Makaleler

Published on Haziran 19th, 2021

0

Mektuplar & Rüyalar: Hiçbir şeyi beğenmeme hastalığı | Naim Kandemir

Cengiz! Hep konuştuğumuz ve hastalık olarak nitelediğimiz konuda yazacağım sana bugün.

Orhan Veli’nin şiirindeki Süleyman Efendi nasıl ki nasırından çok çektiyse, bir toplum da hiçbir şeyi beğenmeyenlerden, her şeye bir kulp takanlardan çok çeker. Her zamanın, her ortamın hiçbir şeyi beğenmeyenleri farklı farklı oluyor.

***

Suriye sınırındaki bir karakolda asteğmen olarak karakol komutanıyım. Bağlı olduğumuz taburun komutanı gece yarısı baskın şeklinde karakola gelmiş ve acilen telsizle beni karakola çağırdılar: Komutanımız geldi, teftiş var komutanım!

İz Tarlası’nın karşısındaki pusularda askerlerle yaptığım muhabbeti kesip yıldırım gibi tabur komutanının karşısındayım.

Karakolda, benim takım odamda neye bakılacaksa baktı binbaşı; beni uyaracak bir şey bulamadı ki hiç sesi çıkmadı. Yüzü sirke satıyor ama. Masanın üzerinde açık duran Teftiş Defteri’nin yanındaki tükenmez kalemi eline alıp düşünürken birden gözü tavandaki ampüle takıldı ve yüzüne neşe geldi. Ve birden bağırmaya başladı ki karşıdaki Suriye köyünden duyuluyordur gecenin ıssızlığında bu höykürme. Ben şaşırdım; muhafızım, komutanın postası, herkes birbirine bakıp sonra da tabur komutanının bakarken put kesildiği ampüle bakıyoruz. Ama onun gördüğünü göremediğimiz için bir şey anlamıyoruz. Komutan, sanki Suriye’yi işgal emri verircesine başladı yeniden bağırmaya:

– Asteğmen! Asteğmen! Bu ne? Görmüyor musun, bu ne pislik? Türk askeri böyle mi olur?

Anlamayıp durumu açıklasın diye,

– Emredin komutanım, diyorum.

Komutan açıklıyor:

– Lambada sinek pisliği var!

Teftiş defterine komutanın mübarek el yazısıyla bu eksikliğim böylece yazılıyor tabii.

***

Öğretmenler arasında da vardır böyle tipler. Ortaokulda Sıfırcı Galip ünvanlı İngilizce öğretmenimiz vardı ki o da hiçbir öğrenciye, noter tasdikli on üzerinden onluk kağıt verse de asla on vermez, dokuz verirdi. Çünkü açıkça söylerdi: On benim hakkım! Böyle söyleyen öğretmen, öğrencinin yazısının güzel olmamasından, bir virgül eksikliğinden; ne yapar eder on puanı vermez haliyle.

***

Anadolu’da çokça gözlemişsinizdir. Bazı tipler, şehirdeki bütün mağazaları gezer, her şeyi elden geçirir ama hiçbir şeyi beğenmez, bir türlü aradığını bulamaz. Sonunda da şehri suçlar. Televizyonlardaki Yemekteyiz programına katılan yarışmacıların harisliği ve hiçbir şeyi beğenmezlikleri onların amentüsüdür.

***

Bu hiçbir şeyi beğenmeme bahsinde işin bir de tıp boyutlu olanı var. Dismorfofobi diye isimlendirilmiş kendini beğenmeme hastalığı. Sürekli estetik olma hastalığı, kendinden kaçma yolu aslında. Hasta, kendisini hazmedemiyor. Bu hastalıkta temel sorun kendini fiziksel olarak beğenmeme.

Bu konuda istatistikler mevcut. Türkiye estetik yaptıran ülkeler sıralamasında 11. sırada. Ayrıca Türkiye en çok estetik cerrahı olan ülkeler içinde 9. sırada yer alıyor. Estetik operasyonlarında birinci sırada botoks geliyor. Ki bu masumlaştı artık. Bazı mafya babalarının bile botokslu olduğu gündem dahilinde konuşuluyor bizde. Yıllar öncesinde migren doktorum “Çekme bu sıkıntıyı, altı ayda bir sana botoks yapayım, rahatla,” dediyse de nasıl bir kültürle yoğrulmuşsam “Laf olur,” diye yanaşmadım bu teklife.

Saç ekimi ise bu konuda traş olmak gibi bir hal aldı günümüzde. Türkiye’deki saç ekimi fiyatları Araplara çok ucuz geldiğinden, memleket Arapların kelliğe karşı mücadele üssü oldu.

Birçoğunun bir yerinden şikâyetçi olduğu bu dünyada yine bizimkilerden bir kesim kendi yamuk yumukluklarıyla uğraşmayıp, soyu ıslah etmek için kestirme yoldan fizikleriyle ünlü yabancı ırkların mensuplarıyla evlenip üreyip soruna kökten neşter atma yolunu seçiyorlar.

***

Bu hiçbir şeyi beğenmeme toplum için önemli bir sorun da bizim cenah da bu illetten azade değil ne yazık ki.

Sosyal medya mecralarında sıkça okuruz yorumlarda: Şu doğru ama şurasına katılmıyorum, şu eksik… Bu üslup yine iyisi. Beterini buraya aktarmamak daha iyi.

Bu tür davranışların müptelası olmak, az gelişmişliğin güdük bıraktığı tiplerin birer yansıması aslında.

Bu tür beğenmezciler şunu düşünmez hiç: Be kardeşim, beğenmiyorsan, eksik diyorsan; bu konuda bir de sen bir şeyler yap, anlat: tam olsun, herkes beğensin. Ne güzel işte, hâlâ meydanın senin olma ihtimali var! Yok, onu da yapamaz; ya meşguldür, ya da kendince hep bir mazereti vardır veya yanları ağrıyordur!

Bu beğenmezcilere dikkat edin; yorum olarak yazdıkları bir buçuk cümleleri kılçık atmaktan ibarettir. Asıl mesele, vermek istediği mesaj: Bu konuda ben de varım, bu alanda ben de boş değilim! dir.

E, tabi kuru sıkı tabancanın tetiğine basınca da hafif bir gürültü çıkar! Boş bulunup korkan bile bulunur! Bu tipler erken uyanabilseler güneşin doğuşunu bile eleştirebilirler!

***

Bu hastalıklı davranışın 12 Eylül’den sonra iyice artmasında bazılarının, kişinin bireysel yanını geliştirmeyi bireycilik olarak algılayıp o şekilde yaşamaları katalizör oldu.

Bu hastalığa yakalanan bizim taraf mensuplarının neoliberalizmin yarattığı değerler bütününün davranış ve düşünüş kalıplarına pek de ihtiyaçları yoktu aslında. Onlar, yıllar içinde bu yönde kemikleşmişlerdi zaten. Ama yine de bu yönden kendisini yeterince gelişmemiş bulanlar, o değerlerden de nasiplerini aldılar.

Hiçbir şeyi beğenmemek bir şeyi eleştirmekten elbette farklıdır. Bu illetle yaşayanlar kılı kırk yardıklarını sanırlarken kendi eksikliklerini göremezler ve bunun sonucunda da herkese sümüğü tatlı gelir. Aslında işin özü hiçbir şeyi beğenmeme hastalığı yetersizliğin örtüsüdür. Bir noktadan sonra da bu tiplerin beğenmemek karakteri oluyor. Hiçbir şeyi beğenmeyerek adeta kendi yetersizliğinin intikamını karşısındakilerden almaya çalışmak o kişiyi bol etiketli kılar haklı olarak: Şımarık, ukâla, kibir kılıfçısı.

Hülâsa, iş gelir dayanır tüysüz şeftali arama cinsliğine… Artık o da kaçış değil onlar için: Tüylü şeftali yiyemiyorsan, Bayramiç beyazı* ye, diyorlar bizim burada köylüler.

* Tüysüz şeftali.


Naim Kandemir – 18.06.2021 – Çanakkale

Tags: ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑