Makaleler

Published on Nisan 9th, 2021

0

MHP ve Milliyetçilik (I) – Mustafa Kumanova


…Bu bağlamda anti-faşist mücadelenin gizemi de burada yatıyordu, çünkü MHP bir gücü/devleti temsil ediyordu…

Türkiye’de MHP özelinde tüm milliyetçiler her dönem bir güçle iş birliği içinde olmuşlardır. Bu güç kimi zaman devlet, kimi zaman bir otoriter, kimi zaman da uluslararası emperyalist güçler olmuştur. MHP’nin 13. Büyük Olağan Kurultayı’nda partinin yönetim organı olan Merkez Yönetim Kurulu’na giren isimlere göz attığımızda bu gerçekliği görebilmemiz mümkündür. Bu bağlamda anti-faşist mücadelenin gizemi de burada yatıyordu çünkü MHP bir gücü/devleti temsil ediyordu. 

Türkiye’de milliyetçilerin bu güçle uyumlu olmalarının “akıllı” gerekçeleri vardır. Her şeyden öte yaptıklarının anti-demokratik ya da insanlık dışı olduğuna bakmaksızın bu güçle iş birliğini din yoluyla Tanrıya olan bağımlılığın ya da beka yoluyla ulusa olan tapınmanın gerekliliği olarak açıklayacak, yüzlerce yıllık otoriter bir yönetimin halk üzerinde baskıladığı kulluk kültürünün yarattığı toplumsal bir zemin hali hazırda vardır. Bu yüzden kitleleri bayrak ve ezan peşinde istedikleri istikamete sürüklemeleri kolaylaşır. Demokrasi ise bayrak ve ezanın işe yaramadığı yerlerde toplumun daha ilerici kesimleri üzerinde bir etki ve baskı yaratmada “reform” yalanıyla kullanılacak bir araçtır. Ki yaptıklarını demokrasinin arkasına gizleyebilmenin bir avuç muhalifi susturmada etkin kullanılabilecek bir silah olduğu kendi tarihsel gelişimleri içinde kanıtlanmıştır. Demokrasi götürme ve getirme kılıfı her şeyin üzerini örtmekte kullanılır. 

MHP ve diğer aşırı sağcıların en büyük hedefi ezilen halkı “ulus”a olabildiğince yakın tutmaktır. Bunun için de yapılması gereken iktidar boyutunda olabildiğince siyasi birimlerle ile ulusal birimi birbirine yakınlaştırmak ve çakıştırmaktır. Aslında bu argümanın göz ardı ettiği gerçek, nüfus üzerinde uyguladıkları baskıcı politik sistemin yıkıcılığına ve toplumu çürümeye götürdüğüne bakmaksızın ulusun ebedi olduğu ve ezeli olacağı yanılsamasıdır. Oysa kendileri örgütlü ulusu abartmaktadır. Çünkü ulus tarihin sadece çok yeni ve belirli bir kısmına denk düşer. Diğer yandan MHP gibi partiler ulusu Tanrı/din ile özdeşleştirmeyi çok severler. Ulusa ateşli tapınmanın aynı zamanda Tanrı’ya giden yol olduğunu da kitlelere satmaktan imtina etmezler.

Ayrıca milliyetçiler kendi uluslarının en değerli ve en benzersiz olduğunu iddia ederler. Onlara göre Türklük ve Türk dili binlerce yıldır vardır. Kendi ideolojilerinin diğerlerinden çok daha üstün olduğunu görme eğiliminde olan milliyetçiler ideolojik inançlarının simgesi olan ulusun totaliter bir rejim etrafında toplanmasına da çok rahat eğilim gösterirler. Bugün Türkiye’de MHP’nin konumlanışı da bunun bir tezahürüdür. Bu partide tartışma ve parti-içi muhalefet yoktur. Bu konularda tavır bellidir. Otoriteye bağlılık esastır. (Örnek olarak, böylesi bir tartışma ve ayrışma esnasında 25 Mayıs 1973’te Ankara’da ülkücü Ali Balseven katledilmiştir.)

Şu anda MHP ve AKP ortaklığında yönetilen Türkiye’yi ideolojik bir bakış açısıyla nasıl düşünürüz? Kendilerinin iddia ettiği gibi demokratik bir hukuk devleti olarak değerlendirebilir miyiz? Aşırı milliyetçi siyasiler muhalif partilerin eleştirilerini “ideolojik” diye suçlamayı pek severler. Oysa kendilerinin yaptığı veya hedeflediği tek şey tamamen ideolojik bir bakış açısıyla ülkeyi totaliter bir rejime dönüştürmektir. Ulus ve din yoluyla kendilerine bağlı ve bağımlı bir nüfus yaratmayı hayal ederler. Diğer yandan MHP gibi partilerin faşizmi psikolojik ve davranışsal bir olgudur. Sahip oldukları tek imge nefrettir. Bu yüzden de diğer tüm imgelerin düşmanıdırlar. Özgürlüğün, eşitliğin, kardeşliğin düşmanıdırlar. Kendi “kolektif” kimliklerinin kendilerinden olmayanlar tarafından tehdit edildiği sanrısını rutin hayatın her anında hissettikleri için yüzlerine taktıkları nefret/kin maskeleriyle toplumun tüm renkli farklılıklarını iş birliği içinde oldukları egemen bir güçle bastırabileceklerini ve yok edebileceklerini sanmaktadırlar.

Diğer yandan Türkiye’de burjuva sınıfı çıkarları gereği Cumhur İttifakı’na sesini çıkarmasa da bu ittifakın ideolojik bakış açısı burjuva medeniyetinin olmazsa olmazı olan serbest piyasa anlayışı önünde bir engel oluşturacaktır. Cumhur İttifakı her ne kadar kapitalist sömürüye karşı görünmese de serbest piyasa aktörlerinin “ulusa karşı ilgisizliği”ni kullanarak serbest piyasayı saltanatlarını sürdürme pahasına “millîleştirecektir”. Asgari ücretli işçilere ve işçi haklarına yaklaşımları ise herkesin malumudur.  Diğer taraftan piyasa güçlerini kendi siyasi anlayışlarına uygun yönetim ile değiştirmek isterler. Ha bire Merkez Bankası Başkanı’nı değiştirmeleri tam da bu yüzden. Çünkü, “faşistler ekonomik güçlerin tarihin itici güçleri olduğu fikrini reddederler.(Robert O. Paxton)” Onlara göre her şey Tanrı’nın buyruğu ve ulusun yazgısıdır. 

Oysa meclis kürsüsünden ulusa sadık görünme zorunluluğu kendi sonlarını da hazırlamaktadır. Çünkü bu düşüşün bir kurtuluşu yoktur. Çünkü ulus-devlet sonradan uydurulan ve imal edilen bir yapıdır. Ve düşmesi düşüncenin gelişimi yolunda diyalektik bir zorunluluktur. 

Devam edecek…


Mustafa Kumanova – 09.04.2021

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑