Yazarlar

Published on Mayıs 27th, 2020

0

Şairler vurulmalıdır! – Sinan Öztürk

„Şairler vurulmalıdır, hayat yakışmıyor onlara“

Ahmet Telli’nin en sevdiğim şiirlerindendir „Karda İzler“ şiiri. Üstteki dize de bu şiirden.

Şairler ruhların aynasıdırlar. Ruhun dile yansıtamadıklarının sözcüleridirler.

Açılmamış kapıların anahtarları, söylenememiş sözlerin vakanüvistleridirler.

Ressamların çete arkadaşlarıdır şairler.

Şairler böyle olmakla birlikte ne kadar kıymet görmektedirler?

Ülkemizde şiir yazmamış olan yoktur sanırım. Her insan en azından çocukken ya da gençlik ateşiyle kavrulurken hiç olmazsa birkaç dize yazmıştır. Ama bunun yanında şaire manevi bir hürmet var gibi gösterilirken, yaşamındaki özellikle de yoksulluğa sırt çevrilmiştir.

Alman ressam Carl Spitzweg’in  (1808-1885), „Der arme Poet“ (Yoksul şair) tablosunu sanırım çoğunuz tanıyorsunuzdur. Bu tablo, bir şairin içinde olduğu yaşam biçimini yansıtma açısından çok önemlidir. Yoksuldur. Hiçbir şairin şirleriyle para kazanmak gibi bir derdinin olduğunu da düşünmedim. Çünkü onun gönlü zengindir, sözleri zengindir. Bununla yetinmeye çalışır. Yazdıklarım okunsun ister.

Şairlere karşı genelde sahte olduğunu düşündüğüm bir sevgi vardır. Şiirlerinden dizeler paylaşılır, sevgiliye mektuplarda şairlere sık sık başvurulur. Yeri gelir devlet adamları şairlerden dizeler okurlar, lakin ruhları ve yaşam biçimlerine karşı gösterilen sevgi ve hürmet çoğu zaman yanıltıcı ve sahtedir. Başı devletle en çok derde girenler de ülkemizde genellikle şairler ve yazarlar olmuştur. Şair çok satmıyorsa, çok yoksulsa, birileri için yazdıkları sadece „züğürt tesellisi“ olarak bile değerlendirilir. Şair de bunu farkındadır aslında ve bu durumdan bile şiirler çıkarır. Aslında şairler sadece kendilerine ait olan ruhların değil başkalarının ruhlarının da aynasıdırlar. O yüzden şairler, samimi olanla olmayanı hemen anlarlar.

Orhan Veli ve Melih Cevdet Anday’la Garip Akımı’nı kuran şairlerden olan Oktay Rıfat, babasının bir dönemler valilik yaptığı Trabzon’da doğdu. Nazım Hikmet’in de kuzenidir. Aynı zamanda oyun ve roman yazarlığı da vardır. Ama şair kimliğidir ön planda olan.

Bundan sanırım on beş – yirmi yıl evvel belki de daha fazla Cumhuriyet Gazetesi’nde bir yazı okumuştum. Oktay Rıfat‘ın ölümünün ardından epey yıllar geçmişti. İstanbul’da bir radyo kanalı arada bir şairleri tanıtıyor ve onları programına davet ediyordu. Oktay Rıfat’ın da adını duymuşlar, ancak yaşamadığından haberleri yoktu. Cumhuriyet Gazetesi’nin kültür çalışanlarından tanıdıkları bir gazeteciyi arayıp, bir sonraki programlarında Oktay Rıfat’ı tanıtmak istediklerini, onu söyleşi için stüdyoya davet etmek istediklerini ve bu konuda gazetecinin kendilerine yardım etmek istediklerini söylemişler. Gazeteci de radyo çalışanlarına bir ders vermek için, tamam hallederim, Oktay ağbiyi ararım ve programa katılmasını rica ederim demiş.

Aradan bir iki gün geçtikten sonra gazeteci radyoyu arayıp, Oktay Rıfat’la konuştuğunu, işlerinin yoğunluğundan dolayı stüdyoya gelemeyeceğini ama isterlerse programa telefonla katılabileceğini söylediğini aktarmış. Radyocular bu habere çok sevinmişler. Koskoca Oktay Rıfat onları reddetmemiş, programlarına telefonla da olsa katılacaktı!

Neyse, program saati ve günüyle ilgili randevu alınmış ve telefonda Oktay Rıfat’ın yerine gazeteden birisi canlı yayında konuşmaya başlamış. İşin ilginç yanlarından birisi de, programdan önceki birkaç gün boyunca radyoda sürekli olarak Oktay Rıfat’ın radyoya konuk olacağının duyurusu yapılmış. Buna rağmen dinleyicilerden kimse duruma uyanmamış.

Uzatmayalım. Sonunda gazeteci kısa bir söyleşi verdikten sonra gerçek kimliğini açıklayarak radyocuları epey bir utandırmış.

Aslında bu olay „çok sevilen ve hürmet gösterilen“ şairlere bakışın da bir sağlaması olmuştur.

Yani sağlama ilginin sağlıksızlığını, ciddi olmadığını bir kez daha ortaya koymuştur.

Oktay Rıfat’tan bir şiirle bitirelim.


Ağzımın Tadı


Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem,
Boğazımda düğümleniyorsa lokma,
Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,
Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
Denize bile iştahsız bakıyorsam,
Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,
Bu darağacı suratlı toplum!

Tags: , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑