Makaleler

Published on Eylül 6th, 2020

0

Onlar, küçük ömürlerine büyük şeyler sığdırdılar – Gül Güzel

Onu bir mülteci yurdunda tanıdım. Daha doğrusu izledim. Çünkü gittiğimiz yurtta başka bir mülteciyle görüşüyorduk. O da sanki orada hiç kimse yokmuş gibi hüzünlü gözlerini tüm insanlardan kaçırarak, ortalığı toplayıp, kendini oyalıyordu. Bu durumu beni oldukça etkiledi ve kendisiyle konuşmaya çalıştım. Vartolu’yum derken gülümseyerek, ‘’Aslında Gümgümlü’yüm’’ diyor ve gülücük serpiştiriyor o hüzünlü, gizemli yüzüne, gözlerinin belleklerine. Genç yaşın verdiği dinamik duruşun yanında, yaşadıklarının verdiği kamillik ve mütevaziliği karışıyor birbirine aynı anda Mecit Gümgüm’ün. Yapmak istediği üniversite tahsilini yapamamanın verdiği acı ile, bir mülteci yurdunda kalmanın zorluklarına bir de  ailesine özlemi, hasreti, ülkeye en kısa sürede dönebilme hayalleriyle boğuşup yüreğinde, sözlerine dökülüyor kaçak siyah çay siyah deminde ve  lezzetinde…

Dilek Doğan’a yapılan, bana da yapılmak istendi

Mecit Gümgüm, yapmadığı bir olay yüzünden sürgünde. Sürgüne çıkmasaydı; 8 yıl, 9 ay hapis cezasını cezaevinde çekecekti. Haksız yere; yapmadığım bir şey için diyerek, ‘’ Aslında her şey 21 Aralık 2015 akşamı başladı. 3 gün önce İstanbul’dan yılbaşı tatilinde, Ailemi ziyaret etmek için Varto’ya gelmiştim. 20 Aralık’ta da, İstanbul’da Dilek Doğan’ın evine baskın yapılmıştı. Özel tim elemanları o zaman Dilek’in abisini almak için evi basmışlardı. Evde arama yapılırken, özel hareket timleri kirli postallarıyla, O’nun odasına girmişler ve yatağının üstüne çıkmışlardı.  Dilek de bu duruma isyan ederek, sesini yükseltmişti. O yüzden özel timler, Dilek Doğan’ın kafasına kasten kurşun sıktılar. O anda kimse odada olmadığı, görmediği için, Özel timler, yanlışlıkla ateş edildiğini, kaza olduğunu söylediler. Bir gece sonra da aynı olay, Varto’da benim başıma geldi. Ama bana silah sıkmaya çalıştıkları anda, ben onlara karşı çok mücadele ettim. Bana kurşunu sıkmamaları için direniyordum. O anda bana sıkılan kurşun sekerek, arkamdaki polise isabet etmişti. Ondan sonra apar-topar beni alıp, götürdüler. O ara annem polislerden birinin ayaklarına sarılmış, çığlık-çığlığa ‘kurban olayım, Mecitim’i götürmeyin!. O daha çok küçük, yerine babasını/eşimi götürün!’ diyordu. Bu çığlık ve görüntü şimdi de sürekli gözlerimin önünden gitmiyor…Polisin ateş etmesi sonucu çıkan silah seslerinden dolayı insanlar gelip, toplanmışlardı. Her şeye rağmen Özel hareket timleri beni alıp, götürdüler. Götürdükleri yerde beni çırıl-çıplak soyup, 4 saat boyunca karların içinde beklettiler. Karın içinde çıplak bedenimle o kadar üşüyordum ki, hata ‘beni gelip dövseler de biraz ısınsam’ diye düşünmeye başladım bir ara çaresizce…(!) Karların içinde iyice donduktan sonra da, gözlerimi bağlayıp, bir arabaya bindirdiler. Götürdükleri yerde beni öyle çırıl-çıplak halimle bir hücreye attılar. O ara ben çok korkmuş ve artık buradan sağ çıkamayacağımı düşünüyordum. Hücrede soğuktan da adeta donmuştum. Bir ara yüzü bana biraz sempatik gelen birisine ‘ya ben hem çok üşüyorum, hem de utanıyorum. Bana üstüme örtecek bir şey verir misin?’ dediğimde, benimle alay ederek, ‘burası havasız kalmış. Camı açalım da biraz hava gelsin’ deyip, camı açtı ve zaten soğuk olan hücre, buz gibi oldu. Ama dışarda da çok sayıda insanlar gelip, toplanmışlardı. 2 gün boyunca benim nerde olduğumdan kimsenin haberi hiç olmamış. Gözaltı sürecince her saat başı ve çıplak halimle, birisi gelip, beni işkence edip gidiyordu.

Benim ellerim yalnız kalem tutar hakim bey!

Sonra ne olduysa birileri gelip, bana ‘Mahkemeye çıkacaksın’ diyerek, oradan çıkardılar. Ancak beni arabaya bindirirlerken, giymem için bir kaç elbise verdiler. Dışarıya çıktığımda karşımda toplanan binlerce insanı gördüm. Bu beni çok sevindirdi. Zaten eğer o insanlar öyle gelip, toplanmamış olsalardı, beni muhakkak öldürürlerdi. Mahkemeye çıktığımda da bana karşı ellerinde saçma- sapan gerçekle hiç ilgisi olmayan delilleri vardı. Ama benim hiç bir suçum yoktu. Ben hiç bir şey yapmamıştım. Zaten İstanbul’dayken arkadaşlarımızla birlikte sadece bazı yürüyüş ve mitinglere katılmıştım. Yani suç teşkil edebilecek hiç bir olaya karışmamıştım. Sorgulamada Hakim bana ‘’silah sıkmış, polisi öldürmüşsün’’ dediğinde, ben de ‘Hakim bey, benim ellerim kalemden başka bir şey tutmaz ki diyerek, şiddetle bu asla benim kabul edip, yapabileceğim bir şey olamaz. Ben şiddete karşı olan, sanatla uğraşan bir yapıya sahibim. Yani benim ellerim kalemden başka bir şey tutmaz!’, dedikten sonra serbest bırakıldım.

Bir yanılgıdan ibaret olan suçum!

Mecit, o vahşet dolu Gözaltı sürecini yaşarcasına etrafına, bizlere bakarak, nerede olduğunu, yanında bulunan bizlerin kim olduğumuzu tespit ermek istercesine anlatmaya çalışıyor. Kendisine neden gözaltına alındığını bize anlatmasını istediğimde, gözaltına alınmasının, bir yanılgıdan ibaret olduğunu belirterek, ‘’ iki sene boyunca benim telefon görüşmelerimi dinlemişler. Varto’da o dönemler bir Gerilla şehitlik yeri açılmıştı. Ama bizim evimizin olduğu sokağın adı da ‘Şehitlik Sokağı’dır. Arkadaşlarım beni telefon ile arayıp, neredesin? dediklerinde; ben de Şehitlikteyim, gelin diyordum. Yani ben arkadaşlarıma evde olduğumu söylerken, telefonu dinleyenler de, benim sürekli Gerilla Şehitliğine gittiğimi sanmışlar. O yüzden de, bu yanılgılı anlaşılma yüzünden bana dava açıldı. Ancak beni gözaltına aldıktan sonra bu yanılgıyı anladılar. Ama bu durumu, hiç bir şekilde açıklamamam istendi ve dava dosyama da ilk başta alınmadı. Bana açılan davadan, 20 kere duruşmam oldu. Ancak 17’ci duruşmamda bu durum dosyama eklenebildi. Ama yine de bir polis tarafından bana sıkılan kurşunun diğer bir polise isabet etmesine, benim sebep olduğuma karar verildi. Bu yüzden bana 8 yıl, 9 ay hapis cezası verdiler. Bütün bu yanılgıdan ibaret, haksız yargılanmam yüzünden mecburi olarak, yurtdışına çıkmak zorunda kaldım’’ derken yüzündeki gülücüklerin yerine hüzün, keder çöküyor ve ‘’inanın ben bu şekilde ülkemden ayrılmayı hiç istemezdim. Buraları görmek için gezmeye gelebilirdim ama, bu şekilde mülteci konumunda gelmeyi asla düşünmez ve istemezdim. Tek isteğim, suçsuz olduğumun bir an önce tespit edilip, bu davanın düşmesi ve hemen ülkeye geri dönmem. Ancak, Aile olarak hepimiz sürekli hedef gösterildiğimiz için, ben dönsem de, beni orda artık asla yaşatmazlar…’’ tespitini de sözlerine ekliyor.

Öğrenmeye giderken, öğretmen oldum

Mecit Gümgüm, 1995 Varto doğumlu. Liseye kadar tahsilini Varto’da gördü. Sanata olan yoğun ilgisinden dolayı, Resim, müzik, saz, gitar öğrenmek için öğretmen arayışı içinde iken, ‘’İstanbul’daki Mezopotamya kültür merkeziyle tanıştım. Orda bağlama, gitar kursuna ve resim çizmeye gidiyordum. Yani orda verilen bütün kursları değerlendirmeye çalışıyordum. Ama bize resim çizdirip, öğretecek öğretmenimiz yoktu. Öğretmenimiz olmadığı için, kendi kendime ve çocuklara ben öğretmeye başladım. Ama lisede beraber okuduğum arkadaşlarım da bana çok destek verdiler; katkı sundular. Ben bu kurslara gitmeye başlayınca, ortaokul ve lisede beraber okuduğumuz arkadaşlar da Mezopotamya kültür merkezine geldiler ve birbirimize destek vermeye başladık. Varto’da çok sık festivaller oluyordu. Bu festivallerdeki kültür programlarını hep birlikte bu arkadaşlarla düzenliyorduk. Programı düzenleyen arkadaşlar, 8 ile 25 yaş arası genç ve çocuk gruptan ibarettik. Çünkü, bu merkezde hep biz gençler çalışıyorduk. Çocuk sanat çalışma gruplarımız da vardı’’ dedikten sora merak ile, Kürdistan gençliği ve çocukları, ebeynlerine kıyasla davalarının ve kimliklerinin daha mı çok farkındalar diye sorduğumuzda net bir şekilde, ‘’Evet. Kesinlikle öyle. Bir de o kadar çok baskı ve zulüm halkımıza uygulanıyor ki… İnsanlar ister istemez bundan çok etkileniyorlar. Korkup, siniyorlar ve bazı şeylerden uzak durmaya başlıyorlar. Biz gençler de, bütün bunları birebir yaşıyorduk.

Baskılardan dolayı tek alternatif yaşam alanı Dağlardı!

Baskılar o kadar fazlaydı ki, ya her şeyi kabullenip, pasifleşmek, yahutta dağa gitmek zorunda bırakılıyorduk. Başka bir alternatif bırakılmıyordu biz gençlere. Yani ülkemizde bize başka bir gelecek kurma imkanı bırakılmıyordu. Biz bunu fark ettik. Bir de hepimize aynı baskılar uygulandığı için, birbirimize yaslanmak ve birbirimize yakınlaşarak, daha iyi anlamaya başladık. Böylelikle daha güzel bir yaşamın mümkün olduğunu anladık. Bizler bu şekilde birbirimizi anlayıp, örgütlenmeye çalışmaya başlayınca, bizler ve ailelerimiz hedef haline getirildik. Tutuklamalar başladı. Ama bizler çalışmalarımıza ısrar ile devam ettik. Köylerden kültürel çalışmalarımıza gelmek için, şehir merkezine gelecek vasıta yoktu. Bu yüzden köylerden gelemeyen çocuklara ders vermek için, bizler köylere gitmeye başladık. İmkanlarımız o kadar kısıtlıydı ki, ama yine de bir şekilde imkan yaratarak, kağıt, kalem gibi şeyleri satın alıp, köydeki çocuklara ders vermeye çalışıyorduk. Oraya gittiğimizde çocukları yeşillik alana topluyor, kağıt kalemleri kendilerine dağıtıyorduk. Yanımızda müzik aletlerimiz, saz, gitar vb. şeyleri de götürüyorduk. O yüzden çalışmalarımız çok güzel geçiyordu. Çok az bir masraf ile çok büyük mutlu oluyorduk. Bizler de, çocuklar da bir sene boyunca yaptığımız bu çalışmalarla çok mutlu olduk; birlikte mücadele ederek, bu hayatta neler yapabileceğimizi de karşılıklı olarak birbirimizden öğreniyorduk. Bu ara bana karşı, Varto’da yaptığım bu  çalışmalarımdan dolayı bir dava açıldı. Çünkü o ara hendek olayları ve benzeri şeyler de vardı. Ama ben, İstanbul üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümünü kazandığım için, o ara İstanbul’a gittim. Fakat maddi imkanlarım olmadığı için okuyamadım, çalışmak zorunda kaldım. Ama kültürel, sanat çalışmalarıma hep devam ettim.

Sanat benim yaşamım ama…

Mecit sanatkar bir aileden geldiği için, gittiği her yerde sanat ile dermanlaşıyor. Sanat onun en yakın dostu ve tedavisi. Kağıt ve kalemi sürekli yoldaşı ve umut kaynağı. Kendisini daha sonra ziyaret etmek için gittiğimiz mülteci yurdunda, yanımıza gelirken de sol elinde resim defterini tutarak, bizimle selamlaşıyor. Neden sanata bu kadar içli bir tutkusu olduğunu merak edip sorduğumuzda, ‘’Benim babam da sanatçı, ama yerel sanatçı, Zülküf Gümgüm. 2011 yılında Varto’daki festivalde Kürtçe,’’ illegal şarkı’’ söylediği iddia edilerek, tutuklandı. Şimdi biten dava sonucunda kendisine 3 yıl, 9 ay hapis cezası verdiler. Önce Muş E Tipi cezaevindeydi. Ama uzak olsun, Ailesi gelip, ziyaret etmesin diye Tarsus F Tipi Cezaevine sürgün ettiler’’ derken hüzünlenerek ‘’ Böylelikle de Aile cezalandırılıyor. Bu uygulamalarla, Ailemize daha çok acı çektirmek istiyorlar. 67 yaşındaki halamı ve 30 yaşındaki oğlunu da tutukladılar. Halam 67 yaşında olmasına rağmen, terörist olmakla suçlanıp, tutuklandı. Bir kuzenim de tutuklu. İki senedir içerde olduğu halde hala mahkemesi görülmedi. Sürekli erteleniyor’’ diyerek, Ailesine genel olarak uygulanan devlet şiddet ve zulmünü anlatıyor.

Direnerek, sanat ile uğraşarak iyileştim

Bizimle görüşürken Mecit’in elindeki resim defteri hiç elinden düşmüyor ve yüzünde gülücükler eksilmiyor. Halbuki gözaltı sürecindeki kötü muameleden dolayı ağır psikolojik sorunlar yaşadığını bize anlatmıştı. Yaşadığı travmayı, psikolojik sorunları nasıl yendiğini sorduğumda, ‘’Bana uygulanan şiddetten ve kötü muameleden dolayı şiddetli bir travma, ağır Psikolojik sorunlar yaşadım. Bırakıldığımda bir ay boyunca hiç bir yere çıkamadım, bir şey yiyemedim, hiç kimse ile bir şey konuşamadım. Birisi bir şey söylese, hemen hassaslaşıp, ağlayabiliyordum. Bu durumdan kurtulmamın sebebi, sanatsal çalışmalarım ve ülkede benim gibi binlerce gencimize, bana yaşatılanların yaşatıldığı düşüncesi oldu. Onun için, aksine güçlü olmamız ve bu duruma karşı mücadele etmemiz gerektiğini düşünerek, iyileştim’’ diyor yüzüne serpilen gülücüklerle.

Mecit Gümgüm’e dair Mecit Gümgüm, 3 Mayıs 2017’de kaçakçı şebeke tarafından Bulgaristan’a bırakıldıktan sonra, yaya olarak, Almanya’ya gelmiş. 17 Mayıs’ta Karlsruhe ’de mülteciliğe müracaat ettikten sonra Baden- Württemberg bölgesinin küçük bir yerleşim alanı olan Denkendorf köyünde ikamet ediyor. Eskiden firmaların büro olarak kullandığı 4 katlı binada, şimdi 80 kadar çeşitli ülkelerden gelen mültecilerle kalıyor. 80 kişi ile ortak olarak sosyal mekan ve Mutfağı kullanan Mecit gülümseyerek, ‘’artık annemiz yok, bize yemek pişirecek. Yemeklerimizi kendimiz pişiriyoruz. Zaman geçirmek için de iyi oluyor. Bunun dışında şimdilik günümü Resim çizerek (Sanatolye- Her sayfasında apayrı hayaller- Mecit albümü), müzik dinleyerek ve Film izleyerek geçiriyorum’’ diyor. 3 seneden beri iletişim halinde olduğumuz Mecit, artık mülteci yurdunda değil, kiraladığı küçük bir dairede kalıyor ve bir berber dükkanında berber olarak çalışıyor. Yani hayal ve umutlarının çoğu hâlâ sırtındaki dağarcığında saklı bekliyor…


Gül Güzel – 06.09.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑