Makaleler

Published on Aralık 21st, 2020

0

“Misafir işçilikten” ev sahipliğine dönen süreç 65 yaşında – Gül Güzel

Almanya’nın işçi bulma kurumu vasıtasıyla Türkiye’den de getirdiği mukaveleli işçi durumu hala hafızalarımızda kazılı. Bu konuda yapılan Y.Güney filmlerini izlemeyenimiz yok sayılır. O filmlerde bazen kendi rolümüzü de görürdük. Çünkü 1980’li yılların başlarında benim gibi gelenler de bu konuyla haşır-neşir oldular. Muayene heyetlerinin raporlarına Genç, Tahsilli ve bir Dişi dahi Çürük olmayanlar 1 hafta içerisinde bugünkü kargo misali postaya veriliyorduk. Arkada bıraktığımız göz yaşı ve hasretler uzun süre bizleri kendine bağımlı kıldı. Gelirken, ’biraz para biriktirip geri dönerim, bir araba alacak kadar çalışılırım yeter vb…’’ düşüncelerle gelenlerimiz ne yazık ki öyle birkaç yıl içinde değil, hiç dönemedi. Burada çocuklarımız oldu, okullara başladılar, ülkedeki durumun daha vahim olmaya başlaması da belli-başlı sebepler oldu geri dönemeyişimizin. Bugün(20.12.1955) 65 yaşını geride bırakan Almanya devletinin Misafir işçi projesine bu yüzden değinerek, bazı eskimeyen bilgileri hatırlatmak istedim.

Almanya’da neden misafir işçi ihtiyacı oldu?

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, çok sayıda Alman, çok fazla karışıklıktan ve az iş bulunan anavatanlarını terk etmek zorunda kaldılar. 1951’e gelindiğinde, 350.000 kişi yurt dışına çıkıp, çoğunlukla yurtdışında yeni bir başlangıç yapmaya çalıştı. Ülkedeki sanayi üretiminin artmasıyla birlikte düşen işsizlik rakamlarının bir nedeni de bu yurtdışına çıkışlar oldu. Böylelikle Alman işverenler, yurtdışında işçi aramaya başladı. 20 Aralık 1955’te Federal Almanya Cumhuriyeti, güneyden işçi akışını düzenlemek için ilk etapta İtalya ile bir anlaşma imzaladı.

Yurtdışından misafir getirme nedenlerinden biri de, 1950’lerin başında, Federal Cumhuriyet’teki bazı endüstriler, her şeyden önce tarım ve madencilik dalında zaten bir işçi bulma sorunu yaşıyordu. Yeraltında çalışmak zordu, bu yüzden yeni işe alınan birçok madenci sadece birkaç ay sonra diğer endüstri dallarına geçiyordu.

O süredeki Ekonomi Bakanı Ludwig Erhard bu yüzden 1954’te bazı imalarla defalarca basında yabancıları işe alma konusunu meclise ve kamuoyuna taşıdı.

Federal İstihdam ve İşsizlik Sigortası Ajansı daha sonra etkileyici ancak yüzeysel olarak belirlenmiş rakamlar verdi: 1956 için 800.000 kişilik ek işgücü gereksinimi tahmin ediyordu. İş ve misafir işçilerle ilgili konuyu medya da endüstrileri için yükselişe yararlı olacağını belirtiyordu.

20 Aralık 1955’te Almanya Çalışma Bakanı Storch ve İtalya Dışişleri Bakanı Martino, Alman-İtalyan işe alım anlaşmasını imzaladılar. Bu anlaşma ile ilk birkaç yıl içinde Almanya’ya sadece 20.000 işçi yerleştirildi. Ancak, Berlin duvarının inşasından sonra asker sayısı arttı. Aynı zamanda Yunanistan, İspanya, Portekiz ve Türkiye’den de misafir işçi getirme anlaşmaları  bir şekilde devam etti. Çoğu zaman, misafir işçiler mobil bir emek rezervi olarak ağır ve kirli işlerde çalıştırılarak, sefil grup konaklama yerlerinde yaşatıldılar. Misafir işçiler ise, giderek artan bir şekilde ailelerini kendi yanlarına getiriyorlar ve uzun süre burada kalmaya başladılar. Bu yüzden, misafir işçi(Gastarbeitern) sayısı 1973’te neredeyse 4 milyon insana vardı. Ticaret politikası mülahazaları temelinde imzalanan Alman-İtalyan anlaşması, böylece Almanya’da geri döndürülemez ve derin bir değişimin başlangıcına da imza atmış oldu.

Türkiye ile işe alım sözleşmesi ve sonrası

Türkiye ile yapılan işçi sözleşmelerine göre başlangıçta, çoğu mukaveleler yarım yıllık veya tam bir yıl gibi kısa bir dönemle sınırlıydı. Ancak kısa sürede bu kısa sürenin yeterli olmayacağı anlaşılsa da

Türkiyeli işçilerin işgücünün istihdamı zamanla sınırlandırılmak istendi. Bu yüzden o zamanlar İtalyanlar, Rumlar ve İspanyollar gibi onlara da misafir işçi deniyordu. Bu işçiler her iki yılda bir eve geri dönmeli ve göçü önlemek için yeni işçiler gelmeliydi. Bu düşünceden dolayı Aile birleşimi de başlangıçta yasaklanmıştı. 1964 yılında Türkiye ile yapılan işe alım sözleşmesinin yeni bir versiyonunda, işverenlerin talebi üzerine, her misafir işçi için iki yıllık zaman sınırı değiştirildi. Yeni işçi getirmek ve eğitmek çok pahalı ve zaman alıcıydı. Erkeklerin daha sonra ailelerini Almanya’ya getirmelerine izin verildi. Gelinen aşamada işçi ailelerin çocukları Türkiye’ye sadece tatil geçirmek, akrabalarını ziyaret etmek için gitmeye başladılar. Hatta burada doğan 3. Jenerasyonun anadili Almanca olmaya başladı. Böylelikle yüksek tahsil yapan yabancıların sayısı artarak her meslek dalında başarılı olmaya, işveren olmayı da gerçekleştirdiler. Covid-19’la mücadele aşısını bulan Prof. Dr. Uğur Şahin ve Özlem Türeci gibi bilim insanların geride kalan süreçleri gibi, ilerdeki süreçlerini de gözlemleyip, değerlendirmeye devam edeceğiz.


Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 20.12.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑