadına vardı, tükettikçe haz aldı… Ancak elindekini kaybetmekten de korktu. Ve insan korktukça korku imparatorluklarına sığındı..

Ve çağlar geçse de hala korku imparatorlukları saltanatlarını sürüyor, hep azınlığın gücü çoğunluğu korkutuyor. Korkanlar o kadar çok ki, korku birliğiyle bir araya gelse korkutanı korkutacaklar ama, insan insan güvenini kaybedince birbirinden de korkuyor. Korku imparatorlukları da tam bunu besliyor, insanın insan güven zeminini oyarak ve herkesi birbirinin tehdidiymiş gibi algılatarak. Ne tuhaf ki, faşizm sadece korkmayanı değil korkanı da eziyor. Ama insanlar korku birliğinde buluşamıyor…


Muazzez Uslu Avcı – 20.10.2015

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑