Ekoloji no image

Published on Mayıs 16th, 2020

0

“Pandemiye bir başka krizin içinde yakalandık: İklim krizi”

Korona salgını nedeniyle tüm Türkiye evlere hapsolmuşken vuran aşırı sıcaklar aslında eşikte bizi bekleyen bir başka krizi hatırlattı: İklim krizi!

Tüm dünya son yıllarda yaşanan aşırı hava olayları, yangınlar gibi felaketlerle iklim değişikliğinin kutuplarda buzulların erimesinden ibaret olmadığını, korkutucu bir biçimde gündelik hayatımızın bir parçası haline gelmeye başladığını gördü.

İklim değişikliğinin yansıması Türkiye’de en çok kuraklık ve aşırı sıcaklar olarak görülüyor. Türkiye’de bu haftasonu yaşanması beklenen aşırı sıcaklar da bu krizin bir parçası…

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, Türkiye’de 2019 yılı en sıcak dördüncü yıl idi. Son 50 yıllık ortalama sıcaklıklar, en sıcak yılların 2000’den sonra gerçekleşmekte olduğunu gösteriyor.

Greenpeace, iklim değişikliğine karşı hızla harekete geçilmezse aşırı hava olaylarının gündelik hayatımızın bir parçası haline gelmesi ile kısa vadede hastalıklar, çevresel yıkımlar ve gıda krizi gibi olumsuz etkiler yaratacağı konusunda uyarıyor.

“Tüm insanlığı etkileyen krizler”

Greenpeace Akdeniz Projeler Direktörü Deniz Bayram, pandemi döneminde tüm insanlığı etkileyen krizlerin neden olabileceklerini acı bir şekilde deneyimlediğimizi belirterek şunları dile getirdi:

“Kovid-19 virüsü pandemisi ile mücadele bizlere aslında küresel krizlerin ne kadar ciddi olduğunu ve tüm bu krizlere karşı hazırlıklı olmamız gerektiğini gösterdi.

“Bu krize başka bir krizin içinde yakalandık; iklim krizi. Salgın gibi krizleri önlemek mümkün olmasa da iklim krizini önlemek devletlerin elinde… Kapımızı çaldıktan sonra bir aşısı ya da ilacının bulunması mümkün olmayan iklim krizine karşı bugünden harekete geçerek, gerekli adımlar ivedilikle atılmalıdır.

“Korona salgını ile birlikte fosil yakıtların neden olduğu hava kirliliğinin etkileri araştırılır ve tartışılırken, diğer yandan yaratacağı sağlıklı, yeterli ve ucuz gıdaya erişim sorunsalı bakımından gıda krizi de endişelere neden oluyor.

“Bu tartışmalar sırasında unutulmaması gereken iklim krizinin birinci müsebbibinin fosil yakıtlar olduğu ve bu krizin aşırı hava olaylarının yanı sıra daha büyük çapta bir gıda krizine neden olacağıdır.

Türkiye en çok maruz kalacak 3. ülke olacak

İklim krizine bağlı felaketlerin Türkiye’yi ve dünyayı nasıl etkileyeceğini ise şu projeksiyonlardan okuyabiliriz;

Dünya Bankası'nın (2009) raporuna göre de Türkiye, 21. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya bölgesinde aşırı iklim olaylarına en çok maruz kalacak üçüncü ülke olacak.
2050 yılında Karadeniz'de avlanabilecek balık sayısı 2010 yılına göre yüzde 50 oranına kadar düşüş gösterebilir.xDoğu Karadeniz bölgesinde artacak yağış heyelan riskini arttıracak. Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu'yu kapsayan bölgelerde kış yağışları yüzde 20-50 arası azalacak. Kuzey bölgelerde ise sel riski artacak.
Türkiye, bugün Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da hakim olan sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisine girme riskine sahip. Bu risk gerçeğe dönüşürse zaten çölleşme tehlikesi bulunan özellikle İç Anadolu, Güney Doğu Anadolu, Ege ve Akdeniz Bölgeleri gibi yarı kurak ve yarı nemli bölgelerinde tarım yapılamaz hale gelecek.
2012 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın birlikte hazırladığı "Türkiye'de İklim Değişikliği Risk Yönetimi Raporu"na göre Akdeniz Bölgesi'nin güney kuşağında yer alan Türkiye, tahmini iklim değişikliği etkilerine karşı oldukça savunmasız durumda. Dünya Bankası (2009) tarafından yayınlanan raporun aktardığı çalışmaya göre Türkiye, 21. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya bölgesinde aşırı iklim olaylarına en çok maruz kalacak 3. ülke olacak.
Eriyen buzullar nedeniyle deniz seviyesinin yükselmesi ve küresel sıcaklıkların artması ile okyanus ve deniz ısısıs da artacak.
Sıcak hava dalgaları, kuraklıklar ve seller gibi daha aşırı hava olayları daha sık yaşanacak.

Türlerin %30’una yakınının nesli tükenecek

Avrupa'da nehir baskınları kıtanın çoğunu içine alan bir alanda artacak; kıyı bölgelerinde de sel, erozyon ve sulak alan kaybı riski önemli ölçüde artacak.
Buzullar, mercan kayalıkları, mangrovlar, kuzey kutbu ekosistemleri, Alpler'e has ekosistemler, şimali ormanlar, tropikal ormanlar, bozkır sulak alanları ve yerel otlakları içeren doğal sistemler, ciddi biçimde tehdit altında kalacak.
Türlerin %30'a yakınının neslinin tükenmesi ve biyoçeşitlilik kaybına ilişkin mevcut riskler artacak.
En büyük etkiler Afrika, Asya ve Pasifik'in gelişmekte olan ülkeleri gibi, yükselen su seviyelerine, salgın hastalıklara ve tarımsal üretimin azalmasına karşı kendilerini koruyamayacak durumda olan, nispeten daha yoksul ülkelerde gerçekleşecek.

(Bianet)

Tags: , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑