Kültür-Sanat

Published on Eylül 8th, 2020

0

Nur Sürer: Oynayacak daha çok kadınlarımız var

Adana Altın Koza Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne değer görülen oyuncu Nur Sürer, “Fransız sinemasını çok kıskanıyorum. 70 yaşındaki kadına hikaye yazıyorlar. Yılların deneyimi var hepimizde. Oynayamadığımız kadınlar var, ceplerimiz dolu o kadınlarla” diyor.

Mesleğinin 41. yılında. “Yıllardır bu mesleği yapıyorum, başka bir iş de bilmiyorum” diyor.

En çok da ilk filmini çeken yönetmenlerin yapımlarında yer almak onu heyecanlandırıyor. Yalnız Türkiye değil, sinema sektörünün, festivallerin yurtdışı gündemini de takip ediyor. Bir buçuk yıl önce de TÜRSAV (Türk Sinema Vakfı) başkanlığını üstlendi. Şimdilerde de “Çukur” dizisiyle ekranlarda. Kısacası Nur Sürer, Adana Altın Koza Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne değer görülse de, 41 yıl geçse de mesleğinin genci.

“Köşeye çekilmek gibi bir niyetim yok”

“Ben çok gencim o konularda, hiç köşeye çekilmek gibi bir niyetim de yok. Yeniyi, sektörle ilgili her türlü gelişmeyi takip ederim. Yoksa kim oynayacak bu anneanne, babaanneleri” diyerek de sitemli bir espiri yapıyor.

“Benim en kıskandığım şey Fransız sineması. 70 yaşındaki kadına hikaye yazıyorlar. Bizde bir, iki defa Yıldız (Kenter) Hoca’ya yazdılar da oynadı. Seyirciyle buluşmaz o filmler deniyor, ama yazılmalı. Yılların deneyimi var hepimizde. Anlatacak bir sürü şeyimiz var. Oynayamadığımız kadınlar var. Neler görüyoruz, ceplerimiz dolu o kadınlarla.”

Nur Sürer, en son 10 yıl önce gitmiş Adana Altın Koza Film Festivali’ne. İlk filmi “Bereketler Topraklar Üzerinde”yi hatırlatıyor ve “10 yıl sonra, tekrar Adana’da sinemaya başladığım yerdeyim sanki, çok mutluyum bu yüzden” diyor.

“Adana sinemaya başladığım şehir”

10 yıldır Festivale gitmeme nedenini de şöyle anlatıyor:

“Çok mutluyum, bu kadar yıl emek veriyorsunuz… Adana benim için gerçekten çok önemli bir şehir. Bu ödülü Zeydan (Karalar) başkanın döneminde almak da çok önemli.

“Epeydir Adana Festivali’ne gitmiyordum. 2010’daki festivalde sinirlendim çünkü Yılmaz Güney’in adı dahi anılmadı. Bunu sahnede dile gitrimiştim sinirlenip. Yılmaz Güney’in adı anılmadan Adana’da bir festival olmaz demiştim. Bir daha bu şehre gelmiyorum dedim. Bu şehir Türkiye’nin en önemli sanat insanlarını doğurmuş bir şehir. Heykeltraşı, yazarları, oyuncuları müzisyenleri…

“Şimdi böylesi bir dönemde bu ödülü aldığım için o kadar mutluyum ki. Yıllardır bu mesleği yapıyorum, başka bir iş de bilmiyorum. İyi veya kötü yapıyorum, sinemacıyım. Adana benim sineya başladığım şehir. Adana’ya aidiyet duygum var. Öyle başladığım için özel bir yeri var bende Adana’nın.”

41 yılda 44 film

41 yılda 45’e yakın yapım var filmografisinde: “Uçurtmayı Vurmasınlar”, “Umuda Yolculuk”, “Bereketli Topraklar Üzerinde”, “Sır Çocuklar”, son olarak da “Sen Ben Lennin”…

“Senaryo, film konusunda çok seçiciyim. 44 filmde falan oynadım. ‘Keşke oynamasaydım’ dediğim o kadar çok film var ki. Belki başka oyuncular için iyi projelerdi ama oynamasaydım da olurmuş bazılarında.

“İlk filmlerde yer almak heyecanlı”

“İlk filmlerde de oyuncu da oldum çok. O çok hoşuma gidiyor. Keşke paraya ihtiyacım olmasa da senede bir ilk filmini çeken genç yönetmenlerle hep çalışsam. En son “Sen Ben Lenin” diye bir filmde oynadım. Ankaralı yönetmen Tufan Taştan’ın. Çok da iyi olmuş film. Öncesinde ise Nazlı Elif Durlu’nun “Zuhal” filminde rol aldım. İlk film ikisi de ve art house işler bunlar. Keşke daha çok oynayabilsek…”

“‘Çukur’, Yılmaz Güney’in eski siyah beyazlarını hatırlatıyor”

Peki, rol almaya karar verdiği filmleri nasıl seçiyor Sürer?

“Bir kere anlatacağı hikâye çok önemli. Ama ben yönetmen sineması oyuncusuyum. Başta benim için yönetmen önemli. Ondan sonra ise ekiple uyumu da çok öenmsiyorum. Yanlış bir işin içinde hiç olmak istemiyorum. Dizilerde de oynamayı seviyorum, genele kendinizi  gösterebiliyorsunuz bu sayede. ‘Çukur’ mesela öyle, Türkiye’nin en önemli oyuncularıyla bir aradayım, hikaye de güzel. Bana Yılmaz Güney’in eski siyah beyaz filmlerini hatırlatıyor.

“Burunlarına kadar dolmuş hikayeler”

“Dediğim gibi ilk filmini çeken genç yönetmenlerin filmlerinde yer almak heyecan verici. Mesela bugüne kadar hiç genç kuşaktan bir Kürt yönetmenle çalışmadım. Onların anlattığı hikayeleri çok seviyorum. Dededen, babadan kalan hikayeleri var, burunlarına kadar dolmuş öyküler ve çok hakiki şeyler anlatıyorlar.”

“Sosyal medya adliye koridorları gibi”

Sosyal medyada da çok aktif Nur Sürer. Hesabını kedilerinin isimleriyle almış: İrma ve Kadife.

“Ben kavgacı ruhlu biriyim. Bir hesabımı Diyarbakır Savcılığı kapattı paylaşımlarımdan dolayı. Yeni hesabıma İrma ve Kadife kedilerimin adını koydum. Derdimi anlatmaya çalışıyorum oradan. Sosyal medya artık adliye gibi oldu. Doğru kararlar verilen adliye koridorları gibi. Bir kadın öldürülüyor kimsenin umru değil. İnsanlar yazdıkça adam tutuklanıyor. İşe yarıyor gibi geliyor. Sokağa da çıkamıyoruz.”

Bir buçuk yıl önce de TÜRSAV başkanlığına getirildiğini anlatıyor Nur Sürer ve “güzel şeyler yapacağız” diyor:

“Hüseyin Karabey, Necmettin Çobanoğlu, Hülya Uğur, Emre Yetim gibi iyi bir ekibimiz var. Eski sinema çalışanlarının çocuklarına eğitim katkısı veriyoruz. Sinema dersleri de verilecek. Okul bitirmiş ama pratiği yok çocukların. Sete geldiğinde bu çocuklar ne yapacağın bilmiyor. Görüntü yönetmenleri atölye verecek. İyi şeyler yapmak istiyoruz.”

(Bianet)

Tags: ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑