Yazarlar no image

Published on Haziran 15th, 2020

0

Kurumsal ırkçılığı aklamak için diz çökme iki yüzlülüğü – L.Michel Destan


Fransa’da polisin katlettiği  Adama Traore’nin kardeşi Assa Traore’nin dediği gibi: ‘Adaletsiz bir ülke, isyana çağrı yapan ülkedir’

ABD ‘de siyahi George Floyd’un faşist beyaz bir polis tarafından öldürülmesi sonrası ırkçılığa karşı sokak eylemlerinin boyutu radikalleştikçe ardı sıra polis ve askerlerin eylemler karşısında boy boy diz çöküşüne tanık olduk.

Irkçı karşıtı eylemlerde diz çökmek ‘eylemlerinizi destekliyoruz yanınızdayız,acınızı paylaşıyoruz ve polisin yaptığını yargılıyoruz’ anlamını taşır. Peki gerçekten de devletin birinci derecede koruyucusu devletin olmazsa olmaz olan silahlı ordu ve polisi ırkçılık karşıtı eylemcilerin yanında ya da safında olur mu ?

Ya da hangi koşullar devlet güvenlik görevlilerini böyle davranmaya zorunlu kılar?

Kapitalist düzenin muhafızları tüm dünyada, egemenler tarafından  topluma “şirin” gösterilemeye çalışılsa da ezilenlerin polisin gerçek yüzünü iyi tanıması polislerin eylem anındaki  pratiklerinin yansımasıyla oluyor. Sermayenin bekçisi olan polislerin bir kısmı  ABD’de ırkçılık karşıtı protestolarda eylemciler önünde diz çöküp şiddet uygulayan meslektaşları gibi olmadıkları imajı çizmeye çalışsa da hemen yanı başındaki diğer meslektaşı eylemcilere saldırıyor.  Yetkililer gerekli araştırma ve önlem alacaklarını beyan ederken aynı zamanda polis şiddetine ve ırkçılığa karşı gösteri yapan eylemcilere yine polis şiddetli bir şekilde saldırmaya devam ediyor. Sosyal medya da paylaşılan görüntülerde polis aynı eylemde eylemcilere şiddet uygularken yanında ki polis tıpkı George Floyd’’a uygulanan sahnenin aynısını Fransa’daki bir eylemci üzerinde uyguluyor. Yani uygulanan  boğma tekniği sistemli ve polisin eğitim müfredatında yeri var.

Tüm dünya da polis neredeyse her gösteriye saldırıyor; işçilerin, sosyalistlerin, Kürtlerin, öğrencilerin,savaş karşıtlarının, eşitlik isteyen, şiddete karşı çıkan kadınların, doğanın tahrip edilmesine karşı çıkan çevrecilerin, kısacası en basit  demokratik tepkilere copla, gazla, tazyikli suyla, panzerle, olmadı kurşunla yanıt veriyor. Özellikle göçmenlerin ,yoksulların, siyahilerin yaşadığı bölgelerde ara sokaklarda devriye yaparken “gözümüz üzerinizde” mesajı veriyor. Korona sürecinde karantina ihlali bahanesiyle yakaladığı bireyleri sokaklarda öldüresiye şiddet uygulamaya devam etti. Ne de olsa  polis % 1’in sömürü düzenini muhafaza etmek için çalıştırılıyor ve Onlarda histeri krizi şeklinde mesleklerini icra ediyor.

Bu polisler aynı zamanda  Georges Floyd protestolarında diz çöken polisler. Evet, eylemcilerin haklı talepleri kararlı duruşları ve militanlıkları kapitalistleri korkuttu. Dünyaya yayılan ırkçılık karşıtı isyanların dalgası burjuvazinin iktidarını hedef alma potansiyeli taşıyordu aynı zamanda. Bu nedenle sermayenin bekçilerine kitlenin önünde gerekirse diz çökme  ve eylemcileri sakinleştirme görevini de yerine getirmek düşer. Yüzlerine mazlum maskesi takarak belki de hiç yargılanmadıkları insanlık suçlarının utancını da duymadan profesyonelce rollerini oynadılar ve oynamaya devam edecekler. Ayrıca  bu ırkçı polis şiddetinin polis teşikilatı içinde münferit olaylar olduğunun mesajının verilmesinin  pratik yöntemlerinden biriydi  eylemcilerin önünde diz çökmek.

Siyahiler başta olmak üzere sokaklara dökülen kızgın ve öfkeli kalabalığı yatıştırmak ve olası büyük eylemlerin önüne geçmek için kullanılan bu diz çökme tekniği egemenler tarafından ilk kez kullanılmıyor. Geçmişte de ABD ordusunun  2. Körfez Savaşında  bu yöntemi başarı ile uyguladığı  anlatılmaktadır

Bu diz çökme tekniğinin George floyd için adalet eylemlerinde de eylemciler üzerinde sakinleştirici etkisi olduğunu görüyoruz. Diz çöken asker, polis, şerif , başbakan, bakan yani kapitalist sitemin koruyucuları ve temsilcileri. Diz çöküyorlar çünkü karşında kontrol edemedikleri ezilenlerin öfkesi ve kararlılığı  var. Diz çöküyorlar çünkü % 99’un kendilerine diz götüreceğinden korkuyorlar. Diz çöküyorlar çünkü muazzam bir kitle isyanının büyüyüp , örgütlü bir güce dönüşmesinin önüne geçip % 1 iktidarını korumaya çalışıyorlar. Burjuvazi  halkın adaletinden korkuyor. Geçmişin köle tacirlerinin heykellerini deviren  halkın  bugünden yarına   kan emici sömürücülerin heykellerini devireceğini biliyorlar.

Peki eylemci kitle pratikte polisin bu manevralarını nasıl algılıyor ve tepki gösteriyor? .

Fransa da Sarı Yelekliler eylemleri ilk başladığında polise ‘bize katılın’ çağrısı yapılırdı. Eylemler devam ettikçe ve polisin şiddeti artıkça artık bu slogan yerini ’sermayenin silahlı bekçileri’, ‘herkes sizden nefret ediyor’,’katil polis’ sloganlarına  bıraktı. Zira eylemlerde polis şiddeti sonucu eylemcilerden en az 24’ü  bir gözünü, en az 5’i bir elini kaybetti ve binlerce eylemci polis saldırısı sonucu  vücudunun herhangi bir bölgesinde yara aldı.

Ulusal Polis Genel Müfettişliği (IGPN) geçen yıl polis memurlarıyla ilgili 1500 şikayete bulunulduğunu açıkladı.. Bu şikayetlerin yarısı sivil halka yönelik şiddeti içeriyor. 

IGPN raporuna göre geçen yılki şikayetlerin yüzde 40’ı protestolardaki polis eylemlerinden, 14’ü gözaltındakilere kötü muameleden, 13’ü kimlik kontrollerinden kaynaklandı. Polise karşı açılan davalarda  halen bir ilerleme sağlandı denilemez

Fransa’da George Floyd  ve 2016 yılında polisin gözaltısı sonucu yaşamını yitiren Adama Traore  için adalet  ve ırkçılık karşıtı eylemlerin kitleselliği Macron’u samimiyetten uzakta olsa polis şiddeti ile ilgili açıklama yapmak zorunda bıraktı.

Fransa İçişleri Bakanı Christophe Castaner polis teşkilatında ırkçılık ile ilgili önlem alcağız açıklaması sonrası  polisler sokağa çıktı ve eylem yaptı. Fransız polis sendikası  Castaner’in beyanını  polis teşkilatı içinde ırkçılığın kabul edilmesi olarak değerlendirdiklerini ve  “polis ırkçı değil, cumhuriyetçidir” açıklamasında bulunarak derin ve tarihsel olarak ırkçı bir devletin muhafızı olduklarını bizzat kendileri teyitlediler. Yıllardır polis şiddetine karşı mücadele eden ve  adalet arayışlarından sonuç alamamış kolektiflere ve ailelere atıfta bulunarak polisler eylemlerinde “polis yok, barış yok” pankartı taşıdılar. Aileler için ise gerçek olan polis olmasaydı çocukları yaşıyor olacaktı ve bu nedenle asla  adalet arayışlarından vazgeçmediler/ vazgeçmiyorlar.

Sömürgeci-ırkçı  devletler halkı sakinleştirip eylemleri sönümlendirmek için çeşitli manevralar yapacak ve polislerini korumaya devam edecektir. Fakat eylemler ve pratik ezilenler cephesinde  öğreticidir.  Kapitalist sömürü düzenin baki kalması için oluşturulan bu özel aygıtların barışçıl yollarla devre dışı bırakılmayacağı çıplaklığıyla görülmektedir.. Özellikle neoliberal politikalarla birlikte kapitalist ekonomik krizin yaratığı yıkıcı sonuçların tetikleyeceği isyanlara yönelik depolanan saldırı silahları ve polise verilen olağanüstü yetkiler ve donanımlarla sistem daha sert çatışmalara hazırlık yapmaktadır. Devam eden Georges floyd eylemlerinde ırkçılık karşıtı direnişler , halkın muazzam gücü , oluşan kamuoyu şimdilik devletlerin  kolluk güçlerinin sınırsız şiddetini uygulama önünde barikat oldu. Fakat önümüzdeki süreçte ekonomik krizin etkileri derinleştiğinde sokağa çıkacak yığınlar için gazlar, kurşunlar, ezilenleri tekrar nefesiz bırakma için amasız kullanılmak için hazır tutulmaktadır.

Profesyonel ordu ve polis teşkilatı içinde ırkçılık münferit değil, kurumsaldır. İyi polis, kötü polis tanımlaması aldatmacadan öteye gitmez. Kapitalist sistemde  polis ya da ordu gibi şiddet aygıtlarının ana görevi  sömürülenlerin ve ezilenlerin bastırılması ve kontrol altında tutulmasıdır. Tekil olarak bir polisin yaptıklarından ziyade  kurumsal, devletin şiddet aygıtı olarak hizmet veren polislerin yaptıklarıdır. Tekil bazda yükselen itiraz sesleri genel kaideyi bozmaz.

Günümüzde tüm dünyada küresel kapitalist ekonomik kriz ile birlikte gericilik ,ırkçılık, faşist örgütlenmeler  ve polis şiddeti  artmaktadır. Polis devleti uygulamaları her geçen gün toplumu daha fazla nefesiz bırakmakta, daha çok can almaktadır.

Bu nedenle yükselen ırkçılık karşında antifaşist  mücadeleyi büyütmek, ırkçılık karşıtı eylemler dalgasına güç vermek, katılmak, somut taleplerle ilerlerken kazanıma dönüştürmek daha çok önem arz etmektedir.

Fransa’da polisin katlettiği  Adama Traore’nin kardeşi Assa Traore’nin dediği gibi ‘Adaletsiz bir ülke, isyana çağrı yapan ülkedir’.


L.MİCHEL DESTAN – 15.06.2020 – Paris

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑