Makaleler

Published on Ocak 16th, 2021

0

Mektuplar & Rüyalar: Ömürlük misafirler – Naim Kandemir


Ölüm nedeniyle herkes sevdiği yitirdiklerinin listesini kendine göre yapabilir. Tabii, yanımızda şu olsaydı, bu olsaydı deriz ya, bunun bir nedeni o insanları ve ürettiklerini çok sevmemiz ama bir diğer neden de onların ikâmesinin olmaması…

Cengiz,

Bugün internette sağlıklı yaşamla ilgili bir yazı okuyunca aklıma geldi, sana da yazayım.

İki yaz önce, fakülte arkadaşım yaşadığımız şehire yakın bir kıyı kasabasında yazlık kiralamış ve bizi de davet etti eşiyle, hasret giderelim, diye.

Hafta sonu atladık gittik. Otomobille bir saatlik yol. Günü kaçırmamak için erken kalktığımızdan daha sabahın yedisinde kasabaya vardık ama, sahilde dolaşıp vakit geçirelim, onları erkenden uyandırmayalım, dedik.

Sahil çok güzel ve sessiz. Denizin sesi şarkı gibi geliyor kulaklarımıza. Yol boyu hep spor yapan kadınlar, erkekler var o saatte. Ben öyle sportmen biri olmadığımdan onları göz ucuyla izliyorum, kulaklarım denizde ama. Spor yapanların çoğu orta yaşın üzerindeki emekliler. Bu kasaba zaten emekli cenneti diye biliniyor. Ne güzel, diyorum içimden, insanlar spor yapıyor. Yalnız, dikkatimi çekiyor; emeklilerin çoğu kan-ter içinde, yorgunluktan gözleri dışarı fırlayacak gibi. Vücut dillerinden memur emeklisi oldukları malum. Çoğunu böyle pelte halinde görünce bir yandan da içim acıyor onlara, istiap haddini niye aşıyorlar, diye.

Bu düşünceler içinde iki saat vakit geçirip arkadaşlarımızın yazlığına gidiyoruz. Kahvaltılı güzel bir sohbetin ortasında lafı ben o kan-ter içindeki emeklilere getirip biraz da sitem ederek konuşuyorum ortaya:

-Nedir arkadaş o yaşta, insan o kadar kendini hırpalar mı üç gün daha fazla yaşayacaklarmış! Azraile karşı şike mi yapıyorsun aklınca? Azrail yer mi bunu? Uzatmalarda ne yapabilirsin ki?

Eşim de durmuyor:

-Evlerine gidince onlar, sağlıklı olsun, diye çay yerine de kant içerler limonlu limonlu!

deyince arkadaşımızın eşi pörtlettiği gözleriyle eşini işaret ediyor ki anlıyoruz baltayı taşa vurduğumuzu!

Meğerse, bizim Feodal lakaplı arkadaşımız da her sabah namaz vakti kalkıp koşucu kıyafetlerini giyinip spora gidiyor ve her gün eve kan-ter içinde dönüyormuş. Bir yaşıma daha giriyorum bunu duyunca! Vay arkadaş, diyorum, nereden nereye? Değişim yasasıyla şaka olmaz! Belli, arkadaşım sinirlendi ki sürekli saçının ucuna yapışmış büküyor da büküyor. Fakültede de böyle yapardı sinirlenince.

Neyse, baktım iş çıkmaza gidecek, sohbette kulvar değiştirerek sağlıklı yaşamdan politikaya geçiyorum.

Tabii o sağlıklı yaşam mevzuunu orada donduruyoruz ama hep aklımı kurcalıyor sonrasında.

***

Bu konu saçaklı bir konu biliyorsun: uzun yaşamak, yaşlılık, ölüm vb.

Unesco, “Bir insan konfor alanının dışına çıkamıyorsa yaşlıdır,” diyor. Bu tespitte bir yanlışlık yok bence de. Ayrıca, yaşlanmayı sadece yıllarla açıklayamayız. Beynin istediğini bedenin layıkıyla yapamaması da yaşlılık bana göre.

Unesco’nun tanımıyla ilgili Timur Selçuk’un şarkısındaki Hâlet Rezâki’nin dünyayı sırtında taşımaktan hayat yorgunu olması aklıma geliyor. Daha doğrusu içinde bulunduğu konforun yorgunu o. Aslında o zat dünyaya yük de farkında değil.

***

Tüm bu konuların gelip çıktığı kavşak, ölüm oluyor. Kafka, “Ölümün olduğu dünyada hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında,” diye noktayı koymuş.

90’lı yılların sonuna doğru da Candan Erçetin, Kafkaesk bir yaklaşımla “Ölümden başkası yalan,” diye şarkısını söylemeye başlamıştı.

***

Kabristanların giriş kapılarında o meşhur yazı bir nevi ayağınızı denk alın! dese de dünyanın gerçeği şu ki; kimileri hayatın tadına bakarken, hayat herkesin tadına bakıyor!

Dilimizde birçok deyim var ölümle ilgili; sıralı ölüm, iyiler erken ölür…

Hepsi  bir yana da hele Yunus Emre’nin dediği gibi: genç ölenlere yanar içimiz, göynür özümüz.

Ölüm doğal bir süreç olsa da en büyük haksızlık değil mi? İnsanlığın onunla mücadele gücü ne kadar ki? Ölüm, insanların en sevdiklerini alarak, geride kalanları terbiye etme sanatı mı Cengiz?

Ölüm nedeniyle herkes sevdiği yitirdiklerinin listesini kendine göre yapabilir. Tabii, yanımızda şu olsaydı, bu olsaydı deriz ya, bunun bir nedeni o insanları ve ürettiklerini çok sevmemiz ama bir diğer neden de onların ikâmesinin olmaması. Biriciklik her zaman önemli ve rakipsiz Cengiz. Ben de bir çırpıda aklıma gelen sevdiklerimden, beğendiklerimden örnekler vereyim. Bakalım sen ne diyeceksin?

***

-Mesela Marks, olsaydı şöyle hep baş köşemizde. Ne kadar yaşlansa da anlardık onun göz işaretinden. Hele Lenin’in bir işmarı ayaklandırmaz mıydı bizleri?

-Taner Timur ve Korkut Boratav hocalar hep bizlerle olsa; bunda onların yerlerinin doldurulamayacağı korkusu var elbette.

-Arkadaşımız Şener Çınar da hep yanımızda olsaydı; kara günlerde bile nasıl gülebileceğimizi ne güzel hatırlatırdı bizlere.

-Çocukluğumun büyücüsü Alaman Osman olsaydı hep bizimle. O gittiğinden beri kimse anlatamıyor bana: pırpır bir uçakla İnönü’yü Nil nehri üzerinde gezdirirken uçağın çatlayan kanadına çıkıp nasıl kaynak yaptığını!

-Zeki Müren, Joan Baez hep bizimle olsalar. Zeki Müren yaşlandıkça şarkılarını belki aynı güzellikte söyleyemeyecekti ama sesindeki o ahenk ve yumuşaklık bile yeter insana.

-Gazelhan Kazancı Bedih de olsaydı hep bu dünyada. Televizyonlara hep çıksaydı da rakı kalmasaydı memlekette! Onlarca makale ve kitap okumaktan daha öğretici gelir onun sesi bana. Yaşadığı toprakların zulmünü, sorunlarını, kırılamayan makus talihini hisseder insan onun sesiyle. Sonra olan dinleyenin uykularına olur. Onun ısınmak için açtığı katalitik sobanın sönmesi sonucunda sızan gaz yüzünden ölmesi de hepimizin derdidir.

-Fellini ve Aziz Nesin şöyle bir köşede otursalardı. İkisi de Türkiye’nin geldiği bu mizah ötesi ortamda film ve hikâye üretimlerini seriye mi bağlarlardı, yoksa bu absürtlükte biz stop diyoruz deyip jübile mi yaparlardı sanatlarında?

***

Herkesin listesi kendine Cengiz. Asıl mesele şu mu: hayat çoğumuza çentik atıyor da, hayata çentik atmak mı asıl mesele?

Bazılarının nasıl ki çocukluğunda yanından hiç ayırmadığı, hatta büyüse bile uğurum diye hep yanında bulundurduğu nesne gibi, aklında tuttuğu uğurlu sayısı gibi, bazı insanları da insan yanında, yöresinde istiyor hep.

İşte ölüm, böyle insanlar için haksızlığa dönüşünce, mecburen kalbinde, zihninde ömrü boyunca misafir ediyor onları sevenleri.


Naim Kandemir – 15 Ocak 2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑