Yazarlar

Published on Eylül 1st, 2020

0

Savaşa hayır, yaşasın barış! – Hüseyin Şenol

1 Eylül, her zamankinden daha anlamlı bir tarihtir. Yakın geçmişte dünyanın üç kıtasına kan kusturan Hitler Faşizmi ve savaş, ne üç–beş manyağın çılgınlığı ne de bir talihsizlikti. Her ikisi de dizginlenemeyen çıkar şahlanışının sonucuydu.

1 Eylül 1939 Hitler: Hitler Faşizminin, Almanya toprakları dışında dünya halklarına saldırısının başlangıcıdır.

1 Eylül 1939, Hitler iktidarının iç muhalefeti tamamen ezdikten sonra, komşularına saldırmaya başladığı ilk tarihtir. Bu tarih 2. Dünya Savaşı’nın, yani 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın başlangıcı olarak tarihin kaydettiği bir gün. Üzerinden 81 yıl geçmesine rağmen, bu günün anlamı dünya halklarının hala benliğinde.

Nasıl unutulsun ki!.. İnsanlığın tanık olduğu en korkunç faşist diktatörlüklerden biri olan Hitler Faşizmi, kendi ülkesi içerisindeki tüm muhalefeti, Ortaçağ barbarlığını aratmayacak bir biçimde, herkese/herşeye karşı olma despotluğuyla susturduktan sonra, asıl amacı olan – yayılmacı mantığıyla– sermayenin uşağı olarak dış saldırıya geçti. 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırarak 2. Dünya Savaşı’nın başlamasına yol açtı.

Hitler’in yönetimindeki ‘3. Alman İmparatorluğu’, sadece Polonya’yı işgal edip yakıp yıkmakla kalmayarak, diğer ülkelere de saldırıp işgal etmeye devam etti… Dizginlenemeyen ‘3. Alman İmparatorluğu’, dünyanın üç kıtasına yayılarak halklara kan kusturdu. Avrupa halklarının, Sovyetlerin ve müttefik güçlerin mücadeleleriyle sonuçlandırılıncaya kadar, 65 milyon insanın ölüm, yüz milyonlarca insanın sakat, evsiz barksız ve tarifsiz acılar içerisinde yıkılmışlıkları, Alman Faşizminin ve savaşın arkasında bıraktığı bilançonun sadece bir kısmıydı.

25 Nisan 1945’te ırkçı Mussolini’nin Faşist İtalyası ezilmiş, yerle bir edilmişti.  Bundan iki hafta sonra da ‘3. Alman İmparatorluğu’ yıkıldı. Sovyet işgalindeki doğu bölgesinde Demokratik Alman Cumhuriyeti, müttefiklerin işgalindeki batı bölgesinde Federal Almanya Cumhuriyeti kuruldu. Alman halkı böylelikle ikiye bölünmekle kalmadı, iki ayrı sistemin egemen olduğu bir başkalışa girdi. Doğu Almanya’da, Sovyetler’in zoruyla sosyal demokratlarla sosyalistler birleştirildi. Batıda ise, müttefiklerin güdümünde yeni bir kapitalist devlet ve ordu yaratıldı. Hitler’in on binlerce artığıyla bir devletin bürokrasisi oluşturuldu. “Legalleşemeyecek kadar” çirkef olanları, –Latin Amerika ülkeleri başta olmak üzere– diğer ülkelerdeki kurtuluş savaşlarını bastırma ve engellenmede „derin tecrübelerinden“ yararlanılmak üzere, Amerika tarafından himaye altına alındı.

81 yıl sonra bugün 1 Eylül, her zamankinden daha anlamlı. Yakın geçmişte dünyanın üç kıtasına kan kusturan Hitler Faşizmi ve savaş, ne üç–beş manyağın çılgınlığı ne de bir talihsizlikti. Her ikisi de dizginlenemeyen çıkar şahlanışının sonucuydu.

Faşizmin ayak sesleri

Günümüzde de Avrupa ülkelerindeki aşırı milliyetçi, ırkçı ve faşist akımlar dikkat çekici bir biçimde artmakta. Hem içeride, Avrupa ülkelerinde on yıllardır yaşayan azınlıklara, göçmenlere uygulanan ayrımcılık, hem de nedeni oldukları, milyonlarca insanın mülteciliği üzerinden yürütülen düşmanlık had safhada. Kendilerine sorulmadan, girilen ve yağmalanan ülkelerin insanlarının, sığınma talebi en insanlık dışı engellemelere maruz kalmakta, açlığa, yoksulluğa, ölüme geri gönderilmektedirler.

Almanya’da göçmen düşmanı PEGİDA ve AfD’nin yükselişi, Fransa, Avusturya ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde ırkçı partilerin güçlenmesi, diğer ülkelerdeki faşist hareketlerin her geçen gün artan eylemlilikleri, genel olarak faşizmin ayak sesleri olarak görülmelidir.

Korona salgını ve faşistler

Faşist parti AfD’nin parlamentodaki gücü hafife alınmamalıdır. Şehir, eyalet ve Federal Parlamento’ya giren faşist partinin seçmenleri, diğer faşist parti ve örgütlenmelerin daha geçtiğimiz Cumartesi günü nasıl parlamentonun merdivenlerinde şov yaptıklarına da tanık olduk. İnsanlık düşmanı faşistlerin derdi korona değil, kendilerine yeni bir örgütlenme alanı bulmuş olmalarıdır. Korona karşıtı etkinliklerin hepsinde yer alarak, hatta çoğunu bizzat örgütleyerek çevresini genişletmektedir.

Başta Almanya’nın ve tüm emperyalist güçlerin, bugün güttüğü iç ve dış politika, bu tarzda devam ettiği taktirde Avrupa egemeni “4. Alman İmparatorluğu“ veya -günün koşullarına uygun-  “Avrupa İmparatorluğu’nun doğuşunu sağlayabilir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

1 Eylül Dünya Barış Günü

            1 Eylül Dünya Barış günü, Almanya’nın 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı tarihi unutmamak ve savaşa karşı barışın önemini hatırlamak için ilan edildi.

            Eski Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler barış içinde bir dünya mücadelesi görevini hatırlatmak amacıyla Emperyalist Almanya’nın 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı tarih olan 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” olarak ilan etmiştir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ise, 1981’deki 57. birleşiminde, “Genel Kurul’un açılış günü olan her eylülün üçüncü salı gününü”nü “Uluslararası Barış Günü” ilan etmiştir. Yıllar sonra Genel Kurul’un 7 Eylül 2001 tarih ve A/RES/55/282 sayılı kararı ile 21 Eylül’ü Barış Günü olarak kabul edilmiştir.

Dünya halkları ise, faşizme karşı gerçek mücadeleyi veren Sovyetlerin “1 Eylül Dünya Barış Günü” ilanına itibar gösteriyor ve bugünü tüm dünyada savaşa karşı barışı savunan etkinler düzenliyor.

Emperyalist saldırganlık sürüyor

            Küresel sermaye savaş çığırtkanlıklarına devam ediyor. Bölgesel savaşların işgallerin artarak devam ettiği dünyamızda, emperyalizm yanına yedeklediği sömürge ve yarı sömürge ülkelerle savaş ortamını sürekli derinleştirerek sömürüsüne devam ediyor. Silahlanmaya harcanan milyarlar, halkların gerçek gereksinimlerden kesiliyor, yoksullaşmalarına vesileye oluyor.

Savaş ortamlarıyla yarı sömürge ve sömürge ülkeleri kendine daha çok bağımlı olmasını amaçlayan emperyalizmin silahlanma çılgınlığının baş sorumlusudur. Savaş ortamları da bizzat kendileri tarafından özellikle yaratılmaktadır. Tekelci kapitalizmin genel karakteridir bu durum. Emperyalizm savaş demektir. Bugün için bölgesel olarak tüm dünyada kendini gösteren savaşların, yarın kıtalar arası ve dünya çapında bir genel savaşa dönüşmesi, halkları bekleyen en büyük tehlikedir. Bu ortam her zamankinden çok daha fazla olası bir gerçekliktir.

Faşizmi lanetlerken, direnenleri selamlıyor, mücadelede yitirdiğimiz tüm halklardan anti faşistleri saygıyla anıyorum.

Dünya halklarının geleceği için gerçek “savaş”, barış için mücadeledir, barış için kesintisiz savaştır.


Hüseyin Şenol – 01.09.2020

Tags: , , , , , , , ,


About the Author



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to Top ↑