Seçtiklerimiz

Published on Kasım 13th, 2020

0

Salgınla görünür olan uygarlık krizini fırsata çevirmeliyiz – Temel Demirer

Kapitalizmin sürdürülemezliğinden doğan uygarlık krizinin salgınla birlikte daha çok görünür olduğunu belirten Marksist yazar Temel Demirer, “Uygarlık krizini sosyalist uygarlık için değerlendirmezsek, yenilenen barbarlık kapımızı çalmakla kalmayıp, kıracak” dedi. 

Koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle dünyayı sarmalayan kapitalist sistem sorgulanır hale geldi. Salgınla birlikte daha da görünür hale gelen sistem krizinin açığını kapatmak ve yönetimlerini korumak için iktidarlar ise toplum üzerindeki baskısını daha da arttırdı. Bu baskının en çok hissedildiği alanların başında ise emek geliyor. 

Marksist yazar Temel Demirer, yaratılmak istenen “otoriter emek rejimini” ve bu rejim karşısında varlık göstermeye çalışan işçi sınıfı hareketinin mücadelesini değerlendirdi.

BAŞKA YOL YOK 

Kapitalizmin kriz dönemlerinde emekçilerin yaşamlarının doğrudan tehdit altında olduğunu söyleyen Demirer, krizin maliyetini işçi sınıfına yıkmanın ise sermaye sınıfının refleks davranışı olduğunu belirtti. Demirer, “Bütün büyük krizler zenginlerin servetlerini, mülksüzlerin ise yaşamlarını tahrip etmiştir. Kapitalizmin emek sömürüsü rejiminin otoriter olmaktan başka hiçbir çıkar yolu yoktur. ‘Modern iktidar büyük gözaltıdır’ diyen Michel Foucault haksız değildir” dedi.

SÖMÜRÜ YOĞUNLAŞTI

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (ITUC), 2020 Küresel Haklar Endeksi raporuna göre, işçi hakları açısından en kötü 10 ülke arasında Türkiye’nin de varlığına işaret eden Demirer, salgın koşullarında kapitalistlerin kar ettiğini fakat işçilere düşük ücret ve kötü çalışma koşullarının dayatıldığını söyledi. Demirer, “2012’nin birinci çeyreği ile 2020’nin ikinci çeyreği arasında işgücü verimi yüzde 51.1 oranında artarken reel ücretlerdeki artış yüzde 14.8’de kaldı. İşçiler daha çok çalıştı ve üretti ancak bu artıştan pay alamadı. Böylece sanayide sömürü yoğunlaştı” diye belirtti.

KURAL HALİNE GELDİ

Türkiye’deki siyasi iktidarların işçi haklarını yok saydığı ve baskı altına almak üzere kurulduğunu belirten Demirer, AKP döneminde de işçi sınıfına yönelik baskıların arttığına işaret etti. Demirer, 2019’da ITUC’un 145 ülkeyi kapsayan işçi hak ve özgürlükleri raporunda Türkiye’nin “En berbat durumdaki 10 ülke” içinde yer aldığını belirterek, grev ertelemelerin AKP döneminde bir istisna olmaktan çıktığını ve kural haline dönüştüğünün altını çizdi. Yaşanan bu hali ise Leo Huberman’ın, “Bir sınıfın ötekini baskı altında tuttuğu sistemi yaşatmak, devletin işidir” saptamasıyla tarif etmenin mümkün olduğunu belirten Demirer, “Salgın koşullarında ekonomik sınıfsal taleplerin siyasallaştığını kavramak; buna uygun davranmak büyük önem taşıyor” dedi.

SALGININ SINIFSAL KARAKTERİ 

Salgınla birlikte emekçilerin daha da mülksüzleştirilmesine dönük politikaların izlendiğine dikkat çeken Demirer,  “Salgının ve ekonomik krizin yükü işçi ve emekçilerin sırtında” ve “Salgın günlerinde yaşamak da sınıfsal” tanımlamalarının maddi zemini oluştuğunu söyledi. Demirer, “Egemenler inkâr etse de, koronavirüsün yapısı biyolojik ama yayılması tamamen sınıfsaldır. Bu konuda The Guardian’da ‘Birçok milyarder, yanlarına özel doktorlarını alarak enfekte olmamış ülkelerdeki felaket sığınaklarına kaçıyor’ diyen bir haber, süper zenginlerin aldıkları önlemlerle salgının sınıfsal karakterini de çarpıcı biçimde ortaya koyuyor” ifadelerini kullandı.

 SINIF MÜCADELESİ YOĞUNLAŞIYOR

Sınıf mücadelesinin salgının etkisiyle örgütsüz bir halde yoğunlaşarak sürdüğünün altını çizen Demirer, objektif koşulların kendiliğinden bir emek hareketini devreye sokmasının kaçınılmaz olduğunu belirtti. Demirer, “Çünkü salgın tehdidi sebebiyle sokağa çıkamayan veya iş yeri kapanan birçok işçi ücretsiz izin baskısı altında bırakılıyor. İktidar çözümü kısa çalışma ödeneğinde ararken, işsizlik sigortası hakkı bulunmayanlar bu imkândan da mahrum kalıyor” diye belirtti.

FATURA EMEKÇİYE KESİLİYOR

Salgın döneminde işten çıkarmaların yasaklandığını fakat işçiye ödenmesi öngörülen günlük 39 TL ile işçilerin açlığa teslim edildiğini belirten Demirer, “Böylelikle salgının faturası dar gelirliye, emekçiye kesilmektedir. 2020’nin Nisan-Haziran döneminde 1 milyon 705 bin 147 işçi de ücretsiz izne çıkarıldı. Bu işçiler ayda bin 168 lirayla geçinmeye çalışıyor.  Türkiye’deki kayıtlı işçilerin yüzde 40’tan fazlası asgari ücretle çalışıyor. Tüm bunlara baktığımızda, bu karanlık tünelin sonunda, sınıf mücadelesinin körüklediği büyük bir yangın var” diye belirtti.

TEK KURAL, KURALSIZLIK

Ekonomik krizlerle sarsılan kapitalizmin salgınla beraber büyük çaplı bir yönetememe krizine sürüklendiğine işaret eden Demirer, yönetenlerin yönetememe sorunuyla yüz yüze olduğunu ve salgının yıkıcı etkilerinin tüm yerkürede daha fazla görüleceği bir döneme girileceğini söyledi. Kovid-19’un yarattığı şok ile dünya ekonomisinin yüzde 5 oranında daraldığını belirten Demirer, şöyle devam etti: “Küresel ekonomi adeta kilitlendi. Salgının genişlemesi ve uzaması, küresel ekonomi üzerinde siyasi etkileri büyük tahribatlara yol açtı. Salgın uzarsa, kapitalizm geniş kitleler tarafından sorgulanır duruma gelir. Bu ise ciddi siyasi sonuçlar yaratabilir. Kovid-19’lu yerkürede, istisna kural hâline gelirken; egemenler için tek kural kuralsızlık olacak.” 

‘BİRİKEN ÖFKE BİR İMKAN’

Salgının kapitalizmin işçi sınıfını mahkum ettiği koşulları, düzen içi örgütlerin ve sarı sendikaların çürümüşlüğünü açığa çıkardığını belirten Demirer, yaşanan tabloda kendiliğinden de olsa sınıf bilinciyle öfkenin birikmesinin verimli bir imkan olduğunu dile getirdi. Demirer, işçi sınıfının siyasal öznelerinin gelecek kaygısı taşıyan öfkeli işçileri örgütlemesinin temel görevi olduğunu belirterek, sınıf tabanında komite örgütlenmelerinin devreye sokulması yollarının araması gerektiğini söyledi. Demirer, “Bu örgütlemeler sınıfın kolektif aklı ve eylemidir. Bu örgütlenmeler ‘sendikacılığı meslek edinenleri’ aşarak yaratılabilir” dedi.

‘SORUN OLAN NORMALDİ’ 

 Burjuvazinin söz verdiği “salgın sonrası dünya”  salgın öncesi dünyadan daha da kötü olacağını belirten Demirer, “Daha fazla sömürü, güvencesizlik, gözetleme ve kontrol, azınlık ırklara karşı daha fazla şiddet olarak gelecektir. Ancak bu ‘dünyayı’ geçmişe dönme talebi ile reddedemeyiz. Şili Santiago’daki göstericilerin, ‘Biz normale dönmek istemiyoruz. Sorun olan normaldi’ sloganına sarılmalıyız” dedi.

UYGARLIK KRİZİ VAR

Kovid-19 için aşı bulunsa bile geri dönülecek bir “normal” olmadığını söyleyen Demirer, “Sürdürülemez kapitalizmin sorun çözme yeteneği yok. Aksine her seferinde sorunları daha da çoğaltıyor. Çünkü ortada sürdürülemezlik durumundan kaynaklı bir uygarlık krizi söz konusudur. Uygarlık krizini, kapitalizmi aşan sosyalist uygarlık için değerlendirmezsek, yenilenen barbarlık kapımızı çalmakla kalmayıp, kıracak. Orta yerde bir uygarlık krizi var; kriz kritik düşünceyi tetikler. Kapitalist oyun bozuldu; hayatın öncüllerini değiştirme imkânı bir kez daha karşımızda” şeklinde konuştu.


MA / Kadir Güney – 06.11.2020

Tags:


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑