Makaleler

Published on Ocak 15th, 2021

0

Ortadoğu’nun sosyolojik aydınlığı İbn-i Haldun – Gül Güzel

Yaşadığımız çağda bilimi dışlayan, günah işleme malzemesi olarak ifade etmeye çalışan diplomasızların çoğaldığı bir Ortadoğu gerçekliği ile karşı karşıyayız. Bilimin beşiği olan Ortadoğuda eğitim alan,  çocukluğunda fıkıh, hadis, tefsir, akaid, mantık, felsefe, matematik, tabiat bilimleri, dil bilimleri, şiir ve edebiyat gibi konularda ders alan İbn-i Haldun’a dair yazma gereği bu açıdan önem kazanıyor. İslam dünyasının en büyük tarihçi, sosyoloji düşünürlerinden biri olan İbn-i Haldun örneğini birlikte kısaca izleyelim…

İnsanın toplumsal varlığının bilimi anlamına gelen ‘’SOSYOLOJİ’’ insanın, insan olalıdan beri anlamı ve yaşamsal değeriyle hep var olmuştur. Sosyolojinin yalnız pozitif bilimlerin şekillenmesi süreciyle değerlendirilmesinin yanılgılı olacağı gibi, şekillenişinde de sadece Batı’lı sosyologları görmek de yanılgılı olacaktır.

Neolitik toplumdan günümüze kadar Sosyoloji anlam olarak var olmasına rağmen 17.yy’da  yeni yeni önemi fark ediliyor. Toplumlar var oldukça hemen her çağda toplum ve toplumsal yaşamla ilgili sosyolojik düşünceler oluşup, gelişmiştir. Bu düşünür ve yazarlardan birisi olan Arap düşünür İbn-ı Haldun’dır. İbn-ı Haldun, tarihçi olarak bilinse de, tarihçi olduğu kadar da bir sosyologdur. İbn-ı Haldun’un 19.yy.’dan sonra eserleri bir çok dile çevrildikten sonra Batı düşünürleri, Tarih felsefesi ve toplum biliminin kurucuları olarak yer almaya başlandı. Buna rağmen Sosyolojinin kurucuları içinde ismi geçmeyip, kendisinden sadece sosyolojinin müjdecilerinden biri olarak söz edilmektedi. Oysa ki sosyolojinin kurucuları olan Auguste Comte, Saint Simon, Emile Durkheim, Max Weber vb. gibi İbn-ı Haldun da sosyolojinin kurucularındandır.

İbn-ı Haldun hayatının uzun bir sürecinde kuzey Afrika Arap Hükümdarları yanında katiplik yapar. Kendisine verilen bu görevlerle kendini bir diplomat olarak yetiştirir. Toplum ve devlet konuları üzerinde yoğunlaştığı için geniş bir araştırma imkanı yakalar. Kendisinden önce verilen tarih bilgilerini eleştirerek, tarihin sadece yazmakla yapılamayacağını, olay ve olguların sosyal ve coğrafik sebeplerle ele alınıp, bu tespitlerden yola çıkılarak bir sosyoloji biliminin oluşması gerektiğini savunur. Kaleme aldığı ‘’Umumi Tarih’’ adlı kitabı, sosyolojik bakış açısıyla ele aldığından, bu yapıtının giriş bölümü olan mukadelimesi bir sosyoloji kitabı özelliği taşır. Bu kitabında daha çok medeniyet, göçebe, yerleşik kültürlerin zıtlığı, sosyal sınıflar ve eğitim gibi konular üzerinde durur. Toplumsal yaşamda olayların neden ve sonuçlarını, olay ve olguları ile ele alır.

Sosyolojinin temel kavramları olan toplum ve toplumsal yaşamı insanlar için kaçınılmaz bir zorunluk olarak ele alıp yaklaşmaktadır. Örneğin,’’ bir insan kendi gücünü kendi türünden olanlarla birleştirmeli ki, gerek kendisi için, gerekse onlar için besin sağlayabilsin’’ der.  İbn-ı Haldun, tarih ve toplum konularını ve yöntemi üzerinde o zamana kadar hiç bir tarihçi ve sosyologda görülmeyen yeni düşünce ve ilkeler öne sürerek kendi zamanında titizlikle üzerinde durduğu gibi uygulamaktadır da. Bu yaptığı araştırma ve yoğunlaşmalarından dolayı siyaset üzerinde gittikçe derinleşmiş, toplumu yöneten iktidar ve tüm idari sistemlerinin bir bütün olarak kaynaklarını inceleyerek, sosyolojinin alt dalı olan siyasal sosyolojisinin öncüsü olmuştur.

Siyaset sosyolojisi genel olarak bireyler ya da toplum ile bağlantılı ele alınıp incelenir. Siyaset sosyolojisinde, siyasal olgular ele alındığında, sosyolojik analizinin daha çok siyaset, toplumsal yapılar, ideolojiler ve kültürler arasındaki karşılıklı ilişkilerin, bilimsel sonuçlarına varılır. Siyaset bilimi de aynı olguyu bu saydığımız olgulardan soyutlayarak ele almaktadır. İşte İbn-ı Haldun bunun yanlışlığını görerek olay ve olguların tahlilinin ancak sosyolojik bir bakış açısının var oluşuyla mümkün olabileceğini tespit ediyor.

İbn-ı Haldun insanın nasıl toplumsal yaşamın bir bütünü olduğu amacıyla tarih konusu için Umran sözcüğünü ilk kez kullanandır. (genel anlamda Umran Arapça’da uygarlık, kültür, mutluluk anlamına geliyor) Umran’ı uygarlık ya da kültür gibi toplumun yaşam, yaşam faaliyetlerinin önünü ya da sonucu olarak almıyor; yaşam faaliyet sürecinin kendisi olarak ele alıyor. Böylelikle Umran sözcüğüne yeni bir anlam kazandırarak, tarih bilimi ve sosyoloji için yeni bir kavram üretmiş oluyor. Toplumların da tüm canlılar gibi doğup, büyüyen, beslenip çoğalan bir varlık olduğunu belirtmektedir. Bundan yola çıkarak toplumda biyolojik yapıya sahip insanlardan oluştuğunu belirtiyor.

İbn-i Haldun sosyolojik kalıtım ve etkilerinin tahlilini biyoloji biliminden almaya başlar. Sosyal gerçeklik bir bütünü oluşturduğundan, sosyal bilimlerin de kendi içinde bir bütünlük olabilmesi için karşılıklı yardımlaşmaya ve diyalog içinde olmaya ihtiyacı vardır tespitini yapar. Böylelikle sosyoloji, sosyal gerçeklikleri de aldığı zaman öteki sosyal bilimlerle ilişki kurar. Tunuslu bir devlet adamı da olan İbn-i Haldun 14. yüzyılda yaşamış, tüm dünyada en büyük tarihçiler arasında almaktadır.

İbn-i Haldun’a dair

Asıl adı Ebu Zeyd Abdurrahman bin Muhammed bin Haldun el Hadramî olan İbn-i (İbn) Haldun, 1300’lü yıllara damgasını vurmuş ünlü bir Müslüman düşünürdür. Tarihte İbn-ı Haldun gibi hem bulunduğu çağa damgasını vuran, hem de devlet adamlığı görevinde bulunan pek az kişi vardır.

İbni Haldun hakkında, ünlü tarihçi Toynbee şöyle der: “Herhangi bir zamanda, herhangi bir ülkede, herhangi bir zihin tarafından yaratılmış en büyük tarih felsefesinin sahibidir”.

İbn-i Haldun tarihe olan farklı bakış açısı ile çok önemli eserlere imza atmıştır. “Mukaddime” adlı eserini tamamlayan İbn-i Haldun, Arap ülkeleri üzerinde olmasa bile Osmanlı üzerinde çok büyük etkiler bırakmıştır. Aslında Mukaddime adlı eseri, 7 ciltlik “Kitabu-l İber” adlı eserinin giriş kitabı olmasına karşın, ondan daha büyük bir şöhrete sahip olmuştur. Diğer eserleri arasında; Kaside-i Bürde Şerhi, Kitab el-Hisab, İbn Rüşd felsefesi hakkında bir risale, Kitab el-Mantık, Marakeş sultanına yazılan bir risale de yer almaktadır. Tunus ve Fas’ta devlet görevlerinde bulunduktan sonra Gırnata ve Mısır’da çalıştı. Kuzey Afrika’nın o dönem istikrarsız ve entrikalarla dolu siyasal yaşamı 2 yıl hapiste yatmasına neden oldu. Bedevi kabilelerini çok iyi tanımasından dolayı aranan bir devlet adamı ve danışman oldu. Mısır’da 6 defa Maliki kadılığı yaptı. Şam’ı işgal eden Timur ile görüşmesi bir fatih ile bir bilginin ilginç buluşması olarak tarihe geçti.

İbni Haldun, 27 Mayıs 1332’de Tunus’ta doğmuş ve 74 yaşındayken 19 Mart 1406 yılında Kahire’de hayata gözlerini yummuştur.

Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 15.01.2021

Tags: ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑